Yazan: Şeyhmus Diken Kaynak: Bianet
Feriha’nın mezar yeri kayıptı, bulamamıştım! Ne gam! […]
Şehrin Hewsel Bahçelerine nazır, dört kapısından biri doğuya bakanı Yenikapı ile Dicle Nehri arasında kalan halk arasındaki adı ile Çift(e)havuzlar Mezarlığında iki kez uzunca süre detaylı dolanıp bakınıp durdum.
Tek, tek mezar taşlarını hızla okuyarak hem de. Neredeyse tümü 1960’lar sonrasına ait ölülerin mezar taşlarıydı. Tümüne yakını Bingöl Zazalarının mezarlarıydı.
1960’lı yıllardan sonra Diyarbakır’a göç edip Suriçinin Saraykapı ile Yenikapı arasındaki doğu yakası mahallelerine yerleşen yeni sakinleriydiler onlar.
1948’de İsrail Devleti kurulunca 1948-51 yılları arasında şehrin son kalan elli civarındaki Yahudi ailesi önce İstanbul’a oradan da İsrail’e göçünce, mahallelerindeki evleri boşalmış, yeni sakinlerini bekler olmuşlardı. Yenikapı dışındaki Mezarlıkları da öyle, sahipsiz kalmıştı.
Yeni gelen ve mahalleye yerleşen sakinler bir süre sonra hemen Yenikapı’nın dışındaki mezarlığı da kendi mezarlıkları bellemiş, ölülerini o mezarlığa defin eder olmuşlardı.
Feriha, halk arasındaki yaygın bilinen adıyla; Ferho ya da Ferhê gidenlerin götürmeyip arkalarında bıraktıkları surlu memleketin son Yahudisiydi. Aklını emanet bırakmıştı sanki bir yerlerde. Belki de gidenler “deli” diye yanlarında götürmek istememişlerdi kim bilebilir ki!
Üzülmüş müydü Feriha! Belki! Sırf geçmişinden iz kalmasın diye adını kendince değiştirmiş ve “Bana Selma deyin” demişti. Hatırlarım, ona “Selma…” deyip ünlediğinizde hemen dönüp “ha heyran..” derdi çok hoşuna giderek.
Geriye dönüp hafızamı zorladığımda nerede, nasıl yaşar! Ne yer, ne içerdi hatırlamıyorum.
Onun ölümünü hatırlayan bir eski kentli Yenikapı mezarlığına gömüldüğünü söylemişti.
İşte o koca mezarlıkta aradığım tek mezar taşı oydu. Bulup fotoğrafını çekmek istemiştim. Ama yoktu, ne Feriha’nın ne de onun terki diyar edip giden tebaasının bir tekinin bile bir zamanlar kendilerine ait mezarlıklarında mezarı / mezarları kalmamıştı.
“Kalmamak” ne kelime hem evleri hem mezarları sanki buhar olup Mezopotamya güneşinde uçup gitmiş, sırra kadem basmıştı. Sinagoglarından geriye kalan ve artık ev olarak kullanılan Arapşeyh camii yanı bahçecik sokaktaki yarı harap mekân da 2015’ten sonraki hendek-barikat-sokağa çıkma yasaklı hâl günlerinde tümüyle sokak olarak dümdüz edilmiş! Kentsel dönüşüm adı altında, adına “Diyarbakır Evleri” denilen ucube beton ve dıştan taş kaplama yapılara dönüştürülmüştü.
Yazının devamı için Bianet.
Yazan: Şeyhmus Diken Kaynak: Bianet
Feriha’nın mezar yeri kayıptı, bulamamıştım! Ne gam! […]
Şehrin Hewsel Bahçelerine nazır, dört kapısından biri doğuya bakanı Yenikapı ile Dicle Nehri arasında kalan halk arasındaki adı ile Çift(e)havuzlar Mezarlığında iki kez uzunca süre detaylı dolanıp bakınıp durdum.
Tek, tek mezar taşlarını hızla okuyarak hem de. Neredeyse tümü 1960’lar sonrasına ait ölülerin mezar taşlarıydı. Tümüne yakını Bingöl Zazalarının mezarlarıydı.
1960’lı yıllardan sonra Diyarbakır’a göç edip Suriçinin Saraykapı ile Yenikapı arasındaki doğu yakası mahallelerine yerleşen yeni sakinleriydiler onlar.
1948’de İsrail Devleti kurulunca 1948-51 yılları arasında şehrin son kalan elli civarındaki Yahudi ailesi önce İstanbul’a oradan da İsrail’e göçünce, mahallelerindeki evleri boşalmış, yeni sakinlerini bekler olmuşlardı. Yenikapı dışındaki Mezarlıkları da öyle, sahipsiz kalmıştı.
Yeni gelen ve mahalleye yerleşen sakinler bir süre sonra hemen Yenikapı’nın dışındaki mezarlığı da kendi mezarlıkları bellemiş, ölülerini o mezarlığa defin eder olmuşlardı.
Feriha, halk arasındaki yaygın bilinen adıyla; Ferho ya da Ferhê gidenlerin götürmeyip arkalarında bıraktıkları surlu memleketin son Yahudisiydi. Aklını emanet bırakmıştı sanki bir yerlerde. Belki de gidenler “deli” diye yanlarında götürmek istememişlerdi kim bilebilir ki!
Üzülmüş müydü Feriha! Belki! Sırf geçmişinden iz kalmasın diye adını kendince değiştirmiş ve “Bana Selma deyin” demişti. Hatırlarım, ona “Selma…” deyip ünlediğinizde hemen dönüp “ha heyran..” derdi çok hoşuna giderek.
Geriye dönüp hafızamı zorladığımda nerede, nasıl yaşar! Ne yer, ne içerdi hatırlamıyorum.
Onun ölümünü hatırlayan bir eski kentli Yenikapı mezarlığına gömüldüğünü söylemişti.
İşte o koca mezarlıkta aradığım tek mezar taşı oydu. Bulup fotoğrafını çekmek istemiştim. Ama yoktu, ne Feriha’nın ne de onun terki diyar edip giden tebaasının bir tekinin bile bir zamanlar kendilerine ait mezarlıklarında mezarı / mezarları kalmamıştı.
“Kalmamak” ne kelime hem evleri hem mezarları sanki buhar olup Mezopotamya güneşinde uçup gitmiş, sırra kadem basmıştı. Sinagoglarından geriye kalan ve artık ev olarak kullanılan Arapşeyh camii yanı bahçecik sokaktaki yarı harap mekân da 2015’ten sonraki hendek-barikat-sokağa çıkma yasaklı hâl günlerinde tümüyle sokak olarak dümdüz edilmiş! Kentsel dönüşüm adı altında, adına “Diyarbakır Evleri” denilen ucube beton ve dıştan taş kaplama yapılara dönüştürülmüştü.
Yazının devamı için Bianet.
Paylaş: