Haberler Kültür Sanat

Vivet Kanetti’nin Satırlarında Zozo Toledo

Image

Bu hafta vefat eden magazin fotoğrafçısı Zozo Toledo’nun anısına hakkında Vivet Kanetti’nin bir kadının muhasebe defteri 12 adlı tefrika işinden Zozo’yu anlatan bir bölümü paylaşıyoruz.

30 Eylül Pazar

Hava güzel, adaya uzanıyoruz. Büyükada bir Yunanlı kafileyi ağırlıyormuş. Eski adalılar gelecek sanıp (uçak biletlerinin ucuzladığı Eylül’de hep gelirler), Atatürk heykeli önündeki tören yerine gidiyoruz… Banklar, bayraklar, bir de orkestra. Cannes film festivallerinden arkadaşım fotoğrafçı Zozo, protokol sıralarından işaret edip yanına oturtuyor: “Gazeteci değil misin? Otur şuraya!” Renkli gömlekler ve altın ziynet meraklısı, Dario Moreno bıyıklı, anneden Rum, babadan Yahudi Zozo (Cannes’da, starların merdivenleri tırmandığı akşamlarda smokiniyle, boynunda makinesiyle filmleri izlemeyi başaran bir o olurdu, biz sabahları kuru kuru basın seanslarına giderdik, smokinsiz ve gece elbisesiz. Zozo’nun sırrını yıllar sonra öğrenmiştim. Kapıdaki Fransız bekçilere İstanbul’dan kucak dolusu terlik taşırmış! Ah o eski zaman armağanı: terlik.)

Zozo etrafına bakınıyor: “Eskilerden (eski Rumlar) kimse yok!”
Konuklar Atina’nın bir küçük belediyesindenmiş… Olsun. Yunanca, Rumca şarkı dinlemek için, bahane. Çocukluğumda hemen her evden taşan şarkı “Fige” çalıyor. Canan Erçetin onu birkaç yıl önce “Çapkın” diye Türkçeleştirtip söylemişti. Kasetinde her nedense şarkının müzik hanesine anonim yazılmıştı, ben de bir makale döşenmiştim.
Eşitlik hissiyle olsa gerek, Yunanca şarkının ardından hemen bir Türkçe şarkı. Atina’nın küçük belediyesinden gelenler fırlayıp oynuyorlar…
Bizler protokolü bekliyoruz. Herkes herkesin yerini kapıyor.
Buralardan gitmiş Rumlar yok ama geride kalan Büyükadalı mitik Rumlar orada. Vasil: hem Marmara hem Ege’nin en büyük sirtakicisi. Lefter: Son yıllara kadar hep şortlu, yanık tenli futbol idolümüz. Stefan: Birkaç yıl önce kalbine pil takılmıştı; pilli kalbiyle oradan oraya koşuşturarak durmadan fotoğraf çekiyor…
Gene ada protokolünden, Ediz Hun. Sonra “devletin içinde azınlıklara duyarlılık” protokolünden Yılmaz Karakoyunlu. Bu protokolü tek başına Karakoyunlu’ya kaptırmamaya niyetli Mesut Yılmaz’ın “yakini” Cavit Kavak. Ve Turgut Yılmaz… Spor giyinmiş, Mesut’tan da büyük bir sempatizanlar kuyruğuyla yürüyen. Nihayet çılgın bir alkış, bir kocaman siyah cüppe, beyaz saçlar, kırmızı yanaklar: Bartholomeos.
Atina’dan ziyarete gelen Yunanlılar Bartholomeos’un yanına varmak için kuyruğa giriyorlar, huşuyla eline sarılıyor, eğilip öpüyorlar. Bu manzarayı yandaki sıralardan büyük hayretle izleyen, sakallı Refah Partililer…
Törenin bir türlü başlamamasından sıkıldık; kalkıp gidiyoruz.

Kulağım delik deşik. Akapunktürcü Chi Wang’ın marifeti. Dört gündür sigara içmiyorum ama hayatıma nikotinden beter bir saman tadı sindi.

Birkaç gün önce, Orhan Pamuk’un yazısı çıktı, 11 Eylül sonrası üstüne. Heybeli’deki kahvede, birlikte televizyon seyrettiği arabacıları anlatmış, faciaya fazla üzülmediler diye. Anlamadım, kendi üzüntüsünü anlatmak için illa komşuyu üzülmedi diye jurnallemek niye? Hem:

1-İnsanın bir şeye üzülüp üzülmediği, sevinip sevinmediği hep elâlemin önünde verilen ilk tepkilerden mi belli olur?
2- Sadece arabacılar için değil, tüm adalılar için, her şey azıcık sürreelce, dumanlı perde ardında şekillenmez mi: fayton muşambasına düşen yağmur damlaları, atın tıktıklarıyla kişnemesi, martıların camide terkedilmiş on günlük bebeler gibi inleyişi, bir ömre kimbilir kaç sadrazam sığdırmış, nice dilde en akla gelmez ve en sıradan lakırdıları duymuş kargaların nobranlığı, kışa terkedilmiş kedilerin usul usul ölmesi dışında… İkiz kulelere çarpan uçaklar film mi, rüya mı, sarılmış esrarlı cigara dumanı mı, yoksa hakikat mi, onu bile tam ayırt etmiş midir onlar?

Hem bir zaman sonra, başkaları da, ilk gün en perişan olanlar, şoka girenler… Onlar da, kendilerini pencerelerden atanlara, sokaktaki çığlıklara, kendilerini köprülere vuranlara ve tüm göğü saran dumana karşı bir kanıksayışı, ardından lakaytlığı kuşanmayacaklar mı? Hayattan bir neşe, oyalanma arayıp dilenmeleyecekler mi? Zamanın gücüyle herkesi hortum gibi içine çekecek lakaytlık, uzaklık, niye sadece baştan sergilendiği için, katlanılmaz bir katılık olsun?

Nikotinsizlik takıntıları bunlar… Yarın sigaraya başlamalı.