Geçmiş Zaman Hikayeleri Göze Çarpanlar

Türk Yahudilerinin ‘Kula’sı: Kuledibi

Kaynak: istdergi, Mois Gabay

İstanbul nostaljisinin en renkli anlatılarında Galata Kulesi’ni sarmalayan Kuledibi semti müstesna bir yere sahip. Çünkü mazi atlasında İstanbul demek, bir zamanlar Galata demekti. Fiziki çehresi gibi kaderi de zaman içerisinde değişti semtin. Ama baki kalan şeyler de var. Galata Kuledibi’ne bugünkü kimliğini kazandıran tarihi ve mimari mirasın izini profesyonel tur rehberi Mois Gabay kaleme aldı.

Gaya, Gaya Fresca!”

Taze balıklarım var…

Balıkçı Avraam’ın sesini duydunuz mu?

Galata, Kuledibi, biz Türk Yahudileri için namıdiğer Kula. Babamla geçirdiğimiz masum çocukluk yıllarımın, mahallemizin en ilginç karakterlerinden “direksiyonlu Mordiko”sunun, meyhaneci Aşer’le Çelebon’un, Kasap Dalva’nın, Balıkçı Avraam’ın, Sarı Madam’ın Kahvesi’nin, Şapkacı Pepo’nun, Lo Bueno Pastanesi’nin, Şekerci Belifante’nin ve adını sayamadığım kaybedilen insanların ve zamanların mekânı Galata. Dünyaya bir kez daha gelsem, 1950’lerde büyümek isteyeceğim mahalle.

Bugünlerde bu mahalleden her gün geçen milyonlar! Cenevizlerden günümüze elliyi aşkın millete ev sahipliği yapmış Galata’nın Yahudi mirasından ne kadar haberdar dersiniz?

Galata’da bıraktığı eserlerle Paris’e göçüp gitmiş, 19. yüzyılın bu iki metropolüne damga vurmuş, bağışladığı yüzlerce sanat eserini bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde görebileceğimiz Kamondo Hanedanlığı’nın yaşadığı evlerin Galata’da bulunduğunu söylesem şaşırır mıydınız?

Peki ya Galata’ya gelip de basamaklarında fotoğraf çektirmeden ayrılamayacağınız o muhteşem merdivenlerin Kamondo ailesinden kaldığını biliyor muydunuz? Gelin o zaman sizlerle bir pazar sabahı Galata’da Yahudi izlerini takip ederek Şişhane’nin meydanından Karaköy’e doğru zamanda bir yolculuğa çıkalım. Fonda “Adio Kerida”(Hoşça kal sevgilim) şarkısı bizlere eşlik etsin.

Cordova Apartmanı

Galata bugün son kırıntılarında, Yahudi yaşamına ait izlerinde geçmişi yaşatma konusunda direniyor. Çok renkli, çok dilli, mahrem kabul edilenin en üst noktalarında yaşanmış bir liman kentindeyiz. Yahudi mirasının izlerini keşfedebilmek için tarihî apartmanların üzerindeki isimlere, yazılara dikkatlice bakmamız gerekiyor. Meşrutiyet Caddesi’nden bir zamanların Altıncı Dairesi’ne giderken, sağ tarafta bir apartmana gözümüz takılıyor. 1492 yılında İberik Yarımadası’ndan Osmanlı’ya gelen bir ailenin devamı ve Edirne’ye yerleşmiş Haham Nesim Cordova’nın oğlu müzisyen Moşe Cordova tarafından inşa ettirilmiş “Cordova Kardeşler” Apartmanı, 1922 yılından günümüze tüm görkemiyle aynı yerde yeni sahiplerini ağırlıyor.

İsak Algazi ve Nesim Sevilla gibi döneminin önemli hazanları [Yahudilikte “müezzin”e denk din adamı] ile Maftirim müziği de icra etmiş Moşe Cordova, aynı zamanda savaş ve acıları vurgulayan destansı marşlar da bestelemiş. Aile buradan İsrail’e göç ettiğinde Moşe de müzisyenlik mesleği yerine hayatını terzilikle devam ettirmiş. Cordova Apartmanı’nın hemen karşısındaki Yemeniçi Abdüllatif Sokak bir yandan Kamondo ailesinin yaptırdığı hanlardan olan ve günümüzde otel olarak faaliyet gösteren Adahan binası ile Türkiye Hahambaşılığı’na da ev sahipliği yapıyor.

