ABD’de Brown şehrindeki Yahudi öğrenciler İsrail-Hamas savaşının birinci ayı olan 7 Kasım’da yayınladıkları açık mektupta süreç içerisinde yaşanlarlara dair görüşlerini belirtirken gündemde olan sorulara da cevap vererek bakış açılarını sundular. Öğrencilerin kamuoyu ile paylaştığı, ve İngilizce orijinalinin The Brown Daily Herald’da yayımlandığı mektup aşağıdaki gibidir:
“Dayanışma, sevginin politik versiyonudur.” – Yahudi feminist aktivist Melanie Kaye/Kantrowitz
Bugün itibariyle, genç Yahudiler olarak yaşadıklarımız bir yana, küresel siyasi bilince ve söyleme hakim olan 7 Ekim saldırılarının üzerinden bir ay geçti. Siyonist kurumlar, tüm Yahudileri temsil ettiklerini iddia ederek, İsrail devletinin vicdansız eylemlerini desteklemek için genellikle bizi retorik bir kalkan olarak kullanıyor. Soykırıma karşı duruşumuzu sürekli olarak gerekçelendirmek zorunda kalan Yahudiler olarak özel bir acı hissediyoruz. Kendimizi açıkça ifade etmek için buradayız: Filistin halklarının kurtuluşu için Filistin’de Adalet İçin Brown Öğrencileri ve Filistin Dayanışma Grubu ile dayanışma içindeyiz. Yahudi mücadelelerinin küresel özgürlük mücadeleleriyle zorunlu olarak bağlantılı olduğunu yakından biliyoruz. Bizler, ortak adalet, işgal karşıtlığı, özgürleşme ve topluluk vizyonumuz etrafında bir araya gelmiş bir grup Yahudi öğrenciyiz. Şimdi bizi dinlemenizi rica ediyoruz:
1. “Nehirden denize” dediğimizde ne demek istiyoruz?
“Nehirden denize, Filistin özgür olacak” Yahudilerin Filistin’den zorla çıkarılması ya da yaygın olarak yanlış anlaşıldığı gibi “Yahudileri denize dökme” çağrısı değildir. Bunun yerine Gazze’de, Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde yaşayan tüm Filistinlilere yönelik baskının sona erdirilmesi çağrısıdır. Filistin’in tamamının özgürleştirilmesi devrimci bir değişim gerektirmektedir: Bu topraklardaki Yahudilerin yok edilmesi değil, bu toprakları işgal eden apartheid rejiminin tamamen ortadan kaldırılması. Bu ifadenin doğası gereği soykırımcı olduğu varsayımı, özgürleştirmeyi baskıcı devletin her bir vatandaşının yok edilmesiyle yanlış bir şekilde birleştirmekte ve özgürleştirici niyetini göz ardı etmektedir. Bu birleştirme içinde, Filistinlilerin acımasız “hayvanlar” olduğuna dair ırkçı bir varsayım ve neo-faşist bir hükümetin şiddet niyetinin kasıtlı olarak gizlendiğini duyuyoruz. İsrailli gazetedeki yazarlar tarafından bile paylaşılan bir niteleme. İsrail Gazze’de milyarlarca Amerikan vergisiyle finanse edilen bir soykırım gerçekleştirirken, kurtuluş ve adalet çağrısını soykırımcı olarak nitelendirmek sadece bariz bir şekilde yanlış değil, aynı zamanda ayıptır. Filistinlilerin kendi vatanlarında zincirlerinden kurtulmuş olarak yaşayabilecekleri bir gelecek çağrısı yapmak Siyonist ideolojiye yönelik varoluşsal bir tehdit anlamına geliyorsa, sorgulanması gereken bu ideolojidir, özgürlük çağrısı değil.
2. Antisemitizmin var olmadığını mı söylüyoruz?
Elbette hayır. Bu yazının her bir yazarı atalarını devlet onaylı Yahudi karşıtı şiddet nedeniyle kaybetmiştir. Hepimiz bu tür vahşetlerin nesiller arası etkileriyle boğuşarak büyüdük. Antisemitizmin varlığına dair bir şüphe yok.
Ancak mücadelemizin çözümü olarak Yahudi milliyetçisi bir devleti kabul etmiyoruz. İsrail askeri projesi, Filistinlilere yönelik etnik temizliği meşrulaştırmak için Shoah‘ı ve kolektif travmalarımızı kullanarak atalarımızın anısına hakaret etmektedir. Tarihin tekerrür etmesine izin vermeyeceğiz; “bir daha asla” çağrısı, Yahudi olan ve olmayan herkesin soykırımdan korunmasını gerektirmektedir.
İsrail’in ayrım gözetmeksizin binlerce kişiyi öldürmesini ve 1,5 milyondan fazla Filistinliyi zorla yerinden etmesini kabul ediyor ya da reddedemiyorsak, tarihimizden ders almamışız demektir.
Birçok Siyonistin gizlemeye çalıştığı bir ayrımı göstermek istiyoruz: En başta, Yakup’un adını taşıyan Yahudi halkı olarak, dualarımızın çoğunda yer alan bir kelime olarak İsrail’in manevi varlığı vardır. 1948’de kurulan İsrail devleti daha sonra gelir. “İsrail” devletinin isimlendirilmesi bile siyasi Siyonizm ile Yahudilik ve Museviliğin birbirine karıştırılmasına hizmet etmektedir. Bu karıştırma tehlikelidir ve Yahudilerin Siyonist ulus-devlet ideolojisine karşı uzun ve süregelen muhalefet tarihini göz ardı etmektedir. Devlete olan muhalefetimizi, şekilsiz ruhani varlığa olan bağlılığımızla eş zamanlı olarak sürdürüyoruz.
3. Filistin yanlısı aktivizmin ortasında kampüste kendimizi güvensiz hissediyor muyuz?
College Hill’deki Filistin yanlısı savunuculuktan dolayı kendimizi tehdit altında hissetmiyoruz. Aksine, Brown’daki Filistin’de Adalet için Öğrenciler ve Filistin Dayanışma Grubu’nun yanında durmak zorundayız. Amaçları açıktır: ateşkes, yatırımların geri çekilmesi ve öğrenciler için koruma talep etmek.
Brown’dan ateşkesi savunmasını talep etmek Yahudi öğrencileri tehlikeye atmaz. Textron ve Raytheon gibi silah üreticilerinden ayrılma ya da Filistinli öğrenciler ve müttefikleri için koruma talep etmek de öyle. Aslında, deneyimlerimize göre, Brown SJP ve PSC, İsrail devletinin eylemlerine karşı ses çıkaran Yahudi öğrencilerin, personelin ve öğretim üyelerinin güvenliğini ve korunmasını en açık şekilde savunan gruplardır. Bu kampüsteki görece güvenliğimiz, Brown SJP ve PSC ile uyumlu bir şekilde isimlerimizi açıklayarak bu bildiriyi yazmamızı sağlayan şeydir. Ve eğer bu güvenlikte bir değişim hissedersek, teselliyi ve desteği herhangi bir Siyonist kurumda değil, (bu) toplumda ve diasporada buluruz.
4. ADL ve Brandeis Center’ın Kolej ve Üniversite Başkanlarına Mektubuna nasıl yanıt vermeliyiz?
25 Ekim’de Anti-Defamation League yüzlerce okula gönderdiği bir mektupla Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler’in “Hamas’a maddi destek sağlıyor olabileceği” gibi asılsız ve mesnetsiz bir iddiada bulundu. Herhangi bir ulusal çerçeveden bağımsız olarak faaliyet gösteren Brown SJP’nin arkadaşları ve üyeleri olarak, grubun Hamas’a destek sağlamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. ADL’nin üniversitelere yaptığı “kampüslerindeki SJP şubelerini derhal soruşturun” çağrısı, Filistinlilere yönelik baskıya karşı durmak gibi tek bir suçu olan Filistinli savunucu örgütleri haksız yere hedef almayı, gözetlemeyi ve bastırmayı amaçlamaktadır. ADL’nin bu mektubu, Yahudileri korumak adına Filistin yanlısı sesleri susturmaya yönelik pek çok McCarthy’ci kampanyadan biridir. Brandeis o zamandan bu yana SJP’nin kendi bölümünü yasaklamış, grubun finansmanını ve izinlerini iptal etmiştir. Kurumumuzu ve topluluğumuzu bu anlatıya direnmeye ve çabalarımızı bu kampüsteki en savunmasız kişileri korumaya harcamaya çağırıyoruz: Filistinli öğrenciler ve onların müttefikleri.
5. Hamas’ı kınıyor muyuz?
İnsanlar bize bu soruyu sorduğunda, içinde başka soruların da yer aldığını duyuyoruz:
“Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının korkunç bir şiddet eylemi olduğunu kabul ediyor musunuz?”
Buna net bir şekilde Evet diyoruz.
“Bu şiddetin ardından İsrailli ailelerin çektiği acıyı görüyor ve hissediyor musunuz?”
Buna da kesin bir Evet. Biz de acı çekiyoruz. Bazılarımızın aileleri doğrudan etkilendi.
“Hamas’ın 1988 tarihli tüzüğünde açıkça yazılı olan antisemitizmi kınıyor musunuz?”
Evet.
Ve bu şiddeti, ortaya çıktığı siyasi bağlamdan ayıramayız: devlet onaylı ve yayılmacı şiddetin onlarca yıllık tarihi. 7 Ekim’deki vahşetin ardından yaşanlar 75 yıllık apartheid ve işgalin bir devamıdır. Geçtiğimiz ay boyunca İsrail hükümeti Gazze’deki Filistinlilere kapsamlı bir yıkım yaşattı. Elektrikleri kesti. Hastanelere yardımı ve dış dünyayla herhangi bir iletişim hattını imkansız hale getirdi; evleri, mahalleleri, tüm aile soylarını ve mülteci kamplarını yok etti. Ve bu sadece Hamas’ın saldırılarına verilen bir yanıt değil, Gazze’nin bir açık hava hapishanesine dönüştüğü ve İsrail devletinin Gazze’ye hayati kaynakların giriş ve çıkışını suistimal ederek yönettiği son 16 yılın kasıtlı olarak tırmandırılmasıdır.
Şunu da unutmayalım: Hamas Gazze değildir; Hamas Filistin değildir. Ve Hamas’ın şiddeti Filistin halkının soykırıma uğramasını haklı gösteremez. Hiçbir şey haklı gösteremez.
6. Yas tutuyor muyuz?
Yahudi ve İsrailli dostlarımız ve ailelerimiz ile Filistinli dostlarımız ve toplumumuz için yas tutuyoruz. Yahudi toplumumuzdan kaybettiğimiz sevdiklerimizin yasını tutarken, Filistin toplumumuzun üyelerinin de kendi acılarına odaklanmaya hakları olduğunu anlıyoruz. Birden fazla grubun bir arada yaşadığı acıların kabul edilmesinin asla tabu olmaması gerektiğine olan inancımız tamdır. Bu nedenle, Yahudi cemaatlerimizi sadece kendimiz için yas tutmaya değil, her gün evlerinde bombalanan Gazze’deki sivilleri korumak için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Yasımız sonsuzdur ve daha fazla kaybı önlemeye yönelik çağrılarımızı bilgilendirir. Yasımız bizim yol göstericimizdir. Bize insan olarak birbirimize bağlı olduğumuzu söyler. Yası anlamlandırma biçimimiz, Yahudilerin “tikkun olam”, bozulmuş dünyamızı onarma ve “tzedek”, adalet çağrılarına kulak verdiğimizde eyleme dönüşür. İsrail ordusunun Filistinlileri “insan hayvan” gibi bir dille insanlıktan çıkarmasına ve 7 Ekim’den bu yana 10,000’den fazla Gazzeliyi öldürmesine yas tutarak seyirci kalmamıza asla izin veremeyiz. Kaybedilen tüm hayatların yasını tutarken, Filistinlilerin hakları ve özgürlüğü için de net bir şekilde ayakta duruyoruz. Bunların her ikisi de aynı şekilde doğru olabilir.
7. Neden Brown SJP’nin yanındayız?
Brown SJP’nin yanındayız çünkü Brown SJP, Yahudi geleneğinin savunduğu herkes için özgürlük ve yaşam anlayışını savunmaktadır. Brown SJP ile birlikte, derhal ateşkes, tasfiye ve öğrencilerin korunmasını savunuyoruz. Üniversitemizin savaş silahlarının üretimi ve satışındaki suç ortaklığına karşı duruyoruz. Yahudilerin ve İsrail’in güvenliği ile Filistinlilerin özgürlüğü birbirini dışlamaz; aslında bu ikisi ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Hem kendimizin ve ailelerimizin güvenliği hem de Filistinli kuzenlerimizin güvenliği için her ikisini de savunuyoruz. Açık bir şekilde özgürleşmeden yanayız.
Sonuç
Dünyadaki adaletsizliği dile getirmekten çekinmeyeceğiz; Yahudi kimliğimizin istismar edilmesine izin vermeyeceğiz. Yahudiliğimiz bizi İsrail devletine karşı çıkmaya zorluyor. Tevrat’ımız emrediyor:
“Yabancıyı ezmeyeceksin, çünkü kendin de Mısır topraklarında yabancı olduğun için yabancının duygularını bilirsin.” – Çıkış 23:9
Ve buna kulak vermeliyiz. Filistinliler bizim kuzenlerimiz, Brown’daki akranlarımız, toprağın yerlileri, hayatları değerli olan insanlardır. Bir yabancıya baskı yapmayacaksınız.
Bu sözleri diasporadan yazıyoruz ve buradan dünyamızı daha iyi hale getirmek istiyoruz. Binlerce yıllık Yahudi mücadelesi ve hayatta kalma mücadelesiyle boğuşurken, Filistinli kuzenlerimizi ve akranlarımızı terk etmeyeceğiz ya da yalnız kalmalarına izin vermeyeceğiz. Bu soykırım devam edemez.
Bizim adımıza değil. Bizim adımızla ya da adımız olmadan: Asla.
Bu yazı aşağıdaki öğrenciler tarafından yazılmış ve imzalanmıştır:
Ingrid Ansel-Mullen ’24, Rafi Ash ’26, Maggie Bauer ’24, Samantha Bloom ’25, Noa Brown ’26, Maize Cline ’26, Lily Cork ’25, Julia Dubnoff ’27, Jesse Edelstein ’24, Ifadayo Engel-Halfkenny ’27, Ruth Engelman ’25, Aaron Epstein ’25, Zoe Federman ’23. 5, Edie Fine ’25, Lily Gardner ’26, Eli Gordon ’25, Eli Grossman ’24, Monique Jonath ’24, Simone Klein ’25, Lucy Lebowitz ’24, Mica Maltzman ’25, Anila Marks ’26, Oscar McNally ’25, Callie Rabinovitz ’24, Maya Renaud-Levine ’26, Ariela Rosenzweig ’24, Hannah Saiger ’25, Joe Saperstein ’24, Lola Simon ’24, Karma Selsey ’24, Isaac Slevin ’25, Sam Stewart ’24, Emilia Peters ’24, Neshima Vitale-Penniman ’25, Yoni Weil ’24 ve Tema Zeldes-Roth ’24. 5
Gruba [email protected] adresinden ulaşılabilir. Lütfen bu görüşe yanıtlarınızı [email protected] adresine ve diğer görüş yazılarınızı [email protected] adresine gönderin.
Açıklama: Bu köşe yazısı, yazının içeriğini daha iyi destekleyen bir bağlantı içerecek şekilde güncellenmiştir. Metinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Ağırlıklı olarak gönüllü katkılarla yayınını sürdüren -Avlaremoz’da, sizlere daha çok içerik sunabilmek adına çeviri esnasında “DeepL Translator” yardımcı araç olarak kullanılmıştır.
ABD’de Brown şehrindeki Yahudi öğrenciler İsrail-Hamas savaşının birinci ayı olan 7 Kasım’da yayınladıkları açık mektupta süreç içerisinde yaşanlarlara dair görüşlerini belirtirken gündemde olan sorulara da cevap vererek bakış açılarını sundular. Öğrencilerin kamuoyu ile paylaştığı, ve İngilizce orijinalinin The Brown Daily Herald’da yayımlandığı mektup aşağıdaki gibidir:
“Dayanışma, sevginin politik versiyonudur.” – Yahudi feminist aktivist Melanie Kaye/Kantrowitz
Bugün itibariyle, genç Yahudiler olarak yaşadıklarımız bir yana, küresel siyasi bilince ve söyleme hakim olan 7 Ekim saldırılarının üzerinden bir ay geçti. Siyonist kurumlar, tüm Yahudileri temsil ettiklerini iddia ederek, İsrail devletinin vicdansız eylemlerini desteklemek için genellikle bizi retorik bir kalkan olarak kullanıyor. Soykırıma karşı duruşumuzu sürekli olarak gerekçelendirmek zorunda kalan Yahudiler olarak özel bir acı hissediyoruz. Kendimizi açıkça ifade etmek için buradayız: Filistin halklarının kurtuluşu için Filistin’de Adalet İçin Brown Öğrencileri ve Filistin Dayanışma Grubu ile dayanışma içindeyiz. Yahudi mücadelelerinin küresel özgürlük mücadeleleriyle zorunlu olarak bağlantılı olduğunu yakından biliyoruz. Bizler, ortak adalet, işgal karşıtlığı, özgürleşme ve topluluk vizyonumuz etrafında bir araya gelmiş bir grup Yahudi öğrenciyiz. Şimdi bizi dinlemenizi rica ediyoruz:
1. “Nehirden denize” dediğimizde ne demek istiyoruz?
“Nehirden denize, Filistin özgür olacak” Yahudilerin Filistin’den zorla çıkarılması ya da yaygın olarak yanlış anlaşıldığı gibi “Yahudileri denize dökme” çağrısı değildir. Bunun yerine Gazze’de, Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde yaşayan tüm Filistinlilere yönelik baskının sona erdirilmesi çağrısıdır. Filistin’in tamamının özgürleştirilmesi devrimci bir değişim gerektirmektedir: Bu topraklardaki Yahudilerin yok edilmesi değil, bu toprakları işgal eden apartheid rejiminin tamamen ortadan kaldırılması. Bu ifadenin doğası gereği soykırımcı olduğu varsayımı, özgürleştirmeyi baskıcı devletin her bir vatandaşının yok edilmesiyle yanlış bir şekilde birleştirmekte ve özgürleştirici niyetini göz ardı etmektedir. Bu birleştirme içinde, Filistinlilerin acımasız “hayvanlar” olduğuna dair ırkçı bir varsayım ve neo-faşist bir hükümetin şiddet niyetinin kasıtlı olarak gizlendiğini duyuyoruz. İsrailli gazetedeki yazarlar tarafından bile paylaşılan bir niteleme. İsrail Gazze’de milyarlarca Amerikan vergisiyle finanse edilen bir soykırım gerçekleştirirken, kurtuluş ve adalet çağrısını soykırımcı olarak nitelendirmek sadece bariz bir şekilde yanlış değil, aynı zamanda ayıptır. Filistinlilerin kendi vatanlarında zincirlerinden kurtulmuş olarak yaşayabilecekleri bir gelecek çağrısı yapmak Siyonist ideolojiye yönelik varoluşsal bir tehdit anlamına geliyorsa, sorgulanması gereken bu ideolojidir, özgürlük çağrısı değil.
2. Antisemitizmin var olmadığını mı söylüyoruz?
Elbette hayır. Bu yazının her bir yazarı atalarını devlet onaylı Yahudi karşıtı şiddet nedeniyle kaybetmiştir. Hepimiz bu tür vahşetlerin nesiller arası etkileriyle boğuşarak büyüdük. Antisemitizmin varlığına dair bir şüphe yok.
Ancak mücadelemizin çözümü olarak Yahudi milliyetçisi bir devleti kabul etmiyoruz. İsrail askeri projesi, Filistinlilere yönelik etnik temizliği meşrulaştırmak için Shoah‘ı ve kolektif travmalarımızı kullanarak atalarımızın anısına hakaret etmektedir. Tarihin tekerrür etmesine izin vermeyeceğiz; “bir daha asla” çağrısı, Yahudi olan ve olmayan herkesin soykırımdan korunmasını gerektirmektedir.
İsrail’in ayrım gözetmeksizin binlerce kişiyi öldürmesini ve 1,5 milyondan fazla Filistinliyi zorla yerinden etmesini kabul ediyor ya da reddedemiyorsak, tarihimizden ders almamışız demektir.
Birçok Siyonistin gizlemeye çalıştığı bir ayrımı göstermek istiyoruz: En başta, Yakup’un adını taşıyan Yahudi halkı olarak, dualarımızın çoğunda yer alan bir kelime olarak İsrail’in manevi varlığı vardır. 1948’de kurulan İsrail devleti daha sonra gelir. “İsrail” devletinin isimlendirilmesi bile siyasi Siyonizm ile Yahudilik ve Museviliğin birbirine karıştırılmasına hizmet etmektedir. Bu karıştırma tehlikelidir ve Yahudilerin Siyonist ulus-devlet ideolojisine karşı uzun ve süregelen muhalefet tarihini göz ardı etmektedir. Devlete olan muhalefetimizi, şekilsiz ruhani varlığa olan bağlılığımızla eş zamanlı olarak sürdürüyoruz.
3. Filistin yanlısı aktivizmin ortasında kampüste kendimizi güvensiz hissediyor muyuz?
College Hill’deki Filistin yanlısı savunuculuktan dolayı kendimizi tehdit altında hissetmiyoruz. Aksine, Brown’daki Filistin’de Adalet için Öğrenciler ve Filistin Dayanışma Grubu’nun yanında durmak zorundayız. Amaçları açıktır: ateşkes, yatırımların geri çekilmesi ve öğrenciler için koruma talep etmek.
Brown’dan ateşkesi savunmasını talep etmek Yahudi öğrencileri tehlikeye atmaz. Textron ve Raytheon gibi silah üreticilerinden ayrılma ya da Filistinli öğrenciler ve müttefikleri için koruma talep etmek de öyle. Aslında, deneyimlerimize göre, Brown SJP ve PSC, İsrail devletinin eylemlerine karşı ses çıkaran Yahudi öğrencilerin, personelin ve öğretim üyelerinin güvenliğini ve korunmasını en açık şekilde savunan gruplardır. Bu kampüsteki görece güvenliğimiz, Brown SJP ve PSC ile uyumlu bir şekilde isimlerimizi açıklayarak bu bildiriyi yazmamızı sağlayan şeydir. Ve eğer bu güvenlikte bir değişim hissedersek, teselliyi ve desteği herhangi bir Siyonist kurumda değil, (bu) toplumda ve diasporada buluruz.
4. ADL ve Brandeis Center’ın Kolej ve Üniversite Başkanlarına Mektubuna nasıl yanıt vermeliyiz?
25 Ekim’de Anti-Defamation League yüzlerce okula gönderdiği bir mektupla Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler’in “Hamas’a maddi destek sağlıyor olabileceği” gibi asılsız ve mesnetsiz bir iddiada bulundu. Herhangi bir ulusal çerçeveden bağımsız olarak faaliyet gösteren Brown SJP’nin arkadaşları ve üyeleri olarak, grubun Hamas’a destek sağlamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. ADL’nin üniversitelere yaptığı “kampüslerindeki SJP şubelerini derhal soruşturun” çağrısı, Filistinlilere yönelik baskıya karşı durmak gibi tek bir suçu olan Filistinli savunucu örgütleri haksız yere hedef almayı, gözetlemeyi ve bastırmayı amaçlamaktadır. ADL’nin bu mektubu, Yahudileri korumak adına Filistin yanlısı sesleri susturmaya yönelik pek çok McCarthy’ci kampanyadan biridir. Brandeis o zamandan bu yana SJP’nin kendi bölümünü yasaklamış, grubun finansmanını ve izinlerini iptal etmiştir. Kurumumuzu ve topluluğumuzu bu anlatıya direnmeye ve çabalarımızı bu kampüsteki en savunmasız kişileri korumaya harcamaya çağırıyoruz: Filistinli öğrenciler ve onların müttefikleri.
5. Hamas’ı kınıyor muyuz?
İnsanlar bize bu soruyu sorduğunda, içinde başka soruların da yer aldığını duyuyoruz:
“Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının korkunç bir şiddet eylemi olduğunu kabul ediyor musunuz?”
Buna net bir şekilde Evet diyoruz.
“Bu şiddetin ardından İsrailli ailelerin çektiği acıyı görüyor ve hissediyor musunuz?”
Buna da kesin bir Evet. Biz de acı çekiyoruz. Bazılarımızın aileleri doğrudan etkilendi.
“Hamas’ın 1988 tarihli tüzüğünde açıkça yazılı olan antisemitizmi kınıyor musunuz?”
Evet.
Ve bu şiddeti, ortaya çıktığı siyasi bağlamdan ayıramayız: devlet onaylı ve yayılmacı şiddetin onlarca yıllık tarihi. 7 Ekim’deki vahşetin ardından yaşanlar 75 yıllık apartheid ve işgalin bir devamıdır. Geçtiğimiz ay boyunca İsrail hükümeti Gazze’deki Filistinlilere kapsamlı bir yıkım yaşattı. Elektrikleri kesti. Hastanelere yardımı ve dış dünyayla herhangi bir iletişim hattını imkansız hale getirdi; evleri, mahalleleri, tüm aile soylarını ve mülteci kamplarını yok etti. Ve bu sadece Hamas’ın saldırılarına verilen bir yanıt değil, Gazze’nin bir açık hava hapishanesine dönüştüğü ve İsrail devletinin Gazze’ye hayati kaynakların giriş ve çıkışını suistimal ederek yönettiği son 16 yılın kasıtlı olarak tırmandırılmasıdır.
Şunu da unutmayalım: Hamas Gazze değildir; Hamas Filistin değildir. Ve Hamas’ın şiddeti Filistin halkının soykırıma uğramasını haklı gösteremez. Hiçbir şey haklı gösteremez.
6. Yas tutuyor muyuz?
Yahudi ve İsrailli dostlarımız ve ailelerimiz ile Filistinli dostlarımız ve toplumumuz için yas tutuyoruz. Yahudi toplumumuzdan kaybettiğimiz sevdiklerimizin yasını tutarken, Filistin toplumumuzun üyelerinin de kendi acılarına odaklanmaya hakları olduğunu anlıyoruz. Birden fazla grubun bir arada yaşadığı acıların kabul edilmesinin asla tabu olmaması gerektiğine olan inancımız tamdır. Bu nedenle, Yahudi cemaatlerimizi sadece kendimiz için yas tutmaya değil, her gün evlerinde bombalanan Gazze’deki sivilleri korumak için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Yasımız sonsuzdur ve daha fazla kaybı önlemeye yönelik çağrılarımızı bilgilendirir. Yasımız bizim yol göstericimizdir. Bize insan olarak birbirimize bağlı olduğumuzu söyler. Yası anlamlandırma biçimimiz, Yahudilerin “tikkun olam”, bozulmuş dünyamızı onarma ve “tzedek”, adalet çağrılarına kulak verdiğimizde eyleme dönüşür. İsrail ordusunun Filistinlileri “insan hayvan” gibi bir dille insanlıktan çıkarmasına ve 7 Ekim’den bu yana 10,000’den fazla Gazzeliyi öldürmesine yas tutarak seyirci kalmamıza asla izin veremeyiz. Kaybedilen tüm hayatların yasını tutarken, Filistinlilerin hakları ve özgürlüğü için de net bir şekilde ayakta duruyoruz. Bunların her ikisi de aynı şekilde doğru olabilir.
7. Neden Brown SJP’nin yanındayız?
Brown SJP’nin yanındayız çünkü Brown SJP, Yahudi geleneğinin savunduğu herkes için özgürlük ve yaşam anlayışını savunmaktadır. Brown SJP ile birlikte, derhal ateşkes, tasfiye ve öğrencilerin korunmasını savunuyoruz. Üniversitemizin savaş silahlarının üretimi ve satışındaki suç ortaklığına karşı duruyoruz. Yahudilerin ve İsrail’in güvenliği ile Filistinlilerin özgürlüğü birbirini dışlamaz; aslında bu ikisi ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Hem kendimizin ve ailelerimizin güvenliği hem de Filistinli kuzenlerimizin güvenliği için her ikisini de savunuyoruz. Açık bir şekilde özgürleşmeden yanayız.
Sonuç
Dünyadaki adaletsizliği dile getirmekten çekinmeyeceğiz; Yahudi kimliğimizin istismar edilmesine izin vermeyeceğiz. Yahudiliğimiz bizi İsrail devletine karşı çıkmaya zorluyor. Tevrat’ımız emrediyor:
“Yabancıyı ezmeyeceksin, çünkü kendin de Mısır topraklarında yabancı olduğun için yabancının duygularını bilirsin.” – Çıkış 23:9
Ve buna kulak vermeliyiz. Filistinliler bizim kuzenlerimiz, Brown’daki akranlarımız, toprağın yerlileri, hayatları değerli olan insanlardır. Bir yabancıya baskı yapmayacaksınız.
Bu sözleri diasporadan yazıyoruz ve buradan dünyamızı daha iyi hale getirmek istiyoruz. Binlerce yıllık Yahudi mücadelesi ve hayatta kalma mücadelesiyle boğuşurken, Filistinli kuzenlerimizi ve akranlarımızı terk etmeyeceğiz ya da yalnız kalmalarına izin vermeyeceğiz. Bu soykırım devam edemez.
Bizim adımıza değil. Bizim adımızla ya da adımız olmadan: Asla.
Bu yazı aşağıdaki öğrenciler tarafından yazılmış ve imzalanmıştır:
Ingrid Ansel-Mullen ’24, Rafi Ash ’26, Maggie Bauer ’24, Samantha Bloom ’25, Noa Brown ’26, Maize Cline ’26, Lily Cork ’25, Julia Dubnoff ’27, Jesse Edelstein ’24, Ifadayo Engel-Halfkenny ’27, Ruth Engelman ’25, Aaron Epstein ’25, Zoe Federman ’23. 5, Edie Fine ’25, Lily Gardner ’26, Eli Gordon ’25, Eli Grossman ’24, Monique Jonath ’24, Simone Klein ’25, Lucy Lebowitz ’24, Mica Maltzman ’25, Anila Marks ’26, Oscar McNally ’25, Callie Rabinovitz ’24, Maya Renaud-Levine ’26, Ariela Rosenzweig ’24, Hannah Saiger ’25, Joe Saperstein ’24, Lola Simon ’24, Karma Selsey ’24, Isaac Slevin ’25, Sam Stewart ’24, Emilia Peters ’24, Neshima Vitale-Penniman ’25, Yoni Weil ’24 ve Tema Zeldes-Roth ’24. 5
Gruba [email protected] adresinden ulaşılabilir. Lütfen bu görüşe yanıtlarınızı [email protected] adresine ve diğer görüş yazılarınızı [email protected] adresine gönderin.
Açıklama: Bu köşe yazısı, yazının içeriğini daha iyi destekleyen bir bağlantı içerecek şekilde güncellenmiştir. Metinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Ağırlıklı olarak gönüllü katkılarla yayınını sürdüren -Avlaremoz’da, sizlere daha çok içerik sunabilmek adına çeviri esnasında “DeepL Translator” yardımcı araç olarak kullanılmıştır.
Paylaş: