Ada

San Francisco, Büyükada ve bir defne yaprağı – Lisya Gabay Nahmias

Doğduğumuz yerler hayatımızın şeklidir,  
oralardan uzakta olduğumuzda bile.  
Hatta özellikle o zaman… 
Elif Şafak, Kayıp Ağaçlar Adası 

39 yıllık Adalıyım… Bu sene farklı olarak ilk defa Ada’yı yurt dışında doğmuş 2. nesil turist çocuklarımın gözünden görme şansım oldu!  

— Uçak 14 saat sürecek çocuklar, indiğimizde çok kalabalık olacak İstanbul havaalanı. Bizden uzaklaşmayın lütfen. Hemen Büyükada’ya çıkacağız, bizi yemeğe bekliyor herkes. Hayır adada havaalanı yok, motorla gideceğiz. Yok teknenin devamı da var tabii ki, motorun üstünde oturmayacağız. Evet, kafa karıştıran bir kelime, haklısın! 

— Simitleri bitirmeyin, hani anlattım ya martılara atacağız diye. Evet, biliyorlar onlar nasıl uçacaklarını. Yok yok, merak etme çarpmazlar motora. Paralel uçma uzmanı mı? Martılar mı? Eh, evet öyle olmuşlar yapa yapa… 

— Adaya çıkılır dedim ama inilir de olur. Hangisi mi doğru- bilmem! Türkçe biraz böyle işte! Denizden karaya çıkıyoruz gibi düşünün siz. Ada’dan İstanbul’a inilir denir ama. Ay evet, o da kara gerçi! 

— Herkesin adada evi yok, adalı olmak bir ayrıcalıktır diyorum ya size hep! Çok şanslıyız değil mi? Yok, onlar yazlıkçı, biz adalıyız. Onlar bizim gibi bilmezler adayı da ondan. Evet biz de sadece yazları geliyoruz, ama bizimki farklı. Farklı işte!  

— “Hey belly”, şimdi hızlıca söyleyin: Heybeli! Harikasınız! O da Kaşık Adası, bak ters bir kaşık gibi. Gördünüz mü?  

— Ayağına basacaklar kızım, hızlı yürür müsün? Hayır, motordan inerken tek sıra yok burada malesef, önüne bak ve boşluklara gir. İyi bak, küçük boşluk göreceksin orada, haydi hızlı adım! 

— Biliyorum çok yorgunsunuz, uykusuzsunuz çocuklar ama nolur herkese merhaba deyin, nasılsınız deyin, herkes sizi iskelede karşılamaya geldi. Çok heyecanlılar, aylardan sonra sizi görecekleri için. Hayır, şu an “space” alamazsınız! Biliyorum vücudunuzu dinlemeniz önemli ama bak herkes saatlerdir sıcakta sizi bekliyor. Yürürken “space” alsan? Off ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz… 

— Hadi hemen bir kroket kapalım Kardeşler’den! Vapurdan çıkıp, sıcak sıcak, bekletmeden.  

20 TL mi? Gerçekten mi? Bak bir tek bu değişmemiş! İyiyim sağolun, hatırladım tabii ben de sizi. Evet çocukları getirdik San Francisco’dan. Aslında siz de aynısınız vallahi, hiç değişmemişsiniz! Yavaş çocuklar, nefes alın aralarda, yuttunuz! Dedim size, bunun gibisi yok hiçbir yerde! 

Fotoğraf: Betsy Penso

— Eskiden burada faytonlar vardı. Taksi, otobüs, bunlar bize de yeni. Ne mi oldu? Atlar çok yoruluyordu, kaldırdılar. Haklısın, neden insanlar atlara kötü davranırlar ki?  

— Turşucu o gördüğün! Evet sadece turşu satan bir araba. Tabii ya, herşeyin turşusu olur bu arabada. Kızım, sen pancar soslu di mi, şu pembe olan? Bilmem, nerden de bildim ki acaba!? 

Fotoğraf: Betsy Penso

— Ah şurası Hacı Baba’ydı! Yok masaldaki değil, çekirdek satan… Biz her aksam buradan pijamalı alırdık. Pijamalı siyah beyaz çizgili olan çekirdekler, dudaklarımızı daha az boyasın diye. Sevdin bakıyorum pijamalı ismini!  

 — Neden çok mu tabela var? Çünkü restoranlar gelenlerin ilgisini çekmek istiyorlar. Kağıt niye bitsin ki? Menüleri mi yokmuş? Ha – sen binaların üzerindeki ışıklı menü resimlerini diyorsun! Evet benim de gözlerime iyi gelmiyorlar. Evet haklısın, normal kağıt menü daha iyi olurmuş. Dur dur – nereye? Yok yok söyleme, yok söylenmez o oğlum!  

— Yok Google Maps açmıyor arabalar burada, Über gibi değil. Sen söylüyorsun gideceğin yeri,  Nizam başı diyorsun mesela, götürüyorlar. Müsait bir yerde diyorsun bir de inerken. Yok, senin müsait olduğun değil arabanın durmaya müsait olduğu yer!  

—  Haha! İşte sonunda benden başka Splendid’in memeleri var diyen birileri! Seviyorum sizi çocuklar ya!  

Fotoğraf: Betsy Penso

— O mu? Tarkan Abi o, mısırcı. Yok kızım, turşudan sonra mısır olmaz. İyi peki madem, tatildeyiz diye olsun. O da Yunus Ağabey. Yok mısırdan sonra  dondurma olmaz! Of vallahi adanın kendisiyle yaşıt bu kurduğum cümleler! 

— Hayır tabii ki dünyadaki bütün dondurmaları yemedim! Evet, Yunus dünyanın en iyi dondurması dedim. Bilimsel değil dediğim, haklısın! Ama doğru – neyse… Sen 40’lık de Yunus‘a. Sen de, o anlar! 

— Lütfen Türkçe konuşur musunuz?! Çünkü buranın ana dili Türkçe de ondan. Anlamıyor musun, nasıl anlamıyorsun!? E onlar Arapça konuşuyorlar, Türkçe değil ki! Yok, hepsi turist değil aslında, bazıları burada yaşıyor. Evet, Türkiye’de Arapça konuşan birçok insan var, özellikle son yıllarda. Evet Türkiye’nin onları kabul etmesi “kind” ama tabii altyapısı düşünülmediği için beraberinde birçok sorun da getiriyor. Anlatacağım sana, bir girelim Kulübe. Ya da baban mı anlatsa, of bugün hava 50 derece! 

—  Haklısın bazen burada herkes aynı anda konuşuyor. Hangisine mi ilk cevap vereceksin? Yok yok, en çok bağırana değil. En yaşlı olan mı – bak o olabilir. Ya da soruyu ilk soran kimse o da olabilir, ne dersin? Yetişemiyorsan kafanı sallayabilirsin evet, o da bir formül tabii… 

— Kulüpteki herkesi tanımıyoruz tabii ki. Bazılarını görüşten tanıyoruz. Evet, ne güzel dedin! Her sene aynı summer camp’e gitmek gibi; herkes her yaz adaya gelir ve birbirini adadan tanırsın, ada arkadaşı olursun! 

— 3 kere mi hayır dedin? Hayır, hayır, haaayır  dedin –  anladım. Yok, Türkçe biliyordur onlar tabii ki. Belki kekten tatmanı çok istiyorlardı, ondan ısrar etmişlerdir kızım. No da mı dedin? Of peki, bağırmadan No dedin umarım. Ayıp oldu koskoca kadına! Sağol deseydin bari! Seul demedim oğlum ‘Sağol’ dedim! Of tamam alın keki – ben yerim!  

— Tost nerden çıktı ki çocuklar, birazdan çıkacağız zaten Kulüp’ten, geç oldu. Hayır kimse yemiyor tost. Ay yok valla, daha yiyemedim ki buranın tostunu, çok da severim buranın çift kaşar domatesini iyice basılmış. Aynı mı yoksa bozdu mu? Ah tostçular duruyor mu hala – İhsan, Resul? Çocuklar hayır dedim ya, kimse bir şey ısmarlamadı, nerden çıkardınız tostu? Ay yok!! Yengemi arıyorum dedim, yengeni değil! Ah çok komiksiniz! Yenge başka, o amcanın… 

Fotoğraf: Betsy Penso

— Siz de mi beğendiniz evleri? Pasta gibi değil mi? Süslemeli süslemeli. O “Beyaz Köşk”, benim en sevdiklerimden, her sene fotoğrafını çekiyorum. Hayır, köşk alamayız. Waffle mı? Köşkten waffle’a nasıl geldik öyle?! Çok güzeldir ama evet… 

— Telefonları var tabii onların da, niye? Ay yok, balkondan balkona ıslık çalmak daha keyifli ondan öyle çağırıyorlar. Islıklar karışırsa mı? Bilmem ki, hiç düşünmemiştim bunu! Sanki hiç karışmaz o ıslıklar, her ailenin kendi ıslığı var gibi şimdi düşününce… 

— Evet San Francisco’da da defne yaprağı var ama dedim ya bana bunlar lazım. Mıymıylanmasanız da toplasanız çocuklar, bakın minik torbaları koydum oraya. Yaprakları parçalamadan! E balığa koyucam bayramda, dönünce Roş Haşana geliyor. Domatesli balık yapacağız. Neden mi burdan taşıyoruz defneleri? Çünkü başka türlü aynı tat olmuyor… 

Büyükada’nın defne yapraklarıyla San Francisco’da pişirilen domatesli balık

Ağustos 2023 

Kapak görseli: Suzan Hazan, suluboya