Ada Röportajlar

Değişenleri ve değişmeyenleriyle dünden bugüne Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu – Jak Penso

Büyükada Pancur Sokak’ta yüz yılı aşkındır hizmet veren Adalar’ın ilk ve Büyükada’nın tek sinagogu Hesed LeAvraam. Adını sinagog kurulması için araziyi Yahudi toplumuna bağışlayan Avraam Fresko’dan (Avraam Aslan Efendi) alıyor. 1900’lü yılların başında sayfiyeye gitmeye başlayan Yahudilerin ihtiyacını gidermek amacıyla 1904 senesinde açılıyor. Ancak zaman içerisinde Adada büyüyen topluma yeteri kadar hizmet veremeyince yıkılıp, kapasite ihtiyacına yönelik yeniden inşa edilerek 1924’te kapılarını açıyor. Her ne kadar sadece yazları hizmet verse de yaz sonuna denk gelen Roş Aşana, Kipur gibi bayramlarda o denli kalabalık oluyor ki, önceden Kumsal’daki Plaj Oteli’nde özel günlerde ibadet amaçlı ek salonlar kiralanıyor, sinagogun yanına bir midraş1 inşa ediliyor, ana bina restore edilip genişletiliyor. Bunca kalabalık ve şaşalı tarihinden sonra Hesed LeAvraam tüm ihtişamıyla ayakta dursa da, günümüzde eski kalabalıklığından ve toplumundan eser yok. 

Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu’nu ve dünden bugüne Ada’daki Yahudi hayatını daha iyi tanımamız için aynı zamanda sinagogun yahidlerinden2 olan Jak Penso; sinagogun 42 senelik gabayı3 Sami Özberaha(84) ve 12 senelik şamaşı4 İsak Farsi(55) ile görüştü. 

Mağrip formuyla öne çıkan Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu’nun dış cephesi

‘Adanın ailevi hayatımdaki etkisi büyüktür’ 

Jak Penso (‘JP’): Sizi tanıyalım. İstanbullu musunuz? 

Sami Özberaha (‘SÖ’): Evet, ben Balatlıyım. 

İsak Farsi (‘İF’): Kuledibi’nde doğdum ben ancak babam Hasköylü annem Balatlı. Ben 12-13 yaşlarında adaya gelmeye başladım. Hatta annemler benden sonra gelmeye başladılar. 17-18 yaşlarındayken adada çok güzel bir arkadaş grubumuz oluştu ve ta o zamanlarda eşimi tanıdım. Adanın ailevi hayatımda büyük bir etkisi oldu. 

JP: (SÖ’ye) Siz de eşinizle Adada mı tanıştınız? 

SÖ: Hayır, ben eşimle adada tanışmadım. Galata Köprüsü’nde tanıştık. O işten geliyordu ben eve gidiyordum… 

JP: Adada o zamanlarda neler yapardınız?  

İF: Eskiden derneklerin düzenlediği partiler olurdu onlara giderdik. Bugünkü pazarın olduğu yerde o zamanlar tenis kortu vardı, orada müzikler eğlenceler olurdu. Eşimle de o partilerde tanışmıştık. Seferoğlu Kulübü’ne gitmeye başlamıştım nişanlanınca, onun ailesi oralıydı. Orada da  bu şekilde gece partileri olurdu. Mükemmeldi. Saatin olduğu yer buluşma yerimizdi. Orada o kadar fazla insan olurdu ki yürünemezdi. Şu anda bile hatırlayınca tüylerim diken diken oluyor.  

JP: Ayrıca orada babalarımızı karşılardık hatırlar mısınız? 

SÖ: Evet! Herkes babasını eşini karşılardı. 

İF: Eskiden adada çok fazla market yoktu, manavlar çok kısıtlıydı olanlar da daha pahalı gelirdi insanlara. Alışveriş İstanbul’dan yapılırdı. Vapurdan filelerin içerisinde karpuzlarla gelenler hatırlarım ben.  

SÖ: Ben adaya 1974’te geldim. Öncesinde Heybeli’deydik. 6 sene orada geçirdik yazları, sonra Büyükada’ya taşındık. O zamanlar Seferoğlu’na giderdik. Yahudilere, ortahallilere hizmet veren bir müesseseydi. Orası kapandıktan sonra Su Sporları Kulübü’ne gitmeye başladık. Halen oraya gidiyoruz. 

Vapura binerken rahmetli David Eskenazi’den turşu alırdık, “metro” denirdi. Salatalık turşusu için kuyruk olurdu önünde. Orada bitirirdi bütün ürünleri. Sonra, Galata Köprüsü’nde 6-7 tane manav vardı. Adaya gidenlere hazır paketleri olurdu. Haftada iki kere meyveler gelirdi. Bilirlerdi kimin ne alacağını. Zaten perakende satılmazdı sadece bizimkilere verirlerdi. O zamanlar ekspres vardı Galata Köprüsü’nden kalkan, Heybeli-Büyükada yapardı. Akşamları vapurda Vodka içerdik şişe şişe. Paşabahçe, Dolmabahçe, Fenerbahçe’de yerim hazırdı. İçki servisi yapılırdı. 

İF: Daha sonraları Paşabahçe vapurunun arka tarafında toplanıp keyif yaparlardı.  

JP: Çok iyi hatırlıyorum o dönemi. Benim büyükbabam da binerdi vapurun o tarafına, Heybeli’de inerdi. Barı vardı o vapurların. 

SÖ: En son ben inerdim o vapurdan, en son! Karım da beklerdi hep nerede kaldım diye. 

İF: Vapurlarda herkesin yeri belliydi. Sanki numaralı koltuk almış gibi herkes yerine otururdu. Kimse sen kalk orada ben oturuyorum demezdi. Saygı vardı.  

SÖ: Barmen bile bilirdi benim yerimi! 

İF: İnsanlar vapur için sabırsızlanmazlardı. Hadi bir an evvel adaya gideyim demezlerdi. O yolculuk büyük bir keyifti zaten.  

SÖ: Katamaran zamanlarında 17:15’e yetişmek için 1 saat önceden gidilirdi Kabataş’a. Perşembe Pazarı’ndan Kabataş’a kadar koşarak gelirdim yer bulabilmek için katamaranda. Sabah da aynı vaziyet buradaydı. Şimdi maalesef ada bitti…  

Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu Aaron HaKodeş

JP: Şimdileri nereleri gitmeyi seversiniz? 

SÖ: Milano’ya gitmeyi severiz. Façyo’yu severdik. Eskiden Façyo’da yer bulmak imkansızdı. Şimdi daha fazla seçenek var. Her şey çok pahalı, pek gittiğimiz yok… 

İF: Biz Milano’ya çok giderdik şimdilerde ise Lido’ya gidiyoruz. Güzel hizmet veriyor mezeleriyle, balıklarıyla. Fakat eskiye dönecek olursak, Çankaya’da Pizza Funghi diye bir yer vardı. Eşim de çok severdi orayı. Onunla beraber oraya giderdik. Çok keyif alırdık orada… 

JP: Ben de gitmiştim, çok sevmiştim Pizza Funghi’yi. Çankaya Oteli’nin hemen arkasındaydı. Bütün gençler oradaydı. 

İF: Ama yemeğe giderken öyle iki çift üç çift gitmezdik! İnanılmaz bir kalabalık olurdu. Bir sürü bir sürü kişi olurdu. Abartmıyorum, en az 20 kişi giderdik. Bir şekilde kaynaşırdık, eğlenirdik. Çok büyük bir eğlenceydi. Onun dışında tatlı dendiği zaman İnci’de profiterol yerdik. Eskiden orada postane vardı sanırım, şu anda Deniz Bank var orada. Sonra Yordan Pastanesi vardı. Bugün Prinkipo Dondurmacısı’nın olduğu yerdi. Orası da çok keyifliydi. Hepsi ayrı bir lezzetti.  

JP: Ayrıca Façyo’nun yaptığı sufle vardı. 

SÖ: Tabii, bir de kroket patates! Ama tabii eski tatlar yok. Zaten ekonomik olarak hiç tat yok… O zamanlar Adada sadece Yahudi vardı. %80-%90 sadece Yahudi’ydi. Meydanda sadece Yahudiler olurdu, hele Pazar geceleri. Giyinmeler kuşanmalar… 

İF: Herkes cıvıl cıvıl rahat şekilde giyinirdi. Herkes çocuklarını da rahatça dışarı bırakırdı. Çok tembih edilmezdi. Herkes bir büyüğüne emanet edilirdi. Erkekler mutlaka kızları eve bırakırdı. Böyle bir ritüel vardı. Şimdiki zamanlardaki gibi yolun ortasında ayrılınmazdı kızlardan.  

Sinagogun tevasında sol baştan Jak Penso, şamaş İsak Farsi, gabay Sami Özberaha ve hazan Cako Sarfati

‘Yazın İstanbul’un en kalabalık sinagoguyuz’ 

JP: Sinagogtaki görevlerinizden bahsedebilir misiniz? 

SÖ: 42 sene önce annem ve babam 1 ay arayla öldüler. O zamandan beri bu sinagoga düzenli olarak geliyorum. O zamanlar rahmetli Kapeluto gabaydı. Yaakov Ruso vardı. Beni bırakmadılar… İlla bir görev almamı istediler. Biz de öyle kaldık. Sabah akşam tefilalarında, Şabatta, bayramlarda selihotlarda5… Rahatsız olmadığım müddetçe buradayım. Vazifemi ben bile bilmiyorum, vazifem her şey! 

İF: Ben 12 senedir burada görevliyim. Yaklaşık 5 senedir tek şamaşım. Sabah ve akşam duaları, selihotlar, Şabat duaları, Şabat seudaları, yan tarafta bulunan Kültür Merkezi’mizde gerçekleşen etkinlikler, özel tefilinler, Bar-Mitsvalar… Eskiden düğünler de olurmuş burada. Geçenlerde bir turist geldi buraya İsrael’den. Annesi ve babası bu sinagogda evlenmişler. Buradaki en son düğün onlarınmış. Fotoğraflarını gösterdi. Rahmetli Rav Moşe Benveniste de vardı fotoğrafta. 6-7 sene önce yine buraya düğün yapmaya yeltenen bir çift oldu, sonra vazgeçtiler.  

Sinagogun vitraylı camları
Fotoğraf: Betsy Penso

JP: Geçtiğimiz kış yapılan vakıf seçimlerinde Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu için de seçim gerçekleşti. O süreci anlatabilir misiniz? 

SÖ: Vakıf seçimlerinde sandık kurmak için soğuk bir kış günü buraya geldik. 25 Aralık’tı. Aynı zamanda Roş Hodeş’ti. Sinagogumuzu açtık, duamızı yaptık.. Kültür merkezinde sandıkları kurduk. Oy vermeye de İstanbul’dan geldiler.  

İF: Seçimlere tek liste olarak girdik.  

JP: Geçmiş listenin aynısı seçildi heralde… 

SÖ: Yok, yeni 4 arkadaşımız var.  

JP: Peki göç dalgaları sinagogu nasıl etkiledi? 

SÖ: Göç dalgaları elbette çok etkiledi sinagogumuzu, fakat çok şükür yine de iyiyiz. Bu yaz Şabatlarda ortalama 150 kişi vardı sinagogda. 400 kişiye kadar çıktığımız günler oldu. İstanbul’un yaz boyunca en kalabalık sinagogu burasıdır. 3,5 – 4 ay hizmet veriyoruz zaten. Çok şükür ayaktayız. Sezon sonlarında daha boş oluyor tabii..  

İF: Ölümle doğum arasındaki dengesizlikten ötürü de çok kan kaybediyoruz. 

SÖ: Aslında adada çok Yahudi var ama arkadaşlarımız sinagoga gelmiyorlar. Yalnız bazıları belki Kipur’da şofar dinlemeye gelirler. Maalesef… 

JP: Babamlar bayramda burada yer almak isterlerdi eskiden. (SÖ’ye) Siz hatırlarsınız, kalabalıktan dolayı yer alamazlardı. Ancak midraşta, kültür merkezinde yer bulurlardı.  

SÖ: O zamanlar 700 kişi alırdı bu sinagog. Bayramlarda sandalye eklerdik. Kadınlarla beraber 1200 kişiyi geçerdik. Bir de Plaj Oteli’ni kullanırdık eskiden çok kalabalık olduğu için. Oranın salonu kiralanırdı Roş Aşana ve Kipur’da. İnsanlar yer bulmak için bir sene önceden rezervasyon yaptırmaya çalışırlardı. Gerçi her sene aynı insanlara verilirdi o yerler, ölene kadar onlarındı. Hala da devam eder bu silsile. Bu şekilde hala tanımadığımız insanlara bilet veriyoruz. Artık maalesef böyle bir kalabalık yok… Kısmetse bu sene Hanuka’da buraya gelip Hanukiya’yı burada yakmak istiyoruz. Birkaç sene önce sembolik olarak burada bizbize yakıp Zoom üzerinden yayın yapmıştık. 

Vitraylı camlardan begonvillere bakış
Fotoğraf: Betsy Penso

‘Ribi Benveniste çok demokratik bir ravdı, katı değildi, saygılıydı’ 

JP: Bu vesileyle bu sinagogda görev yapmış önemli hahamlarımızı, gabaylarımızı da analım istiyorum. Kimler burada görev yapardı? 

SÖ: Haham Avraam Kezelevaşvili vardı, çok az beraber olduk onunla, rahmetli oldu sonra. Rav Moşe Benveniste haham hakaal6’ımızdı, Ribi Maçoro, Neve Şalom Sinagogu’ndan yaz aylarında adaya gelirdi. Cako Sarfati en eski hazanımız hala burada. Rıfat Romi rahmetli oldu, o da aynı zamanda şohetti7. Gabi Eskenazi hala hazanımız. Yeni arkadaşlar da katılsın istiyoruz aramıza hazan olarak, haham olarak, fakat eskisi gibi yetişmiyor. Gençler önem vermiyor.  

Sol baştan Hazan Cako Sarfati, Hazan Gabi Eskinazi, Gabay Sami Özberaha, Şamaş İsak Farsi

JP: Ribi Benveniste burası için çok önemlidir, onu anmadan geçmek istemem…  

SÖ: Demokratik bir ravdı. Katı değildi. Saygılıydı.  

İF: Ben de onunla birkaç sene görev yapma şansı elde ettim. Hakikatten çok değerli ravlarımızdan biriydi. Allah rahmet eylesin. 

JP: Bunca senede çok anı biriktirmişsinizdir. Var mı aklınızda kalan anılar? 

SÖ: Bir Kipur akşamı midraşta iki arkadaş arasında bir tartışma oldu. Yatıştı daha sonra. Rahmetli Ribi Benveniste deraşa8yapmaya geldi oraya sonra. Cumartesiydi. Bir hafta sonra seuda yapıldı her zamanki gibi. İsim vermek istemiyorum rahmetli bir arkadaşımız geldi elinde elbise askısıyla pantalon var. ‘Buranın gabayı nerede?’ dedi kabadayıvari bir şekilde. Mösyö Salomon Reyna vardı eski gabaylardan… ‘Ben ne yapayım,’ dedi. Ben ilgileneyim dedim. O zamanlar herkes ısmarlama elbise giyerdi. ‘Bak,’ dedi ‘ben bayram için elbise diktirdim, yırtıldı. Senin sandalye bağlarına takıldı.’ ‘Peki,’ dedim ‘yenisini yaptırayım.’ Yok, bedelini istiyor illa. Rahmetli Moşe Alev vardı perdeci. Yaparız ederiz dedi hemen. Neredeyse adamın kolunu koparacaktı illa yenisini isterim diye.  

SÖ: (JP’ye) Yahidlerle de çok anımız var. Hele baban Mois Penso ile… Biz bir keresinde beraber gemi seyahatine çıkmıştık. Ben tabii rakısız adım atmam. Rakılar çok pahalı olduğu için gemide biz İstanbul’dan aldık. Akşam yemeğinde rahmetli baban da vardı. Hemen ona rakı göndermiştim. Sonra bir baktım döndüğümüzde İstanbul’da bana şişeyle geldi. Kulüp Rakısı getirmiş. ‘Bu senin hakkındır,’ dedi. 

JP: Yapar! 

Sinagogdan detaylar
Fotoğraf: Betsy Penso

JP: Adada daha önceleri birden fazla Kaşer kasap vardı. Hepsi birer birer kapandı. Şimdilerde ne yapılıyor? 

SÖ: Kasap kapandı da, Denet Gıda diye bir müessese var. Haftada iki kere burada hizmet veriyor salı ve çarşamba günleri. Kültür Merkezi’nde ona ayrı bir yer ayırdık. Orada kendi tezgahlarını kurdular. Yalnızca donmuş ürün satıyorlar.  

İF: Kaşer et isteyenlerin ihtiyacı bu şekilde karşılanmış oluyor.  

JP: Peki ya son senelerde Akasya’da kurulan kaşer restoran? 

SÖ: O dönerci gençlere hizmet veriyor, bizim gittiğimiz yok.! 

İF: Kaşeruta çok dikkat eden insanlar için elbette faydalı oluyor Akasya. 

SÖ: Ama çeşit olarak pek bir şey yok. Bir döner, bir lahmacun… 

İF: Zaten sadece Perşembe ve Pazar hizmet veriyor. Şabat’ta açılmyor. 

SÖ: Aslında Ada’ya bir kaşer restoran şart ama pahalıya mal oluyor. Hiç kimse cesaret edip açamıyor. Aynı zamanda İstanbul’da da kaşer restoran yok! Bizim Şişli Sinagogu’nda vardı, o da kapandı. Lazım! 

JP: Yakın zamanda sinagoga restorasyon yaptınız mı? 

SÖ: Sinagog daha az kişiyi alabiliyordu. Daha sonra arka kısma bir bölüm daha yapıp büyüttük. Yenilik olarak bahçemize ner neşama odaları yaptık. Burada resimli mumlu bir hatırlama odası yapılmış oldu. Yaz-kış açık. Işıkları sönmüyor.  

JP: Talmud Tora9 faaliyetleri devam ediyor mu? 

İF: Talmud Tora faaliyetleri hala Salı ve Perşembe günleri yapılıyor. Mümkün olduğu kadar çocukların gelmeleri için uğraşıyorlar. Bir sürü faaliyetler, eğlenceler, şekerler, yiyecekler… Karnavallar yapıldı.. Pamuk şeker, patlamış mısır, pinyatalar geldi…  

SÖ: Zamanında burada hatırlarım… Talmud Tora’ya abartmıyorum 1000 tane çocuk gelirdi. Bisikletle gelirlerdi. Bisikletleri üstüste koyarlardı. Şimdi malesef öyle bir şey kalmadı. 

JP: O zamanlar Talmud Tora belki bir kulüp gibiydi. Gençler çok rağbet ediyorlardı. 

SÖ: Aileler eskiden çocukları zorla gönderirlerdi. Çocuklar da çoğunlukla seve seve gelirlerdi. Şimdi anne babalar göndermek istemiyorlar. Görülmemiş bir şey. Anneler keyiflerini bozmamak için çocukları getirmiyorlar. Bu yüzden kopmalar yaşanıyor. Yoksa Talmud Tora çok iyi bir şey. Gençler çok fedakarlık yapıyorlar, sponsorlar buluyorlar, harcıyorlar. Bilhassa senin kuzenin Viktor Penso!  

İF: Çocuklara oyuncaklar, çekilişler.. Ne gerekiyorsa yapıyorlar. Yeter ki gelsinler! 

SÖ: Aileler önem vermeli. İstanbul’da koptu bu olay.  Şişli’de zaten bitti. Ortaköy de aynı. Birkaç kişi ya var ya yok. Caddebostan da aynı şekilde… Burası bazen o kadar kalabalık olurdu ki bazı günlerde çekilişlerde hediyeler yetişmezdi. Kaç kere üzülmesinler diye Çarşı’ya inip bir şeyler aldığımı hatırlarım. Ağlarlardı. O kadar kalabalıktı yani.  

Fotoğraf: Betsy Penso

JP: Buranın geleceğini nasıl görüyorsunuz? 

SÖ: Temennimiz gelecekte daha iyi olması. 

İF: Ne kadar çok destek olursa ne kadar çok gelen yahid olursa o kadar ayakta duracaktır sinagogumuz. 

1 Midraş: Türkiyeli Yahudiler tarafından sinagogun yanında/yakınında bulunan daha ufak alternatif sinagoga verilen isim. 

2 Yahid: Sinagoga devam eden, dualara katılan kişilere verilen isim 

3 Gabay: Sinagogun idari işlerinden sorumlu, çoğunlukla gönüllülük esasına dayalı yönetici 

4 Şamaş (veya sammaz): Sinagogun düzenine ilişkin işlerden sorumlu kişi 

5 Kipur’dan bir ay önce başlayan ve Kipur’a dek devam eden gece yarısı duaları. Selihot dönemi yazın sonlarına denk geldiği için Ada’da genellikle Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gecenin geç saatlerinde dualar düzenlenir. 

6 Sinagogun esas hahamı, esas Rav’ı. 

7 Şohet: Dine uygun et kesimi yapan kişi. 

8 Deraşa: Hahamlar tarafından verilen dini öğretiye verilen isim. 

9 Talmud Tora, sinagoglarda çocuklara verilen eğitime verilen genel isim.