Ada

Büyükada’dan Kaplumbağa Adası’na Ada Halleri – Eli Haligua

“Vancouver bir ada mı?” sorusu ile -Avlaremoz’un Ada Dosyası’nın parçası oldum… 

Yaşım büyüyünce, yazları annemlerin de adada kalmasından ötürü İstanbul’daki evin boş olmasını fırsata çevirip İstanbul’a inişlerim sıklaşınca, adaya da daha ziyade biz çocuklar için gelindiğinden, adadaki yazlıkçılığım son bulmuştu. Ancak araya zaman ve mesafe girse de ada’yı Vancouver’a getirdiğimi fark ettim. Vancouver bir ada değil, ama adada geçirdiğim güzel zamanların izi hep benimleydi. 

Neydi ada benim için? Bu sorunun tek bir cevabı yok  aslında. Ada deyince aklıma  martı, vapur yolculuğu, komünite olmak, bisiklet, rollerblade, açık hava sineması, izole olmak, otonomi, sınıf farklılıkları sıralanıyor. Biz Büyükadalıydık. Her adanın da kendine özgü bir karakteri, sınıfı vardı hatırladığım kadarıyla. “Hatırladığım kadarıyla” bölümü önemli. Yakın zaman önce yitirdiğimiz Roni Margulies ile gerçekleştirdiğim söyleşide Roni de hatıra yazımıyla ilgili “hatırladığım kadarıyla” durumunun altını çiziyordu. Hatırlananlar bazen yanlış olabiliyordu. Madem adaya, yirmi beş yıl öncesine, yani on beş yaşlarıma döndük, bu yazı da biraz “hatırladığım kadarıyla” olacak malum.  

Zaman biraz eski… O zamanlar cep telefonu olmadığından ve adadaki telefon numaraları hep 382 ile başladığından birbirimize telefon verirken son dört hanenin söylendiği zamanlar… O yaşlarımın Yahudi süzgeciyle algıladığım hislerimden arta kalan kadarıyla Kınalıada daha çok Ermenilerin yaşadığı bir adaydı. Heybeliada ise daha çok Müslüman kesimin yaşadığı, askeri okulun ve sanatoryumun olduğu, “devlet” hissinin daha fazla hakim olduğu bir adaydı. Burgazada daha entelektüel ve iyice zengin Yahudilerin olduğu ada iken adalar vapurunun son durağı Büyükada, nam-ı diğer Prinkipo, yazlığa gidebilecek ekonomik seviyede olmakla beraber farklı ekonomik ve sosyal seviyedeki Yahudilere çoğunlukla yazları ev sahipliği yapan bir adaydı. Biz Adalılar genelde yazlıkçıydık. Rumlar adaları büyük oranda terk ettikten ve ettirildikten, ve kimileri tarafından evlerine çöküldükten sonra adanın yerlisi yeni bir grup oluşmuştu. Aslında bu iki grup birbirine bayılmasa da ekonomik ilişkilerden ötürü bir arada yaşar, bazen aralarında gerilimler oluşur, ancak hiçbir zaman olaylar çığrından çıkmazdı.  

Çatı katındaki evimizde yürüyen martıların ötme sesini nerede duysam, Büyük Tur Yolu’ndaki, Aya Yorgi’deki çam ağaçlarının kokusunu ne zaman alsam nerede olursam olayım içimi huzur kaplıyor ve “evde olma hissini” yaşıyorum. Şu anda Vancouver’da bunların bir çoğuna sahip olduğum için mutluyum. Sokakta geceleri bisikletle gezen gruplar, sabahları ve gün batımında duyduğum martı sesi çam kokusuyla birleşince oldukça keyif alıyorum.  

Ada deyince aklıma gelenleri sıralarken bahsettiğim “sınıf farklılıkları,” bu bahsettiklerimin yanında alakasız gibi görünse de aslında benim için birçok düşünceye kapı aralayan bir olgu. Göztepe’de büyüyen biri olarak Göztepe Kültür Derneği’nde sınıf farklılıklarını çok da hissetmezdik. Hepimiz aynı derneğin parçasıydık, fakat Büyükada’da Yıldırım, Or-Ahayim, Dostluk gibi derneklerle aynı ortamda bulununca sınıf farklılıklarını soluyabiliyorduk. Bu sınıflar arasında genel anlamda bir uyum vardı fakat bazen çekişme de kaçınılmazdı.  

Biz orta alt sınıf olarak Seferoğlu’luyduk. Ama bir de “üst sınıf” vardı, Anadolu Kulüplü olanlar. Tabii bir de Su Sporları Kulübü vardı, ancak benim bildiğim orası genelde Yahudilerin gittiği bir tesis değildi. Bu yazıyı yazarken öğrendim -en azından benim çocukluğum zamanında- görece daha az olsa da Yahudiler de gidermiş. Anladığım Seferoğlu’nun kapanmasıyla oraya giden Yahudilerin sayısında da artış olmuş. Ancak benim o zamanki dünyamda Seferoğlu ve Anadolu Kulübü vardı. Ben Anadolu Kulüplü arkadaşlarıma takılır onları aslında Seferoğlu’nun daha ucuz olmasına rağmen daha güzel olduğuna ikna etmeye çalışırdım. Seferoğlu ormanın içinde yer alır, Anadolu Kulübü’ne göre daha yeşillik bir ortamı, daha çok güneşlenme ve gezinme alanı, daha çok havuz çeşidi olan, denizi çok daha temiz bir yerdi; ama Anadolu Kulüplü olmak bir “statü”ydü. Öyle ki daha çocukluktan herkesin “denklerini” bilmesi gerektiği öğretilmeye çalışılırdı. O zamanki kız arkadaşımın annesi Anadolu Kulüplü olmayan birini çok da makul bulamamış, görüşmemize engeller getirmişti. Neyse ki Anadolu Kulüplü olan arkadaşlarım için bu durum geçerli değildi ve biz Seferoğlulular için Anadolu Kulübü’ne gitmek, oradaki arkadaşlara bir selam vermek için kaçak girme eğlencesi dışında çok da önemli değildi. Biz mütevazı hem de benim gözümde daha güzel olan Seferoğlu’muzda mutluyduk. Cumartesi geceleri Anadolu Kulübü’nün içinde yer alan Şamdan’a gitmek de bizim ilgili alanımızda değildi. Crepso’da bira içip gecenin geç saatlerinde Şamdan’dan çıkanlarla iskelede karşılaşmak ve sohbet etmek daha çok ilgimizi çekiyordu. Bazen Şamdan’a gidesimiz geldiğinde Anadolu Kulüplü arkadaşlar önden gidip görevliye kartını gösterirken biz arkadan fıyışıyorduk… 

Ada benim için ayrıca özgürlüklerin sınırlarının da genişlediği bir alandı. Hem benim hem de arkadaşlarımın aileleri İstanbul’da gece çıkmamıza izin verseler bile adada bu izinin kapsamı daha da genişlerdi ve sabahlamamıza da izin verirlerdi. Ailelerin genel olarak daha güvenli hissettiği adada herkes tanışmasa da Büyükada komünitesi olarak herkes her şeyden haberdardı. Son vapur adaya yanaşıp iskelede yattığında, deniz taksilerin hatta bir zamana kadar ambulans helikopterin bile olmadığı dönemde, artık o komünite ile bir başınaydınız. Ta ki sabahki ilk vapura kadar…  

Olağanüstü bir durum olmadıkça dışarıdan içeriye ve içeriden dışarıya hareketin olmaması durumu her zaman hoşuma gitmişti. Erken yaşta içki ile tanışan bizler için kimi geceler o son vapurdan önce açılan şarap şişesi eşliğinde ada iyice izole olur, keyifler çakırlaşır ve bazen kayalıklardan denize girilmesi ile günün ilk ışıklarına kadar gece ağır aksak ilerlerdi. Balıkçılar sabaha karşı motorlarıyla denize açılır, yeniden doğmaya başlayan günün ilk ışığıyla birlikte taze çıkmış börek ile kahvaltımızı ettikten sonra, işe gitmek için iskeleye inmiş olan babama selam verip eve doğru yolumu tutardım. 

Vancouver bir ada değil, ama yerli dilinde Kuzey Amerika’ya Turtle Island (Kaplumbağa Adası) deniyor. Yani bir bakıma hala adadayım… Vancouver, bana verdiği his olarak da aslında biraz adavarî. Büyük olmasına rağmen bir gördüğünüz kişiyi başka bir yerde görebildiğiniz, geceleri bisikletin zincir sesini duyduğunuz, insanların grup halinde “iskeleye inercesine” bir yerlere yürüdüğü sayfiye hissini barındıran, bence biraz “adalı” bir yer. Sanırım buradaki “West Coast” diye tanımlanan ruh hali de bende bu hissi yaratıyor.  

Vancouver’ın da sahili olan Coast Salish halklarının yaşadığı, Pasifik Okyanus’unda yer alan Salish Denizi’nde dört yüzden fazla ada var. Bu adaların en büyüğü  Kwakwakaʼwakw, Nuu-chah-nulth ve çeşitli Coast Salish halklarının yaşadığı, kolonizasyon sonrası Vancouver Island adını alan ada. Türkleştirme politikaları sonucunda eski isimlerini kaybetmiş Prinkipo, Halki, Antigoni, Plati, Proti gibi, buradaki adalar da maalesef kolonizasyon sonrası isimleri ile biliniyorlar. 

Tatil deyince feribot fiyatlarındaki yakıcılığa rağmen bizim aklımıza genel olarak buralardaki adalar geliyor. Haftasonu kaçamağı yapabildiğimiz zamanlarda farklı bir adayı keşfetmeye çalışıyoruz. Buradaki adalar Türkiye’dekilere kıyasla çok daha büyükler. Prens Adaları’ndan farklı olarak hem feribotlar hem de adalarda arabalar mevcut. Dört yüzden fazla sayıdaki adadan şu ana kadar keşfettiğimiz birkaç tanecik ada içinde bana en çok Büyükada hissini veren, Vancouver’dan sadece yirmi dakikalık bir feribot yolculuğuyla ulaşılan Squamish dilindeki Nex̱wlélex̱m, kolonizasyon sonrası adıyla  Bowen Island. Bostancı’dan Büyükada’ya gidiş süresi bile bir hayli örtüşüyor. Genel olarak adanın ritmi, yürüyerek birçok yere ulaşılabilmesi gibi benzerlikler de bana ada hissini veriyor. Bir gece adada yemek yiyip ertesi gün bir dükkana girdiğimizde “Siz dün geceyi de burda geçirmiştiniz” cümlesini duyacağınız kadar küçük bir komünite. Vancouver Island dışında genelde hep küçük adaları tercih ediyoruz.  Fakat Bowen Island buna rağmen diğer adalara göre de nispeten daha küçük. Küçük derken 63.6 km2! British Columbia’da her şey aklımı zorlayacak kadar büyük. Merakımdan ötürü Büyükada ile karşılaştırmıştım. Büyükada’nın yüzölçümü sadece 5.4 km2… 

Türkiye’deyken aklımda hep Prens Adaları’ndan birinde yaşama fikri vardı. Vancouver’a taşınmadan önce kısa bir süre sevgilimle Burgazada’da yaşamıştık ve ileride adada yaşamaya dair planlar yapıyorduk. Burgazada’da kaldığımız sürede hoş da bir sürpriz olmuştu. Büyükada’dan tanıdığım, geceleri beraber Büyük Tur’a çıktığımız faytoncu Burhan Abi’yi görmüştüm. Burhan Abi’nin yeri bizim için bir başkaydı. Kimi geceler üstü açık faytonuyla arkadaşlarımızla bizi tura çıkarırdı. Normal tur ücretini alsa bile süresi ve keyfi çok daha fazla olurdu. Dura kalka, manzarayı seyrede seyrede adanın etrafında yavaş yavaş ilerlerdik. Ayın denize yansıyışını seyredip çam ormanının içinden geçerken uzun uzun sohbet eder, arkadaşlarla şarkılar söylerdik. O da bazen bize eşlik eder, bazen kendi düşünceleriyle başbaşa yoluna devam ederdi. Gündüzleri onu faytonuyla gördüğümde, eğer bisikletle değilsem hemen koşar faytonda yanına atlardım, biraz konuştuktan sonra da faytondan inip yoluma devam ederdim. Bir keresinde Burhan Abi ata nal takarken at aniden ayağını çekmiş ve duyduğumuza göre- yanlış bir hareket sonucu Burhan Abi’nin atardamarı kesilmişti. Helikopter ile Kartal Devlet Hastanesi’ne götürüldüğü haberini aldığımızda çok telaşlanmıştım. Neyse ki sağlığına ve işine geri dönebilmişti. Yıllar sonra Burgazada’da onu görünce çok şaşırdım. Gene faytonunun üzerinde, sıradaydı. 20 yıl sonra bu sefer sadece kısa bir sohbet ettik. Sonraki günlerde onu faytonunu kullanırken gördüğümde ise uzaktan elimizle selamlaştık. 

Ünlü “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” cümlesine nazire yaparcasına Prens Adaları’ndan birinde yaşama planları yaparken şimdi eşimle dünyanın öbür ucundayız; ama ben bulduğum benzerliklerle Büyükada’da olmasa da adayı yaşamaya devam ediyorum. 

Fotoğraf: Turtle Island (© Katalinks/Dreamstime). Kaynak: The Canadian Encyclopedia – Turtle Island.