Yazar: Simon A. Waldman
Çeviri: Rivka Bihar Waldman
Holokost, her sene, Müttefik Kuvvetlerin 1945 yılında Avrupa’daki çalışma kamplarını özgürleştirdiği ocak ayının sonlarına doğru anılıyor.
Holokost’u Anma Günü gibi anma günleri, Holokost inkârına karşı koymak için önemlidir çünkü bu inkâr, sadece Yahudi, Roman ve diğer toplulukların yaşadığı soykırımın kurbanlarına ve kurtulanlarına karşı değil, sonraki nesillerin üyelerine ve kurbanlarla etnik-dini bağ paylaşan herkese yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Ancak, son yıllarda Holokost inkârı, neo-faşist ve ultra İslami hareketlerin ileri sürdüğü sözde akademik tarihi revizyonlar veya çılgın komplo teorileri şeklinde karşımıza çıkmıyor. Radara girmeyen başka bir şekli daha var ve bu şekil, yani Holokost’u bir Yahudi trajedisi olarak tanımlamanın ihmal edilmesi, ilerici çevreler arasında ilgi görüyor. Daha iyi bir terim istediğim için adına Holokost İnkârı 2.0 diyeceğim. Bu fenomeni açıklayan son dönem birkaç örnek sunayım…
Ocak 2017 tarihinde, 45. ABD Cumhuriyetçi Başkanı Donald J. Trump’ın yönetimindeki Beyaz Saray, Holokost’u anmak için bir tebliğ yayımladı. Ancak bu tebliğde, 20. yüzyılın en büyük suçunun kurbanları ile ilgili, yani Yahudilerle ilgili, tek bir ifade yer almıyordu. Bu tebliğ, aynı şekilde, antisemitizmden de bahsetmiyordu.
Yine 2017 yılında Amerika’nın kuzeydeki karlı komşusunda, Kanada’nın Liberal Başbakanı Justin Trudeau, Holokost’u Anma Gününde, “nefret” ve “ayrımcılık”tan bahsetti ama güneydeki Amerikan mevkidaşı gibi o da “Yahudi” kelimesini kullanmadı. Ertesi yıl, Bay Trudeau, Ottowa’da, “Nazilerin öldürdüğü milyonlarca erkek, kadın ve çocuğu” anarak Holokost Anıtı’nın açılışını yaptı ama yine “Yahudi” veya “antisemitizm” kelimelerini zikretmedi.
2015 ile 2020 yılları arasında, Birleşik Krallık’taki İşçi Partisi, Siyonizm’in sert bir rakibi olan Jeremy Corbyn’in yönetimi altındaydı. Bu süre zarfında İşçi Partisi içinde ve Corbyn’in bizzat kendisi tarafından sayısız antisemit söylemler gerçekleştirildi. Ocak 2018’deki Holokost’u Anma Günü’nde Corbyn, Holokost’ta “ölen milyonlar”dan bahsettiği ve Almanya’da Nazizm’in neden ve nasıl büyüdüğünün anlaşılması gerektiğini belirten bir tebliğ yayımladı. Ama bilin bakalım Corbyn tebliğinde kimden bahsetmekten kaçındı? Doğru bildiniz, Nazi soykırımın birincil kurbanı olan Yahudilerden.
2020’deki Holokost’u Anma Günü’nden önce, üniversite öğretmenlerini, profesörleri ve öğretim görevlilerini temsil eden İngiliz ana işçi sendikası University College Union (UCU), üyelerine, Holokost kurbanlarının isimlerini tek tek yazacak kadar ileri gittiği bir e-posta gönderdi. Listelerinde Roman, siyahi ve işçi sendikası üyelerinin isimleri eklenmişti. Bilin bakalım kimlerin isimleri yoktu? Yahudilerin, hani Nazilerin etnik temizlik yapmak istediği ana hedefin.
Ve daha geçen ay, Galler Hükümeti’nin bir bakanı, Holokost’u anmak için düzenlenecek olan törenin davetiyesinde Yahudilerden bahsetmedi. Almanya’da da Federal Hükümet’in ayrımcılıkla mücadele komiseri, Yahudilerden bahsetmeden, sadece soykırımın LGBT kurbanlarına atıfta bulundu.
Geçenlerde, İngiliz yazar Nikesh Shukla’nın, İngiliz-Asyalı olarak büyürken yaşadığı zorluklar ve yaşadığı ırksal taciz ile toplumsal önyargılar hakkında yazdığı anı kitabı olan Brown Baby isimli eserini okudum. Kitabın bir bölümünde Shukla, bir İtalyan filmi olan Hayat Güzeldir’e değinip filmin, eşinden/annesinden ayrı düşen bir baba ile oğulun, Nazilerin İtalya’ya girmesinin ardından toplama kamplarına gönderildiğini işlediğini anlatıyordu. Ancak, tüm kitabı önyargı ve bununla baş etmenin yolları üzerine olan Shukla, filmdeki ailenin Yahudi olduğundan bahsetmiyordu bile. Shukla’nın betimlemelerini okuyunca, ailenin İtalyan oldukları için kampa götürüldükleri bile zannedilebilir ama biliyoruz ki durum kesinlikle böyle değildi. Yahudi oldukları için toplama kamplarına gönderilmişlerdi. Başka bir deyişle, Shukla bu gerçeği ihmal ederek, istemeden de olsa, soykırımı bir Yahudi trajedisi olarak reddetmiştir.
Bu, elbette, şu soruyu akla getiriyor: Holokost’un, (en azından saygın çevrelerde) tartışmasız bir tarihsel gerçek olarak kabul edilmesine rağmen ilerici toplumlar, onun bir Yahudi felaketi olarak evrensel kabulünün eksik olduğu bir noktaya nasıl ve neden ulaştı?
İnkârların bir kısmı, şüphesiz, Filistin davasına yersiz bir bağlılıkla ve Yahudilerin çektiği acıyı kabul ederek Siyonizm’i güçlendirme ve Filistinlilere ait olduğunu iddia ettikleri toprakların işgal edildikleri riskine girme korkusuyla ilgili. Bu tarz düşünce, UCU gibi kuruluşların neden kasıtlı olarak ya da bilinçsizce Holokost’un birincil kurbanlarının Yahudiler olduğundan bahsetmediğini açıklıyor. Ne de olsa UCU, Yahudi Devleti’ne karşı Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi’nin ön saflarında yer aldı.
Yine de tek açıklama bu olamaz.
Holokost üzerine halk eğitimi ile sıklıkla ilişkilendirilen ifade “Bir Daha Asla”dır. Bir başka deyişle, bir halka karşı bir daha asla soykırım yapılmaması gerektiği. Bu aynı zamanda Yahudilerin bir daha kurban olmayacakları anlamına da gelir. Bu anlamla birlikte, Yahudilerin kendilerini kurban olarak damgalamasından ve “kesime götürülen koyunlar gibi” ölüme gitme utancından kurtulmaları gerektiği duygusu da vardır.
Ne Yahudiler bir daha soykırım kurbanı durumuna düşmenin utancını yaşayacaklar ne de bir başka grup bunu yaşayacak şeklindeki “Bir Daha Asla”nın bu iki unsurlu mesajı, herkesin potansiyel bir soykırım kurbanı olabileceğine dair sık tekrarlanması yoluyla Holokost’un evrenselleşmesine yol açtı. Holokost, insanlığın ırkçılık, yabancı düşmanlığı, homofobi, transfobi, cinsiyetçilik veya genel olarak zorbalıktan doğan kötülüklerine karşı insanlığın duyarlılığı hakkında tarihten gelen bir uyarıdır. Herkes kurban olabilir ve bu nedenle Holokost, evrensel ve ulusötesi bir önem ile yankılanmaya sahiptir.
Ancak bu mesajı akıllara iyice yerleştirmeye çalışırken, bugün Holokost, Yahudi halkının başına gelmiş bir felaketten ve hâlâ mevcut Holokost travması ile antisemitizm nedenli kötülüklerden ziyade barbarlığa ve nefretin aşırı sonuçlarına ithaf edilen kültürel bir atfa dönüşmesi riski gözden kaçıyor.
2023 ve sonrasında Yahudiler, kendilerinin Holokost’un birincil kurbanları olduklarını vurgulamak, bunun asla inkâr veya göz ardı edilmemesini sağlamak ve aynı zamanda, mağdurluğun miras alınmadığını bilmek için kendilerini güçlendirmelidirler. Bu yazıda detaylandırılan Holokost İnkârı 2.0 örnekleri, bunu yapmanın aciliyetini vurgulamaktadır.
Simon A. Waldman, King’s College London’da misafir öğretim görevlisidir. @SimonWaldman1
Yazar: Simon A. Waldman
Çeviri: Rivka Bihar Waldman
Holokost, her sene, Müttefik Kuvvetlerin 1945 yılında Avrupa’daki çalışma kamplarını özgürleştirdiği ocak ayının sonlarına doğru anılıyor.
Holokost’u Anma Günü gibi anma günleri, Holokost inkârına karşı koymak için önemlidir çünkü bu inkâr, sadece Yahudi, Roman ve diğer toplulukların yaşadığı soykırımın kurbanlarına ve kurtulanlarına karşı değil, sonraki nesillerin üyelerine ve kurbanlarla etnik-dini bağ paylaşan herkese yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Ancak, son yıllarda Holokost inkârı, neo-faşist ve ultra İslami hareketlerin ileri sürdüğü sözde akademik tarihi revizyonlar veya çılgın komplo teorileri şeklinde karşımıza çıkmıyor. Radara girmeyen başka bir şekli daha var ve bu şekil, yani Holokost’u bir Yahudi trajedisi olarak tanımlamanın ihmal edilmesi, ilerici çevreler arasında ilgi görüyor. Daha iyi bir terim istediğim için adına Holokost İnkârı 2.0 diyeceğim. Bu fenomeni açıklayan son dönem birkaç örnek sunayım…
Ocak 2017 tarihinde, 45. ABD Cumhuriyetçi Başkanı Donald J. Trump’ın yönetimindeki Beyaz Saray, Holokost’u anmak için bir tebliğ yayımladı. Ancak bu tebliğde, 20. yüzyılın en büyük suçunun kurbanları ile ilgili, yani Yahudilerle ilgili, tek bir ifade yer almıyordu. Bu tebliğ, aynı şekilde, antisemitizmden de bahsetmiyordu.
Yine 2017 yılında Amerika’nın kuzeydeki karlı komşusunda, Kanada’nın Liberal Başbakanı Justin Trudeau, Holokost’u Anma Gününde, “nefret” ve “ayrımcılık”tan bahsetti ama güneydeki Amerikan mevkidaşı gibi o da “Yahudi” kelimesini kullanmadı. Ertesi yıl, Bay Trudeau, Ottowa’da, “Nazilerin öldürdüğü milyonlarca erkek, kadın ve çocuğu” anarak Holokost Anıtı’nın açılışını yaptı ama yine “Yahudi” veya “antisemitizm” kelimelerini zikretmedi.
2015 ile 2020 yılları arasında, Birleşik Krallık’taki İşçi Partisi, Siyonizm’in sert bir rakibi olan Jeremy Corbyn’in yönetimi altındaydı. Bu süre zarfında İşçi Partisi içinde ve Corbyn’in bizzat kendisi tarafından sayısız antisemit söylemler gerçekleştirildi. Ocak 2018’deki Holokost’u Anma Günü’nde Corbyn, Holokost’ta “ölen milyonlar”dan bahsettiği ve Almanya’da Nazizm’in neden ve nasıl büyüdüğünün anlaşılması gerektiğini belirten bir tebliğ yayımladı. Ama bilin bakalım Corbyn tebliğinde kimden bahsetmekten kaçındı? Doğru bildiniz, Nazi soykırımın birincil kurbanı olan Yahudilerden.
2020’deki Holokost’u Anma Günü’nden önce, üniversite öğretmenlerini, profesörleri ve öğretim görevlilerini temsil eden İngiliz ana işçi sendikası University College Union (UCU), üyelerine, Holokost kurbanlarının isimlerini tek tek yazacak kadar ileri gittiği bir e-posta gönderdi. Listelerinde Roman, siyahi ve işçi sendikası üyelerinin isimleri eklenmişti. Bilin bakalım kimlerin isimleri yoktu? Yahudilerin, hani Nazilerin etnik temizlik yapmak istediği ana hedefin.
Ve daha geçen ay, Galler Hükümeti’nin bir bakanı, Holokost’u anmak için düzenlenecek olan törenin davetiyesinde Yahudilerden bahsetmedi. Almanya’da da Federal Hükümet’in ayrımcılıkla mücadele komiseri, Yahudilerden bahsetmeden, sadece soykırımın LGBT kurbanlarına atıfta bulundu.
Geçenlerde, İngiliz yazar Nikesh Shukla’nın, İngiliz-Asyalı olarak büyürken yaşadığı zorluklar ve yaşadığı ırksal taciz ile toplumsal önyargılar hakkında yazdığı anı kitabı olan Brown Baby isimli eserini okudum. Kitabın bir bölümünde Shukla, bir İtalyan filmi olan Hayat Güzeldir’e değinip filmin, eşinden/annesinden ayrı düşen bir baba ile oğulun, Nazilerin İtalya’ya girmesinin ardından toplama kamplarına gönderildiğini işlediğini anlatıyordu. Ancak, tüm kitabı önyargı ve bununla baş etmenin yolları üzerine olan Shukla, filmdeki ailenin Yahudi olduğundan bahsetmiyordu bile. Shukla’nın betimlemelerini okuyunca, ailenin İtalyan oldukları için kampa götürüldükleri bile zannedilebilir ama biliyoruz ki durum kesinlikle böyle değildi. Yahudi oldukları için toplama kamplarına gönderilmişlerdi. Başka bir deyişle, Shukla bu gerçeği ihmal ederek, istemeden de olsa, soykırımı bir Yahudi trajedisi olarak reddetmiştir.
Bu, elbette, şu soruyu akla getiriyor: Holokost’un, (en azından saygın çevrelerde) tartışmasız bir tarihsel gerçek olarak kabul edilmesine rağmen ilerici toplumlar, onun bir Yahudi felaketi olarak evrensel kabulünün eksik olduğu bir noktaya nasıl ve neden ulaştı?
İnkârların bir kısmı, şüphesiz, Filistin davasına yersiz bir bağlılıkla ve Yahudilerin çektiği acıyı kabul ederek Siyonizm’i güçlendirme ve Filistinlilere ait olduğunu iddia ettikleri toprakların işgal edildikleri riskine girme korkusuyla ilgili. Bu tarz düşünce, UCU gibi kuruluşların neden kasıtlı olarak ya da bilinçsizce Holokost’un birincil kurbanlarının Yahudiler olduğundan bahsetmediğini açıklıyor. Ne de olsa UCU, Yahudi Devleti’ne karşı Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi’nin ön saflarında yer aldı.
Yine de tek açıklama bu olamaz.
Holokost üzerine halk eğitimi ile sıklıkla ilişkilendirilen ifade “Bir Daha Asla”dır. Bir başka deyişle, bir halka karşı bir daha asla soykırım yapılmaması gerektiği. Bu aynı zamanda Yahudilerin bir daha kurban olmayacakları anlamına da gelir. Bu anlamla birlikte, Yahudilerin kendilerini kurban olarak damgalamasından ve “kesime götürülen koyunlar gibi” ölüme gitme utancından kurtulmaları gerektiği duygusu da vardır.
Ne Yahudiler bir daha soykırım kurbanı durumuna düşmenin utancını yaşayacaklar ne de bir başka grup bunu yaşayacak şeklindeki “Bir Daha Asla”nın bu iki unsurlu mesajı, herkesin potansiyel bir soykırım kurbanı olabileceğine dair sık tekrarlanması yoluyla Holokost’un evrenselleşmesine yol açtı. Holokost, insanlığın ırkçılık, yabancı düşmanlığı, homofobi, transfobi, cinsiyetçilik veya genel olarak zorbalıktan doğan kötülüklerine karşı insanlığın duyarlılığı hakkında tarihten gelen bir uyarıdır. Herkes kurban olabilir ve bu nedenle Holokost, evrensel ve ulusötesi bir önem ile yankılanmaya sahiptir.
Ancak bu mesajı akıllara iyice yerleştirmeye çalışırken, bugün Holokost, Yahudi halkının başına gelmiş bir felaketten ve hâlâ mevcut Holokost travması ile antisemitizm nedenli kötülüklerden ziyade barbarlığa ve nefretin aşırı sonuçlarına ithaf edilen kültürel bir atfa dönüşmesi riski gözden kaçıyor.
2023 ve sonrasında Yahudiler, kendilerinin Holokost’un birincil kurbanları olduklarını vurgulamak, bunun asla inkâr veya göz ardı edilmemesini sağlamak ve aynı zamanda, mağdurluğun miras alınmadığını bilmek için kendilerini güçlendirmelidirler. Bu yazıda detaylandırılan Holokost İnkârı 2.0 örnekleri, bunu yapmanın aciliyetini vurgulamaktadır.
Simon A. Waldman, King’s College London’da misafir öğretim görevlisidir. @SimonWaldman1
Paylaş: