Makaleler

Antakya’ya Hürmetle

Kaynak: Jewish Unpacked, Ela Cenudioğlu
Çeviri: Tuğba Yavuz

Antakya’nın güzelliği Yahudi cemaati ile doğrudan bağlantılıydı.

Herhangi birinin, Türkiye’de meydana gelen depremin tüm dünyayı etkisi altına alan büyük kayıplarını idrak etmesi zor.

Ancak, her şeyiyle birlikte küçük Yahudi cemaati de tahrip olan Antakya’nın bir yerlisi olarak anlatacak özel bir hikayem var. Bu, özellikle diğer Yahudilerin duyması gereken bir hikâye. Deprem benden, Antakya’daki Yahudi cemaatinin lideri olan amcamı ve yengemi aldı.

Onları kaybetmenin derin üzüntüsü ve acısına rağmen, cenazelerinin bulunması, İstanbul’a getirilmesi ve geleneksel olarak defnedilmesinden dolayı hepimiz minnettarız.

Bu fotoğrafta amcam ve yengem, torunlarından biri olan Gabriel’in 6. yaş gününü kutluyorlar. Depremden iki gün önce kuzenim ve ailesini ziyaret etmek için İstanbul’daydılar. Hepimiz bunun bir çeşit veda olduğunu düşünüyoruz. Onları tıpkı bu fotoğraftaki gibi nazik ve güler yüzleriyle hatırlamak isterim.

Deprem, üç dinin mensuplarının barışçıl yuvası olarak bilinen Antakya’yı tahrip etti. Sadece yengemi ve amcamı değil, büyüdüğüm apartmanı, yürüdüğüm sokakları, okuduğum okulu, yazlığımızı, sinagogumu kaybettim. Diğer deyişle, geçmişim artık enkaz altındaydı. Bu yüzden, yengemle amcamın ve memleketimin hikayesini paylaşıyorum.

Antakya’da büyümek

Antakya manzarası, 2019 (Fotoğraf: Wikipedia Commons)

Büyüdüğüm ev, “Cenudi Apartmanı” denilen üç katlı bir aile apartmanıydı. Birinci katta biz yaşardık, ikinci katta büyükannem ve büyükbabam, en üst katta ise Şaul amcam ve eşi. Hristiyan ve Müslüman komşularımız vardı ve herkes barış içinde yaşıyordu. Doğal gelen buydu.

Antakya’nın güzelliği Yahudi cemaatine doğrudan bağlantılıydı. Şehir; Müslüman, Hristiyan ve Yahudi inançlarına ithafla “üç medeniyetin merkezi” olarak adlandırılırdı. “Ezan, Çan, Hazan”, şehrin sloganıydı. Bu, Müslümanların ezanına, Hristiyan kilise çanlarına ve Yahudilerin hazanına (sinagogda koro şefliği yapan kişi) atıfta bulunuyordu. Bu slogan, bu üç dinin dayanışmasını ifade etmektedir.

Müslüman, Hristiyan ve Yahudi mezarlıkları yan yanaydı. Habib-i Neccar Camii, Antakya Türk Katolik Kilisesi ve Antakya Sinagogu aynı cadde üzerinde bulunuyordu. Yoldan geçenler günün belirli saatlerinde birbirine karışan dualar duyardı.

13 yaşımdayken, bugün yaşadığım İstanbul’a taşındım. Türkiye’nin en iyi liselerinden biri olan Robert Kolej’de okuma şansı bulduğum için İstanbul’a ilk gelen bendim. Ailem hâlâ Antakya’da yaşadığı için yatılı okula gittim.

Antakya Yahudi cemaatinin tarihi

Kadim bir Türk şehri olarak bilinen ve hatta Talmud’da Antioch adıyla anılan Antakya’daki Yahudi cemaatinin 2500 yıllık bir tarihi var.

1980’lerde, ben büyürken, şehirde 50 civarında Yahudi aile ve 250 Yahudi yaşıyordu. 2014 yılına gelindiğinde topluluk, yengem ve amcam da dahil olmak üzere sadece 14 kişiye kadar küçüldü.

Antakya’daki Yahudiler, tıpkı Halepli büyükannem gibi Suriye Yahudilerinin torunlarıydı. İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan Sefarad Yahudilerinin aksine Antakya’daki Yahudiler Ladino değil Arapça konuşuyorlardı. Ayrıca, Suriye mutfağından etkilenen, kendilerine has mutfakları da vardı.

Annemin Suriye Yahudisi yemekleri. Humus, tavuklu bademli pilav ve taze fasulye.

Antakya Sinagogu, bir zamanlar büyük olan cemaatin kalan birkaç üyesine hizmet etti. Türk Yahudi cemaatinden bir ekip, 500 yıllık Tevrat parşömenlerini enkazdan kurtardı.

Antakya Sinagogu (Fotoğraf: Ela Cenudioğlu)

Saving ancient Torah scrolls from the earthquake damaged synagogue of Antakya – home for a Jewish community for 2500 years… #antakyadeprem pic.twitter.com/ZsHzVKdHWZ

— Rabbi Mendy Chitrik (@mchitrik) February 7, 2023

(“2500 yıldır Yahudi cemaatine yuva olmuş Antakya’daki sinagogdan depremde tahrip olmuş kadim Tevrat tomarlarını kurtarıyoruz.”)

Antakya’daki Yahudi cemaati neden yıllar içinde azaldı? Sebepler diğer diaspora Yahudilerininkine benzer: asimilasyon, antisemitizm ve topluluk dışı evlilikler. Bunlara ek olarak, pek çok aile sınırlı iş imkanları nedeniyle bu küçük şehirden ayrıldı.

Büyürken babam bana çarşıdaki tezgahlarında tekstil ürünleri satan Yahudiler hakkında hikayeler anlatırdı. Rakipleri pazarın kurulduğu günü Perşembe’den Cumartesi’ye almışlardı, böylece Şabat gününü tutan Yahudiler çalışamayacaktı. Bazı Yahudilerin Antakya’yı terk etmelerinin bir başka nedeni de buydu.

Bunun yanında, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman tüccarlar arasında özel bir dayanışma da vardı. Örneğin, o gün dükkanlardan biri siftahını yaptıysa, ikinci müşteri geldiğinde “Komşuma git, çok güzel ürünleri var.” derdi.

Amcam ve yengem, Şaul ve Tuna Cenudioğlu

Amcam Şaul Cenudioğlu, kendini Yahudi cemaatine adamış vizyoner bir liderdi. Hayatının büyük bir kısmını, ailesinin tekstil işiyle uğraştığı Antakya’da geçirdi.

Antakya’daki küçük Yahudi cemaatinin gelişmesi ve Türkiye’deki ve dünyadaki diğer cemaatlerle bağlantı kurması için elinden gelen her şeyi yaptı. Her hafta bir minyan (ibadet için gerekli 10 Yahudi’den oluşan bir grup) olmasını sağlamak için İstanbul’dan Yahudileri şehre davet ederdi.

Aynı zamanda, Antakya’daki Yahudi cemaatini görünür kıldı ve memlekette kalanları desteklemeleri için İstanbul’daki Yahudilerle yakın iş birliği içinde çalıştı. Türkiye’deki diğer inanç gruplarının liderleriyle de ilişkiler geliştirdi. Bağlılığı ve sadakati Talmud’daki şu ifadeyi yansıtıyordu: “Kol Yisrael arevim zeh bazzeh.” yani “Bütün Yahudiler birbirinden sorumludur.”

Geçen yıl Pesah sederinden amcalarım, yengelerim, kuzenlerim ve rahmetli büyükannemle çekilmiş bir aile fotoğrafı.

Yıllar içinde sayıca azalmış olsa da Antakya Yahudi cemaatinin artık tanınıyor olmasının nedeni amcamdır.

Amcamın eşi Tuna, Antakya’ya yakın bir başka şehir olan, İskenderunluydu. Tanıştıklarında kendisi 18, amcam 26 yaşındaydı. Mutlu bir evlilikleri ve üç çocukları oldu. Kuzenlerimin ikisi aliya yaptı, diğeri ise eşi ve iki oğluyla birlikte İstanbul’da yaşıyor.

Şaul’un eşi Tuna, annemin kız kardeşi gibiydi; ailedeki herkese karşı her zaman çok destekleyici ve sevgi doluydu. Büyürken, Pesah sederleri, Roş Aşana ve Şabat yemekleri için evlerinde çok zaman geçirdim.

Yengem ve amcam, bir çift olarak el ele her zaman birbirlerine destek oldular. İki hafta önce birlikte sonsuzluğa doğru yürüdüler. Kederliyim ama onların anısını onurlandırmak için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum ve ruhlarının güven altında olmasını umuyorum.

Ela Cenudioğlu, Türkiyeli serbest avukat ve yazardır. Antakya’da doğup büyüdü, eğitim almak ve ufkunu genişletmek için İstanbul’a gitti. Bankacılık ve finans hukuku alanında uzmanlaşmak üzere Hukuk Yüksek Lisans derecesini Lüksemburg’da aldı. Ayrıca, WJC JDCorps Diplomatic programının bir üyesidir. Yahudilerin ve müvekkillerinin hakları için savaşmadığı zamanlarda, Suriye-Yahudi mirasından hikayeler ve gizli tarifler paylaşmak için yazıyor.