Beyoğlu Belediyesi binası

Beyoğlu Belediyesi, eski Altıncı Daire binasını arkamıza alarak artık Şişhane Meydanı’na doğru iniyoruz. Galata’da gezerken adından bol bol söz edeceğimiz Kamondo ailesinin günümüzdeki gibi modern bir belediyecilik anlayışının şehrimize gelmesindeki katkıları, ileriki yıllarda Tünel’den Şirket-i Hayriye vapurlarına birçok noktada kendisini gösteriyor. Büyükhendek Caddesi’ne girmeden evvel sol tarafımızda “İsimsiz Heykel” olarak adlandırdığımız bir el heykeli bizleri karşılıyor. Heykel, meydana 15 Kasım 2003’te El Kaide tarafından gerçekleştirilen Neve Şalom ve Beth Israel Sinagogları’na yapılan eşzamanlı terör saldırısı sonrasında konuldu. Büyükhendek Caddesi’ne girdiğimizde artık burada yaşamayan eski Kuledibi sakinlerinin sesleri kulaklarımızda yankılanır. Sarı Madam’ın kahvesinden evlerine gidenler, Kasap Nesim’den, Balıkçı Avraam’dan alışveriş yapanlar, ayakkabı tamircisi İsrael’e uğrayanlar, günümüze ulaşamayan Apollon Sinagogu’nda dua edenler, Yahudi İspanyolcasını anlayabilen apartman görevlileri, Musevi Lisesi’nden çıkan çocukların sesleri birbirine karışır, orta halli ama mutlu insanların İstanbul’unu bizlere hatırlatırdı.

Neve Şalom Sinagogu

Neve Şalom Sinagogu ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi

“Barış Vahası” anlamına gelen Neve Şalom Sinagogu tarih boyunca uğradığı üç terör saldırısına rağmen, âdeta “Buradayız” dercesine düğünlerimize, sünnet ve Bar-Mitzvalarımıza tüm coşkusuyla ev sahipliği yapıyor. 1951 yılında inşa edilen sinagogun açılış günü dönemin hahambaşısı Rafael Saban, “Bu sinagog zengin ile fakirin, cahil ile bilgenin yan yana dua ettiği mekân olsun” temennisi ile birlikteliğin önemini vurgulamış. Sinagogun mimarisinde Türk işçiliği kullanılmış; dev avizesi ve ihtişamı ile geçmişin Galata Yahudi yaşamını hatırlatıyor.

Geçtiğimiz yıllarda sinagog kompleksi içerisine taşınan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, yıllarca Karaköy Zülfaris Sinagogu içerisinde faaliyet gösterdikten sonra artık son teknoloji imkânlarıyla beş duyumuza hitap edebilen, Yahudi toplumunu tanımak isteyen herkese kapılarını açmış bir şekilde ziyaretçilerini bekliyor. Bu topraklardaki 2 bin 500 yıllık Yahudi mirasının dinî ritüelleri, toplum yaşamı, mutfak kültürü ve Yahudi mahallelerinin tanıtımı ile aktarıldığı müzede ayrıca Yahudi toplumunun ülkemize yaptığı katkılara ve birlikteliğe de vurgu yapılmış. Müzenin hediye mağazası, Yahudilikle ilgili merak ettiğiniz konularda sizleri aydınlatacak kitaplara ev sahipliği yapıyor. Müze ayrıca her ay düzenlediği “Yahudi İzleri” kültür rotaları ile İstanbulluları bir Türk Yahudisi’nin gözünden Galata’yı tanımaya davet ediyor.

İtalyan Sinagogu

İtalyan Sinagogu (Kal De Los Frankos) ve Hamursuz Fırını

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nden Galata Kulesi’ne doğru devam ederken, ilk sağ sokağa “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz!” sözü ile tanıdığımız Şair Ziya’nın adı verilmiştir. Oysa yıllarca bu yokuş Galatalılarca “Yahudi Yokuşu” olarak anılmıştır. Yokuş üzerinde 2008 yılına kadar faaliyetine devam etmiş olan “Matsa- Hamursuz Fırını” ve günümüzde faal olan İtalyan Sinagogu bulunmaktadır. Su ve un ile mayasız olarak üretilmiş hamursuz, Yahudi toplumunun Pesah-Fısıh Bayramı boyunca tükettiği başlıca besinlerden biridir. Günümüzde fırın kapanmıştır, hamursuz yurt dışından bayrama özel ithal edilmektedir. Fırının hemen aşağısında, Kamondo ailesinin kuruluşuna öncülük ettiği, önceleri “Yabancılar Cemaati” olarak anılan, ardından da İtalyan Yahudi Cemaati adını alan topluma ait İtalyan Sinagogu bulunmaktadır. Sinagog ara ara kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapmaktadır. Hemen arkasındaki alanda Galata surlarından kalan pitoresk parçalar görülebilmektedir.

Doğan Apartmanı

Serdar-ı Ekrem Sokak (Eski Yazıcı Sokak)

Doğan Apartmanı’nın bulunduğu sokak dediğimizde sanırım herkes Serdar-ı Ekrem Sokak’ı hatırlayacaktır. Galata’nın 2000’li yılların başında soylulaşma akımından en çok etkilenen sokağı, apartman isimlerinde Yahudi mirasını yaşatmaya devam ediyor. Aşkenaz Yahudisi Braunstein ailesinin yaptırdığı apartmanı geçip düz devam ettiğinizde, sol kolda karşınıza tüccar Asseo ailesinin konut olarak inşa ettirdiği, üzerinde Osmanlıca, Türkçe ve İbranice kitabesi bulunan yapı sizleri karşılayacak. Hemen karşısında tüm görkemiyle kitaplara konu olan “Kamondo Han” bulunmaktadır. Binaların cumba bölümleri kısmi restorasyonlar ile günümüze ulaşabilmiştir. Kamondolar bu yapıyı da ticari amaçla yaptırmışlar.

Galata’da Sefarad Yahudilerinin yaşamının geçtiği bu sokakta bulunan Doğan Apartmanı, yine Yahudi toplumundan bi dönem tütün kâğıdı üreticisi Mahir de Botton’a aitmiş. Kazım Taşkent’in bu apartmanı satın alırken ismini değiştirdiğini, Alpler’de kayak yaparken çığ düşmesi sonucu vefat eden oğulları Doğan’ın adını koyduğunu biliyoruz. Apartmanın yanındaki boş arazide Karay Yahudilerine ait mezar taşlarına geçmişte rastlanmış. Binanın ön cephesine bakan sokakta, bir dönem 2. Karma Yahudi Okulu’na ev sahipliği yapmış, Türk Yahudi toplumunun huzurevi görevini üstlenen, yaşlı ve ihtiyaç sahiplerini en iyi şartlarda ağırlayan Or-Yom Huzurevi bulunmakta.

Şimdi gelin geri dönelim ve rotamızı bu kez Aşkenaz Yahudilerini tanımak için Karaköy yönüne çevirelim. Unutmadan Aşkenaz Yahudileri Orta Avrupa, Rusya coğrafyasından farklı dönemlerde pogromlar ve çeşitli nedenlerle bu topraklara gelen, Bizans’tan beri var olan toplumun adıdır.

Avusturya Aşkenaz Sinagogu

Avusturya Aşkenaz Sinagogu-Terziler Sinagogu (Schneidertempel Sanat Merkezi)

Yüksek Kaldırım’dan Karaköy’e inerken, Galata’nın günahkâr sokakları bize sesleniyor. Otellerden meyhanelere, bankalardan sigorta şirketlerine, Osmanlı’nın son yüzyılının en gerçek tanığı olarak hayat burada keşfedilmeyi bekliyor. Yahudi toplumundan bir başka tüccar ve banker Barnathan ailesinin yaptırdığı Barnathan Apartmanı’nda, otel olarak hizmet vermeden evvel son hazırlıklar yapılıyor. Şapkacı Pepo’nun dükkânı çoktan kafe olmuş, Galip Dede yokuşundaki pulcular, müzik ve plak dükkânları, sahaflar yerlerini yeni sahipleri turistik eşya dükkânlarına bırakmış. Habip Gerez Ağabey resim ve şiir çalışmalarına artık Or-Yom’da devam ediyor. Eserleri ise korunmak üzere 500. Yıl Vakfı bünyesinde sergileniyor.

Bolşeviklerden kaçıp gelen Rusların, Gürcü Yahudilerinin Or Hadaş Sinagogu bugün yıkık olsa da Aşkenaz Yahudi toplumunun ve Terziler Loncası’nın sinagogları halen ayakta. Yüksek Kaldırım geçmişte Yahudi terzilere ve kumaş mağazalarına da ev sahipliği yapmış. Karaköy’e indiğimizde şimdi var olmayan adada “Tiring” mağazası imparatorluğun son döneminin en gözde markalarından biriymiş. Odakule’nin yerinde var olan Karlman Pasajı ve Saint Antoine Apartmanlarının yanında yer alan Lazzaro Franco Bonmarşesi ise adlarıyla eskilerin zihinlerinde yer etmiş.

Schneidertempel Sanat Merkezi

1900 yılında inşa edilen Avusturya Aşkenaz Sinagogu, Tanzimat Fermanı sonrası azınlıklara verilen kubbeli dinî yapı izniyle inşa edilen kubbeli mimarisi ve oryantalist dış mekân unsurlarıyla dikkat çekiyor. Ahşap işçiliği sinagogun iç mekânında, dua kürsüsü ve kutsal Tevrat rulolarının saklandığı dolapta en usta biçimde yansıtılmış. Buradan Avusturya Hastanesi yönüne dönüp aşağı Felek Sokak’a devam ettiğimizde, bizleri bu kez Kamondo Rezidansı karşılıyor. Günümüzde otel olarak faaliyet gösteren bina, ailenin fotoğraflarıyla dekore edilmiş. Avraam Salomon de Kamondo’nun Kırım Savaşı’nda Osmanlı’ya borç vermesi, Paris’te vefat ettiğinde devlet töreni ile Hasköy Çıksalın’da anıt mezara gömülmesi ve cenaze günü borsanın tatil edilmesi gibi kısa bilgiler bile bizlere ailenin önemi hakkında ipuçları veriyor. Dileriz İstanbul’a böylesi katkıda bulunan ancak son fertlerinin hayatları Holokost döneminde Auschwitz toplama kampında sonlanan bu ailenin adına tıpkı Paris’te olduğu gibi İstanbul’da da bir müzemiz olur. 

Felek Sokak’ın sonunda bu kez karşımıza Aşkenaz Terziler Sinagogu’nun 1999 yılından beri Schneidertempel Sanat Merkezi olarak faaliyet gösteren binası çıkıyor. Yapı yıllarca Terziler Loncası tarafından sinagog olarak kullanılmış ve şimdi, geçtiğimiz yıl üst katında Aşkenaz Yahudileri tarihini tanıtan mini müze ile bizleri zamanda yolculuğa çıkarıyor. Kutsal Tevrat rulolarının bulunması gereken doğudaki dolabın üstündeki griffin motifleri dikkat çekmekte.

Kamondo Merdivenleri, Karaköy

Kamondo Merdivenleri

Felek Sokak’ın paralelindeki Banker Sokak, isminden de anlaşılacağı gibi Osmanlı’nın son dönem bankerlerine ev sahipliği yapmış. Kamondo mülklerini de barındırmakta. Felek Sokak’tan Bankalar Caddesi’ne inerken sizler de Galata’ya gelen her kültür turu misafiri gibi Kamondo Merdivenlerinde bir poz vermeyi unutmayın. Hatta şanslıysanız Salt Galata Binası’nın üst katlarından kuş bakışı olarak da merdivenlerin fotoğrafını alabilir, estetiğin büyüsüne kapılabilirsiniz.

Artık rotamızı Bankalar Caddesi’nden Karaköy’e çevirebiliriz. Karaköy’ün ismini burada yaşayan Karay Yahudilerinden aldığı da rivayet edilir. Bir zamanlar Milaslı Gad Franko’nun mülkü olup Varlık Vergisi döneminde kaybedilen Bahtiyar Han’a, günümüzde otel olarak restore edilen hanlara göz atıp oradan meydana doğru yürüyebilirsiniz. Karaköy Meydanı’nda yıllarca gelinlerin mutlulukla merdivenlerinden indiği Gelin Perçemi Sokağı’ndaki Zülfaris Sinagogu, görkemli geçmişin son tanığı olarak sessiz ve mağrur, Selanik Pasajı’nın yanında bizleri selamlamaktadır.

Eskiden büyüklerimizin konuştuğu “Galata’dan Pera’ya çıkma” kavramı çoktan tarih olmuş. Lebon, Markiz, Nisuaz ve Balyan’dan geriye anlatılar son hatırlayanlarının anılarında yaşamaya devam ediyor. 6-7 Eylül 1955’in karanlık günleri “Bir daha asla!” dememiz gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Papa Jorji’nin oyuncakları nerede şimdi? Peki ya buradan gidenlerin, eski mahallelinin torunları Galata’yı yıllar sonra gezmeye gelmişler midir? Sizler hangi Galata’da yaşamak isterdiniz?

Gelin o zaman, şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizeleri kulağımızda, dudaklarımızda “Bre Sarika Bre” Sefarad ezgileri ile bizler de bir sabah çıkalım Pera’dan Galata’ya… Mordiko, direksiyonuyla çüf çüf çüf diyemese de; Purim Bayramı çıkışı çocuklar ellerinde kâğıttan fenerlerle sokaklarda “Purim Purim Purim Lanu” ezgisini söyleyemese de; evlerin kapılarında Yahudi İspanyolcası artık duyulmasa da, bizler hayal gücümüzü zorlayıp 1930’ların Galata’sına uzanalım. Geçmiş geleceğe tanıklık etsin. Hatırlanmak ve unutulmamak üzere kadehlerimizi kaldıralım Kula’ya…

Ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa Galata Kulesi’ne varır
Bir sürü çocukları olur…
Bedri Rahmi Eyüboğlu