Makaleler

Diyarbakır Yahudilerinden Ne Kalmış? Bazı Hikayeler… – Nesi Altaras

Diyarbakır’da küçük bir Yahudi toplumu yüzyıllarca yaşadı. Kentte ve kalbi olan Sur’da bu toplumdan geriye kalmış bir şey var mı diye aradım taradım ancak elle tutulur hiçbir şey bulamadım. Bir taş bulamasam da hikayeler buldum.

Çok fakir ve genelde ev dili Arapça olan Diyarbakır Yahudi toplumu 1888 yılında 450 kişiydi. Kore mahallesi denilen mahallede, Mıgırdiç Margosyan’ın meşhur Xançepek’inin, yani Ermeni ve Süryanilerin çok olduğu Gavur Mahallesi’nin yanıbaşında otururlardı. Bu bölge 2015-16’daki savaşta büyük ölçüde yok edildi. Kalıntıların bile çoğu yıkıldı, temellerin üstleri toprakla örtüldü. Birkaç tarihi tescilli bina dışında hiçbir şey bırakılmadı. Dört Ayaklı minareden aşağı inen sokakta, Xançepek’in yerine ucubeler olarak bilinen restoranlar ve evler yapıldı.

Dört Ayaklı Minare’den aşağı bakan sokak ve yeni yapılan ‘ucubeler’

İşte tam da bu ucubelerin yanındaydı Kore Mahallesi ve Diyarbakır’ın asıl sinagogu. Google Maps’te ‘Eski Diyarbekir Sinagogu’ adıyla bir yer işareti var. Ancak gidecek olanlar emin olsun, orada hiçbir şey yok. Maalesef Maps işaretini de düzelttim: “Burada böyle bir yapı yok.” Daha sonra araştırınca ne ismini ne resmini buldum bu Diyarbakır Sinagogu’nun. Hemen yanı başındaki Arap Şeyh Camii de savaşta tarumar edilmiş ama 2017’de restore edilip tekrar açılmış.

Savaştan çok önceden beri Diyarbakır Yahudisiz bir şehirdi. Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin, Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’nin ve Keldani Kilisesi’nin az olsa da 10-30 arası değişen ufak cemaatleri var. Bu toplumlar zor şartlar altında ama yaşamaya devam ediyorlar. Zaman zaman vaftizler, düğünler oluyor. Bu 1950lerin başından beri Yahudiler Diyabakır’da ne evleniyor ne de sünnet oluyor… Diyarbakır Yahudileri bu dönemde topluca İsrail’e göç etmişti. O dönemden bir hikayeye göre göçü tetikleyen (bence sadece kozmetik bir şekilde hızlandıran) meselelerden biri Qırıx Yunus’un vakasıydı. Diyarbakır Hafızası’na göre qırıx denilen kabadayılar mahallenin bekçileri ve abileri gibilerdi. Bunlardan biri Yahudi Yunus olarak bilinirdi. Rıfat Bali’ye göre Yunus olarak bilinen Yona’nın Buğday Pazarı’nda manifatura dükkanı vardı. Yahudi Yunus, kendilerine zorla çay verip kendi mekanına alıştırmak isteyen bir çaycıyı dövüyor ve zorlamalarını şikayet ediyor. Hem suçlu hem güçlü imiş Qırıx Yahudi Yunus. Yunus’un şikayeti üzerine çaycıya dava açılıyor. Mahkeme günü gelince çaycının yakınları oracıkta Yunus’u sırtından bıçaklıyor. Bu olaydan kısa süre sonra, 1948’de İsrail’in de kurulmasıyla beraber Yahudiler şehri terk ediyor. 

Yahudi mahallesinin ucundaki surlar

1950lerde Yahudi mahallesi boşalıyor. Ancak Deli Ferho adlı bir kadın kalıyor. Onun hikayesini daha önce Şeyhmus Diken yazmıştı. Sonradan Selma adını alan Feriha sokaklarda kalıyor, zor bir hayat geçiriyor. Diken’e göre aynı mahallenin ucundaki surların hemen önündeki Yahudi mezarlığına gömülüyor. Bugün Google Maps’te burası sadece Mezarlık olarak geçiyor. Mahalleye Yahudilerden sonra Bingöllü Zazalar yerleşiyor. Mezarlığı da onlar kullanmaya başlıyor. Feriha’nın mezarını arayıp bulamayan Diken’e göre bugün o mezarlıkta bir tane Yahudi mezar taşı bile yok. Taşlar kırılmış, çalınmış olabilir. Anadolu’nun birçok köşesinde olduğu gibi alana defineciler dadanmış, taşlara zarar vermiş olabilirler. Günün sonunda mezarda da bir Yahudi izi yok.

Diken’in yazısındaki mezarlığın fotoğrafı

Diyarbakırlı birçok kişiden duyduğum ve farklı kaynaklarda da denk geldiğim bir diğer iz Sur’da ikinci bir sinagoga işaret ediyor. Bu da şimdiki Salos Camii. Bu tarihi mescid ufak kutu gibi bir yapı, yani Anadolu sinagoglarının mimari yapısı ile genel anlamda uyumlu. Minaresi yok, bu da buranın eskiden bir sinagog olduğuna dair bir ipucu olabilir. Bir de ufak bir yere yakın mihrabı var. Bu da genelde Arap Yahudileri’nin sinagoglarında görülen bir unsurdur.

Yapı Evliya Çelebi’nin Seyahatnemesi’nde ise Salos değil Salori olarak geçer.

Salos Cami’nin girişi

Tabelasına savaşta zarar gördüğünü ve 2020’de restore edildiğini belirtiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün astığı tabelada bu yapıdan eskiden bir sinagog olmuş olabileceğine dair bir ifade yok. Salos/Salori’nin bir Müslüman ibadethanesi olarak 1555’te inşa edildiği söyleniyor. Eğer yapı gerçekten eskiden bir sinagog idiyse de bu işlevinin tam olarak ne zaman değiştiğini kestiremiyoruz. Kültür Envanteri de buna dair bir şey söylemiyor. Yapının sinagog geçmişi kuvvetle muhtemel yalnızca bir şehir efsanesi… 

Meçhul bir başka sinagog da Sur’un maketinde. Kocaman bu maketi Fesuh Gündoğar elleriyle yapıp halka açmış. Orada “Havra” olarak işaretli, bambaşka bir yerde bir yapı var ancak makette bile çatısı yok. Bulunduğu noktada da kendisinden iz kalmamış. Bunun bir hata olması da mümkün.

Fesih Gündoğar’ın maketi. 10 numara ‘Havra’

Yahudiler Diyarbakır’dan ayrılırken yakın ilişki içinde oldukları diğer iki toplum, yine Arapça konuşan Mardin ve Nusaybin Yahudileri de bu bölgeleri boşaltmıştı. Mardin’de de küçük çaplı benzer bir arayışa girdim ancak Google Maps’te var olduğu iddia edilen sinagogu bir türlü bulamadım. Maalesef oraya da “burada böyle bir yapı yok” demek gerek. Ancak Bali’nin Türkiye’deki Yahudi Toplumlarından Geriye Kalanlar kitabının kapağını süsleyen Ayn Yahud (Yahudi Gözü) çeşmesini eski Mardin’de buldum. O da Maps’in vaadettiği yerde değildi ancak Arapça sorma marifetiyle çeşmeye ulaşmayı başardık. Sorduğum mahalleli çeşmenin adını biliyordu. Ancak adı dışında bu yapının Mardin’in artık tozu bile kalmamış bir Yahudi toplumuyla ilişkisi olduğunu gösterecek hiçbir emare yok. 

Milliyetçi grafitiyle kaplanan Ayn Yahud çeşmesi Mardin Yahudilerinden son kalıntı

Ne Diyarbakır’ın Sur’unda ne de Eski Mardin’de Yahudilerin yaşamış olduğunu sezmek mümkün değil. Özellikle çok göç alan ve göç veren Sur’da Yahudileri ancak mahallenin en eski sakinleri anımsıyor. Bu durum bu iki kentle sınırlı değil. İstanbul, İzmir çevresi ve Trakya’da bazı yerlerde Yahudilerden tarihsel veya güncel izler görmek mümkün. Ancak küçük, özellikle Sefarad olmayan, Ladino değil, Arapça, Aramice ve Kürtçe konuşan Yahudi toplumlarının tarihsel varlığı bir sır gibi artık. Antep ve Kilis’teki restorasyonlar bu akışa bir derece dur dedi. Antakya’daki depremse bölgedeki son Arap Yahudi toplumunu sona erdirdi. Diyarbakır ve Mardin’in Yahudileri artık sadece Yunus/Yona’nınki gibi hikayelerde, Margosyan’ınki gibi öykülerde mevcut.

Kaynak

Rıfat N. Bali, “Diyarbakır Yahudileri”, Diyarbakır: Müze Şehir içinde, Hazırlayan Ş. Beysanoglu, M.Sabri Koz, E. Nedret işli, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.