Osmanlı İmparatorluğu’nun Yahudileri, bir asır önce Noel ışıkları pazarına öncülük etmişti, ancak “yerlileri” kayıran anlayış, antisemitizm ve İslamofobi bu tarihin üstünü örttü.
Amerikalılar, yılda 150 milyon adet ithal Noel ışığına yarım milyar dolardan fazla harcıyor. US News & World Report, en iyi Noel ışık gösterilerini sıralıyor. Ve ABC’nin realite şov programı “Muhteşem Noel Işıkları Savaşı” geçtiğimiz günlerde 10. sezonunun prömiyerini yaptı. Kısacası, Noel ışıkları her yerde bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda Amerikan kültürünün de merkezinde yer alıyor.
Ancak bu her zaman böyle olmadı. 20. yüzyılın başlarında Noel ışıklarını yaygınlaştırmasıyla tanınan Albert Sadacca, Noel’i hiç kutlamadı. Aslında o, Müslüman dünyasından bir Yahudiydi.
Sadacca (1901-1980), kardeşleri ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diğer Yahudilerin, bir asır önce Noel ışıkları pazarına öncülük etmelerinin öyküsü, yerlicilik, antisemitizm, İslamofobi ve emek sömürüsünün şekillendirdiği karanlık bir hikayeyi barındırıyor. Bu etkiler, Sadacca’nın Osmanlı Yahudisi geçmişini, bayram anlayışından ve Noeli aydınlatan parıltılı ışıklardan sildi.
Annesi, babası ve beş kardeşiyle Sadacca, İstanbul’un karşısından, Marmara Denizi’ne açılan boğazın Asya yakasındaki bir kent olan Çanakkale’den geldi. Amerika Birleşik Devletleri’ne 1907 ile 1911 yılları arasında ulaştıklarında, Osmanlı İmparatorluğu on yıllık felaketle sonuçlanan bir savaşa girmek üzereydi. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan (bugünkü Türkiye, Yunanistan, Suriye ve başka yerlerden) gelen 60.000 Yahudi’nin arasındaydılar. Aynı dönemde gelen 2 milyon Doğu Avrupa Yahudisi’ne kıyasla küçük bir grup olan Osmanlı Yahudileri, hem göçmenlik görevlilerini hem de yeni komşularını şaşkına çevirdiler. Bunlar büyük ölçüde 1492’de İspanya’dan sürülen ve Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Yahudilerin torunlarıydı. Bu Sefarad Yahudileri, İbranice harflerle yazdıkları Kastilya İspanyolcasını, İbranice, Türkçe, Yunanca ve İtalyanca ile birleştiren Ladino olarak bilinen bir dil geliştirdiler. New York’un Aşağı Doğu Yakası’ndaki Doğu Avrupa Yahudileri, Yidiş konuşmayan Yahudileri hayal edemiyorlardı. Bunun yerine Sefarad Yahudileri, dillerinin benzerliği nedeniyle Harlem’deki Porto Rikolu topluluklarına yöneldiler.
Dönemin öjeniden ilham alan ırksal sınıflandırmalarına göre, bu yeni gelenler “İbrani” miydi? Yoksa “Türk” müydüler? Ne olursa olsun, göçmenlik yetkilileri onları, ülkenin Beyaz, Protestan karakterini baltalamakla tehdit eden, “Batı Asya ülkeleri”nden gelen bir “istilanın” parçası olarak görüyordu. Bazıları, çok eşlilik uygulayan veya çok eşli toplumlardan gelenleri yasaklayarak Müslümanları dışlayan göçmenlik yasalarının tuzağına düştü. Basında ve mahkemelerde, Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelenlerin vatandaşlığa kabul edilip edilmeyeceği konusunda tartışmalar alevlendi. Vatandaşlığın, kanunen “Beyaz” olarak kabul edilenlere sunulan bir ayrıcalık olması her zaman tartışmalı bir konuydu.
Kendilerine Ladinoda Turkino diyen Osmanlı Yahudileri teselliyi kendi aralarında aradılar. New York’ta ve Atlanta’dan Indianapolis’e, Los Angeles’tan Seattle’a kadar ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde kafeler, karşılıklı yardım dernekleri, sinagoglar, dini okullar, Ladino gazeteleri, tiyatro toplulukları ve sosyal ve politik örgütler kurdular. New York’ta bazıları vestiyer görevlisi, kaçakçı, kartpostal satıcısı veya tiyatro yöneticisi olarak iş buldu. Birçoğu hazır giyim endüstrisinde veya pil, el feneri ve ampul fabrikalarında çalıştı.
İstanbul yakınlarındaki şehirlerden bazı Turkinolar, yerel bir lezzet olan yoğurt için teneke kutuların kapaklarını lehimleme işinde çalıştılar. Bu deneyim onlara Thomas Edison’un Orange, N.J. ve Long Island City’deki ampul fabrikalarında pozisyonlar kazandırdı. Batarya fabrikalarında, düşük ücretlerle haftada 54 saat çalışılıyordu. Koşullar o kadar kötüydü ki, 900 Turkino 1916’da büyük bir grev düzenledi. Metal işçileri sendikasına kaydoldular; bazıları Sosyalist Parti’ye katıldı. İlk Amerikan Ladino kısa romanı, Simon Nessim’in “Amerika! Amerika!” (1917), I. Dünya Savaşı sırasında Turkinoların grevini, kaygılarını ve özlemlerini anlatıyordu.
Sadacca ailesi, Turkino topluluklarına güvendiler ve önce 1911’de Aşağı Doğu Yakası’na ve ardından Harlem’e yerleştiler. Babaları Haim, büyük oğul Henri, kardeşler Nissim ve Leon, genç Albert okula giderken ilk olarak bir dondurmacıda çalıştılar. Ailenin birkaç üyesi erken öldüğünde, Çanakkale’nin yardımlaşma derneği Mekor Hayim (Yaşamın Kaynağı), cenazelerin Queens’teki bir Sefarad mezarlığına gömülmesini organize etti.
Henri, bilgi birikiminden yararlanarak ticari bir moda yaratan ilk girişimci oldu. 1916’da Atlantic City Broadwalk’ta bir çiçekçi dükkanı açtığı ve pillerle aydınlatılan sentetik güller de dahil olmak üzere yapay çiçekler satmaya başladığı için New York’ta haftalık Ladino gazetesiLa Amerika onu övdü. Buluşunun patentini aldı ve işini kardeşleriyle birlikte New York City’deki 130 W. 23rd St. adresine taşıdı. Aynı zamanda şirkete yatırım yapan Turkinoları da işe aldılar.
Efsaneye göre, 1917’de, Noel ağacına yapıştırılan mumların neden olduğu yıkıcı bir yangını öğrendikten sonra, ki mum o zamanlar hala yaygın aydınlatma biçimiydi- Albert, aile dükkanındaki eşyaları karıştırdı ve pille çalışan ampülleri bağladı. Bunları bir Noel ağacına asmanın aynı ışıklı etkiyi, daha güvenlikli bir şekilde yaratacağını tahmin etti. Gerçek şu ki, Edison’un ortağı Edward Johnson, Noel ışıkları için benzer bir tasarımı zaten geliştirmişti, ancak bu konsept, ürünler seri üretilip uygun fiyatlı hale geldiğinde ilgi görebilmişti.
Kısa süre sonra Henri, Albert ve Leon pille çalışan kordonlar ve ardından elektrik lambaları üretmeye başladı. Penso, Barocas, Fintz ve Levy aileleri – hepsi Turkino’ydular – artı birkaç Doğu Avrupa Yahudisi de genişleyen endüstriye girdi. 1923’te Başkan Calvin Coolidge, Beyaz Saray Noel ağacının üzerine 3.000 ampül asarak ülkenin Noel Arifesi kutlamasını başlattı. Coolidge, katı göçmenlik kısıtlaması çağrısında bulunarak ve “Amerika’nın Amerikalı olarak kalması gerektiğini” ilan ederek ilk başkanlık konuşmasını yeni yapmıştı. Kısa süre sonra, Yahudilerin ve diğerlerinin Doğu ve Güney Avrupa ve ötesinden göçünü ciddi şekilde sınırlayan 1924 göçmenlik yasasını imzaladı. Yükselen yerlilik vurgusuna rağmen, Turkinoların ürettiği Noel ışıklarına talep arttıkça girişimleri büyüdü ve 1925’te Sadacca’lar, NOMA olarak bilinen Ulusal Kıyafet Üreticileri Derneği adında bir ticaret birliği kurdu. Bir yıl sonra, dernek üyeleri tek bir firma olan NOMA Electric Co.’da birleşti.
Ancak 1928’de aileyi saran bir skandal, Sadacca’ları gerçek kimliklerini gizlemeye zorladı. 17 yaşındaki bir NOMA sekreteri hamile kaldığında, babası, kızıyla evlenmezse Albert’i öldürmekle tehdit etti. Ardından davalık oldu. Ne yazık ki, yaşlı bir adamın bir kadın çalışan üzerindeki otorite konumundan yararlanması olağandı, fakat bu olayın medyada yer alma şekli sıradışıydı. Basın, Sadacca’nın “Türk” kimliğine atladı ve onun “lüks Türk mobilyaları” ile donatılmış bir otel odasından bir “harem” yönettiğini iddia etti.
Skandal, Türk karşıtı duyguların olduğu bir dönemde patlak verdi. Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi) ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki bağlar Birinci Dünya Savaşı sırasında kesilmişti ve “Korkunç Türk” imajı revaçtaydı. Osmanlı devletinin 1915-1916’da toplu Ermeni katliamları bu imajı pekiştirdi. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesine itiraz edenler, Türkiye Cumhuriyeti lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz binlerce Beyaz Hıristiyan kadını “Türk haremlerinde” “köle” olarak esir tuttuğunu iddia eden 1927 tarihli bir broşür dağıttı. Sonunda, asılsız suçlamalar azaldı ve o yıl diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi. Ancak bu değişim, şehvet düşkünü Türk imajının Sadacca’ya karşı silah olarak kullanılmasını engellemedi.
Yine de Sadacca ve NOMA skandaldan sağ çıktı. Sadacca, Türk değil, Madridli olduğunu söyleyerek kendini gizledi. Bir İspanyol olarak harem yönetmekten suçlu olamazdı. Yeni köken hikayesine sadık kaldı. Hayatının geri kalanında da bu hikayeyi Askeri Şube’ye (1942) veya Newsweek’e (1970) tekrarladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ladino gazeteleri, “Türk” veya “Doğulu” gibi damgalanmış tanımlamaları kullanmayı bırakmak için kampanya yürütmüştü. Gazeteler, toplumlarının yarım bin yıl önce sürgüne gönderilen İspanyol Yahudilerinin mirasçıları olduklarını iddia etmeleri ve böylece Avrupalı ve nihayetinde Beyaz statüsünü talep etmeleri gerektiğini savunuyordu.
Büyük Buhran patlak verdiğinde NOMA, böylesine zor zamanlarda Amerikalıların evlerinde Noel ağacının ışıkları etrafında toplanmış bir ailenin rahatlığına ve sıcaklığına ihtiyaç duyduklarını savunarak hayatta kaldı. NOMA, dondurucular, ocaklar, oyuncak bebekler, ısıtıcılar, vidalar ve bisküviler üretmek için genişledi. NOMA, savaş mühimmatı yapmak için 2. Dünya Savaşı sırasında Noel ışıkları üretimini durdurdu, şirket savaş sonrası ekonomik açıdan toparlanmaktaydı. 1947’de NOMA satışları 42 milyon doları aştı. 1930’lardan 1960’lara kadar dünyanın en büyük Noel ışıkları üreticisiydi.
NOMA markası bugün Kanada’da devam ediyor. Ailenin kökenleri zamanla bulanıklaşırken, Albert Sadacca bir söylenti halini aldı.
Yine de mirasları ülke genelindeki evlerde varlığını sürdürüyor. Hıristiyanlıktan yoksun yeni bir Noel müziği hazırlayan “White Christmas”ın Rus Yahudisi bestecisi Irving Berlin ve “Chestnuts Roasting on an Open Fire”ın bestecisi Polonyalı Yahudilerin oğlu Mel Tormé gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sefarad Yahudileri olan Sadacca’lar da bayram için daha seküler bir görsel yarattı: Elektrik ışıklarıyla aydınlatılan Noel ağacı, bir asırdan fazla bir süredir gözlerimizi kamaştırıyor ve bizleri mutlu ediyor.
Kaynak: The Washington Post, Devin E. Naar
Osmanlı İmparatorluğu’nun Yahudileri, bir asır önce Noel ışıkları pazarına öncülük etmişti, ancak “yerlileri” kayıran anlayış, antisemitizm ve İslamofobi bu tarihin üstünü örttü.
Amerikalılar, yılda 150 milyon adet ithal Noel ışığına yarım milyar dolardan fazla harcıyor. US News & World Report, en iyi Noel ışık gösterilerini sıralıyor. Ve ABC’nin realite şov programı “Muhteşem Noel Işıkları Savaşı” geçtiğimiz günlerde 10. sezonunun prömiyerini yaptı. Kısacası, Noel ışıkları her yerde bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda Amerikan kültürünün de merkezinde yer alıyor.
Ancak bu her zaman böyle olmadı. 20. yüzyılın başlarında Noel ışıklarını yaygınlaştırmasıyla tanınan Albert Sadacca, Noel’i hiç kutlamadı. Aslında o, Müslüman dünyasından bir Yahudiydi.
Sadacca (1901-1980), kardeşleri ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diğer Yahudilerin, bir asır önce Noel ışıkları pazarına öncülük etmelerinin öyküsü, yerlicilik, antisemitizm, İslamofobi ve emek sömürüsünün şekillendirdiği karanlık bir hikayeyi barındırıyor. Bu etkiler, Sadacca’nın Osmanlı Yahudisi geçmişini, bayram anlayışından ve Noeli aydınlatan parıltılı ışıklardan sildi.
Annesi, babası ve beş kardeşiyle Sadacca, İstanbul’un karşısından, Marmara Denizi’ne açılan boğazın Asya yakasındaki bir kent olan Çanakkale’den geldi. Amerika Birleşik Devletleri’ne 1907 ile 1911 yılları arasında ulaştıklarında, Osmanlı İmparatorluğu on yıllık felaketle sonuçlanan bir savaşa girmek üzereydi. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan (bugünkü Türkiye, Yunanistan, Suriye ve başka yerlerden) gelen 60.000 Yahudi’nin arasındaydılar. Aynı dönemde gelen 2 milyon Doğu Avrupa Yahudisi’ne kıyasla küçük bir grup olan Osmanlı Yahudileri, hem göçmenlik görevlilerini hem de yeni komşularını şaşkına çevirdiler. Bunlar büyük ölçüde 1492’de İspanya’dan sürülen ve Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Yahudilerin torunlarıydı. Bu Sefarad Yahudileri, İbranice harflerle yazdıkları Kastilya İspanyolcasını, İbranice, Türkçe, Yunanca ve İtalyanca ile birleştiren Ladino olarak bilinen bir dil geliştirdiler. New York’un Aşağı Doğu Yakası’ndaki Doğu Avrupa Yahudileri, Yidiş konuşmayan Yahudileri hayal edemiyorlardı. Bunun yerine Sefarad Yahudileri, dillerinin benzerliği nedeniyle Harlem’deki Porto Rikolu topluluklarına yöneldiler.
Dönemin öjeniden ilham alan ırksal sınıflandırmalarına göre, bu yeni gelenler “İbrani” miydi? Yoksa “Türk” müydüler? Ne olursa olsun, göçmenlik yetkilileri onları, ülkenin Beyaz, Protestan karakterini baltalamakla tehdit eden, “Batı Asya ülkeleri”nden gelen bir “istilanın” parçası olarak görüyordu. Bazıları, çok eşlilik uygulayan veya çok eşli toplumlardan gelenleri yasaklayarak Müslümanları dışlayan göçmenlik yasalarının tuzağına düştü. Basında ve mahkemelerde, Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelenlerin vatandaşlığa kabul edilip edilmeyeceği konusunda tartışmalar alevlendi. Vatandaşlığın, kanunen “Beyaz” olarak kabul edilenlere sunulan bir ayrıcalık olması her zaman tartışmalı bir konuydu.
Kendilerine Ladinoda Turkino diyen Osmanlı Yahudileri teselliyi kendi aralarında aradılar. New York’ta ve Atlanta’dan Indianapolis’e, Los Angeles’tan Seattle’a kadar ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde kafeler, karşılıklı yardım dernekleri, sinagoglar, dini okullar, Ladino gazeteleri, tiyatro toplulukları ve sosyal ve politik örgütler kurdular. New York’ta bazıları vestiyer görevlisi, kaçakçı, kartpostal satıcısı veya tiyatro yöneticisi olarak iş buldu. Birçoğu hazır giyim endüstrisinde veya pil, el feneri ve ampul fabrikalarında çalıştı.
