Ruhban Okulu ile tanışmam 1979 yılına dayanır. Liseyi yeni bitirmiş, henüz amatör bile olamamış fotoğrafçılık hevesimle, aile dükkânından uzak kalmak istediğim bir gündü. Vapura bindim ve Heybeliada’ya geçtim. Nereye gideceğimi bilmiyordum, ama nedense ayaklarım beni Ümit Tepesi’ne yönlendirdi. Vapurla Heybeliada önlerinden geçerken bana hep selam duran o heybetli yapı… Heybeliada Ruhban Okulu’na ulaşmıştım sonunda. Bahçe kapısı açıktı. Kapıda görevli ile selamlaştıktan sonra, o güzel ve mis kokulu, renkli çiçeklerin arasında bahçede bir tur attım. Okulu dolaşırken, panoramasını beynime kazımıştım. Omuzumda taşıdığım fotoğraf makinemle birkaç kare fotoğraf çekmeyi de ihmal etmemiştim. Daha sonraki günlerde dönemin siyah beyaz fotoğraflarını yıkatıp, karta bastığımda, bu görkemli binanın beni o karelerin içine nasıl çektiğini unutamam. İşte, Heybeliada Ruhban Okulu ile yollarımız o gün kesişti. İçimde verilmiş bir söz vardı. Bir tarih sevdalısı olarak, gelecek yıllarda bu okulu çalışmam gerekiyordu. Ama, o tarihin ne zaman olacağı henüz belli değildi.
2015 yılında semavi dinleri çalışan beş arkadaş, “CUMA CUMARTESİ PAZAR” başlıklı sergimizi açtık. Bu sergi halen farklı yerlerde gösteriliyor.1 Ancak sergi açılışından hemen sonra, Ruhban Okulu belleğimin saklı köşesinden sıyrılıp tekrar gündemime oturmuştu. Evet, sanırım bu konuyu çalışmamın zamanı gelmişti artık. Nurlar içinde olsun, rahmetli dostum, meslektaşım Nicolas Manginas’la bu isteğimi paylaştım. Dostum, Laki Vingas projemi olumlu karşıladı. Çok hızlı bir şekilde Patrikhaneden iznim çıktı. Böylece o yaz, okulda birçok öğrencinin öğretim gördüğü koridorlarda, sınıflarda, kütüphanesinde, yemekhanesinde, belgesel çalışmaya girişeceğim bir dönem başladı.
Yaklaşık 1 hafta kadar bir süre orada kaldım; sayısız fotoğrafla 127 yıl hizmet vermiş bir eğitim yuvasının belgeselini oluşturdum. Süreç boyunca okul personelinin bana göstermiş olduğu yakınlık çalışmamı kamçılıyordu. Adaya gelişimden bir süre önce 15 Temmuz darbe teşebbüsü olmuş ve ben henüz orada iken ise olağanüstü hal ilan edilmişti. Yunanistan’ın değişik üniversitelerinin kütüphanecilik bölümünden gelmiş ve çok kısa sürede arkadaş olduğum öğrenciler, öğrenimleri için pek çok farklı din görevlisinin notlarını tuttukları teolojik kitapların taramasını yapıyorlardı. İşte o öğrencilerin, bir gün güneşin battığı saatlerde, bavullarını alarak ülkelerine geri dönmelerini görmek biraz içimi burkmuştu.
2015 yazının sonunda Ruhban Okulu‘na dair bir sergi ve kitap için gerekli alt yapı hazırlanmıştı. Ancak, takip eden aylarda yaşamımın seyri biraz değişti. Zira, ben hayatımın oldukça ergin bir yaşında artık akademi öğrencisi olmuştum. Tam da o sırada Laki Vingas’ın, “Neden okulun filmini de yapmıyorsun?” önerisi, bana yeni bir kapı araladı. Evet, yerinde bir teklifti.
Ertesi yıl, okulda yeniden uzun soluklu bir süreç geçireceğim dönem geldi çattı. Bu sefer, fotoğraf makinemle değil, film kameramla gitmiş, bir yıl önce fotoğraflarını çektiğim okulun sessiz ama anlamlı dilini oluşturuyordum.
Okul üzerine geçmiş yıllarda bir film yapılmıştı. Ancak, ben çalışmamda nasıl bir yol haritası izleyecektim? Arkadaşım ve okulun kütüphane sorumlusu Yannis Anais’in de yardımları ile okulda okumuş ve yaşayan, mezun ya da mezun olamamış ama o okulda eğitim almış kişilerin listesini çıkarıp, bir çekim planı ortaya çıkardım. Bundan sonra randevular alınıp, sonrasında çekimler yapılacaktı. Kimileri görüşmeyi kabul etti, kimileri saygı ile özürlerini bildirdi. Görüşmesini yaptığım felsefe profesörü Konstantin Delikostas, her sene şubat ayının üçüncü pazar günü Atina’da okulda okumuş kişilerin bir araya gelerek hem Aya Triada gününü kutsadıklarını hem de özlem giderdiklerini aktardı bana. Bu güzel olaya tanık olmak için önümde sadece 10 günüm vardı. Yunanistan’da bir hafta sonu geçirmek için hemen bir bilet ayarladım. Ruhban Okulu üzerine 12 kişi ile görüşme yapmıştım bile. Sonraki günlerde, İstanbul’da devam eden çekimlerimle birlikte, 2018 yılı itibariyle 27 kişi ile görüşme yapmış ve okul anılarını kayıt altına almıştım.
Bundan sonra zor bir süreç başladı benim için: filmin kurgusunu oluşturmam gerekiyordu. Saha çalışmam sırasında karşıma çıkan engellerin başında dil geliyordu. Bazı mezunlar Yunanca konuşmuştu ve dili bilmemem çalışmalarımı aksatmıştı. Fakat, engellere rağmen bir çözüm bulmuştuk. Filmde konuşmacı olarak yer almış olan arkadaşım Andon Hocapulos, Covid salgını günlerinde uzun bir süre Yunanistan sınırları içinde kalınca, günlerini geçirecek bir meşgale arıyordu. Bir gün beni aradı ve derdimi anlatınca yardımcı olabileceğini söyledi. Çok mutlu oldum. Bir yol daha kat edilmiş oldu.
Kurgu senaryosu için arkadaşım Melike Çapan hem metni yazdı hem de Atina Mugrabi korosundan müzik tedarikinde bulundu. Giriş müziği için dostum Stelyo Berber, Kalan Müzik’ten bir müziğin kullanım haklarını aldı. Film hazırdı, sadece geriye yayınevini bulmak kalmıştı. Adalar Müzesi Vakfı çalışmama sahip çıktı ve nihayetinde bu eşsiz okulun albümü Adalı Yayınları tarafından basılarak raflardaki yerini aldı.
9. yüzyılda manastır olarak kurulan okul ilk yangınını 1822 yılında geçirmiş ve 1894 yılındaki büyük İstanbul depremi ile kullanılmaz hale gelmişti. Ancak, bağışsever kişilerin yardımı ve mimar Fotiyadis’in ustalığı sayesinde okul kısa sürede eğitime açılmıştı. Yunan alfabesinde, Pi harfi şeklinde olan yapı iki sene içinde biter ve öğretim hayatı başlar. Ancak Birinci Dünya savaşı, Rus İhtilali ve İkinci Dünya savaşı gibi olaylarla, okul zaman zaman eğitim veremez, zaman zaman ise konukları yabancı askerler ya da mülteciler olur. Varlık Vergisi’nden dahi etkilenmeyen okul, 1964’te çok öğrenci kaybeder. 1971 yılındaki YÖK yasası ile akademik bölümü kapanır. Ondan bir on sene kadar sonra lise bölümü de kapısına kilit vuracaktır.
50 yıldan uzun bir süredir eğitim hizmeti veremeyen Heybeliada Ruhban Okulu, kütüphanesinde bulunan 100.000’in üzerinde kitap ile eşsiz bir irfan yuvasıdır. Ne mutlu ki Heybeliada’yı ziyarete gelenler Ümit Tepesi’ne çıktıklarında yapıyı kısmen görebiliyorlar, okulda eğitim almış öğrencilerin dünyaları konusunda hayal kurabiliyorlar.
Önce eski bir Büyükadalı, bir tarih ve eğitim sevdalısı ve bir belgesel fotoğrafçısı olarak böylesi bir yapının tarihini fotoğraf dili ile anlatıp, kendi tarihime ve kültürüme bir imza attığım için çok mutlu hissediyorum.
1 Son olarak Rodos’da sergilendi. Yakın gelecekte Dedeağaç’ta ve Mudanya’da sergilenecek.
Ruhban Okulu ile tanışmam 1979 yılına dayanır. Liseyi yeni bitirmiş, henüz amatör bile olamamış fotoğrafçılık hevesimle, aile dükkânından uzak kalmak istediğim bir gündü. Vapura bindim ve Heybeliada’ya geçtim. Nereye gideceğimi bilmiyordum, ama nedense ayaklarım beni Ümit Tepesi’ne yönlendirdi. Vapurla Heybeliada önlerinden geçerken bana hep selam duran o heybetli yapı… Heybeliada Ruhban Okulu’na ulaşmıştım sonunda. Bahçe kapısı açıktı. Kapıda görevli ile selamlaştıktan sonra, o güzel ve mis kokulu, renkli çiçeklerin arasında bahçede bir tur attım. Okulu dolaşırken, panoramasını beynime kazımıştım. Omuzumda taşıdığım fotoğraf makinemle birkaç kare fotoğraf çekmeyi de ihmal etmemiştim. Daha sonraki günlerde dönemin siyah beyaz fotoğraflarını yıkatıp, karta bastığımda, bu görkemli binanın beni o karelerin içine nasıl çektiğini unutamam. İşte, Heybeliada Ruhban Okulu ile yollarımız o gün kesişti. İçimde verilmiş bir söz vardı. Bir tarih sevdalısı olarak, gelecek yıllarda bu okulu çalışmam gerekiyordu. Ama, o tarihin ne zaman olacağı henüz belli değildi.
2015 yılında semavi dinleri çalışan beş arkadaş, “CUMA CUMARTESİ PAZAR” başlıklı sergimizi açtık. Bu sergi halen farklı yerlerde gösteriliyor.1 Ancak sergi açılışından hemen sonra, Ruhban Okulu belleğimin saklı köşesinden sıyrılıp tekrar gündemime oturmuştu. Evet, sanırım bu konuyu çalışmamın zamanı gelmişti artık. Nurlar içinde olsun, rahmetli dostum, meslektaşım Nicolas Manginas’la bu isteğimi paylaştım. Dostum, Laki Vingas projemi olumlu karşıladı. Çok hızlı bir şekilde Patrikhaneden iznim çıktı. Böylece o yaz, okulda birçok öğrencinin öğretim gördüğü koridorlarda, sınıflarda, kütüphanesinde, yemekhanesinde, belgesel çalışmaya girişeceğim bir dönem başladı.
Yaklaşık 1 hafta kadar bir süre orada kaldım; sayısız fotoğrafla 127 yıl hizmet vermiş bir eğitim yuvasının belgeselini oluşturdum. Süreç boyunca okul personelinin bana göstermiş olduğu yakınlık çalışmamı kamçılıyordu. Adaya gelişimden bir süre önce 15 Temmuz darbe teşebbüsü olmuş ve ben henüz orada iken ise olağanüstü hal ilan edilmişti. Yunanistan’ın değişik üniversitelerinin kütüphanecilik bölümünden gelmiş ve çok kısa sürede arkadaş olduğum öğrenciler, öğrenimleri için pek çok farklı din görevlisinin notlarını tuttukları teolojik kitapların taramasını yapıyorlardı. İşte o öğrencilerin, bir gün güneşin battığı saatlerde, bavullarını alarak ülkelerine geri dönmelerini görmek biraz içimi burkmuştu.
2015 yazının sonunda Ruhban Okulu‘na dair bir sergi ve kitap için gerekli alt yapı hazırlanmıştı. Ancak, takip eden aylarda yaşamımın seyri biraz değişti. Zira, ben hayatımın oldukça ergin bir yaşında artık akademi öğrencisi olmuştum. Tam da o sırada Laki Vingas’ın, “Neden okulun filmini de yapmıyorsun?” önerisi, bana yeni bir kapı araladı. Evet, yerinde bir teklifti.
Ertesi yıl, okulda yeniden uzun soluklu bir süreç geçireceğim dönem geldi çattı. Bu sefer, fotoğraf makinemle değil, film kameramla gitmiş, bir yıl önce fotoğraflarını çektiğim okulun sessiz ama anlamlı dilini oluşturuyordum.
Okul üzerine geçmiş yıllarda bir film yapılmıştı. Ancak, ben çalışmamda nasıl bir yol haritası izleyecektim? Arkadaşım ve okulun kütüphane sorumlusu Yannis Anais’in de yardımları ile okulda okumuş ve yaşayan, mezun ya da mezun olamamış ama o okulda eğitim almış kişilerin listesini çıkarıp, bir çekim planı ortaya çıkardım. Bundan sonra randevular alınıp, sonrasında çekimler yapılacaktı. Kimileri görüşmeyi kabul etti, kimileri saygı ile özürlerini bildirdi. Görüşmesini yaptığım felsefe profesörü Konstantin Delikostas, her sene şubat ayının üçüncü pazar günü Atina’da okulda okumuş kişilerin bir araya gelerek hem Aya Triada gününü kutsadıklarını hem de özlem giderdiklerini aktardı bana. Bu güzel olaya tanık olmak için önümde sadece 10 günüm vardı. Yunanistan’da bir hafta sonu geçirmek için hemen bir bilet ayarladım. Ruhban Okulu üzerine 12 kişi ile görüşme yapmıştım bile. Sonraki günlerde, İstanbul’da devam eden çekimlerimle birlikte, 2018 yılı itibariyle 27 kişi ile görüşme yapmış ve okul anılarını kayıt altına almıştım.
Bundan sonra zor bir süreç başladı benim için: filmin kurgusunu oluşturmam gerekiyordu. Saha çalışmam sırasında karşıma çıkan engellerin başında dil geliyordu. Bazı mezunlar Yunanca konuşmuştu ve dili bilmemem çalışmalarımı aksatmıştı. Fakat, engellere rağmen bir çözüm bulmuştuk. Filmde konuşmacı olarak yer almış olan arkadaşım Andon Hocapulos, Covid salgını günlerinde uzun bir süre Yunanistan sınırları içinde kalınca, günlerini geçirecek bir meşgale arıyordu. Bir gün beni aradı ve derdimi anlatınca yardımcı olabileceğini söyledi. Çok mutlu oldum. Bir yol daha kat edilmiş oldu.
Kurgu senaryosu için arkadaşım Melike Çapan hem metni yazdı hem de Atina Mugrabi korosundan müzik tedarikinde bulundu. Giriş müziği için dostum Stelyo Berber, Kalan Müzik’ten bir müziğin kullanım haklarını aldı. Film hazırdı, sadece geriye yayınevini bulmak kalmıştı. Adalar Müzesi Vakfı çalışmama sahip çıktı ve nihayetinde bu eşsiz okulun albümü Adalı Yayınları tarafından basılarak raflardaki yerini aldı.
9. yüzyılda manastır olarak kurulan okul ilk yangınını 1822 yılında geçirmiş ve 1894 yılındaki büyük İstanbul depremi ile kullanılmaz hale gelmişti. Ancak, bağışsever kişilerin yardımı ve mimar Fotiyadis’in ustalığı sayesinde okul kısa sürede eğitime açılmıştı. Yunan alfabesinde, Pi harfi şeklinde olan yapı iki sene içinde biter ve öğretim hayatı başlar. Ancak Birinci Dünya savaşı, Rus İhtilali ve İkinci Dünya savaşı gibi olaylarla, okul zaman zaman eğitim veremez, zaman zaman ise konukları yabancı askerler ya da mülteciler olur. Varlık Vergisi’nden dahi etkilenmeyen okul, 1964’te çok öğrenci kaybeder. 1971 yılındaki YÖK yasası ile akademik bölümü kapanır. Ondan bir on sene kadar sonra lise bölümü de kapısına kilit vuracaktır.
50 yıldan uzun bir süredir eğitim hizmeti veremeyen Heybeliada Ruhban Okulu, kütüphanesinde bulunan 100.000’in üzerinde kitap ile eşsiz bir irfan yuvasıdır. Ne mutlu ki Heybeliada’yı ziyarete gelenler Ümit Tepesi’ne çıktıklarında yapıyı kısmen görebiliyorlar, okulda eğitim almış öğrencilerin dünyaları konusunda hayal kurabiliyorlar.
Önce eski bir Büyükadalı, bir tarih ve eğitim sevdalısı ve bir belgesel fotoğrafçısı olarak böylesi bir yapının tarihini fotoğraf dili ile anlatıp, kendi tarihime ve kültürüme bir imza attığım için çok mutlu hissediyorum.
1 Son olarak Rodos’da sergilendi. Yakın gelecekte Dedeağaç’ta ve Mudanya’da sergilenecek.
Paylaş: