Arşiv Göze Çarpanlar

Afedersin öteki olmak – Murad Mıhçı

Kaynak: Artı Gerçek

Irkçılık artıyor ve lokal olarak benzer saldırılar gerçekleşmeye devam ediyor. Hristiyan, Yahudi, Ermeni ve Rum bulmakta artık zorlanan faşistler, saldırılarını ötekileştirmeye çalıştıkları Alevilere ve Kürtlere yönelttiler.

‘’İnsanlardaki ırkçılığı uyandırmak için savaş davullarını çalan bir liderden uzak durun. Çünkü şüphesiz ırkçılık iki ucu keskin bir kılıç. Hem insana deli cesareti verir hem de aklı daraltır. Ve savaş davullarının sesi azaldığı zaman ve kan nefretle kaynadığı zaman ve akıl kapandığı zaman, lider vatandaşlarının haklarını kısıtlamak ihtiyacı duymaz. Çünkü korkuyla vurulan ve milliyetçilikle körleşen vatandaşlar büyük bir memnuniyetle haklarını lidere teslim ederler. Bunu nasıl mı biliyorum? Biliyorum, çünkü bunu yaptım.

Ve ben Sezarım! Sezar’’

TUNCEL AİLESİNE IRKÇI SALDIRI

Bu haftaki yazım, geçen hafta okuduğum üzücü bir haber üzerine olacak. Bizlerin hassasiyetlerini bilerek haber yapan gazeteci dostum Ruken Tuncel’in, Beylikdüzü’nde yaşayan ailesine bir ırkçı bir saldırı olmuş. Bianet sitesinin yer verdiği haber sonrası Ruken’le yaptığım konuşmaya göre ırkçı saldırının epeyce derin bir mevzu olduğunu fark ettim.

Bianet’in haberi kısaca şöyleydi: “Ruken Tuncel’in ailesi apartmanın giriş kapısında komşuları M.Y. ile karşılaştı. M.Y. burada aileye sözlü ithamlarda bulundu. M.Y., Sinem Tuncel’in kendisiyle konuşmak istemediğini söyleyince de tükürdü.

Polisin aranması üzerine M.Y. ‘Polis size gelmez. Ben arayayım ki nasıl geliyor görün. Devlet benim, polis benim. Trabzonluyuz, sizi yakarız. Bu Aleviler, her ayak sizde. Uyuşturucu satmak sizde, eroin kullanmak sizde. Yürüyüşlere gidiyorsunuz, bu yürüyüşe gitmeye benzemez. Pompalım var benim, bir pompalıya bakarsınız. Şarjörü boşaltırım’ sözleriyle darp etti.”

Darp ederken kullandığı sözler de epeyce manidar. Evde bulunan silahını almak isterken “Bunlar terörist” demiş, anne M.Y. de “Bunlar Ermeni, bunlar terörist” diyerek nefret söylemiyle içindekileri kusmuş.

Öncelikle bu olaydan dolayı Ruken Tuncel ve ailesine geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Bu hafta özellikle bu can sıkıcı konunun üzerinde durmam gerektiğini düşünüyorum. Bu tip nefret söylemleri ne yazık ki çok az gündeme geliyor. Gündemde tutulmadığı için de bu tip olaylar bazı zamanlar çok acı sonuçlara yol açabiliyor. Yaşanan bu elim olay aslında ülkenin ırkçılıkta ulaştığı noktanın özetidir.

Ruken Tuncel’in ailesi Ermeni olmamasına rağmen, Ermenilere duyulan nefreti birebir yaşadı. Bu da Ermeni kimlikli bir birey olarak beni ayrıca üzdü. Bir Alevi’ye veya Kürt’e, nefret diliyle Ermeni olduğunu söylemek aslında toplumun genelinde nefret duygusunun en üst katmanında Ermeniliğin geldiğini gösteriyor. Benzer en acı örnek sevgili Aysel Tuğluk’un annesi Hatun ananın cenazesinde yaşananlardır. Hatun anneye de ‘’Ermeni’’ diyerek nefret söylemleri yapılmış ve ölü bedeni mezarında rahat bırakılmamıştı. Bu olaylar olurken devletin kolluk kuvvetleri üzülerek söylemeliyim ki müdahalede bulunmamıştı. Bu tip bilinen örneklerin neticesinde ırkçılık artıyor ve lokal olarak benzer saldırılar gerçekleşmeye devam ediyor. Bunun artması için zemin oluşturulduğunu da eklemem gerekir.

ALEVİ OLMAK, ERMENİ YA DA HRİSTİYAN OLMA HALİYLE DENKTİR

Şimdi arkanıza yaslanın ve bir düşünün. Ruken Tuncel’in yaşadığı apartmana taşınmak zorunda kalan Ermeni bir aile olsaydınız nasıl bir ruh haliniz olurdu? Peki silahla tehdit edecek kadar nefret ve ırkçılıkla dolu bir komşuyla yaşamak zorunda kalan Tuncel ailesi nasıl bir ruh halindedir? Peki bu düşmanlık kin neden ve nasıl beslendi.

Ayrıca Ruken Tuncel’in ailesine yapılan nefret dolu ve ırkçı saldırı, Alevi toplumuna Kürt halkına ne kadar nefret duyulabildiğinin özeti niteliğinde. Alevi olmak, Ermeni ya da Hristiyan olma haline denktir anlayışıyı toplumun belleğine yerleştirilmiş durumda. Hristiyan, Yahudi, Ermeni ve Rum bulmakta artık zorlanan faşistler, saldırılarını ötekileştirmeye çalıştıkları Alevilere ve Kürtlere yönelttiler.

Geçen hafta İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin ‘Türkiye’de Din, İnanç veya İnançsızlık Temelli Nefret Suçları 2022’ raporu yayımlandı. Bu rapora göre Hristiyan ve Alevilere karşı işlenen nefret suçları ilk sırada yer alıyor. Yahudi ve Ezidiler ikinci ve üçüncü sırada geliyor. İslam ülkeleri arasında oran olarak Hristiyanların en az bulunduğu ülkeler arasında olan Türkiye’de Hristiyanlara kaşı işlenen nefret suçlarının en yüksek boyutta olması aslında dünya ile entegre olamama halinin de bir nevi kanıtı.

Nihayetinde siyaset eliyle beslenen ırkçılık ve akabinde gerçekleşen nefret saldırıları, ‘’toplumsal barışın önünde ciddi bir engel.’’ Peki bu engelleme çabası neden, bu mudur milliyetçilik?

***

KINALIADA’DA BAKAN OSMAN AŞKIN BAK’IN YAPTIĞI AÇILIŞ

İstanbul’u bilenleriniz mutlaka vardır. Biz az bırakılan halklar ve inançlar İstanbulun Adalar ilçesinde hayatımızı sürdürüyoruz, özellikle yaz aylarında en fazla da Kınalıada’da popülasyonumuz artıyor.

Ağustos ayında Meryem Ana’nın göğe yükselişini anarak üzüm orucumuzu sonlandırır ve bereketin artması için halk arasında bilinen tabirle üzüm bayramını kutlarız. Bu sene üzüm bayramına atıfla futbol turnuvasının açılışının yapılması kararı alınmış. Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Kınalıada Meydan’da düzenlenen Üzüm Bayramı Futbol Şenliği’nin açılışına katıldı. Ben de tesadüfü bir şekilde vapura binmek için iskeleye doğru gidiyordum. Meydanda önce Şenay tarafından seslendirilen barış mesajları içeren “Bak kardeşim” şarkısı çalıyordu. Arkasından yine güzel bir Ermenice ezgi çaldı. Buraya kadar her şey normal. Bunda ne var diyebilirsiniz. Peki bu ezgiler Ermenilerin veya az bırakılan halkların olduğu yerlerde çalınırken, neden Trabzon’da ya da Rize’de çalınmaz? Esas oralarda bu ezgiler çalınırken barış kültürü anlatılırsa belki ırkçılık hastalığı bir nebze azalır.

***

SÜMELE MANASTIRI’NDA YORTU

Trabzon’daki tarihi Sümela Manastırı’nda Rumlar Meyram Ana’nın göğe yükseliş yortusunu yaptılar. Törene Ortodoks aleminin Ekümenik Patriği Bartholomeos’un katılımı oldu. Öncelikle kendilerine ait olan bu manastırda ayin yapmak için izin istediler. Buna benzer bir şekilde Ermeni Patrikhanesi, Van Ahtamar adasında bulunan manastırda senede bir kez yapacağı ayin için izin istemek zorunda. Bu durumun yorumunu size bırakayım. Rumlar manastırlarında ayin izni alırken, başta kentin tüm ırkçı siyasi partileri ve yapıları ayinin yapılmaması için kampanya başlattı. Bu kampanyayı Lozan Antlaşması’na bağlayarak bu ayinin olamayacağı yönündeki tezler öne sürdüler. Lozan’a göre her az bırakılan halkın dini alanlarının devlet güvencesi altında olduğunu göremeyecek kadar aciz bir kampanyaydı. Buna ek olarak, Trabzon’un kurtuluşu ile aynı gün olduğu yalanıyla bir kamuoyu algısı yaratmaya çalıştılar. Trabzon’un kurtuluşunun 28 Ağustos olduğunu bir kez daha hatırlatmış olayım. Bu arada bu ırkçı yapılara bir ek bilgi de benden olsun. Trabzon kelimesi eski Rumca bir kelimedir, aman dikkat.

***

DERSİM’DE ERMENİCE EZGİLERE YASAK

Hay Dersim Kültür ve Sanat Dergisi’nin geçtiğimiz günlerde düzenleyeceği konser, Tunceli Valiliği tarafından iptal edildi. Valilikten, konserin “şekil ve içerik yönünden” uygun görülmediği yönünde cevap alınmış. Varlığı milattan öncesine dayanan Dersim Ermenilerinin yöresel ezgilerinin içerik açısından kime, nasıl bir sakınca yaratacağını siz okuyan dostlara bırakayım.

***

İMROZ (GÖKÇEADA) 1964 BELLEĞİ SERGİSİ

İmroz (Gökçeada)1964 belleği üzerine çalışmalar yapan Melike Çapan’ın sergisi, ırkçı kampanyalar neticesinde iptal edildi. İptal edilmesinin nedeninin, reel tarihin toplumlarla buluşmasını engellemek olduğu çok net. Toplumların belleklerinin yok edilmesi ve ırkçılığın enjekte edilmesi sonucunda birbirini tanımayan bir toplum olduk.

Bunun neticesinde, artık Ermeni’nin, Rum’un, Hristiyan’ın yaşamadığı yerde bir başka öteki halk yaratan bir faşizmin pençeleri altındayız. Buna dur demek sadece inadına Alevi’ye yapılan saldırıda Alevi olmakla, bir Süryani’ye yapılan saldırıda Süryani olmakla mümkün. Yan yana durarak buna dur diyebiliriz.

Yazımın başında gazeteci Ruken Arkadaşımın ailesine nefret söylemleriyle saldırıya değinmiştim. Madem öyle hepimiz İnadına, Kürt’üz Hepimiz Aleviyiz!

***

MAHPUS SİYASETÇİLER

HDP eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, böbrek yetmezliği nedeni ile hayatını kaybeden ablası Zeynep Özer’in cenazesine özel izinle katıldı. Gülten Kışanak ve tüm Kışanak ailesine baş sağlığı diliyorum. Yıllardır siyasi görüşleri nedeniyle tutsak olan aydın siyasetçilerine uygulanan zulmün özetini Gülten başkanın ablasının taşını öperken ki halinde görebilirsiniz. Bu coğrafyanın barışı için bedel ödeyen tüm dostları buradan selamlıyorum. Elbet bu coğrafyaya demokrasi gelecek ve bu da sizlerin ödediğiniz bedeller sayesinde olacak.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul’da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 ‘de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber’de yazarlık yaptı. ”Yeniden İnşa Et ” kitap yazarlarından.