Ada Holokost

Antakyalı Diplomat Selahattin Ülkümen ve Rodos Adası – Yakup Cemel

Rodos; On İki Ada’nın en büyüğü ve Yunanistan’ın Meis’ten sonra en doğudaki adasıdır. Bozburun yarımadasına 11 mil mesafesi olan adanın 2019’daki nüfusu 130.000 olup 55.000 kadarı Rodos şehrinde yaşamaktadır. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli M.Ö. 280 yılında Dorlar tarafından inşa edilir. Rodos’un ilk sakinleri Dorlar, Argos’dan gelen denizci bir kavim olup burada medeniyeti kurarlar. Rodos en parlak devrini M.Ö. 3. yüzyılda yaşar. Ada, kültür sanat merkezi ve felsefe okulu halini alır ve batı Anadolu’da Datça yarımadasının ucunda bulunan Knidos antik kenti ticari ve kültürel açıdan devrin en önemli liman şehri haline gelir.  

Yahudilerin Rodos’a yerleşiminden ise ilk kez Maccabees Kitabı’nda bahsedilir ve bu M.Ö. 2. yüzyıla kadar uzanır. Yahudi mahallesinin dar, kemerli, taş döşeli Orta Çağ sokakları, bugüne kadar Yahudi sembollerini taşır. Tarihçi Josephus, M.S. 1. yüzyılda adadaki Yahudilerden bahseder. Daha sonraki tarihi metinler ise onların 12. yüzyıldaki varlıklarını doğrular. 1116’da İspanyol gezgin Tudelalı Haham Benjamin 400 ila 500 arasında Yahudinin yaşadığını yazar. Bu sayı, 1280’de Aragonlu Yahudilerin de bu nüfusa eklenmesiyle önemli ölçüde artar. 1467’de Rodos’u ziyaret eden İtalyan bir haham gezgin, hâlâ Floransa’da muhafaza edilen mektubunda Yahudilerden övgülerle bahseder. 1480’de Rodos Yahudilerinin şehri Türklere karşı savundukları da bilinir. Adaya yapılan saldırılardan sonra sadece 22 Yahudi aile hayatta kalır. 16. yüzyılda Şövalyeler Konseyi’nin aldığı bir kararla birçok Yahudi Rodos’tan sürülür. Kısa bir süre sonra Selanik’ten yeni Yahudi aileler gelir ve Rodos önemli bir Sefarad merkezi halini alır. Pek çok sinagog ve haham okulunun kurulmasıyla takip eden dört yüzyıl boyunca Yahudi cemaati özel bir konum kazanır. 1888’den itibaren Alliance Israelite Universelle Okulu’nun eğitim programı Edmond Rothchild’in bağışları sayesinde işlemeye başlar. 1901 ve 1902 yıllarında kız ve erkek okulları hizmete açılır. Okul 1943 yılındaki bombalamalarda yıkılır. 1941 yılında ise Rodos’ta yaşayan yaklaşık 1800 Yahudi bulunmaktaydı.  

Fotoğraf: Betsy Penso, Rodos Sinagogu, 2023

Eylül 1943’ten Temmuz 1944’e kadar Almanlar Yunanistan’ın dört bir yanındaki Yahudileri tutuklayıp yerlerinden ederken, Rodos’ta yaşayan Yahudilere karşı kötü bir tutum sergilenmez. Bu onların başlangıçtaki korkularını hafifletir ve Yahudi cemaati üyelerine yanlış bir barış izlenimi ve ciddi bir şey olmayacağına dair umut verir. Sadece birkaç genç, hayatlarını riske atarak Türkiye kıyılarına kaçmaya cesaret eder. Gerisi umut ederek beklemeye devam eder. Bu arada Naziler, Yahudilerin yerlerinden edilmesi ve ortadan kaldırılması için planlarını hazırlar. Temmuz 1944’ün ortalarında, Almanlar Yahudilere yalnızca Rodos şehri sınırları içinde veya Trianta, Kremasti ve Villanova köylerinde ikamet etmelerini emreder. 18 Temmuz 1944’te bir Alman subayı, Yahudi cemaati başkanının evine gelir. 16 yaşından büyük tüm Yahudi erkeklerin ertesi sabah İtalyan Hava Kuvvetleri’nin eski karargâhına nüfus cüzdanlarını ve çalışma izinleri ile gelmeleri emrini verir. Ertesi sabah Atina’daki Rosenberg Komutanlığı’ndan gönderilen iki SS subayı, vahşet ve tehditle orada toplanan Yahudilerin ellerinden belgeleri alır. Cemaat başkanına, kadınların 24 saat içinde kocalarına katılmalarını, aksi takdirde vurulacaklarını söyler.  Ortaya çıkan karmaşa ve bilinmezlik içinde insanlar emre uymaktan başka bir şey yapamaz. 20 Temmuz’da neredeyse tüm Rodos Yahudileri yakalanır ve bu doğaçlama toplama kampında tutulurlar. Almanlar, değerli olan her şeyi ellerinden almaya başlar. Bu arada; Yahudilerin alelacele terk edilmiş evleri yağmalanır. İtalyan Yüksek Komutanlığı tüm Yahudi gayrimenkul ve varlıklarına el koyan bir emir çıkarır. 

23 Temmuz Pazar günü Yahudilere toplama kamplarına gitme emri verilir. Yaşları birbirinden bağımsız 1600’den fazla kadın, erkek sonu gelmeyen bir kuyruk oluşturur. Kimi eşyalarını sürükler, kimi sırtında taşır. Kimisinin kucağında bebekleri… Başları öne eğik, şehrin içinden geçerler. Almanlar hava saldırıları için alarm verdiğinde sokaklar boşalır. Limana vardıklarında, çok eski üç kargo gemisine adeta atılırlar. Adada yüzyıllar öncesine dayanan Yahudilerin varlığı 1944 yazının o hüzünlü gününde sona erer. Rodos’tan Pire limanına giden yol korkunç derecede kötüdür. Hava çok sıcaktır ve gemiler o kadar doludur ki kargo vagonlarındakiler biraz hava almak için bile yukarı çıkamazlar. Yolculuk sırasında 7 kişi ölür ve cesetleri denize atılır. 31 Temmuz 1944’te Pire limanına varırlar ve oradan da hemen Haydari’ye götürülürler. Varışlarından 36 saat sonrasına kadar Kızıl Haç’ın onlara yiyecek ve su vermesine izin verilmez. Kadınlar erkeklerden ayrılır. Üzerlerinde mücevher kalmadığından emin olmak için en barbarca şekilde soyulurlar. Almanlar erkekleri, kadınları ve çocukları öldüresiye döver. Haydari kampında kaldıkları üç gün boyunca, Rodos Yahudilerinden 10 kişi daha ölür. 3 Ağustos’ta Almanlar, Yahudileri altın dişlerini ve gözlüklerini çıkartıp hayvan vagonlarına bindirir. Her vagona 65 kişi koyup kapıları mühürlerler.  Polonya’ya ulaşmak 13 gün sürer. Bu ölüm trenindeki yolculukta yaklaşık 100 kişi hayatını kaybeder ve cesetleri demiryolu hatları boyunca tarlalara atılır. 16 Ağustos’ta Auschwitz’e varırlar ve korkunç “seçme” prosedüründen sonra, çalışamayacak kadar zayıf olduğuna karar verilen 1200 kişi hemen gaz odalarına ve krematoryuma gönderilir. Geri kalanı taş ocaklarında, kömür madenlerinde ve demiryollarında zorunlu çalışmaya sevk edilir. Kadınlara tecavüz edilir, dövülür ve acımasızca insanlık dışı deneylerde kullanılırlar. Kampta kısa sürede insanlar zorluk, zayıflık ve hastalıktan ölür. Sadece 150 kişi hayatta kalır: 120 kadın, 30 erkek. Müttefik kuvvetler tarafından kurtarıldıktan kısa süre sonra birçoğu hayata tutunmayı başaramaz. 

Savaştan önce Rodos ve İstanköy Yahudi cemaatlerinin 1900 üyesi bulunmaktaydı. Savaştan geriye kalanların toplam nüfusu ise 200’ün altındadır. Bugün Rodos’ta yaşayan ve cemaat sinagogunda ibadetlerini yerine getiren bir avuç Yahudi bulunur. Büyük tarihi ve mimari ilgi nedeniyle sinagog halka açıktır. 2002 yılında belediye, Yahudi Şehitleri Meydanı’na, eskiden Yahudi mahallesinin bulunduğu yere, Holokost Kurbanları Anıtı’nın dikilmesini onayladı. Adanın Yahudi mezarlığı da hala korunuyor.

Bu noktada, Türk Konsolosu Selahattin Ülkümen’in gösterdiği insani duruştan bahsetmek gerekir. Selahattin Ülkümen 14 Ocak 1914’de Antakya’da doğar. 1934 yılında eski adı Mülkiye olan Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olduktan sonra dışişleri bakanlığına bağlı merkezde ve dış temsilciliklerde çeşitli görevlerde bulunur. 1956 yılında “Dış Münasebetler Enstitüsü Asli Üyeliği” görevini üstlenir. 1967 yılında bir kısım şiirlerini içeren “Şiirler” kitabını çıkarır. 7 Haziran 2003’de İstanbul’da hayata gözlerini yumar. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. tarafından basılan “Emekli Diplomat Selahattin Ülkümen’in Anıları Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri” isimli anı kitabı şu şekilde başlar: “Anıların bir iyiliği de, başkalarının yaptığı hataları gözler önüne sererek onlardan ders alınmasını sağlamaktır. Çünkü tarih, ders alınmasını bilenler için, tekrarlanmaz. Ama aynı yanılgı içerisine düşülürse, işte o zaman tekerrür eder.”  

Ülkümen’in Rodos’a konsolos olarak atanması ve adaya ulaşması aksiyon film sahnelerini aratmaz. Marmaris’ten küçük bir motor ile 25 Ocak 1943 sabahında mayınlanmış Ege Denizi’nde Rodos’a doğru yol alır. Bu küçük motorun içinde kaptan dışında 3 yolcu bulunur: Selahattin Ülkümen, eşi ve oda hizmetçisi. 2 saatlik yolu mayınlara çarpmamak için 6 saatte alarak adaya ulaşırlar. Rodos’a ayak basar basmaz da nasıl bir kaosun içinde düştüğünün farkına varmış olsa da hemen görevine başlar Ülkümen. 

Zorlu koşullarda adaya adapte olmaya çalışırken savaşın etkilerini de fazlasıyla hisseder. 14 Şubat 1944 günü öğleden sonra 2 gibi önce siren sesleri duyulur ardından da patlama sesleri… Toz bulutu ortadan dağılınca konsolosluk binasından eser kalmadığını gören Ülkümen eşini ve oda hizmetçisini ağır yaralı olarak kurtararak zorlukla hastaneye yetiştirir. Konsolosluk korumaları da feci şekilde hayatlarını kaybeder. 

Ülkümen; Rodos’ta kaldığı süre boyunca 39 Türk kayıkçıyı kurşuna dizilmekten ve 42 Yahudi vatandaşı ölüm kamplarına gönderilmekten kurtarır. İçindeki burukluğu ve öfkeyi ise şu şekilde dile getirir: “Gerek Rodos konsolosluğunun bombalanması olayı gerekse uğradığım maddi, manevi zarar konusunda o dönemdeki yetkililerin akıl almaz ilgisizliklerinin, davranışlarının ve önyargılı saplantılarının muhasebesi için kendi vicdanları ve veballeri ile baş başa bırakıyorum.” 

Yad Vashem 12 Aralık 1989 yılında Ülkümen’i “Uluslararası Dürüst” olarak onurlandırır. Ülkümen bu unvanı alırken kısa ve öz şunları söyler: “Ben sadece vicdanımın sesini dinledim ve insanlık vazifemi yaptım.”  

2011 yılında Van’da yaşanan deprem sonrası Türk Musevi Cemaati katkılarıyla Van’ın Kıratlı köyünde Selahattin Ülkümen İlkokulu inşa edilir. Selahattin Ülkümen’in geç de olsa Türkiye’de ve diğer ülkelerde değeri anlaşılır. Selahattin Ülkümen bizlere bireysel mücadelenin önemini de gösterir. Baskıya ve zulme boyun eğmeden, etik ve insani değerleri ön plana alarak onlarca insanın hayatını kurtarır. 6 milyon can kaybının yanında yaklaşık 80 kişi çok az görünebilir. Ancak her bir insan hayatının önemini ve değerini düşününce Selahattin Ülkümen’e tekrar tekrar teşekkür etmek gerekir. 

Kapak görseli: Yad Vashem arşivi, Mazaltov-Ruben Hason 4 çocuğuyla beraber, Rodos 1925

Kaynaklar  

https://www.britannica.com/place/Rhodes-island-Greece

Historic Background

German Occupation – Holocaust

Post War Period

https://www.yadvashem.org/righteous/stories/ulkumen.html

https://www.turkyahudileri.com/index.php/tr/haber-ve-duyurular/basindan/201-turk-musevi-cemaatinden-van-a-selahattin-ulkumen-ilkogretim-okulu

Emekli Diplomat Selahattin Ülkümen’in Anıları Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 1993.