Ada

Büyükada’da bir Edmond Sarfati Eseri: Kaldam Evi – Altuğ Gönülal

İstanbul’un kaybolmaya yüz tutan kültürel dokusuna rağmen Adalar, farklı dönemlere ait mimari yapıların bir arada bulunduğu bir açık hava müzesi olmayı sürdürüyor. Adaların yapı stoğunda kolonyal tarzdaki ahşap konakların yanı sıra modern mimarlık ürünleri de önemli bir yer tutuyor. Bugün bu yapıların bir örneği olan, Mimar Edmond Sarfati tasarımı Kaldam Evi’ni inceleyeceğiz. 

Adalar’da Modernizm

Prens Adaları, 19. yüzyıldan itibaren yaşanan politik, ekonomik ve toplumsal değişimlerin bir yansıması olarak üst sınıfın rağbet ettiği bir sayfiye yerleşimine dönüşmüştü. Vapur seferlerinin başlatılması ile İstanbul’dan ulaşım kolaylaştırılmış, böylelikle Adalar’da yazlık kullanım amaçlı müstakil konutların inşası hız kazanmıştı.  

Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde ise kamusal alanların ve plajların kullanımındaki artış, Adalar’da giderek gelişmekte olan sayfiye kültürünün gereksinimlerini karşılayacak nitelikte modern yapıların inşa edilmesinin önünü açmıştı. Kârgirden betonarmeye geçişin net bir şekilde gözlemlenebildiği bu dönemde, estetik kaygılardan ziyade işlevselliği savunan modern mimarlık ilkeleri önem kazandı. Takımadalar içerisindeki en büyük ada olan Büyükada, modern mimarlığın özgün örneklerinin en çok görüldüğü yerlerden biri oldu.  

40’lı yılların sonuna gelindiğinde; çağdaş yapı teknolojileri ile akademideki evrensel ilkelerin mimarlar tarafından daha çok benimsenmeye başlamasıyla, salt modernizmi temsil eden ve aynı zamanda Adalar’a özgü olan işlevsel konut ve otel örnekleri görülmeye başlandı. Bu dönemde Sedad Hakkı Eldem, Turgut Cansever, Emin Necip Uzman, Nubar Acemyan, İlya Ventura ve Edmond Sarfati gibi ünlü mimarlar Adalar’da pek çok nitelikli yapı inşa etmişti.  

Edmond Sarfati ve Kaldam Evi

Dönemin önde gelen mimarlarından biri olan Edmond Sarfati, İstanbul’da doğmuş ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde mimarlık eğitimini tamamlamıştı. Mesleki hayatında hem İstanbul’da hem de Adalar’da pek çok yapı tasarlamış olan mimarın en ünlü yapıları Büyükada’daki Kaldam Evi, Zavaro Apartmanı, Jak Kamhi Evi ve Burgazada’daki Goldenberg Villası ile Treves Katalan Evi…

Bu yapılardan Maden bölgesinde Yılmaz Türk Caddesi üzerinde Kaldam Ailesi için tasarladığı ev; malzeme, biçim ve strüktürüyle dönemin modernist yaklaşımlarını simgeler. Zarif pilotiler üzerinde yükselen kütlesi, balkonlarının üzerini örten betonarme saçakları, odalarını çevreleyen geniş cam yüzeyleri ve boşluklu beton duvarları ile Kaldam Evi, mimarın en sıra dışı denemelerinden biri olarak kabul edilir. O yıllarda İstanbul’dan Adalar’a malzeme taşımanın ve inşaat sürecinin yarattığı güçlüklere rağmen ortaya çıkan eşsiz yapı, günümüzde rastlanmayacak biçimde başarılı bir işveren ve mimar ilişkisi sürdürüldüğünü kanıtlar nitelikte. Kaldam Evi’nin inşa sürecine dair önemli bir bilgi Büyükadalı yazar Semiha Akpınar’ın “Büyükada, Bir Ada Öyküsü” kitabında geçiyor. Yazar, Kaldam Evi’nin bulunduğu adresi belirterek; burada önceden ahşap bir bina olduğunu; 1950’li yıllarda Yahudi bir aileye satıldığını ve yıkılıp yerine modern bir villa inşa edildiğini anlatıyor. (S. Akpınar, Büyükada, Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları) 

5 Kuşak 1 Yazlık Ev

Kaldam Evi, 5 kuşaktır aynı aileye ait olan bir sayfiye evi. Sahip olduğu nitelikli yapısal özellikler sebebiyle hakkında daha çok konuşulması gereken bir modern mimarlık örneği olsa da; Edmond Bey’in kısıtlı arşivi ve günümüzde ailenin çoğunluğunun İtalya’da ikamet etmesi sebebiyle evin inşa süreci hakkında pek bir bilgiye ulaşılamıyor.

Dördüncü kuşaktan Enis Bey’in aktardığına göre; anne tarafından büyük teyzesi Renee Marie Kaldam ve eşi bu evi 1955 yılında Edmond Sarfati’ye inşa ettirmiş. Enis Bey, “Burası benim için çocukluğum, delikanlılığım.. Burası yazlarımı geçirdiğim aile evimiz.” sözleriyle Kaldam Evi’ni, ailesini ve anılarını anlatmaya başlıyor. Kışları İtalya’daki evinde geçirmeyi tercih eden Renee Hanım, yaz mevsimi gelir gelmez torunları ve çocuklarıyla bu evde bir araya gelirmiş.  

Evin herhangi bir deformasyona uğramadan inşa edildiği günden bugüne aynı şekilde gelmesinde ailenin büyük bir payı var. Renee Hanım’ın 2007 yılında vefat etmesinden sonra, ev aile tarafından yaşatılmaya ve korunmaya devam etmiş. Beşinci jenerasyon dahil olmak üzere Renee Hanım’ın çocukları, torunları, torunlarının çocukları ve yeğenleri halen yazın büyük bir bölümünü burada geçirmek üzere İtalya’dan geliyormuş.  

Pilotiler, Saçaklar ve Prekast Delikli Bloklar

Yılmaz Türk Caddesi ve Banyolar Sokağının köşesinde, denize doğru eğimli 1200 m2’lik bir arazide inşa edilen Kaldam Evi, Marmara Denizi ve İstanbul’a hakim bir manzaraya sahiptir. Yapı iki katlı tek bir ev gibi gözükse de, aslında Yılmaz Türk Caddesinin bulunduğu zemin kotunda ve Banyolar Sokağından giriş yapılan alt kotta olmak üzere iki bağımsız daire ile bahçeden oluşuyor. Denize doğru alçalan arazideki kot farkları sayesinde kalabalık ailenin birbirinden bağımsız şekilde kullanabileceği odalar ve bahçeler oluşturulmuş. 

Evin Yılmaz Türk Caddesi’ne bakan cephesi oldukça mütevazi bir görünüme sahip. Giriş kapısının üst kotuna kadar taraklı mozaik sıva kullanılırken; pencere-kapı boşluklarının çevresinde ve parapetin üst sınırına kadar olan alanda düz sıva tercih edilmiş. Taraklı mozaik kısmın üzerinde konumlandırılan ince kesitli traverten elemanlar ise cepheye yatay ve sürekli bir hareket kazandırmış. Binanın etrafını saran su basmanın bir kısmına beton çiçeklikler yerleştirilmiş. Ana caddeye doğru yönelen taş bir yol ve iki tarafında yeşillik alan bulunuyor. Deniz seviyesine doğru aşağı kotta yer alan ikinci bahçeye ise yapının sol tarafındaki merdivenle ulaşılıyor. 

L plan şemasına sahip olan zemin katın ana caddeden girilen kısa kanadında; mutfak, banyo, salon, balkon ve hizmetçi odası birimleri bulunuyor. İki ince pilotiyle desteklenen ve ortasında boşluk olan betonarme bir saçağın altından buraya giriliyor. Giriş holünden ilerleyince boydan boya pencerelerle çevrili olan ferah bir salona ulaşılıyor. Burada en dikkat çekici kısım, mimari strüktüre entegre olacak şekilde bizzat Edmond Bey’in tasarladığı şöminedir. Cephede pencere doğramalarının arasından çıkma yapan baca sayesinde dışarıdan da okunabilen şömine, dönemin gesamtkuntswerk anlayışının bir örneği. Ön cephede kullanılan cephe detaylarının bir devamı olarak traverten malzeme, bacanın üzerinde çizgisel bir dilde tekrar kullanılmış. 

Kuzeydoğu yönünde, salonun deniz manzarasına hakim kısmında ufak bir balkon bulunuyor. Buranın üzerini örten betonarme saçak, orjinalinde büyük bir boşluğa sahip olacak şekilde inşa edilse de; sonradan güneş ve rüzgara karşı korunmak için bir markiz ilave edildiği görülüyor. Saçak dik açılara sahip olmadığı için aşağıdan bakıldığında normalden daha iri ve uçuyormuş gibi görünüyor. Balkondaki mimarın tasarımı olan ferforje korkuluklar, kıvrımlı formlarıyla binanın keskin hatlarını hafifleten bir görsele sahip. 

Zemin katın uzun kolunda ise ana koridora açılan üç yatak odası ve bir balkon bulunuyor. Binanın en dikkat çekici kısmı olan bu mekan, pilotilerle yükseltilerek zemin-yapı ilişkisi kesilmiş ve alt kottaki büyük bahçede yarı açık bir mekan oluşturulmuş. Mahremiyeti ve dengeli hava akışını sağlamak için koridorun bulunduğu cephe, boydan boya prekast delikli bloklar (breezeblock) ile örülmüş. Bu kısmın salon balkonuyla kesiştiği noktada ise cam tuğlalar kullanılmış. Cephede açılan boşluklar sayesinde gün ışığının kademeli olarak iç mekana geçişi sağlanıyor. Koridorun sonundaki büyük yatak odasından deniz manzarasına yönelen büyük bir balkona ulaşılıyor. Buradaki ferforje korkuluklar salon balkonuyla aynı biçimde kurgulanmış. 

Doğayla Uyumlu Pastoral Mimari

Banyolar Sokak’tan giriş yapılan alt kat, kot farkı nedeniyle ana caddeye açılan zemin kattan bağımsız şekilde ayrı bir daire olarak kurgulanmış. Cephede taraklı mozaik sıva ve pencere-kapı boşluklarının çevresinde düz sıva kullanımı burada da devam ettirilmiş. Dairede bir salon, bir depo, bir müştemilat odası, iki yatak odası, mutfak ve banyo bulunuyor. Salondan bahçeye çıkan basamaklar ve üst bahçeden inen spiral merdiven, aynı tasarım dilinde limon kirişli (omurgalı) olarak kurgulanmış. Böylelikle basamaklar arasında oluşturulan boşluklar sayesinde merdivenler oldukça şık bir görünüme sahip.

Zemin katta koridorun bulunduğu konsolu taşıyan betonarme pilotiler, mevsim koşullarına uyumlu yarı açık bir mekan oluşturuyor. Büyük bahçeye açılan plan şeması ve zemine değmeyen konsol, evin doğayla bütünleşen pastoral senfonisini güçlendiriyor. Bahçe mobilyalarının yer aldığı kısmın zemininde farklı boyutlarda kesilmiş doğal taşlardan sert bir zemin oluşturulmuş. Ev sahipleri, iki piloti arasına bazen bir hamak gererek; bazen de çamaşır asarak burayı günlük yaşamlarında etkin bir şekilde kullanmakta. Enis Bey’in anlattığına göre bahçenin ilerisinde eskiden kümes hayvanlarının bulunduğu bir bölüm varken; günümüzde sebze ve meyvelerin yetiştirildiği bir hobi bahçesi bulunuyor.