Ölüm yıldönümünde 1995’te İsrail Başbakanı görevindeyken katledilen Yitzhak Rabin’i hatırlıyoruz.
Annesi Belarus, babası ise Polonya/Ukrayna topraklarında büyüyen Rabin 1922’de Tel Aviv’de doğdu. Rabin’in babası Nehemiah gençliğinden beri Marksist-Siyonist Poale Zion ile örgütlüydü. Annesi ise kibbutzda (tarım komünü) çalışmış bir aktivistti. Ailesi İngiliz mandasına karşı protestoda tanışan Rabin’in siyasi eğitimi evde başlamıştı.
Tarım alanında eğitim alan Rabin 14 yaşındayken Yahudi toplumunun silahlı örgütü olan Haganah’ya katılmış ve aynı zamanda Sosyalist-Siyonist HaNoar HaOved hareketiyle örgütlenmişti. 1940’lar boyunca başka bir silahlı grup olan Palmach’ta liderlik pozisyonlarında bulunan Rabin İngilizlerin kamplara doldurduğu kaçak Yahudi göçmenleri kurtarmak için bir operasyonda öncü oldu. 1945’te İngiliz manda yönetimi tarafından tutuklandı ve 5 ay hapis yattı.
1948 Bağımsızlık Savaşı’nda aktif yönetim rolü oynayan Rabin 50’ler boyunca İsrail Savunma Kuvvetleri’nde (IDF) önemli bir kişi oldu ve 1964’te IDF Genelkurmay Başkanı oldu. 1967 Savaşı’nda IDF onun yönetimindeydi. Emekli olduktan sonra beş yıl boyunca ABD’ye büyükelçi olarak atandıktan sonra 1973 yılında ilk defa Knesset’e seçildi.
Kısa bir koalisyon hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev alan Rabin 1974’te İşçi Partisi başkanlığı için Shimon Peres’i yendi ve Başbakan olarak hükümet kurdu. İsrail doğumlu ilk başbakan olan Rabin’in ilk hükümeti İsrail tarihinde dinci partileri dışarda tutan ilk hükümetti. Ayrıca ilk kez bir İsrail hükümeti Arap çoğunluklu bir partiyi dahil etmişti. Başbakanlığı boyunca ABD ile ilişkiler kötüleşti ve 1977 yılında Menahem Begin liderliğindeki Likud İsrail tarihinin ilk sağcı hükümetini kurdu.
Rabin 1984-1990 arasında birçok milli birlik hükümetinde Savunma Bakanı olarak görev alan Rabin Batı Şeria Filistinlilerine karşı sert politikalar getirdi, Birinci İntifada boyunca protestocuların darp edilmesini onayladı. Askeriyeden yükselen Rabin’i bir pasifist veya her dönem Filistinlilerle anlaşmaya yanaşan bir figür olarak anlatmak yanlış olur.
Rabin’in hatırlarda kalan ve dünyaca ünlü yapan dönemi ise 1992 yılında başbakanlığa geri dönüşüdür. O yıl İşçi Partisi liderliği için tekrar Shimon Peres’i yenen Rabin seçimi kazanarak 1977’den beri ilk sol hükümeti kurdu. IDF’i yönetmiş, siyasi kariyeri boyunca Filistin’e karşı silahlı kuvvet kullanmaktan çekinmemiş olan Rabin’e halkın güvenlik konusundaki desteği yüksekti.
Bu sayede 1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO) gizli görüşmeler başlatabildi. Bu görüşmeler sonucunda imzalanan Oslo Anlaşması ile İsrail ve Filistin Milli Otoritesi birbirlerini tanıdı, PLO Başkanı Yaser Arafat şiddetsiz siyasete geçtiklerini ilan etti ve Filistin Milli Otoritesi Gazze ve Batı Şeria’da bir seviye kontrol elde etti. Anlaşmada Yeruşalayim gibi birçok karmaşık konunun sonra tartışılması öngörülüyordu. Bu anlaşma ile iki devletli barışa doğru ilk kez ortak bir yol çizilmişti. Oslo’ya karşı olan Hamas İsrail’de intihar bombası saldırıları başlattı. İsrail sağcıları tarafından şiddetli protestolarla karşılanan Rabin ,Arap partilerin desteği ile hükümeti sürdürdü. Plana karşı çıkan sağcı Amerikan Yahudilerini de cüretkarlıkları (hutzpa) için eleştirdi.
Rabin, Arafat ve Cumhurbaşkanı Peres Oslo için 1994 Nobel Barış Ödülü’nü paylaştı. Ancak İsrail toplumunda Oslo büyük bir ayrım olmaya devam etti. Özellikle geleceğin başbakanı ve dönemin Likud lideri Netanyahu, Rabin’i Yahudi değerleri ve geleneğinden uzaklaşmakla suçladı. İsrail sağı halkı galeyana getirmeye çalıştı, barış karşıtı protestolar düzenledi ve işgal altındaki toprakların iadesini ‘Yahudi toprağını terk etmek’ olarak göstererek Rabin’i ülkeye ihanetle suçladı.
Bu sert suçlamalar bir aşırı milliyetçi faşist Yahudi’yi suikasta sürükledi. Bar İlan Üniversitesi’nde hukuk okuyan aşırı sağcı dinci-milliyetçi 25 yaşındaki Yigal Amir Tel Aviv’de bir barış yanlısı protestoya katılan Rabin’i vurdu ve başbakan o gün öldü. Rabin’in cebinde İsrail Barış hareketinin şarkısı Shir LaShalom’un (Barış Şarkısı) sözleri vardı. Rabin’in öldürüldüğü meydan onun anısına adlandırıldı.
Bu suikast İsrail toplumunda barış konusundaki derin anlaşmazlıkları ve İsrail siyasetinin faşist kanadının teşkil ettiği tehlikeyi belirginleştirdi. Rabin’den itibaren iki devletli barış şansı giderek azalmakta ve İsrail hükümetleri 1993’te söz verdikleri barışı getirmekte olabildiğince hareketsiz. Özellikle Netanyahu hükümetleri altında Batı Şeria’da yerleşim inşaatı arttı ve hızlandı. Rabin’den sonra İşçi Partisi bir daha aynı olmadı. İsrail’in kurucu partisi olan İşçi partisi bugün Knesset’teki en küçük partilerden biri. Bu gelişmeler Rabin’in vizyonu olan iki devletli çözümü daha da zorlaştırıyor. Tarihin ‘büyük adamların’ kararlarının toplamından fazlası olduğunu biliyoruz ancak Rabin’in faşistler tarafından katledilmediği bir gelecekte bugün bağımsız bir Filistin ve barışçıl bir İsrail’in komşu olarak yaşadığını hayal etmek mümkün. Bu vizyonun giderek imkansızlaştığı bu günlerde Rabin’i anmanın belki de en etkili yolu onun barış vizyonunun nasıl hala hayata getirilebileceğini düşünmek.
[…] LİNK https://www.avlaremoz.com/2019/11/04/fasist-kursunuyla-oldurulen-lider-yitzhak-rabin/ […]