Kelimeleri seçemediğim günlerdeyim. Size dün yaşadıklarımı mı anlatayım? Normalde saat 8 gibi alarmım çalar, ertelerim. Bu sefer uyandım. Anormal gürültülü, odamda yankı yapan bir sirenin çaldığını, kafa karışıklığı ve uyku sersemliğiyle farkettim. Gözlerim -4.5 miyop. Yani bir şey göremeden koşturarak ayağıma terlik geçirdim ve kendimi, anahtarı açıp merdivenden aşağıya koştururken buldum. 50 yıldır binada yaşayan Irak asıllı yaşlı teyzenin kapısının önünde beklemeye başladım. Teyze çıkamadı evinden zemin kata inmek üzere. 9 yaşındaki tatlı kız ve babası karşı daireden, yan dairemden 30’larında sürekli kek pişiren çocuk, ve karşıda oturan genç çift hepimiz balık istifi gibi dizildik.
Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Kaç tane saydık bilmiyorum.
Bu buluşmayı dün altı kere tekrarladık. Altı kere üzerimize onlarca roket yağdı. Çoğu demir kubbe sistemi ile havada imha edildi. Biri yan mahalleye düştü. Onun düşüşünü çok net duyduk.
Daha önce de beni aylarca travmadan klinik depresyona doğru sürükleyen ve hayatımı değiştiren bir savaş (“operasyon” denmişti burada) yaşanmıştı. Bu sefer ise sabah 8 gibi güvenlik alanında çalışan bir yakınımın uyarısıyla, bu sefer aslında daha da başka bir şey yaşandığını anlamaya başladım.
Bugün anlıyorum ki yaşanan katliammış.
İlk fark ettiğimde ağlamam geldi. Ama ağlayamadım. Bundan 10 yıl önce buraya ilk geldiğimde, Kudüs’te bir tramvay durağına bir arabalı terörist saldırı olmuştu. Bir Filistinli adam durağa arabayla dalmıştı; hem kendini, hem sivilleri öldürmek için. Bir bebek de öldürmüştü. O bebek için döktüğüm gözyaşını, bugün yüzlerce insan için dökemiyorum, çünkü dondum kaldım. Kaslarım, başım, gözlerim, hepsinin gerildiğini ve kasıldığını hissediyorum. Ben 700 kişi için ağlasam, şu an Gazze’nin bilmem hangi çukurunda ikinci gecesini esir olarak geçiren çocuklar, anneler, yaşlı teyzeler, genç adamlar, babalar, amcalar için uykusuz kalsam ne işe yarar? Yararsız, çaresiz, işlevsiz hissediyorum. Öte yandan bugun kafamı toplayıp çalışabildiğim toplam iki saatte bir şey ürettiğimi hissedince anlıyorum ki hayata devam etmek de bir şekilde bu yaşanan anormalliğe bir direniş.
Yaşanan hikayeleri okuyorum. Amit sağlık görevlisi olarak çalıştığı Kibutz Beri’de bir odada hastalarla altı saat kurtarılmayı beklemiş. Ailesiyle WhatsApp mesajlaşmalarının ekran görüntüleri var:
10:36
Tepemizde olan iki tanesini elimine ettiler Allahtan. Buradan çıkmak istiyorum. Of.
11:44
Ordu nerede Neredeler? Anlamıyorum. Saatler oldu Bitsin artık lütfen
12:08
Neredeler? Yani neredeler? Haberlerde ne deniyor? Neredeler?
13:50
Döndüler. Bize saldırıyorlar. Dua edin bizim için lütfen. Terörisler bir anda bize geldiler.
13:55 Orduyla nasıl konuşabiliriz. Nasıl? Bize gelsinler diye söylemek için. Geldiler duyuyorum onları dışarıda.
13:56 Buradalar
Sizi her zaman çok seviyorum.
Amit’in ablası Haviva bu ekran görüntülerini paylaşmış. Bu görüntüleri çok defa okudum. Tam bir aile WhatsApp grubu… Altı saat boyunca mesajlaşmışlar. Bu son mesajdan sonra Haviva Amit’i aramış ve telefonu açtığında hezeyan içinde, herkesin vurulduğunu ve onu da ayaklarından vurduklarını söylemiş telefonda. Ardından silah sesleri gelmiş ve telefon bağlantısı kesilmiş. Amit 22 yaşında ve şu an kendisinden haber alabilen kim varsa ailesi Facebook’ta, bilgi alabilmek için yalvarıyor.
Ben şimdi ne yapayım? Bu yazıyı çok alengirli ve enteresan olması için entellektüel bir şeylerle bağlayayım mı? Sinirden çığlık mı atayım? Twitter’da Filistin’in yaşadığı zulümler hakkında Brooklyn’den, İstanbul’dan ahkam kesenlere laf mı yetiştireyim? Hangi biri ne işe yarar ki?
Yemek yerken aklımda kaçırılanlar acaba ne yiyor diye geçiyor, boğazımda lokmalar takılıyor. Yatarken, acaba kaçırılanların bu ikinci geceleri, çocuklar anneleriyle mi diye içimde midemin tam üstünde ağır bir boşluk hissediyorum.
Çok da sinirliyim. Nasıl izin verdi koca İsrail ordusu bunların olmasına? Bir komplo teorisi daha duyarsam delireceğim. Bu soruyu soruyorum ama komplo teorisi var diye değil. Neden bunları yaşadığımızı anlamak için…
Türkiye’den lise arkadaşlarımın %90’ının bana ilk defa savaş zamanı mesaj yazması için mi? Hamas’ın barbarlığının inkar edilemeyecek görüntülerinin ortaya çıkması için mi? Suudi Arabistan ile barış yapılmaması için mi? Hiçbiri için de değmez. 700 kişi öldürülmüş son açıklamalara göre. Bir tanesi bile kurtulabilseydi keşke. Bütün bir bölgenin, şehir şehir, kasaba kasaba, nüfusları katledildi. Bu ülkeye geldiğim günden beri barışa inanan, barış için bir şeyler yapmaya çalışmış olan ben, kendi hayat süremin zarfında değil barış görmek, barış konuşulacağını bile zannetmiyorum. İnşallah beni haksız çıkarmak isteyenler vardır, başarılı olurlar, ve barış olur. Fakat şu anda tek gerçekten düşünebildiğim, acaba yarın kaç kişinin kurtulabileceği. Bırakın, önce ölülerimizi sayalım.
Dipsiz bir kuyu bu durumda bir anlam aramak. Kaybın en son adımı anlam. Bu kaybın anlamı da yok.
Kelimeleri seçemediğim günlerdeyim. Size dün yaşadıklarımı mı anlatayım? Normalde saat 8 gibi alarmım çalar, ertelerim. Bu sefer uyandım. Anormal gürültülü, odamda yankı yapan bir sirenin çaldığını, kafa karışıklığı ve uyku sersemliğiyle farkettim. Gözlerim -4.5 miyop. Yani bir şey göremeden koşturarak ayağıma terlik geçirdim ve kendimi, anahtarı açıp merdivenden aşağıya koştururken buldum. 50 yıldır binada yaşayan Irak asıllı yaşlı teyzenin kapısının önünde beklemeye başladım. Teyze çıkamadı evinden zemin kata inmek üzere. 9 yaşındaki tatlı kız ve babası karşı daireden, yan dairemden 30’larında sürekli kek pişiren çocuk, ve karşıda oturan genç çift hepimiz balık istifi gibi dizildik.
Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Bum.. Kaç tane saydık bilmiyorum.
Bu buluşmayı dün altı kere tekrarladık. Altı kere üzerimize onlarca roket yağdı. Çoğu demir kubbe sistemi ile havada imha edildi. Biri yan mahalleye düştü. Onun düşüşünü çok net duyduk.
Daha önce de beni aylarca travmadan klinik depresyona doğru sürükleyen ve hayatımı değiştiren bir savaş (“operasyon” denmişti burada) yaşanmıştı. Bu sefer ise sabah 8 gibi güvenlik alanında çalışan bir yakınımın uyarısıyla, bu sefer aslında daha da başka bir şey yaşandığını anlamaya başladım.
Bugün anlıyorum ki yaşanan katliammış.
İlk fark ettiğimde ağlamam geldi. Ama ağlayamadım. Bundan 10 yıl önce buraya ilk geldiğimde, Kudüs’te bir tramvay durağına bir arabalı terörist saldırı olmuştu. Bir Filistinli adam durağa arabayla dalmıştı; hem kendini, hem sivilleri öldürmek için. Bir bebek de öldürmüştü. O bebek için döktüğüm gözyaşını, bugün yüzlerce insan için dökemiyorum, çünkü dondum kaldım. Kaslarım, başım, gözlerim, hepsinin gerildiğini ve kasıldığını hissediyorum. Ben 700 kişi için ağlasam, şu an Gazze’nin bilmem hangi çukurunda ikinci gecesini esir olarak geçiren çocuklar, anneler, yaşlı teyzeler, genç adamlar, babalar, amcalar için uykusuz kalsam ne işe yarar? Yararsız, çaresiz, işlevsiz hissediyorum. Öte yandan bugun kafamı toplayıp çalışabildiğim toplam iki saatte bir şey ürettiğimi hissedince anlıyorum ki hayata devam etmek de bir şekilde bu yaşanan anormalliğe bir direniş.
Yaşanan hikayeleri okuyorum. Amit sağlık görevlisi olarak çalıştığı Kibutz Beri’de bir odada hastalarla altı saat kurtarılmayı beklemiş. Ailesiyle WhatsApp mesajlaşmalarının ekran görüntüleri var:
10:36
Tepemizde olan iki tanesini elimine ettiler Allahtan. Buradan çıkmak istiyorum. Of.
11:44
Ordu nerede Neredeler? Anlamıyorum. Saatler oldu Bitsin artık lütfen
12:08
Neredeler? Yani neredeler? Haberlerde ne deniyor? Neredeler?
13:50
Döndüler. Bize saldırıyorlar. Dua edin bizim için lütfen. Terörisler bir anda bize geldiler.
13:55 Orduyla nasıl konuşabiliriz. Nasıl? Bize gelsinler diye söylemek için. Geldiler duyuyorum onları dışarıda.
13:56 Buradalar
Sizi her zaman çok seviyorum.
Amit’in ablası Haviva bu ekran görüntülerini paylaşmış. Bu görüntüleri çok defa okudum. Tam bir aile WhatsApp grubu… Altı saat boyunca mesajlaşmışlar. Bu son mesajdan sonra Haviva Amit’i aramış ve telefonu açtığında hezeyan içinde, herkesin vurulduğunu ve onu da ayaklarından vurduklarını söylemiş telefonda. Ardından silah sesleri gelmiş ve telefon bağlantısı kesilmiş. Amit 22 yaşında ve şu an kendisinden haber alabilen kim varsa ailesi Facebook’ta, bilgi alabilmek için yalvarıyor.
Ben şimdi ne yapayım? Bu yazıyı çok alengirli ve enteresan olması için entellektüel bir şeylerle bağlayayım mı? Sinirden çığlık mı atayım? Twitter’da Filistin’in yaşadığı zulümler hakkında Brooklyn’den, İstanbul’dan ahkam kesenlere laf mı yetiştireyim? Hangi biri ne işe yarar ki?
Yemek yerken aklımda kaçırılanlar acaba ne yiyor diye geçiyor, boğazımda lokmalar takılıyor. Yatarken, acaba kaçırılanların bu ikinci geceleri, çocuklar anneleriyle mi diye içimde midemin tam üstünde ağır bir boşluk hissediyorum.
Çok da sinirliyim. Nasıl izin verdi koca İsrail ordusu bunların olmasına? Bir komplo teorisi daha duyarsam delireceğim. Bu soruyu soruyorum ama komplo teorisi var diye değil. Neden bunları yaşadığımızı anlamak için…
Türkiye’den lise arkadaşlarımın %90’ının bana ilk defa savaş zamanı mesaj yazması için mi? Hamas’ın barbarlığının inkar edilemeyecek görüntülerinin ortaya çıkması için mi? Suudi Arabistan ile barış yapılmaması için mi? Hiçbiri için de değmez. 700 kişi öldürülmüş son açıklamalara göre. Bir tanesi bile kurtulabilseydi keşke. Bütün bir bölgenin, şehir şehir, kasaba kasaba, nüfusları katledildi. Bu ülkeye geldiğim günden beri barışa inanan, barış için bir şeyler yapmaya çalışmış olan ben, kendi hayat süremin zarfında değil barış görmek, barış konuşulacağını bile zannetmiyorum. İnşallah beni haksız çıkarmak isteyenler vardır, başarılı olurlar, ve barış olur. Fakat şu anda tek gerçekten düşünebildiğim, acaba yarın kaç kişinin kurtulabileceği. Bırakın, önce ölülerimizi sayalım.
Dipsiz bir kuyu bu durumda bir anlam aramak. Kaybın en son adımı anlam. Bu kaybın anlamı da yok.
Ve olmayacak.
Paylaş: