Makaleler

Evimdeki Yahudi – Melike Çapan

Bir süredir sahafları mekân tuttum kendime. Kimsesiz kalmış anıların yurdu gibi geliyor son zamanlarda. Dükkânların önünde duran ahşap sandıklarda toz içinde kalmış gülen yüzler var. Kimisi akrabasına, kimisi sevdiğine göndermiş, kimisi iyisiyle kötüsüyle geçen hayatına bir kare anı daha eklemiş. Hepsinin yüzünde muazzam bir tebessüm var. İçim el vermez arkamı dönüp gitmeye. Aralarından bazılarını da katarım yoluma. Evime buyur ederim, gülen yüzlerindeki tozları silerim. Arada bir teker teker bakar hepsine gönüllerini hoş ederim. Bir parça olsun anılar da görevlerini yerine getirebilsin diye… Bilirim benimle yerini bulmaz o anılar. Arada bir ipucu arar gözlerim, yerini bulsun diye anılar.

Onları bulana kadar başarıya da ulaşamamıştım. Suadiye’de bir sahafta çıktılar karşıma. Naylon bir poşet dosyanın içine doldurulmuştular. Koca bir aile vardı içinde; gelinler, damatlar, askerlik hatıraları, buluşmalar, vedalaşmalar ve tabii camdaki o güzel… Bir eliyle vazoyu tutmuş, bir eliyle karanfili yanağına dokundurup güzelliğine güzellik katmış. Aklımdaki tek soru: Kimsin sen? O güzelin hatrına her gün baktım bu aile albümüne. “En çok sana haksızlık be güzelim” diye söylendim her seferinde. “Kim bırakır bu güzeli sahaflara” diye hayıflandım. İpuçları vardı bazı fotoğrafların ardında. Bir süre görmezden gelmek istedim. Biraz daha benimle kalsın istedim. Masamın bir köşesine koydum onu. Geçip gitmeyen kötü zamanların içinde karanfili ile beraber kırılmadan kalabilmiş miydi acaba? Panjurlu penceresinden tebessüm ederken kimi, neyi aklından geçirmişti? Kötülüklerin, adaletsizliklerin ve nefretin arttığı bir dünyanın içinde kaybettiğimiz umut o yüzdeydi. Samanlıkta iğneyle aradığımız masumluk o yüzdeydi. Veremezdim bu fotoğrafı. Bir süre daha orada, masamın köşesinde bıraktım.

Bir gün açtım yeniden kutusunu. Belki güzele ait başka bir fotoğrafa daha rast gelirim diye. 13 yaşında bir oğlanın gururlu yüzünü budum önce. Mitzvah töreni yapılmış, kuzu derisi kollarına sarılmış, artık tüm sorumluluklarını almış gururlu bir oğlan çocuğu… “Sana da haksızlık olmuş” dedim, kendimce. Sonra yaşlı bir kadınla tanıştım. Havalimanında bir sandalyeye çökmüş. Sanki dertleri de onunla beraber çökmüş. Yüzünde derin bir kederin izleri var gibi… Belki de sadece yaşlılığın yorgunluğu… Bir fotoğraf sonra aynı kadın yine karşımda. Bu sefer belki çocukları, torunlarıyla beraber. Bir mezar başında hepsi… Yitip gideni unutmamış… Yaşlı kadın müthiş üzgün, yanındaki kadın koluna girmiş dayanak olabilmek için ancak o da üzgün. Öteki kadın sarılmış ona da… Kayıplarının yasını tutan bu aileye bir de masamdaki güzele baktım. “Haksızlık” dedim.

Anıların yerini bulma zamanı gelmişti. İpuçlarını ve fotoğrafları Yahudi toplumu temsilcilerine gönderdim. İçimde karışık duygularla… 10 gün içerisinde yanıt geldi. Fotoğrafların sahibi bulunmuştu. Evimdeki Yahudi ile son günlerim. Birkaç gün sonra ait olduğu yere ailesine kavuşacak. Ben de bir nebze olsun dünyama kattığı güzellik ve masumlukla yetineceğim. Ayrıldığım için üzülerek ama anıların yerini bulduğunu bilmenin huzuruyla sevineceğim. Belki de yaşlı kadının yüzünden bir parça hüznü silmiş gibi…

Hoşça kal masamdaki Yahudi güzeli, hoşça kal gururlu çocuk ve huzurlu uyu Madam, artık ailenlesin.