Göze Çarpanlar

Seyla Benhabib’e Çabuk bir Cevap – Wael Eskandar

15 Kasım 2023 tarihli yazının İngilizce orijinaline Medium‘dan ulaşabilirsiniz.

Geçtiğimiz gün bana Seyla Benhabib’in yazdığı bir mektup gönderildi. Kendisi neden Filistinle dayanışma adına yazılan bir mektuba karşı olduğunu açıklamış. Mektubunda okuru yanlış yönlendiren ve mantıksal olarak işlevsiz, çok cüretkar iddialarda buluyor.

Ben tüm argümanını yıkacak, çok zaman harcamadan aşikar hatalara dikkat çekmeye çalışacağım, zira argümanın temeli çürük olduğu için devamında gelen sonuçlar da kusurlu.

Birkaç örnekle başlayalım.

Önce temel iddiası.

“Siyonizm bir ırkçılık türü değildir.”

Bu doğru değil. Herhangi bir teokrasi ırkçı veya en azından bağnazdır ve bundan dolayı tanımı gereği ayrımcıdır.

“İsrail Devleti’nin işgal altındaki Batı Şeria’daki Filistin halkına, mülteci kamplarına ve tabii ki Gazze’ye yönelik eylemleri ve kurumları renk değil milliyet temelinde ayrımcı olsa ve bu İsrail ile komşuları arasında devam eden olağanüstü durumu yansıtmakta.”

Bence bu sözler ancak İsrail’de ne olduğunu, Yahudiliği, Siyonizmi, Etiyopyalı Yahudilerin İsrail’de tecrübe ettiği ayrımcılığı, ya da İsrailli Arapların apartheid’e maruz kaldığını hiç anlamamış birinden çıkabilir. Bu meselelerin her biri basitçe ve açıkça Benhabib’in iddiasının tersini gösteriyor.

“Filistin milliyetçiliği de Siyonizm dahil pek çok milliyetçilik gibi muhalifleri tarafından tanınma mücadelesinin potasında ortaya çıktı.”

Siyonizm 1820lerde ABD’de ortaya çıktı ve başlatan Hristiyanlar bazılarına göre antisemitti. Bu hareket daha sonra Yahudiler tarafından kabul görmeye başladı. Bu nedenle iki milliyetçiliğin aynı olduğunu söylemezdim.

“İsrail ve Filistin milliyetçilikleri birbirinin aynasıdır ve günün sonunda yan yana yaşamak ve topraklarını birbirleriyle paylaşmak zorundadırlar.”

İsrail bir işgalci ve yasadışı yerleşimleri genişletiyor. Filistinliler ise yaşamak için çabalıyor. İşgalci ve işgal altında olanın milliyetçilikleri nasıl birbirinin aynası olabilir emin değilim. Cezayir’de Fransız milliyetçiliği ile Cezayir milliyetçiliğinin birbirinin yansıması olduğunu söylemek, yada Güney Afrika’da beyaz milliyetçiliği ile Siyah özgürlük hareketini bir tutmak gibi bir hareket bu.

“Gazze halkı dünya çapındaki müttefiklerini hükümetlerine derhal ateşkes talep etmeleri için baskı yapmaya çağırdı. Ancak bunun, kurtuluşları için kolektif eylemin sonu değil, başlangıcı olması gerektiği konusunda açıktılar.” Bu talepleri onaylarken aynı zamanda Hamas’ın Filistin “kurtuluş mücadelesinin” sözde öncüsü olması konumunu da onaylıyorsunuz. Bu çok büyük bir hatadır.”

Yani insanlar Hamas’ı kabul etmediklerini göstermek için öldürülmeyi ve işgal altında yaşamayı kabul etmeliler? Neden her şey Hamas’la alakalı? İnsanlar sadece korkunç bir organizasyon da aynı şeyi istiyor diye bir talepten vazgeçmek zorunda mı? Bu bana hiç de mantıklı gelmiyor.

Evet, Uluslararası Af Örgütü’nün dediği gibi, “Gazze dünyadaki en büyük açık hava hapishanesidir” ama bu aynı zamanda Hamas’ın Tüzüğü’nün İsrail Devleti’nin yıkılmasını onaylayan imhacı bir örgüt olmasından da kaynaklanmaktadır. 

Eğer Batı Şeria da Hamas olmadan benzer bir şiddet yaşıyorsa böyle bir iddia nasıl doğru olabilir? Gazze’nin açık hava hapishanesi oluşunu meşru gösteren bu söylem ahlaktan yoksun. Bu söyleme göre kolektif ceza meşrudur.

“7 Ekim 2023 saldırıları, “işgalci bir devlet ile işgal ettiği halk arasında devam eden bir savaşta ya da şiddet içeren ve yasadışı işgale direnme hakkını kullanan işgal altındaki bir halk olarak uluslararası insani hukukun öngördüğü bir salvo” değildir. Bunlar yalnızca İsrail ve diğer yerlerdeki Yahudi halkı için değil, aynı zamanda Filistin halkının tarihi için de bir dönüm noktasıdır. 1.300 İsrailli Yahudinin öldürülmesi, 3.000 kişinin yaralanması, kibbutzların ve kasabaların yakılıp yıkılması ve 200’den fazla insanın rehin alınması, dünya çapında birçok Yahudinin ruhunda derin bir yara oluşturdu; İsrail’in dünya kamuoyunda kaybettiği hissi bunu daha da arttırıyor.”

Tek önemli olan Yahudilerin öldürülmüş olması, İsrail’in tuttuğu binlerce Filistinli rehine, Gazze ve Batı Şeria’da öldürülen binler, apartheid’i yaşayan binler önemli değil. Yazara göre Yahudilerin travması 70 yıllık işgalden büyüktür. Ben bunu ırkçı ve affedilmez buluyorum. Dünya 7 Ekim’de başlamadı. […]

“7 Ekim 2023 sadece İsrail ve Yahudi diasporası için bir dönüm noktası değil; Filistin mücadelesi için bir dönüm noktası olmalı. Filistin halkı Hamas belasından kurtulmalı.”

Bu Hamas’la kafayı bozmuş bir mektup, Filistinlilerin özgürleşmesiyle bir alakası yok. Sözde filozofun öne sürdüğü fikir şu: topraklarını işgal eden, onları bombalayan, basit bir hayattan mahrum eden İsrail’den kurtarmak yerine Filistinliler kendilerini Hamas’tan kurtarmalı. Yazar için insanlar Batı Şeria’daki duruma gelmeli: tamamen İsrail kontrolü altında, işgale karşı bir adım atamaz halde. Ne ala.

“Evet, savaş suçu işleyen sadece Hamas değil; İsrail de Gazze’de aynısını yapıyor. Uzlaşmazlık koşullarında sivil halkın “orantısız” şiddete maruz kalması ve yok edilmesi bir savaş suçudur.”

Bu insanlık dışı, tamamen kör ve yanlı makalenin üstüne dikilmiş bir tüy. Sadece bu koşullarda savaş suçu işliyormuş, sürekli olarak değil.