İstanbul yakınlarındaki şehirlerden bazı Turkinolar, yerel bir lezzet olan yoğurt için teneke kutuların kapaklarını lehimleme işinde çalıştılar. Bu deneyim onlara Thomas Edison’un Orange, N.J. ve Long Island City’deki ampul fabrikalarında pozisyonlar kazandırdı. Batarya fabrikalarında, düşük ücretlerle haftada 54 saat çalışılıyordu. Koşullar o kadar kötüydü ki, 900 Turkino 1916’da büyük bir grev düzenledi. Metal işçileri sendikasına kaydoldular; bazıları Sosyalist Parti’ye katıldı. İlk Amerikan Ladino kısa romanı, Simon Nessim’in “Amerika! Amerika!” (1917), I. Dünya Savaşı sırasında Turkinoların grevini, kaygılarını ve özlemlerini anlatıyordu.
Sadacca ailesi, Turkino topluluklarına güvendiler ve önce 1911’de Aşağı Doğu Yakası’na ve ardından Harlem’e yerleştiler. Babaları Haim, büyük oğul Henri, kardeşler Nissim ve Leon, genç Albert okula giderken ilk olarak bir dondurmacıda çalıştılar. Ailenin birkaç üyesi erken öldüğünde, Çanakkale’nin yardımlaşma derneği Mekor Hayim (Yaşamın Kaynağı), cenazelerin Queens’teki bir Sefarad mezarlığına gömülmesini organize etti.
Henri, bilgi birikiminden yararlanarak ticari bir moda yaratan ilk girişimci oldu. 1916’da Atlantic City Broadwalk’ta bir çiçekçi dükkanı açtığı ve pillerle aydınlatılan sentetik güller de dahil olmak üzere yapay çiçekler satmaya başladığı için New York’ta haftalık Ladino gazetesi La Amerika onu övdü. Buluşunun patentini aldı ve işini kardeşleriyle birlikte New York City’deki 130 W. 23rd St. adresine taşıdı. Aynı zamanda şirkete yatırım yapan Turkinoları da işe aldılar.
Efsaneye göre, 1917’de, Noel ağacına yapıştırılan mumların neden olduğu yıkıcı bir yangını öğrendikten sonra, ki mum o zamanlar hala yaygın aydınlatma biçimiydi- Albert, aile dükkanındaki eşyaları karıştırdı ve pille çalışan ampülleri bağladı. Bunları bir Noel ağacına asmanın aynı ışıklı etkiyi, daha güvenlikli bir şekilde yaratacağını tahmin etti. Gerçek şu ki, Edison’un ortağı Edward Johnson, Noel ışıkları için benzer bir tasarımı zaten geliştirmişti, ancak bu konsept, ürünler seri üretilip uygun fiyatlı hale geldiğinde ilgi görebilmişti.
Kısa süre sonra Henri, Albert ve Leon pille çalışan kordonlar ve ardından elektrik lambaları üretmeye başladı. Penso, Barocas, Fintz ve Levy aileleri – hepsi Turkino’ydular – artı birkaç Doğu Avrupa Yahudisi de genişleyen endüstriye girdi. 1923’te Başkan Calvin Coolidge, Beyaz Saray Noel ağacının üzerine 3.000 ampül asarak ülkenin Noel Arifesi kutlamasını başlattı. Coolidge, katı göçmenlik kısıtlaması çağrısında bulunarak ve “Amerika’nın Amerikalı olarak kalması gerektiğini” ilan ederek ilk başkanlık konuşmasını yeni yapmıştı. Kısa süre sonra, Yahudilerin ve diğerlerinin Doğu ve Güney Avrupa ve ötesinden göçünü ciddi şekilde sınırlayan 1924 göçmenlik yasasını imzaladı. Yükselen yerlilik vurgusuna rağmen, Turkinoların ürettiği Noel ışıklarına talep arttıkça girişimleri büyüdü ve 1925’te Sadacca’lar, NOMA olarak bilinen Ulusal Kıyafet Üreticileri Derneği adında bir ticaret birliği kurdu. Bir yıl sonra, dernek üyeleri tek bir firma olan NOMA Electric Co.’da birleşti.
Ancak 1928’de aileyi saran bir skandal, Sadacca’ları gerçek kimliklerini gizlemeye zorladı. 17 yaşındaki bir NOMA sekreteri hamile kaldığında, babası, kızıyla evlenmezse Albert’i öldürmekle tehdit etti. Ardından davalık oldu. Ne yazık ki, yaşlı bir adamın bir kadın çalışan üzerindeki otorite konumundan yararlanması olağandı, fakat bu olayın medyada yer alma şekli sıradışıydı. Basın, Sadacca’nın “Türk” kimliğine atladı ve onun “lüks Türk mobilyaları” ile donatılmış bir otel odasından bir “harem” yönettiğini iddia etti.
Skandal, Türk karşıtı duyguların olduğu bir dönemde patlak verdi. Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi) ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki bağlar Birinci Dünya Savaşı sırasında kesilmişti ve “Korkunç Türk” imajı revaçtaydı. Osmanlı devletinin 1915-1916’da toplu Ermeni katliamları bu imajı pekiştirdi. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesine itiraz edenler, Türkiye Cumhuriyeti lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz binlerce Beyaz Hıristiyan kadını “Türk haremlerinde” “köle” olarak esir tuttuğunu iddia eden 1927 tarihli bir broşür dağıttı. Sonunda, asılsız suçlamalar azaldı ve o yıl diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi. Ancak bu değişim, şehvet düşkünü Türk imajının Sadacca’ya karşı silah olarak kullanılmasını engellemedi.
Yine de Sadacca ve NOMA skandaldan sağ çıktı. Sadacca, Türk değil, Madridli olduğunu söyleyerek kendini gizledi. Bir İspanyol olarak harem yönetmekten suçlu olamazdı. Yeni köken hikayesine sadık kaldı. Hayatının geri kalanında da bu hikayeyi Askeri Şube’ye (1942) veya Newsweek’e (1970) tekrarladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ladino gazeteleri, “Türk” veya “Doğulu” gibi damgalanmış tanımlamaları kullanmayı bırakmak için kampanya yürütmüştü. Gazeteler, toplumlarının yarım bin yıl önce sürgüne gönderilen İspanyol Yahudilerinin mirasçıları olduklarını iddia etmeleri ve böylece Avrupalı ve nihayetinde Beyaz statüsünü talep etmeleri gerektiğini savunuyordu.
Büyük Buhran patlak verdiğinde NOMA, böylesine zor zamanlarda Amerikalıların evlerinde Noel ağacının ışıkları etrafında toplanmış bir ailenin rahatlığına ve sıcaklığına ihtiyaç duyduklarını savunarak hayatta kaldı. NOMA, dondurucular, ocaklar, oyuncak bebekler, ısıtıcılar, vidalar ve bisküviler üretmek için genişledi. NOMA, savaş mühimmatı yapmak için 2. Dünya Savaşı sırasında Noel ışıkları üretimini durdurdu, şirket savaş sonrası ekonomik açıdan toparlanmaktaydı. 1947’de NOMA satışları 42 milyon doları aştı. 1930’lardan 1960’lara kadar dünyanın en büyük Noel ışıkları üreticisiydi.
NOMA markası bugün Kanada’da devam ediyor. Ailenin kökenleri zamanla bulanıklaşırken, Albert Sadacca bir söylenti halini aldı.
Yine de mirasları ülke genelindeki evlerde varlığını sürdürüyor. Hıristiyanlıktan yoksun yeni bir Noel müziği hazırlayan “White Christmas”ın Rus Yahudisi bestecisi Irving Berlin ve “Chestnuts Roasting on an Open Fire”ın bestecisi Polonyalı Yahudilerin oğlu Mel Tormé gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sefarad Yahudileri olan Sadacca’lar da bayram için daha seküler bir görsel yarattı: Elektrik ışıklarıyla aydınlatılan Noel ağacı, bir asırdan fazla bir süredir gözlerimizi kamaştırıyor ve bizleri mutlu ediyor.
Çeviri: Ozan Ekin Gökşin
Paylaş: