Yakup Barokas’ın Çocukluğumun Büyükadası (1951-1971) isimli kitabından alıntıdır.
Mesleği Rum patronlarından öğrenen adanın tanınmış simalarından biri olan Bakkal Mustafa ile tanışıklığımız çok çok eskilere dayanır. Dimopoulos’un bakkal dükkânını eskiler anımsayacaklardır. İskele yönünden ilerlerken çarşının sol tarafında büyük bir dükkândı. Çocukluğumun Büyükadası’nda ailem yaz aylarında bakkaliye alışverişlerini Dimopoulos’tan yapardı.
O dönemde bakkallar, çıraklarını sabah erkenden sıcacık taze ekmek ve gazeteleri ile müşterilerine gönderirler, günlük siparişi aldıktan sonra 1-2 saat içinde bütün ihtiyaçları yaz sıcağında, kan ter içinde taşırlardı. Kocaman damacanalarda içme sularını taşımak da bakkal çıraklarının omuzlarına yüklenmiş bir görevdi.
Gün içinde, çırağa sipariş etmeyi unuttuğumuz bazı şeyleri ısmarlamak evimize telefon gelince daha da kolaylaştı. Rumca’yı çok iyi bilen annem Dimopoulos’a telefon eder, sipariş listesini Rumca sıralardı. Hal böyle olunca bakkal çırağı evimize bir posta daha yapardı. Annem her hafta sonu bakkal borcunu öderken, çırağa güzel bir bahşiş verirdi.
İşte Mustafa’yı tanımam o dönemlere, çocukluk yıllarıma, 1960’ın ilk yıllarına rastlar. Dimopoulos’un yanında çıraktır Sivaslı Mustafa Yerlikaya. Çok akıllı, becerikli, tuttuğunu koparan genç bir adamdı. Zamanla her işimize yetişmeye çalışır hale gelmişti. Örneğin bize sipariş getirirken, annemin ricası üzerine, önce fırına uğrar, sıcak poğaça ve İzmir lokması, geçerken de manavdan iki kilo ayşe kadın fasulye alır getirirdi.
Evde su motoru mu bozuldu? Mustafa’ya haber verilirdi. Birine bir şey mi yollanacak? Mustafa kargo vazifesi görürdü. Yaz başı adaya mı taşınıyoruz? Mustafa bütün aileyi iskelede beklerdi. Yaz başı şilteler havalandırmak üzere yorgancıya mı gidecek? Mustafa önceden her şeyi hallederdi. Bahçedeki yabani otlar mı temizlenecek? Onu da Mustafa hallederdi. Anneme “Mamika” diye hitap eder, bir dediğini ikiletmezdi.
Sonuçta Mustafa, Çınar meydanında kendi dükkânını açtı. Tabii ki ilk müşterisi biz olduk. Evliydi, eşine “abla” derdim. Çocukları olmadı. Ama kardeşi Mahmut’a babalık etti. Mahmut’u okuttu, ondan hep gururla söz etti. Uzun yıllar sonra Mustafa’nın kardeşi Mahmut Yerlikaya Burgaz Öğretmen Evi müdürü oldu, Adalar Belediye Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Mustafa’nın eşi Zarife oldukça sağlıksızdı. Haftada iki kez karşı tarafa, Kadıköy’e geçer, diyalize girerdi. “Abla”ya bazen Mustafa, bazen de Mahmut eşlik ederdi diyalize giderken.
Biz 1980’de ülke dışına taşınınca haliyle yollarımız ayrıldı. Adadan ayrılacağımız son günlerde her ihtiyaç duyduğumuzda yardımcı olduğunu, bizi ailece yolcu ettiğini hatırlıyorum.
Uzun yıllar sonra yaz aylarını geçirmek üzere Büyükada’ya döndüğümüzde kiralık evimizi tabii ki Mustafa buldu. Evde eksik olan dolap, yatak gibi eşyaları bizden önce eve yerleştirdi.
Yeni dükkânı bu kez yine Çınar Meydanı’nda, meydanın karşı tarafındaydı. Eşini kaybetmiş, eski neşesini yitirmişti. Dükkânın sırasında kendine bir de ev inşa etti. Giriş katında kendisi, üst katta da kardeşi Mahmut yaşayacaktı. İnşaat tamamlanınca evini bize gururla gezdirdi. Yılların yorgunluğu Mustafa’da açıkça kendini belli etmeye başlamıştı. Artık yaz/kış adada kalmıyor, uzun kış aylarını memleketi Sivas’taki evinde geçiriyordu.
Sivas’taki evinden, ekip biçtiği tarlalarından, bahçelerinden bahsederken gözlerinin içi gülüyordu. Gençliğinden beri çok koşturmuştu, çok çalışmıştı, yaşı kemale ermiş, dinlenme zamanıydı artık… Mutlu olduğu yerde, Sivas’ta… “Bir görseniz, Sivas’taki köyümün havası suyu ne kadar güzel… İnsanın ömrü uzar” derdi. Bakkal Mustafa Büyükada mezarlığında huzur içinde dinlenmeye devam ediyor. İyi ki tanımışım…
Yakup Barokas’ın Çocukluğumun Büyükadası (1951-1971) isimli kitabından alıntıdır.
Mesleği Rum patronlarından öğrenen adanın tanınmış simalarından biri olan Bakkal Mustafa ile tanışıklığımız çok çok eskilere dayanır. Dimopoulos’un bakkal dükkânını eskiler anımsayacaklardır. İskele yönünden ilerlerken çarşının sol tarafında büyük bir dükkândı. Çocukluğumun Büyükadası’nda ailem yaz aylarında bakkaliye alışverişlerini Dimopoulos’tan yapardı.
O dönemde bakkallar, çıraklarını sabah erkenden sıcacık taze ekmek ve gazeteleri ile müşterilerine gönderirler, günlük siparişi aldıktan sonra 1-2 saat içinde bütün ihtiyaçları yaz sıcağında, kan ter içinde taşırlardı. Kocaman damacanalarda içme sularını taşımak da bakkal çıraklarının omuzlarına yüklenmiş bir görevdi.
Gün içinde, çırağa sipariş etmeyi unuttuğumuz bazı şeyleri ısmarlamak evimize telefon gelince daha da kolaylaştı. Rumca’yı çok iyi bilen annem Dimopoulos’a telefon eder, sipariş listesini Rumca sıralardı. Hal böyle olunca bakkal çırağı evimize bir posta daha yapardı. Annem her hafta sonu bakkal borcunu öderken, çırağa güzel bir bahşiş verirdi.
İşte Mustafa’yı tanımam o dönemlere, çocukluk yıllarıma, 1960’ın ilk yıllarına rastlar. Dimopoulos’un yanında çıraktır Sivaslı Mustafa Yerlikaya. Çok akıllı, becerikli, tuttuğunu koparan genç bir adamdı. Zamanla her işimize yetişmeye çalışır hale gelmişti. Örneğin bize sipariş getirirken, annemin ricası üzerine, önce fırına uğrar, sıcak poğaça ve İzmir lokması, geçerken de manavdan iki kilo ayşe kadın fasulye alır getirirdi.
Evde su motoru mu bozuldu? Mustafa’ya haber verilirdi. Birine bir şey mi yollanacak? Mustafa kargo vazifesi görürdü. Yaz başı adaya mı taşınıyoruz? Mustafa bütün aileyi iskelede beklerdi. Yaz başı şilteler havalandırmak üzere yorgancıya mı gidecek? Mustafa önceden her şeyi hallederdi. Bahçedeki yabani otlar mı temizlenecek? Onu da Mustafa hallederdi. Anneme “Mamika” diye hitap eder, bir dediğini ikiletmezdi.
Sonuçta Mustafa, Çınar meydanında kendi dükkânını açtı. Tabii ki ilk müşterisi biz olduk. Evliydi, eşine “abla” derdim. Çocukları olmadı. Ama kardeşi Mahmut’a babalık etti. Mahmut’u okuttu, ondan hep gururla söz etti. Uzun yıllar sonra Mustafa’nın kardeşi Mahmut Yerlikaya Burgaz Öğretmen Evi müdürü oldu, Adalar Belediye Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Mustafa’nın eşi Zarife oldukça sağlıksızdı. Haftada iki kez karşı tarafa, Kadıköy’e geçer, diyalize girerdi. “Abla”ya bazen Mustafa, bazen de Mahmut eşlik ederdi diyalize giderken.
Biz 1980’de ülke dışına taşınınca haliyle yollarımız ayrıldı. Adadan ayrılacağımız son günlerde her ihtiyaç duyduğumuzda yardımcı olduğunu, bizi ailece yolcu ettiğini hatırlıyorum.
Uzun yıllar sonra yaz aylarını geçirmek üzere Büyükada’ya döndüğümüzde kiralık evimizi tabii ki Mustafa buldu. Evde eksik olan dolap, yatak gibi eşyaları bizden önce eve yerleştirdi.
Yeni dükkânı bu kez yine Çınar Meydanı’nda, meydanın karşı tarafındaydı. Eşini kaybetmiş, eski neşesini yitirmişti. Dükkânın sırasında kendine bir de ev inşa etti. Giriş katında kendisi, üst katta da kardeşi Mahmut yaşayacaktı. İnşaat tamamlanınca evini bize gururla gezdirdi. Yılların yorgunluğu Mustafa’da açıkça kendini belli etmeye başlamıştı. Artık yaz/kış adada kalmıyor, uzun kış aylarını memleketi Sivas’taki evinde geçiriyordu.
Sivas’taki evinden, ekip biçtiği tarlalarından, bahçelerinden bahsederken gözlerinin içi gülüyordu. Gençliğinden beri çok koşturmuştu, çok çalışmıştı, yaşı kemale ermiş, dinlenme zamanıydı artık… Mutlu olduğu yerde, Sivas’ta… “Bir görseniz, Sivas’taki köyümün havası suyu ne kadar güzel… İnsanın ömrü uzar” derdi. Bakkal Mustafa Büyükada mezarlığında huzur içinde dinlenmeye devam ediyor. İyi ki tanımışım…
Kapak görseli: Dimopoulos’un Bakkal Dükkanı, 1930
Kaynak: Yakup Barokas, Çocukluğumun Büyükadası (1951-1971), Adalı Yayınları
Paylaş: