Göze Çarpanlar

İsrail’e yönelik soykırım davası, savaş sonrası hukuk düzeninin kötüye kullanılmasıdır 

Kaynak: Globe and Mail, Rosalie Abella

Çeviri: Albert Berk Toledo

Rosalie Silberman Abella, Harvard Hukuk Fakültesi’nde Samuel ve Judith Pisar Ziyaretçi Hukuk Profesörüdür. 2004’ten 2021’de zorunlu emekliliğine kadar Kanada Yüksek Mahkemesinde yargıç olarak görev yaptı.

Uluslararası Adalet Divanı, 2015 yılında eski Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i Darfur’da savaş suçlarına yaptığı katkı nedeniyle yargılanmak üzere Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne göndermeyi reddeden ve Sudan’a geri dönerek bu suçları işlemeye devam etmesine yardım eden Güney Afrika’nın açtığı davadaki iddiaları dinlemek üzere. Güney Afrika, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ne uymadığını iddia ederek, İsrail’in Gazze’de “soykırım” eylemleri gerçekleştirmeyi durdurması için Mahkeme’ye çağrıda bulunuyor.

Bana göre bu dava, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası hukuk düzeninin temelini oluşturan ilkelerin çirkin ve alaycı bir şekilde suistimalini temsil ediyor.

Hamas’ın açık ve pişmanlık duymayan hedefi Yahudileri ortadan kaldırmaktır. Yahudilerin yok edilmesi soykırımdır. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te Yahudileri öldürmesinin, tecavüz etmesinin, kafalarını kesmesinin, kaçırmasının ve işkence yapmasının nedeni budur: Yahudi oldukları için onları ortadan kaldırmak. Kendisini soykırıma karşı koruyan bir ülkenin bu nedenle soykırım suçlusu olduğunu öne sürmek hukuki açıdan saçmalıktır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi, Hitler’in Yahudileri ortadan kaldırmaya yönelik soykırım planını tam olarak uygulamasını engelledi. Ve dünya, bunun başka kimsenin başına gelmemesini sağlamak için 75 yıl önce Soykırım Sözleşmesini imzaladı. Şimdi kendimizi, Hamas gibi bir soykırım örgütünün, soykırım eylemleri gerçekleştirmesi nedeniyle yasal incelemeden veya yaptırımdan kaçabildiği, soykırım niyetlerinin amaçlanan hedefi olan ülkenin Uluslararası Adalet Divanı tarafından soykırım iddialarına karşı kendini savunmaya çağrıldığı sapkın bir durumda buluyoruz.

Bu, soykırımın tanımına karşı bir hakarettir, uluslararası mahkemelerin meşruiyetlerini koruma ve küresel politikaları aşma yeteneklerine ilişkin algıya bir hakarettir ve Soykırım Sözleşmesi’nin adına oluşturulduğu herkesin anısına bir hakarettir.

Güney Afrika’nın İsrail’in eylemlerini ‘soykırım niteliğinde’ ilan etmeye yönelik yasal çabası Kanada için ikilem teşkil ediyor.

Tarih, Hamas’ın 7 Ekim’deki soykırım niteliğindeki saldırısına İsrail’in verdiği yanıtı yargılayacak ve güvenliğini korumak için aldığı karşılık önlemlerinin yasanın gerektirdiği şekilde yürütülüp yürütülmediğini belirleyecektir. Bu, amaç, neden, etki ve bağlamı dengede tutacak bir hukuki sorudur. Bir devletin kendini terörizmden nasıl savunabileceği ile ilgili sınırlar – İsrail’in Yüksek Mahkemesi bu konuda gerekli yasal tanımları yapma konusunda küresel yargıya öncü olmuştur; bir devletin, masum sivilleri insan kalkanı olarak acımasızca kullanan ve kendini okullar, hastaneler ve camiler gibi sivil kamusal alanlara yerleştiren Hamas gibi bir düşmanla karşı karşıya kaldığında güvenlik ve hayatta kalma tehditlerini nasıl ele alabileceği, hatta ortadan kaldırabileceği; kaçırılan sivilleri arama tedbirlerinin ne derece haklı olduğu; ve sonuçta ortaya çıkan zarar gibi konuları değerlendirecektir.

Kaçınılmaz olarak hesap verebilirlik söz konusu olacaktır; keşke dünya, diğer ülkeleri de hukuki açıdan sorumlu tutmak konusunda aynı takıntılı ilgiyi gösterseydi.

Savaşın dayanılmaz trajedisi masum sivillerin ölümü ve acı çekmesinde yatıyor ve Gazze’de binlerce sivilin ölümü ve acısının dayanılmaz bir trajedi olduğuna şüphe yok. Bu nedenle uluslararası toplum, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel çatışmaları önlemek, en aza indirmek ve yaptırım uygulamak için karmaşık bir dizi yasal araç geliştirdi.

Her ikisi de Auschwitz’in küllerinden doğan Soykırım Sözleşmesi’nin ve İsrail devletinin doğuşundan 75 yıl sonra, dünyanın pek çok yerinde soykırımın, tecavüzün ve işkencenin tam ve aleni bir şekilde uçuştuğunu görüyoruz. Ancak kendisini soykırımın avatarı olarak seçilmiş bulan ülke İsrail’dir.

Bir hukukçu olarak bunu utanç verici buluyorum; bir Yahudi olarak bunu yürek parçalayıcı buluyorum; Holokost’tan sağ kurtulanların çocuğu olarak bunu vicdansız buluyorum.