Yakup Barokas’ın Çocukluğumun Büyükadası (1951-1971) isimli kitabından alıntıdır.
Geçmiş yılların çarşısı bugünkünden çok farklıydı. Ana cadde ve yan sokaklarında bakkallar, manavlar, yufkacılar, balıkçılar, ciğerciler, kasaplar, tavukçular, karpuz/kavun tezgâhları, patates/soğan satıcıları, sucular, tuhafiyeciler, ekmek fırınları yer alırdı boylu boyunca. Yan sokaklarda çilingirler, marangozlar, bol bol kunduracı dükkânları, demirciler, sıra sıra yorgancılar, kalaycılar vardı.
Geçmiş yıllarda çarşıda dört ciğerci dükkânı varmış. Çoğunluğu Rum ciğercilermiş. Ben sadece ciğerci Altan’ı tanıdım. Çocukluğumda annem beni çarşıya alışverişe yolladığında, Altan’ın dükkânına muhakkak uğrar annemin ısmarladığı, kuzu beyni ve kuzu ciğerini alırdım. Açıkçası kelleleri, paçaları yakından görmek ve eve kâğıdına hafif kan sızmış alışverişle dönmek ufak yaşta bir çocuk için pek cazip değildi.
Eskilerde sakatat tüketimi çoktu. Bir yaşına yaklaşan bebelere taze kuzu beyni haşlanır yedirilirdi. Günümüzde sakatat tüketmek sağlıksız bulunduğu için biraz da tabu oldu. Yakın zamana dek dükkânını açık gördüğüm Ciğerci Altan hala direniyor sanırım.
Çarşı caddesinde ilerlerken mevsimine göre çileğin, şeftalinin çeşit çeşit meyvelerin mis gibi kokusunu, ekmek fırınından yayılan sıcacık francalanın iştah kabartan kokusunu duyumsarken, balıkçı tezgâhlarında sergilenen balık çeşitleri ve ufak camekânlardaki torik lakerdası ile iplere asılmış çirozların görüntüsü bir görsel cümbüş oluştururdu. Tabii ki balıkçı dükkanlarının önünde bir şey kapma beklentisiyle dolanan aç kediler bu manzarayı tamamlayan unsurlardı.
Balıkçı demişken Avram Monguldar’ı yad etmemek olmaz. Genelde hep asık suratlı olduğu için azıcık korkar, çocuk aklımla onun dükkanının önünden tedirginlikle geçerdim.
Ya bugün? Bu görsel temaşadan geriye ne kaldı ki? Renk katan pek az manav dükkânı… Her taraf sağlı sollu, dönerci, lahmacuncu, mantıcı, pizzacı… Ve tabii ki marketler… Daha yola başlar başlamaz burnunuza lahmacun kokuları ulaşıyor, havada ızgara dumanı asılı kalmış… Yürürken o dumanla tütsüleniyorsunuz ne yazık ki… Belki adaya günü birlik gelen turist için bir cazibesi olsa da biz eski adalılar doğalın ve eskinin yok olduğu izlenimini taşıyor, üzülüyoruz.
İki tuhafiyeci dükkânı anımsıyorum. Biri Aleko, diğeri Hasanaki… Dükkânların biri karakol binasının tam karşısındaki sokaktaydı. İki girişi vardı, biri bu sokaktan, diğeri ana caddeden… Diğer tuhafiyeci dükkânı da bugünkü Dolci pastanesini ve manavı geçtikten sonra, çarşının sağ tarafında yer alırdı. Her iki dükkân da dar ve uzun, biraz da karanlıktı. O dönemlerde ev kadınları dikiş/nakış yaptıklarından, annem beni sık sık iplik, yün, düğme, külot lastiği, ibrişim, yüksük gibi olmazsa, olmaz şeyler almaya gönderirdi.
Büyükada’da tanıdığım Rum esnaflardan bir diğeri de Sucu Marika’ydı. Çankaya caddesini geçip Nizam’a doğru yöneldiğinizde, Fabiato köşkünü geçtikten sonra, diğer köşede bir binanın zemin katında bir dükkândı Sucu Marika… Bütün gün çalışırken terleyip susayan arabacılar, müşterisi olsa bile iki dakika durur, Marika’dan su, gazoz alır serinlerlerdi.
Adada tanıdığım diğer bir Marika, berberdi. Seyyar berber… Genç yaşından beri her gün, yaz sıcağında, öğleye yakın müşterilerini ev ev dolaşır, ev hanımlarının saçlarına bigudiler sarar giderdi. Yüzü hafif çiçek bozuğu olan Marika bizim evin de müdavimiydi. Bir zaman dul kalınca siyah kıyafetlere bürünüp gelir oldu. Yıllarca bize geldi, gitti… O geldiğinde ben mutfağa gider bir kâseye azıcık bira doldurur Marika’ya getirirdim. O dönemlerde hanımların saçı bira ile nemlendirildikten sonra bigudi sarılır, böylece saçların daha kolay şekil alması sağlanırdı.
Marika bir yandan işini görür, diğer yandan annemle Rumca konuşurken sık sık gözyaşı dökerdi. Bu nedenle kadıncağız eve geldiğinde bana az biraz kasvet basardı. Çocuk aklımla bir anlam veremezdim. Yıllar sonra öğrendim. Marika Türk vatandaşıydı. Oysa bize gelip gittiği yıllar içinde 6-7 Eylül 1955 sonrası, 1964 tehcirinde, ardından Kıbrıs olayları sonrasında Marika’nın akrabaları, en yakın dostları, komşuları Türkiye’yi terk ediyordu. Gözyaşlarının sebebi buydu…
Kapak görseli: Betsy Penso, Büyükada Çarşısı girişinde Konyalı Manav hala çarşıya renk katmaya devam ediyor.
[…] In Nelly Barokas‘ Memoiren: Büyükada-Basar und Ladenbesitzer – Avlaremoz – Avlaremoz – Source link […]