Ada

Büyükada: Kalbimin Köşesinde Saklı Cennetim –  Zafira Pinto 

Ada yazıları ve anıları denince gözlerim dolar. İki yaşımda başlamış Büyükada’da yazlıkçı olarak maceram. Her sene farklı bir hikaye. Çok sene kiracıydık adada. Bir sürü değişik evde çok fazla anı biriktirdik. Ev değiştirdiğimiz her sefer ayrı bir macera yaşanırdı. Bazen senede bir ev değiştirirdik, bazen 8-10 sene aynı evde yaşardık. O kadar güzel komşuluklar yaşadık ki… Hepsi de ömürlük dostluk olarak devam ediyor. Can komşularım, yine gözyaşı damlalarımsınız iyi ki vardınız.  

Sokakta oynardık küçükken, bunu özellikle belirtiyorum, adanın değişen yaşama alışkanlıklarından en önemlisi bu bence. Adaya gittiğimde artık sokakta oynayan çocuklar göremiyorum. Bence büyük bir eksiklik… Şimdiki çocuklar sosyalleşmeyi üye oldukları kulüplerde yaşamak zorunda. 

Yakartop, istop, endetura 1-2-3, futbol, sokak tiyatrosu, sokak koroları… Hiçbirini yaşayamayacaklar. İstanbul’da sokakta oynamamıza izin vermeyen annem adada izin verirdi. Bütün kış sokakta oynama özgürlüğünün geleceği günleri özlerdik. 

Kumsal semtinde oturduğumuz günlerde henüz deniz doldurulmamıştı. Bugün sahil yolu olan sokak, o zamanlar denizdi, o cephedeki evlerin denize inen merdivenlerinin olduğu yer işte bugünkü doldurulmuş sokak. 

Hala bazı evlerin deniz merdivenlerinin kalıntıları var aslında. Bazı sokaklar direkt denize açılırdı o sokakların başına balıkçı kayıkları çekilirdi. Annemiz işine gücüne daldığı zaman sokak başlarından denize girer, balıkçı amcalarla sohbet ederdik. 

O zamanlar adaya direkt su hattı yoktu. Su getiren gemiler yanaşırdı. Biz o gemilerden olta sallardık. Bazen gemiler gecikir susuz kalırdık. Ancak komşuluk o kadar kuvvetliydi ki, sokağımızda oturan bir komşumuz tüm sokağa kuyusundan su almamız için haber yollardı. Suları döke taşıra taşırdık sokak boyunca. Kadıncağızın evi batardı ancak sesi çıkmazdı. Kulağa mucize gibi gelen sıcak duygularla büyüdük adada… 

İlk danslı partime adada gittim. Yıldırım ve Dostluk, Horoz’da, ve Seferoğlu’nda partiler düzenlerdi. Komşunun oğlunun peşine takmışlardı beni ilk partimde. Peşinde olduğum için cool’luğundan taviz vermek istemeyen komşu çocuğu bin bir serzeniş sitemle götürürdü beni. Şimdi kahkahalarla gülüyorum o hallerini hatırladıkça. Bana serzeniş ederken bile kızkardeşi gibi davranıyordu   bu bile başlıbaşına çok sıcak bir anı.  

Birçok Rum, Ermeni ve Müslüman arkadaşım vardı. 70’li yılların sonuydu. Önceki gün oynadığım Rum arkadaşlarım ertesi gün artık yok olmuştu. Her sabah gider bakardım aşağıya inecekler mi diye. Meğer boşa beklermişim. İlelelbet göç etmişler. Hem de çok huzursuz ve mutsuz günlerden sonra… O zaman çocuklara ayrıntı anlatılmazdı. Biz onları hep taşındılar bildik. 

Kilise ve Rum okulu aynı bahçedeydi. Evimiz de tam karşısında. Ah o bahçenin dili olsa da konuşsa… Oranın bekçisine Zangoç denirdi. O bizi kovana dek oynamadığımız oyun kalmazdı. Kiliseden cenaze kalkığı zamanlar ürke ürke cenazeye bakmaya giderdik. Bu heyecan veren bir aksiyondu bizler için. Tüm bunlar yetmez gibi mum yakardık hepimiz oyun olsun diye. Büyüdüğümde anladım Zangoç bize neden bu kadar kızarmış. Evliliğimin ilk yıllarıydı, Zangoç’u Çarşı’da görüp selam verince inanamamıştım, bu benim için gerçekten çok komik bir anıdır. 

Ergenlik, ardından ilk gençlik yılları, ilk heyecanlar, ilk flörtler hep içerisinde ada barındıran anılar. Büyüdükçe annem ev işlerini paylaşmadan evden çıkmamıza izin vermezdi. Kızkardeşimle somurta somurta yapardık annemin istediklerini, sonra da yaz ödevlerini… Ve sonunda sokağa çıkma vakti gelirdi! İlk önce bisikletle büyük ya da küçük tur yapılırdı. Sonra deniz, yüzme, eve dönüş… Bir de ne görelim sokak arkadaşlarımız voleybol oynuyorlar! Hop bir iki maç ve smaç. Akşam eve girip duş, yemek ve iskele… Canım babacığım’ı karşılamaya giderdik en güzel kıyafetlerimizle iskeleye. Cumartesi-pazar giyilecekler ayrı hafta içi giyilenler ayrıydı. Cumartesi-pazar iskelede yuvarlakta arkadaşlarla en şık şekilde buluşulur, vakit geçirilirdi. 

Eşimle tanışmamız da anılarımız da hep güzel Büyükada’mdan. Oğullarımın büyüdüğü yerdir ada. Büyükada Pastanesi Hüseyin Abi, Taş Fırın lahmacuncusu, Yalovalı Kardeşler, Yunus Dondurmacısı… Şükür ki çocuklarım bu değerli esnafları tanıyarak adada anılar biriktirerek büyüdüler.  

Anne olunca ada farklı bir anlam kazanıyor. Ada en çok çocukken güzelmiş diyordum. Yedi sene oldu adaya gitmeyeli. Gittiğimde hemen geri dönmek istediğim bir yere dönüştü. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Adalı olan herkes biliyor farklılaşmayı. Ama hiçbir olumsuzluk Büyükada aşkımı içimden çıkaramaz. Dünyanın en cennet köşesinde bile olsam, Büyükada’m kalbimin bir köşesinde saklı cennetim. 

Kapak görseli: Betsy Penso, Büyükada sokakları