Doğma büyüme Büyükadalı olarak Taş Mektep’in varlığından 2019’da gerçekleşen Yedinci Kıta temalı İstanbul Bienali ile haberdar olmuştum. 2019’daki gezimde neredeyse metruk halde bulunan bu binadan yükselen bir şiir sesi hala kulaklarımda: ‘Buradayım ben, köklerim derinlerde, gidemem bir yere, istemem de…’
Adalı olarak 2015’ten beri Bienali takip etmek zaten ayrı bir zevk veriyordu bana. Elimin altında olup kapısına kilit vurulmuş onca değerli ve tarihi yapı içerisine yerleştirilen sergiler, enstalasyonlar o kilitleri açmamızı sağlıyordu. Taş Mektep de işte onlardan sadece biriydi. İsminden ötürü onu sadece bir okul zannettiğim, mimarisinden ve eskiliğinden nedense hiç tahmin edemediğim, ama çıkışında uzun uzun oturup düşündüğüm bir yer…
Üzerinden geçen 4 sene sonra bu yapı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek adalılara (ve İstanbullulara, ve yerli ve yabancı turistlere) kazandırıldı. Böyle yapıların kaderlerine terk edilmemeleri ve doğru şekilde restore edilmeleri çok değerli. Taş Mektep’te sadece yaz aylarında değil kış aylarında da çeşitli kültür ve sanat aktiviteleri gerçekleşeceği ve mekanın işlevsel olmasına özen gösterileceği söyleniyor. Umarım yapının tarihine ve özüne uygun etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam eder.
Hemen yazının burasında belirteyim: Bu akşam (9 Eylül 2023) Taş Mektep’te Janet – Jak Esim’in konseri var. Konser saat 20.00’de ve ücretsiz.
Taş Mektep’e son zamanlarda gidenler manzarasından söz etseler de bence manzaradan daha değerli iki şeye sahip. Biri az evvel de üzerinde durduğum özüne sadık kalan doğru restorasyonu. Bir diğeri ise şu anda ev sahipliği yaptığı sergi: Yok Olmadan.
Sanatçı İbrahim Akgün Kınalıada, Heybeliada ve Büyükada’dan toplam 7 yapıyı fotoğraflayarak bu eski yapıların toplumsal hafızamızda yer etmesi için uğraşıyor. Söz konusu yapıların tamamının hatıralarının unutulmaya zorlandığını veya sorumsuzca yıkımına maruz kaldığının bilinciyle sergiyi dolaşmak ise ayrı bir zevk veriyor.
Sergi Büyükada’dan Rum Yetimhanesi, Özel Rum İlkokulu ve Rizzo Köşkü’nü, Heybeliada’dan Voridis Köşkü, Tepedeki Konak ve Karamanyan Oteli’ni ve Kınalıada’dan Galerini Köşkü’nü ele alıyor. Sergi bu yapıların fotoğrafları ve bilgilendirici kısa panellerden oluşuyor. Fotoğraflar 2018 ile 2022 arasında çekilmiş. Sergi Eylül sonuna dek Taş Mektep’te ücretsiz olarak gezilebilir.
Rum Yetimhanesi belki de bu yapılar arasından en tanınanı. 1987 yılında Alexandre Vallaury tarafından otel olarak inşa edilen yapı, Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olması yanında Japonya’da bulunan Todaiji Tapınağı’ndan sonra dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı. Yetimhanede ise eğitim sadece 6 sene sürmüştü. Öğrencileri önce Heybeliada’daki Rum Ticaret Okulu’na sonra ise Ruhban Okulu’na taşınmış, 1964 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Rumları tehdit olarak görmeleri sebebiyle kapatılmıştı. Verilen hukuk mücadelesi sonunda ise 2010 yılında yapı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Patrikhane’ye iade edilmişti. Ancak yapı günümüzde henüz yeterli bütçe bulunamadığı için kaderine terk edilmiş durumda.
Özel Rum İlkokulu 1850’de ahşap olarak, 1911’deki yangından sonra ise taştan tekrar inşa edildi. 1999 depreminde binanın zarar görmesi sebebiyle bina boşaltıldı ve kaderine terk edildi. Adada okula devam eden 3 Rum öğrenci ise günümüzde Çınar Meydanı’ndaki bir binada eğitimlerini sürdürüyor ve adeta tek başlarına bir tarihin yok olmasına engel olmak için direniyorlar.
Rizzo Köşkü de yine Bienal sayesinde daha önce içerisini gezmeye fırsat bulduğum bir yapıydı. Şu anda restorasyonda olan yapı Taş Mektep’in hemen aşağısında kalıyor. Art Nouveau tarzı mobilyalara sahip Rizzo Köşkü, benzerine sık rastlanmayacak güzellikte kulesi ile Rizzo Köşkü Balıklı Rum Vakfı’na ait.
Daha evvel hiç görmediğim yapı ise Heybeliada’daki Voridis Köşkü’ydü. Sergiye göre, 19. yüzyıldan kalma bu yapı 1926 – 1940 yılları arasında İsmet İnönü’nün kardeşi Hasan Rıza Temelli tarafından kiralanmış ve Atatürk’ün ada ziyaretlerinde bu evde kaldığı söylenirmiş.
Her Heybeliada ziyaretimde muhakkak önünden geçtiğim, son senelerde de hemen yanındaki Helios’ta muhakkak kahve içtiğim İkiz Evler! Birisinin restore edilmiş diğerinin ise kaderine terk edilmiş olmasıyla daha da ikonikleşen o yapı… Meğer 1985’te ilk sahibi tarafından 1875’te Grand Bretagne Oteli olarak yaptırılmış daha sonra birkaç defa el değiştirerek Zonguldak’ta madencilik yapan Aram, Artin ve Hrant Karamanyan kardeşlere geçmiş. Otelin adı zaman içerisinde Karamanyan Oteli olarak değiştirilmiş, daha sonra ise mülkiyet yine el değiştirerek farklı işlevlerde kullanılmış.
Halk arasında gizemini sürdüren Tepedeki Konak hakkında sergide de tam olarak detaylı bir bilgi mevcut değil. Yapım senesi ve mimarı belli olmayan binanın 19. yüzyıla veya 20. yüzyılın başlarında yapıldığı tahmin ediliyor.
Kınalıada’dan sergiye katılan tek eser olan Galerini Köşkü ise 1915 yılında İtalyan mimar Angelo Galerini tarafından kendi ailesi için yapılmış. 1939 yılına kadar Galerinilere hizmet eden köşk sonraları el değiştirmiş ve senelerdir harabe bir halde ve kullanılmamakta.
Sergi her ne kadar fotoğraf sergisi olsa da, anlatımının yeterince kuvvetli ve tatmin edici olduğunu düşünmüyorum. İnsan böylesine Adalı bir sergiden daha fazlasını bekliyor.
Bu aynı şekilde Taş Mektep’in tarihi için de geçerli. Yapının hiçbir yerinde tarihi hakkında bilgi yer almıyor. Taş Mektep 1870lerde İskenderiye Patriği Sophronios’un yazlık evi olarak inşa ediliyor ve daha sonra 1922 senesinde dönemin İstanbul Belediyesi tarafından satın alınıyor. Adanın ilk resmi Türk okulunun buraya taşınmasıyla “Köprülü Mehmed Paşa Numune Mektebi” adını alıp okul olarak hizmet vermeye başlıyor. Okulun adı, 1924-25 yıllarında “Büyükada İlkokulu” olarak değişiyor. Okul, 1967 yılına kadar ilkokul, 1978-79 öğretim yılına kadar ise Büyükada Ortaokulu olarak Adalı öğrencilere hizmet vermeye devam ediyor. 1979’da yangın tehlikesi nedeniyle boşaltılıyor. Taş Mektep’e aslında bu tarihi hakkında da kalıcı bir sergi pek yakışır. Bakalım zaman ne gösterecek…
Doğma büyüme Büyükadalı olarak Taş Mektep’in varlığından 2019’da gerçekleşen Yedinci Kıta temalı İstanbul Bienali ile haberdar olmuştum. 2019’daki gezimde neredeyse metruk halde bulunan bu binadan yükselen bir şiir sesi hala kulaklarımda: ‘Buradayım ben, köklerim derinlerde, gidemem bir yere, istemem de…’
Adalı olarak 2015’ten beri Bienali takip etmek zaten ayrı bir zevk veriyordu bana. Elimin altında olup kapısına kilit vurulmuş onca değerli ve tarihi yapı içerisine yerleştirilen sergiler, enstalasyonlar o kilitleri açmamızı sağlıyordu. Taş Mektep de işte onlardan sadece biriydi. İsminden ötürü onu sadece bir okul zannettiğim, mimarisinden ve eskiliğinden nedense hiç tahmin edemediğim, ama çıkışında uzun uzun oturup düşündüğüm bir yer…
Üzerinden geçen 4 sene sonra bu yapı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek adalılara (ve İstanbullulara, ve yerli ve yabancı turistlere) kazandırıldı. Böyle yapıların kaderlerine terk edilmemeleri ve doğru şekilde restore edilmeleri çok değerli. Taş Mektep’te sadece yaz aylarında değil kış aylarında da çeşitli kültür ve sanat aktiviteleri gerçekleşeceği ve mekanın işlevsel olmasına özen gösterileceği söyleniyor. Umarım yapının tarihine ve özüne uygun etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam eder.
Hemen yazının burasında belirteyim: Bu akşam (9 Eylül 2023) Taş Mektep’te Janet – Jak Esim’in konseri var. Konser saat 20.00’de ve ücretsiz.
Taş Mektep’e son zamanlarda gidenler manzarasından söz etseler de bence manzaradan daha değerli iki şeye sahip. Biri az evvel de üzerinde durduğum özüne sadık kalan doğru restorasyonu. Bir diğeri ise şu anda ev sahipliği yaptığı sergi: Yok Olmadan.
Sanatçı İbrahim Akgün Kınalıada, Heybeliada ve Büyükada’dan toplam 7 yapıyı fotoğraflayarak bu eski yapıların toplumsal hafızamızda yer etmesi için uğraşıyor. Söz konusu yapıların tamamının hatıralarının unutulmaya zorlandığını veya sorumsuzca yıkımına maruz kaldığının bilinciyle sergiyi dolaşmak ise ayrı bir zevk veriyor.
Sergi Büyükada’dan Rum Yetimhanesi, Özel Rum İlkokulu ve Rizzo Köşkü’nü, Heybeliada’dan Voridis Köşkü, Tepedeki Konak ve Karamanyan Oteli’ni ve Kınalıada’dan Galerini Köşkü’nü ele alıyor. Sergi bu yapıların fotoğrafları ve bilgilendirici kısa panellerden oluşuyor. Fotoğraflar 2018 ile 2022 arasında çekilmiş. Sergi Eylül sonuna dek Taş Mektep’te ücretsiz olarak gezilebilir.
Rum Yetimhanesi belki de bu yapılar arasından en tanınanı. 1987 yılında Alexandre Vallaury tarafından otel olarak inşa edilen yapı, Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olması yanında Japonya’da bulunan Todaiji Tapınağı’ndan sonra dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı. Yetimhanede ise eğitim sadece 6 sene sürmüştü. Öğrencileri önce Heybeliada’daki Rum Ticaret Okulu’na sonra ise Ruhban Okulu’na taşınmış, 1964 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Rumları tehdit olarak görmeleri sebebiyle kapatılmıştı. Verilen hukuk mücadelesi sonunda ise 2010 yılında yapı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Patrikhane’ye iade edilmişti. Ancak yapı günümüzde henüz yeterli bütçe bulunamadığı için kaderine terk edilmiş durumda.
Özel Rum İlkokulu 1850’de ahşap olarak, 1911’deki yangından sonra ise taştan tekrar inşa edildi. 1999 depreminde binanın zarar görmesi sebebiyle bina boşaltıldı ve kaderine terk edildi. Adada okula devam eden 3 Rum öğrenci ise günümüzde Çınar Meydanı’ndaki bir binada eğitimlerini sürdürüyor ve adeta tek başlarına bir tarihin yok olmasına engel olmak için direniyorlar.
Rizzo Köşkü de yine Bienal sayesinde daha önce içerisini gezmeye fırsat bulduğum bir yapıydı. Şu anda restorasyonda olan yapı Taş Mektep’in hemen aşağısında kalıyor. Art Nouveau tarzı mobilyalara sahip Rizzo Köşkü, benzerine sık rastlanmayacak güzellikte kulesi ile Rizzo Köşkü Balıklı Rum Vakfı’na ait.
Daha evvel hiç görmediğim yapı ise Heybeliada’daki Voridis Köşkü’ydü. Sergiye göre, 19. yüzyıldan kalma bu yapı 1926 – 1940 yılları arasında İsmet İnönü’nün kardeşi Hasan Rıza Temelli tarafından kiralanmış ve Atatürk’ün ada ziyaretlerinde bu evde kaldığı söylenirmiş.
Her Heybeliada ziyaretimde muhakkak önünden geçtiğim, son senelerde de hemen yanındaki Helios’ta muhakkak kahve içtiğim İkiz Evler! Birisinin restore edilmiş diğerinin ise kaderine terk edilmiş olmasıyla daha da ikonikleşen o yapı… Meğer 1985’te ilk sahibi tarafından 1875’te Grand Bretagne Oteli olarak yaptırılmış daha sonra birkaç defa el değiştirerek Zonguldak’ta madencilik yapan Aram, Artin ve Hrant Karamanyan kardeşlere geçmiş. Otelin adı zaman içerisinde Karamanyan Oteli olarak değiştirilmiş, daha sonra ise mülkiyet yine el değiştirerek farklı işlevlerde kullanılmış.
Halk arasında gizemini sürdüren Tepedeki Konak hakkında sergide de tam olarak detaylı bir bilgi mevcut değil. Yapım senesi ve mimarı belli olmayan binanın 19. yüzyıla veya 20. yüzyılın başlarında yapıldığı tahmin ediliyor.
Kınalıada’dan sergiye katılan tek eser olan Galerini Köşkü ise 1915 yılında İtalyan mimar Angelo Galerini tarafından kendi ailesi için yapılmış. 1939 yılına kadar Galerinilere hizmet eden köşk sonraları el değiştirmiş ve senelerdir harabe bir halde ve kullanılmamakta.
Sergi her ne kadar fotoğraf sergisi olsa da, anlatımının yeterince kuvvetli ve tatmin edici olduğunu düşünmüyorum. İnsan böylesine Adalı bir sergiden daha fazlasını bekliyor.
Bu aynı şekilde Taş Mektep’in tarihi için de geçerli. Yapının hiçbir yerinde tarihi hakkında bilgi yer almıyor. Taş Mektep 1870lerde İskenderiye Patriği Sophronios’un yazlık evi olarak inşa ediliyor ve daha sonra 1922 senesinde dönemin İstanbul Belediyesi tarafından satın alınıyor. Adanın ilk resmi Türk okulunun buraya taşınmasıyla “Köprülü Mehmed Paşa Numune Mektebi” adını alıp okul olarak hizmet vermeye başlıyor. Okulun adı, 1924-25 yıllarında “Büyükada İlkokulu” olarak değişiyor. Okul, 1967 yılına kadar ilkokul, 1978-79 öğretim yılına kadar ise Büyükada Ortaokulu olarak Adalı öğrencilere hizmet vermeye devam ediyor. 1979’da yangın tehlikesi nedeniyle boşaltılıyor. Taş Mektep’e aslında bu tarihi hakkında da kalıcı bir sergi pek yakışır. Bakalım zaman ne gösterecek…
Paylaş: