Makaleler

Kulüp’e hoş geldiniz! Görüşmeyeli çok şey değişmiş… – Ece Deniz

“Görüşmeyeli çok şey değişmiş”

Bu cümle Netflix Türkiye’nin Kulüp dizisi ile ilgili yaptığı paylaşımda geçiyor. Dizinin 15 Eylül’de yayınlanan ikinci sezonunu henüz izlemeyen bir seyircinin kafasında ‘ne olmuş olabilir?’ sorusu belirse de gerçekten dizide çok şey değişmiş.

İkinci sezonun geleceğini duyduğum an birinci sezonun 6-7 Eylül pogromuyla kapandığını düşündüğümden olacak dizi kesin 6-7 Eylül’de başlar diyordum. Bir hafta gecikmeli olarak ikinci sezon 15 Eylül 2023’te yayınlandı. Ufak bir ayrıntı da olsa, “Bitirdiğimiz yerden devam etmiyoruz” demek gibi bir şeydi bu. Kimse o tarihten devam edeceğini ummuyordu zaten, zaman sıçramalarına hazırdık. Fakat ailesinin hayatına kast eden sevgilisi Mümtaz’ı öldüren Matilda’yı gördüğümüz birinci sezonun ilk anından çok uzaktı ikinci sezon. En azından buna bir izlenim dersek benimki bu yönde.

Raşelika Aysel olursa

İkinci sezon biraz da annesi gibi erken yaşta anne olmak zorunda kalmış, sevdiği adam tarafından ortada bırakılmış Raşelika’nın kızıyla, gölgesinde kaldığı annesiyle ilişkine odaklanıyor, ki bu iyi bir şey. Birinci sezonda keşke anne-kız ilişkisine biraz daha odaklanılsaydı eleştirilerine de bir yanıt adeta. Ama Raşel’in mutsuzluğu, annelikle, sevgisizlikle ve hayatla ne yapacağını bilememesi tüm sezonun ruhuna ve atmosferine sinmiş. Seyirci de bu sebeple ikinci sezonla ne yapacağını, onu nereye koyacağını bilemiyor. Raşel’in İsmet’i bir aile kurmaya ikna etmeye çalıştığını görmek, bu yolda kızını göz ardı ettiğini bilmek, seyirciyi karakterden soğutsa da aslında bir kadın olarak Raşel’in çaresizliği çoğumuz için tanıdık.

Karşımızda babasız büyümüş, 60’lı yılların başında 5 yaşındaki kızını da tek başına büyüten, daha kendi büyüyemeden anne olmuş 23 yaşındaki Raşel var. Sevdiği adam dönsün istiyor. Dönerse bir ailesi olabileceğine inanıyor. Oysa birinci sezonun sonunda Raşel, İsmet’ten zorla bir baba yaratamayacağını, onunla olamayacağını, İsmet’in onunla evlenerek ona yaptığı iyiliği ömür boyu başına kakacağını hissedip onu İstiklal Caddesi’ndeki o kalabalığın içinde bırakıp gitmişti, kendi hayatını kurabilmek için. Seyirci bu noktada Raşel’in yaşadığı dönüşüme belki de akıl sır erdirememiş olabilir. Ama Raşel bunu İsmet’e yaptığı konuşmada kızının çocukluğunda kendi çocukluğundan izler bulduğunu söyleyerek açıklıyor. Kendi babasızlığını kızı yaşasın istemiyor. Ama İsmet sadece çocuğuyla olmaya çalıştıkça Raşel’i görmezden geldikçe, Raşel’e sık sık Aysel diyor, Raşel radikal bir karar alarak kimliğini değiştirmekte bir engel görmüyor. Raşel Aysel oluveriyor, hem de bu sefer sahiden. Tabii ki de bu değişim işleri çözmediği gibi daha da sarpa sardırıyor. Raşel Türk olmuyor ama adını değiştirerek mensubu olduğu cemaatin de artık bir parçası olmamayı göze alıyor.

Raşel’in sevdiği adamı elde etmek ve biraz sevilebilmek için yaptığı bu girişim bu noktada bana biraz Türkiye’deki Müslümanlaşmış Yahudileri anımsatıyor. Din hanesinde İslam yazan, kimlikte adlarının Türkçe olduğu ama evlerinde, özel alanlarında çocuklarına İbranice isimler koyan Yahudiler. Raşel Aysel oluyor olmasına da evde hâlâ Ladino konuşuyor, yas tutabilmek için Kriya yapıyor, arkadaşının düğün töreni için ayıplansa da sinagoga gidiyor. Aysel olabilmek kolay olsa da Raşel’in Raşelika olması artık o kadar kolay görünmüyor ama dizi boyunca kendisi de bunu istemiyor zaten. Annesinin bütün karşı çıkışlarına rağmen. Çelebi’nin Raşel’e “Aynı mezara girememek çok acı” demesi de zaten Raşel’in yaşadığı çelişkiyi seyirciye daha çarpıcı bir yerden gösteriyor.

“Çelebi Baba”

Raşel tüm bu içsel hesaplaşmalar, annelik, aile kurmaya çalışmak, sevgi ve aidiyet sorunlarıyla mücadele ederken Matilda ve Çelebi Kulüp’ü ayakta tutmaya çalışıyor. İlk sezonda dansçı kızları istismar eden, çalıştığı kişilerin emeğini sömüren Çelebi dizinin bu sezonunda birden “Çelebi Baba” oluyor. Matilda’nın aşkıyla dönüşmüş bu karakterin iyiliği seyircinin gözünde ise hâlâ şüpheli. Fırat Tanış’ın usta oyunculuğuyla ilk sezonda yarattığı ne kötüye ne iyiye dahil edilen Çelebi karakteri ikinci sezonda bir iyilik meleğine dönüştürülmüş. Karakterin gri bir alanda kalması hikâyeye ne gibi olanaklar sağlardı bilinmez ama her şeyin temize çekilmesi, seyircinin de bunu kabul etmesi beklenmesi Netflix Türkiye’nin en iyi işi olarak görünen Kulüp’e daha çok gölge düşürecekmiş gibi duruyor.

Pogromun ardından

Pogromla kapanan birinci sezonun devamı olarak görebileceğimiz sahneler ise Kulüp’ün mülkiyetinin bir türlü alınamamasıyla gösteriliyor. İlk sezondan bildiğimiz Selim’i sahneye çıkartan, Çelebi’nin çekindiği patronu Orhan artık ortada yok. Orhan’ın gaipliği kesinleşince Kulüp’ün satın alınması gerekiyor. İşler yolunda görünürken Çelebi, Matilda ile biriktirdikleri parayı yitiriyor. Parasını işletsin diye emanet ettiği tefeci öldürülünce parayı geri alması imkânsız hale geliyor çünkü.

Kulüp’ün çalışanları arasında da sular durulmuyor. Kariyerinin zirvesinde görünen Selim, anlaştığı plak şirketiyle bir sürü anlaşmazlık yaşıyor. Yazdığı “Kimimiz yasak doğuştan” sözlerinin yer aldığı Masal şarkısını plak şirketi okumasını istemiyor. LGBTİ+’ların son günlerde maruz kaldığı ve giderek de şiddetinin arttığı nefret rüzgarlarını düşünürsek Selim’in varoluşundan hareketle yazdığı bu sözlerin sansürlenmesi ve bunun senaryoya eklemlenmesi hiç de tesadüf sayılamaz. Gelgelelim Selim’i ikinci sezon boyunca en huzursuz eden şey Kulüp’e kendisinin aldırdığı Keriman adındaki dansçı kız. Kendine rakip olarak gördüğü bu kızla çatışmaları asla bitmiyor.

Kulüp’te Yeşilçam’ın Hayaletleri

Diziye bu sezon giren Keriman karakteri ise yıllarca Yeşilçam’ın bildiğimiz küstah ve fettan kadınlardan(!). Tabii ki Keriman’ın da bir sezon boyunca kadınca arzularını, isteklerini, zaaflarını görüyoruz. Ama yukarda da dediğim gibi Netflix’in en kaliteli işlerinden biri olan böylesi bir dizide Yeşilçam’ın hayaletlerini geri çağırmaya, kadın temsilinde bizi çok da ileriye götürmeyen, benzer tartışmalarda tutan böyle bir kadın karaktere gerek var mıydı? Selim ile çatışacak bir assolist adayı kadın karakter daha farklı yazılamaz mıydı?

Raşel’in de Keriman’ın da arzuları ve istekleri uğruna istedikleri erkeklerin peşinden koşmaları, erkeklerin dünyasında onlara yaslanmak istemeleri belki o dönemin bir gerçeği olsa da biz gerçeği şimdiden bakarak izliyoruz. Geçmiş, geçmişte yaşanırken farklı yaşanamasa da gelecekten izlenen geçmişe dair bir iş daha farklı yazılabilir, oynanabilir gibi geliyor. Gerçi sezon sonunda Raşel’in annesinin yerine geçmesi, onun bıraktığı boşluğu doldurma çabası var ama 10 bölümlük bir anlatıda tek bir sahne tüm bir hikâyeyi kurtarmaya ve temsili dönüştürmeye yetmiyor.

Birinci sezonda Raşel ve ikinci sezonda Rana

8 Eylül Zenginleri

Gelelim 8 Eylül zenginlerine… Birkaç sahnede tekrar edilen, Çelebi’nin Kulüp’e ortak olmak isteyen Fikret Kayalı’ya dediği “8 Eylül sabahına zengin uyananlar” cümlesi oldukça mühim. Dikran Bey’in evini satın alıp orada yaşayan, Kulüp’e ortak olmak isteyen, her şeye el koymakta ve yok pahasına satın almakta bir engel görmeyen Fikret Kayalı bir sezon boyunca kilit bir karakter olarak seyircinin karşısına çıkıyor. Ama seyirci tüm bu anlatılara, bu karaktere karşın 6-7 Eylül’de tam olarak neler yaşandığını, Kulüp’ün nasıl ayakta kaldığını, İstiklal Caddesi’nde dükkanları yağmalanan azınlıkların neler yaşadığını, kimlerin göçüp gittiğini, kimlerin kaldığını, azınlıkların nasıl bir hayat mücadelesi verdiğini bilemiyor. Bu eksik parça da seyirci için bir soru işareti olarak akılda kalıyor.

İstanbullu Sefarad Yahudisi bir annenin kızını arama ve ailesinin yitirdiklerinin peşine düşerken yolunun bir Kulüp ile kesişmesinin hikâyesi artık yavaş yavaş sadece Kulüp’ün öyküsüne dönüşmüş durumda. Matilda da öldüğüne ve azınlık karakterler birer motife dönüştüğüne göre Kulüp’ün bundan sonra seyircisine ne verebileceği ise tartışmalı.

Son olarak hatırlananlar

Tüm bu iki sezondan benim aklımda kalansa iki sahne: Birincisi ilk sezonda Matilda’nın kızını alıp ailesinin evine, Aseo Apartmanı’na götürdüğü sahne, ki namı diğer Apelyan Apartmanı, kim bilir kaç kez geçmişimdir önünden! Bir diğeriyse Selim ile Matilda’nın tanıştıkları ve Selim’in dans ederek Matilda şarkısını söylediği sahne.

Bu sezondan akılda kalansa eminim herkes için: Raşel’in kriya yaptığı, yas için üzerindekileri yırttığı sahne.

Her ne olursa olsun Kulüp popüler bir iş olsa da Türkiyeli Yahudilerin kültürünü, geleneklerini ve inançlarını aktarış biçimiyle bile oldukça özel bir iş olarak akıllarda kalacak.