Onun gelişini Tahran’daki evimizde oturup küçük televizyonumuzdan izlediğimizi hala hatırlıyorum. Ayaklanmalar, sokaklarda eylemler, silah ve kanla biten isyanlarla dolu bir yılın ardından Ayetullah Humeyni 14 yıllık sürgünden sonra İran’a döndü. Havaalanında milyonlarca destekçisi tarafından karşılandı.
Ben 13 yaşındaydım. Olayların önemini fark etsem de tam olarak hayatıma ne etkiler yapacaklarını anlayamazdım. 40 yıl önce bugün ailem bizi bildiğimiz her şeyi geride bıraktıran sürece giriyordu.
Devrimden önce Tahran modern, laik bir şehirdi. Ailem oraya ben 5 yaşındayken batıdaki küçük bir şehir olan Tebriz’den daha geniş bir Fars Yahudisi toplumuna katılmak için taşınmıştı. Ara sıra Müslüman çoğunluk içerisinde azınlık kimliğimizi hatırlatacak olaylar olsa da; genelde göze çarpmayan, çağdaş toplumumuzun her nimetinden yararlanan bir hayat sürdürüyorduk.
Bunların hepsi değişmeye başladı. İsyanlar yavaşça başladı. Zamanla bağrışmalara silah sesleri karıştı ve ikisi de gündüz gece hayatımızın sıradan bir parçası oldu.
Hayatımıza devam etmeye çalıştık ama durum bozulmaya devam etti ve güvende kalmak zorlaşmaya başladı. Dokuzuncu sınıfta Yahudi Okulu’na giderken her gün isyanların içinden geçerdim ve okul bizi güvende tutamayacağı için bir saat sonra eve yollardı.
Birçok sınıf arkadaşım ABD, İngiltere ve İsrail’e aileleriyle beraber kaçınca bizim de arkada kalmayacağımızı umdum. Ailem için, bizi anavatanımızdan koparıp, her şeyimizi ve hayat tarzımızı geride bırakmak çok zordu. Bu kararı önceleri veremediler.
Bu kararsızlık 11 Şubat 1979’da
değişti: İslami devrimin başarısı ilan edildi ve silahlı kuvvetler devrim
güçlerinin komutasına verildi. Kısa sürede nesillerdir evimiz olan yerin güvende
olmadığı anlaşıldı ve durum her gün daha kötüye gitti.
Nisan sonuna geldiğimizde
güvenlik için seçenekler azdı. Ailem abimi ve beni oturtup bizi cemaatten başka
çocuklarla birlikte ABD’ye yollamaya karar verdiklerini söyledi. Kendilerinin
de çok beklemeyeceklerini, güvenli olduğu an geleceklerini söylediler.
Bir hafta sonra 39 çocukla beraber uçağa bindim ve evimle sonsuza dek vedalaştım. Ailemin bize katılması iki sene sürdü ama sonunda beraberce yeni ülkemizde, evimizde hayatımıza başladık.
Birçok Fars Yahudi aile gibi İran’da
kalan tek bağımız anılarımız ve tarihimizdi. Zengin bir tarihi olan güzel bir
ülke. Sıklıkla oraya geri gitmeyi ve kızlarıma ve kocama beni ben yapan yeri
göstermeyi düşlüyorum.
O gün gelene kadar eskiden
tanıdığım o yer sadece anılarımdaki 40 sene önceki hayatımda kalacak.
Makalenin yazarı New York Eyaleti Senatosu’nda Nassau bölgesinin kuzey kıyısını temsil ediyor. New York eyaletinde seçim kazanan ilk İranlı mülteci.
Kaynak: NY Daily News, Anna M. Kaplan
Çeviri: Nesi Altaras
Onun gelişini Tahran’daki evimizde oturup küçük televizyonumuzdan izlediğimizi hala hatırlıyorum. Ayaklanmalar, sokaklarda eylemler, silah ve kanla biten isyanlarla dolu bir yılın ardından Ayetullah Humeyni 14 yıllık sürgünden sonra İran’a döndü. Havaalanında milyonlarca destekçisi tarafından karşılandı.
Ben 13 yaşındaydım. Olayların önemini fark etsem de tam olarak hayatıma ne etkiler yapacaklarını anlayamazdım. 40 yıl önce bugün ailem bizi bildiğimiz her şeyi geride bıraktıran sürece giriyordu.
Devrimden önce Tahran modern, laik bir şehirdi. Ailem oraya ben 5 yaşındayken batıdaki küçük bir şehir olan Tebriz’den daha geniş bir Fars Yahudisi toplumuna katılmak için taşınmıştı. Ara sıra Müslüman çoğunluk içerisinde azınlık kimliğimizi hatırlatacak olaylar olsa da; genelde göze çarpmayan, çağdaş toplumumuzun her nimetinden yararlanan bir hayat sürdürüyorduk.
Bunların hepsi değişmeye başladı. İsyanlar yavaşça başladı. Zamanla bağrışmalara silah sesleri karıştı ve ikisi de gündüz gece hayatımızın sıradan bir parçası oldu.
Hayatımıza devam etmeye çalıştık ama durum bozulmaya devam etti ve güvende kalmak zorlaşmaya başladı. Dokuzuncu sınıfta Yahudi Okulu’na giderken her gün isyanların içinden geçerdim ve okul bizi güvende tutamayacağı için bir saat sonra eve yollardı.
Birçok sınıf arkadaşım ABD, İngiltere ve İsrail’e aileleriyle beraber kaçınca bizim de arkada kalmayacağımızı umdum. Ailem için, bizi anavatanımızdan koparıp, her şeyimizi ve hayat tarzımızı geride bırakmak çok zordu. Bu kararı önceleri veremediler.
Bu kararsızlık 11 Şubat 1979’da değişti: İslami devrimin başarısı ilan edildi ve silahlı kuvvetler devrim güçlerinin komutasına verildi. Kısa sürede nesillerdir evimiz olan yerin güvende olmadığı anlaşıldı ve durum her gün daha kötüye gitti.
Nisan sonuna geldiğimizde güvenlik için seçenekler azdı. Ailem abimi ve beni oturtup bizi cemaatten başka çocuklarla birlikte ABD’ye yollamaya karar verdiklerini söyledi. Kendilerinin de çok beklemeyeceklerini, güvenli olduğu an geleceklerini söylediler.
Bir hafta sonra 39 çocukla beraber uçağa bindim ve evimle sonsuza dek vedalaştım. Ailemin bize katılması iki sene sürdü ama sonunda beraberce yeni ülkemizde, evimizde hayatımıza başladık.
Birçok Fars Yahudi aile gibi İran’da kalan tek bağımız anılarımız ve tarihimizdi. Zengin bir tarihi olan güzel bir ülke. Sıklıkla oraya geri gitmeyi ve kızlarıma ve kocama beni ben yapan yeri göstermeyi düşlüyorum.
O gün gelene kadar eskiden tanıdığım o yer sadece anılarımdaki 40 sene önceki hayatımda kalacak.
Makalenin yazarı New York Eyaleti Senatosu’nda Nassau bölgesinin kuzey kıyısını temsil ediyor. New York eyaletinde seçim kazanan ilk İranlı mülteci.
Paylaş: