Ada

Ne Ben Aynıyım Ne Ada – İgal Ers

Cuma akşamüstü Ada’dan 7178 kilometre uzakta, okyanus kenarında yürüyüş yaparken kendimi Mizmor Ledavid’i Rast makamında mırıldanırken buldum. Okyanusa bakarken karşıda hiçbir şey görmemek garip geldi bir saniyeliğine de olsa.  

Son iki senede birçok şey değişti hayatımda. Türkiye’den bir kez daha yurtdışına taşındım, arkadaşlarım ve ailemden uzak yeni bir düzen kurma çabalarına girdim, babamı kaybettim. Bütün bu dalgalanmanın içinde bir sabite tutunma isteğim hiç olmadığı kadar güç kazandı. İçimde tutunduğum dallardan biri de Ada’ymış, onu anladım. Yalnız hissettiğimde, canım sıkkın olduğunda ona döndüm.  

Ne de olsa 33 yıllık ömrümün her yazını Ada’da az ya da çok geçirmişim, ta ki bu yaza kadar. Hatta hesaplarıma göre ana rahmine düşme yerim de Ada’ydı, öyle bir adalılık… Bu yaz orada olamamak, işte bu yüzden sıla hasretinden daha da derin bir yerden vuruyor. 

Fotoğraf: Betsy Penso, Hesed LeAvraam Sinagogu’nda martı gölgesi, Büyükada

Ona döneceğimi bilmek, gündüz kalabalığı çekildikten sonra gece sokaklarında yürürken fırınlardan yükselen kokuları alabilmek demek. Üzerinde yağ tabakası birikmiş Senur’da basılmış tost ve pis kovalarda hazırlanmış limonata demek. Yolda yürürken tanınabilmek demek. Babamı tanıyan, onunla bir anısı olan birini görüp anısına anı katabilmek demek. Onun bisikletine binip Büyük Tur yapabilmek demek. Kala gidip Mizmor Ledavid’i Leha Dodi’yi Yigdal’i makamıyla dinleyebilmek demek. Deniz kenarında rakı yudumlayıp masaya gelen tanıdığa bir duble uzatmak demek. Denize karşı oturup çay yudumlarken bardak altlıklarının çatırdamasını duymak demek. Her şeyden önemlisi çocukken orada hissettiğim özgürlüğü anlık da olsa tekrar hissedebileceğimi bilmek demek.  

Bu kadar laftan sonra içimdeki özlemi dindirmek için gelen ses diyor ki: “Amma şov yaptın ne çocukluğunun Adası aynı, ne de sen”. Varsın olsun, benim de çocukça da olsa idealize ettiğim bir “cennetim” olmasın mı? 

Kapak görseli: Betsy Penso, Büyükada Hesed LeAvraam Sinagogu

İlginizi çekebilir: