7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor Röportajlar

Mia anlatıyor: ‘İsrail’e karşı olan Yahudiliğe karşıdır benim için. Benim gözümde artık maalesef anti-İsrail ve antisemitizm aynı şey’ 

Mia ile görüşmemizi gerçekleştirmek için Nişantaşı’nda bir kafede buluştuğumuzda uzun ve tedirgin geçen bir sürenin ardından İsrail’e gidecek olmanın telaşı ve heyecanı içindeydi. Mia’nın hikayesinde Aliya yaptıktan sonra İsrail ile kurduğu duygusal ve ideolojik bağda nasıl bir dönüşüm yaşadığı, 7 Ekim’den itibaren içinden geçtiği duygulanım süreci, bu bağlamda aidiyet ve güven hissi temelinde neler tecrübe ettiği ve de Türkiye ile arasındaki kuvvetli sembolik bağ, çok dikkat çekici. “İki yer de benim evim” sözleri Türkiye’de bir gayrimüslimin kolaylıkla geniş toplumdan bir bireyi ikna edebileceği bir ifade değil. Sürekli “bir taraf tutmak” zorunda bırakılmanın, bununla  sınanmanın getirdiği bilinçle ve iç bilgiyle satır aralarında, Mia’nın milliyetçilik ideolojisine tutunmadan eş zamanlı hem “Türküm” hem de “İsrail’i her zaman savunurum, orada güvendeyim” demesinin izlerini takip edeceksiniz. Bir diğer taraftan Mia, bundan sonraki röportajlarda da tanık olacağınız üzere sadece dini ve etnik kimlik bağlamında değil, bir kadın olarak da İsrail’de hissettiği güvenin ve özgürlüğün altını çiziyor. Şimdi söz Mia’da… 

Özgür: 7 Ekim sabahına gidersek, olaylardan ilk nasıl haberdar oldun? O güne dair neler hatırlıyorsun? Mesela ilk kimlerle konuştun, kimleri aradın, en önemlisi de neler hissettin ilk öğrendiğin andan itibaren?  

Mia: Sen söylerken ben de düşünüyorum; çok buğulu bir gündü. Karşı taraftan roket atılmasına alışkındık, ben de yaşadım İsrail’deyken. Hatta ilk roketli, savaş deneyimim, ama operasyonu 2014’de yaşadım. O gün de bildiğimiz “klasik bir roket günü” diye sandım.  

Ö: Bu İsrail’de “alışmaya çalıştığınız” bir yaşam tarzı, değil mi? 

M: O gün farklıydı işte. Ben İstanbul’daydım. Annem gelip “olanların farkında mısın?” demişti. Ben 7 Ekim’de İsrail’e dönecektim, fakat bir etkinlik için bir hafta daha kalmaya karar vermiştim. Tam da olayların başladığı saatte dönecektim. Şans mı diyim artık bilemedim. Ben 15 Temmuz darbe girişimi olduğunda da o gün İstanbul’a gelecektim gene gelememiştim, hep böyle şeylere denk geliyorum.  

O sabah ilk annem geldi ve “roketler düşüyor” dedi. Annem, babam, abim hepsi İstanbul’da. Ben İsrail’de tek yaşıyorum. Kuzenlerim, aile yakınlarım, ailem gibi gördüğüm annemlerin yakın arkadaşları da İsrail’de yaşıyor. Ben ilk onlara mesaj attım ve “neler oluyor?” diye sordum. Onlar da “sabahtan beri 600-700 kadar roket düştü” dediler. Bu normalin çok dışında bir rakam. Haberleri izlediklerinde henüz onlar da tam ne olduğunun farkında değillerdi, ama teröristlerin ülke içine giriş yaptığı duyurulmuştu. Bu tabii olağandışı bir durum.  

Ö: O sırada daha tam neler yaşandığı, durumun vahameti netleşmemişti değil mi? 

M: Aynen, haberler var ama sadece “festivali bastılar” diye. Kim bastı?, neler oluyor?… Böyle bir şeyi kimse tahmin edemeyeceği için…. Akşamına doğru farkına varmaya başladık. Zaten akşam saatleri olduğunda savaş ilan edilmişti. Sürekli oradakileri arıyoruz iyiler mi diye. Çok büyük bir belirsizlik vardı o gün. Buğuluydu. Düşünüyorum ne yaptım diye? Hiç.  

‘İsrail, aileler kayıplarını medyadan öğrenmesin diye önce kimlik doğrulanmasını sağlamaya çalışıyor.’ 

Ö: Geniş toplumdan arkadaşlarından, çevrenden sana ulaşanlar oldu mu ilk birkaç gün? 

M: Arkadaşlarım aradı hep, “nasılsın, neredesin?” diye. Ben İsrail’e 2013’de üniversite için gittim. Aliya yaptım ve orada kaldım. Geniş toplumdan arkadaşlarım birkaç gün sonra mesaj attılar. Eskiden daha fazla arkadaşım vardı, geniş toplumdan, bugün ise saysam on parmağımı geçmez, maalesef. Onlar arayıp sordular. Annem ve babamın arkadaşlarından çok arayıp soran oldu.  Kendi arkadaşlarıma daha çok ben mesaj atıyordum İstanbul’da olduğum için. Onlar da “bir şeyler oluyor ama emin değiliz” diyorlardı.  

İsrail’in sevdiğim yönlerinden bir tanesi de şu; bir olay olduğunda “Bam” diye bir sayı yayınlamaz, yaparsa da çok ekstrem bir durumdur. Benzer bir olay Türkiye’de, veya Avrupa’da başka ülkelerde olduğunda, örneğin bir bomba patladığı zaman anında bir sayı veriliyor. İsrail şunu yapıyor: aileler kayıplarını medyadan-sosyal medyadan öğrenmesin diye önce kimliklerin doğrulanmasını sağlamaya çalışıyor. Bu yüzden belli bir süre kaç kişi kaçırıldı, kaç kişi ölü, kaç kişi kayıp bilinmiyordu. İsrail savaş ilan ettiği zaman anladık ki durum ciddi, o zaman işin gerçekliğini daha net kavradık. Ben 1-2 güne biter diye düşündüm ama işte, olay rehinelere varınca… Bu kadar uzun süreceği kimsenin aklına gelmezdi. En son bu kadar çok kayıp Yom Kipur savaşında olmuş. Tarih olarak da Yom Kipur Savaşı ile 7 Ekim’in tam aynı güne denk gelmesini insanın aklı alamıyor…  

‘Siyonistim de diyemem ama İsrail’i her zaman savunurum ve bu hiçbir zaman değişmeyecek.’ 

Ö: Yaklaşık 10 sene önce Aliya yaptın. O zamandan bugüne İsrail ile kurduğun duygusal-sembolik-ideolojik bağda bir değişim-dönüşüm oldu mu? Aidiyet / güven hissi temelinde süreklilikler ve kopuş yaşadın mı? Nasıl hissediyorsun?  

M: Türkler bunu “patriotism” (vatanseverlik) olarak görüyor genelde, ama ben hiçbir zaman milliyetçi olmadım. Ne İsrail’e ne Türkiye’ye ne başka bir yer için. Üç vatandaşlığım var, ama hiçbirine milliyetçi bir duygu beslemiyorum. 10 yıldır İsrail vatandaşıyım ama ne zaman bir yere gitsem “ben Türk’üm” diyorum. Benim ilk bildiğim, ilk geldiğim alan Türkiye. Maalesef, burada Türklük eşittir Müslümanlık olduğu için ben inadına “Türk’üm” derim. Sonuçta atalarım yüzyıllardır burada. Siyonistim de diyemem, ama İsrail’i her zaman savunurum ve bu hiçbir zaman değişmeyecek. Asker arkadaşlarım olduğu için, onların yaşadıklarını içeriden gördüğüm için, Filistinli arkadaşlarım olduğu için şanslıyım. Birçok farklı kültürün gözünden bakabiliyorum bu olaya. Gittiğim üniversitede birçok farklı milletten insan vardı; Filistinli vardı, Hristiyan Arap vardı, İtalyan Yahudisi de vardı. Onlar İsrail’i baya bir benimsiyorlar, İbranice bilmenin etkisi var tabii. Biz (Türkiyeli Yahudiler) ülke şartlarından dolayı maalesef İbranice bilmiyoruz. Geçen hafta Roma’daydım, orada bir Yahudi okulunun dışında İsrail bayrağı vardı. Burada (Türkiye’de) öyle bir şey yapamazsın. Türk Yahudileri için İsrail kırmızı çizgi. Kesinlikle duygusal bir bağ var, ama orada İsrail’in yaptıklarından buradaki Yahudiler sorumlu değil.  

15 Temmuz’da darbe girişimi olduğu zaman ben İsrail’deydim. O zaman burada İstanbul’da ailemin yanında olmak istemiştim. 7 Ekim’de de orada olmak istedim, ailemin yanında. İki yer de benim evim. Oradayken evi özlüyorum, buradayken evi özlüyorum… 

Babam benim İsrail’de okumuş; çok tanıdık, eş dost, akraba var orada. Ben küçükken çok giderdik. O yüzden her iki taraf da benim için hep ev oldu. Herkese göre değişebilir bu “ev” tanımı ve duygusu tabii; ben hem İsrail’i hem Türkiye’yi her zaman özlerim. Buradan gelirken de oraya giderken de hep bir hüzün olur.   

Ö: Yakın bir zamanda tekrar döneceksin İsrail’e, işin de orada. Yaşananlardan sonra orada yaşamaya dair hiç içine güvensizlik hissi geldi mi? 

M: Bu duygunun birçok insanda olduğunu biliyorum. Güvenlik zafiyetinden dolayı da öyle hissetmekte haklılar. Şimdi, bir önceki hükümet solcu hükümetti. O yüzden de bir takım zafiyet açıkları oluştu. En çok barışı isteyen, ya da nasıl desem… Taviz vermesi gerektiği için güvenlik açıkları oluşuyor. O yüzden ben çok şaşırmadım böyle bir güvenlik açığı olmasına, ama bu derece beklemiyordum. Diğer taraftan “İsrail kendisi yarattı bu savaşı” türünden açıklamalara asla itibar etmem. En başta İsrail’in böyle bir lüksü yok. Bunlar safi komplo teorileri. Tek bir tane askerinin – Eli Kohen- cesedini alabilmek için bir sürü terörist geri iade etmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Güven sarsıcı mıydı yaşananlar? Evet. Ama ben hâla halkını en fazla koruyan ülkenin İsrail olduğunu düşünüyorum. 

Benim evimde sığınak var. Evim çok şükür olayların olduğu yerlere yakın değil, ama roketler geldi mi? Geldi.  Ra’anana bana çok uzak değil ve geçen hafta baya korkutucu bir şey yaşandı orada.  

‘Türkiye’de başıma bir şey gelse maalesef biliyorum ki beni ülkem korumayacak, ama İsrail beni koruyacak’ 

Ö: Olayların yaşandığı bölgede tanıdıkların var mıydı? 

M: Tanıdıklarımın tanıdığı vardı. Ailem kadar çok yakın diyeceğim birinin kuzeni vardı.  

Güvenlik dedik ya… Türk Yahudisi olup, gidip geri gelen çok oldu İsrail’den. Aliya yapmaya karar verip sonradan vazgeçenler de oldu. Ama şu da var, yurtdışında yaşayan çok sayıda İsrailli aile de geriye göç etti. Genelde tersi olurken, savaş hâlinde olan bir ülkeye geri göç ettiler. Ukrayna savaşı buna bir örnektir. Bence diasporadaki güvensizlik daha çok yükseldi. Türkiye’de başıma bir şey gelse -sadece Yahudi olduğum için değil- maalesef biliyorum ki beni ülkem korumayacak, ama İsrail beni koruyacak. Buradaki güvensizlik daha çok arttı. Buna rağmen Avrupa’dan farklı olarak bence Türkiye’deki Yahudiler burayı daha çok benimsiyorlar İsrail’den ya da başka bir yerden.  

Ö: Bu süreçte arkadaş, sosyal çevren ya da tamamen sosyal medyada kamusal figürler üzerinden konuşursak, seni üzen-hayal kırıklığına uğratan-şaşırtan yaklaşımlar ile karşılaştın mı? 

M: Bu süreç bende aydınlanma yarattı birçok bakımdan. Cahil zannettiğim kişiler beni verdikleri tepkilerle şaşırtırken aydın sandığım kişiler de çok hayal kırıklığına uğrattı. Mavi Marmara zamanı da sevimsiz tepkiler görmüştüm, ama yakınlarım değildi bunu yapanlar. Bu sefer yakınımda olan kişilerin tavırları beni şaşırttı. Instagram’da Gazze’yi değil Hamas’ı savundukları iletiler… o çok kötü. Hepimiz sivillerin zarar görmesine üzülüyoruz. Filistin’in en çok yardım aldığı ülke İsrail. “From the river to the sea” (Nehirden denize) dedikleri şey, tamamen İsrail’in yok oluşu. Bu arada çok yalan haber ver. İnsanların kafasının karışmasını da anlıyorum. Ama İsrail’de yaşayan bir arkadaşın varsa ona sor, neler olduğunu ondan öğrenmeye çalış. Bunun yerine “sen yanlış biliyorsun” diyor bana. Bu antisemitizm işte.  

‘Gazze’de ölenler için bir hafta milli yas yapılıyor, depremde kaybettiklerimize hiçbir şey yapılmıyor. Sen önce kendi milletine sahip çık.’ 

Ö: Antisemitizmin kitap tanımını biliyoruz; sen nasıl tanımlarsın tüm bu son gelişmelerle birlikte? İsrail bağlamında, kavramın anlamında bir değişim oldu mu senin açından? 

M: İsrail’e karşı olan Yahudiliğe karşıdır benim için. Benim gözümde artık maalesef anti-İsrail ve antisemitizm aynı şey. İsrail’i kötülerken orada yaşayan Yahudileri de kötülüyorsan, bu aynı nefret. Dediğim gibi, “from the river to the sea” demek, İsrail Devleti’ni tamamen ortadan kaldırmak demek. Davud’un Yıldızı’na yapılan hakaretlerle sadece İsrail’i değil dünyadaki bütün Yahudileri kötülüyorsun demek. Beyazıt’ta bir sahaf kapısına bir yazı koymuştu: “Yahudiler giremez” diye, işin komiği o kitapçıda fotoğrafa dikkatli bak, öndeki kitaplardan birinin yazarı Yahudi! Cahillik bu. Bilgilisindir, bu konuda okuyorsundur ve kendi düşüncelerin nettir o zaman tamam, diğeri tam cahillik.  

Sınır dışı edilen futbolcunun olayında da, adamın fikrine hissine saygı duymak zorundasın. O olaydan iki hafta önce Suudi Arabistan’da Atatürk fotoğraflarına izin vermediler diye olay çıkartıyorsun, haklı olarak tabii. E aynı şey, sen kendi ülkeni savunuyorsun o adam da kendi ülkesini savunuyor. Bu arada Antalyaspor’da Arap İsrailli, Müslüman İsrailli, bir oyuncu daha vardı, bu konuşulmadı mesela hiç, o da karşı çıktı oynamamaya.  

Hayalkırıklığı yaşadın mı diye sordun ya, maalesef şöyle bir şey oldu. Gazze’de ölenler için bir hafta milli yas yapılıyor, depremde kaybettiklerimize hiçbir şey yapılmıyor. Sen önce kendi milletine sahip çık.   

İsrail’in ilk kadın başbakanı Golda Meir’in çok güzel bir sözü vardır, “Barış ancak, Arapların kendi çocuklarına olan sevgisi bize olan nefretlerinden ağır basacağı gün gelecek”. Çok doğru.  

Ö: Genelleyemeyiz tabii ancak geniş toplum nezdinde “Yahudiler İsrail’e yaşadıkları ülkeden daha fazla bağlılar. Asıl vatanları orası” şeklinde bir algı var. İsrail söz konusu olduğunda, Mavi Marmara’dan da bahsettik, senden mutlaka bir söz söylemen, açıklama yapman, belki de “oralı olmadığını ispat etmen” gerektiğine dair bir algıyla karşılaştın mı hiç?  

M: Ben hissetmedim, annemlerin de çevrelerinde böyle bir şey hissettiklerini sanmıyorum. Ama sorulması gerektiğini düşünüyorum, doğru bilgiye ulaşılması için. Keşke bence böyle hissettirilsek de dediklerimize kulak verilse. Bu beni çok rahatsız etmez.  

Ö: Ailen, erkek arkadaşın tekrar İsrail’e dönmen konusunda “gitmeseydin şimdi” gibi bir yaklaşımda bulundu mu? Gündelik hayatına nasıl dokunduğuna da biraz değinirsek… 

M: Annemin ve babamın arkadaşlarının, “kızını artık buraya getirsene” dediklerine eminim. Benim babam her zaman şunu söyler, “benim kızım orada daha güvenli. En azından sığınakta olduğunu biliyorum”. Annem bana bu olayda özel olarak dedi: “1-2 ay bakalım, bekle biraz” diye. Ama hiçbir zaman “gitme” demediler. Cemaatten çok karışan eden oldu tabii. Bak, mesele sırf Yahudi ülkesi olması değil İsrail’in. Ben sabahın dördünde kız başıma elimi kolumu sallaya sallaya Tel Aviv sokaklarında yürüyebilirim.  

Ö: Kesişimsellik… Bunu başka görüşmeciler de dile getirdi… 

M.: Orada güvende, özgür hissediyorum bir kadın olarak kendimi.  

‘Ürdün, İsrail kurulmadan orada yaşayan Filistinli Araplar için kurulmuş bir ülke, bayrakları bile neredeyse bire bir.’ 

Ö: Sosyal medyada aktif misin? 

M: Evet, tabii. 

Ö: Bu süreçte paylaşımların oldu mu? Nasıl tepkiler aldın? 

M: Bana çok fazla tepki gelmedi ama 7 Ekim’den sonra hesabımı gizli hesaba dönüştürdüm. Çok kişiyi engelledim. Öncesinde de mesaj attım, “bak, bu olayın doğrusu budur, şu kaynağa bak mutlaka” diye. Ama bir kulaktan girdi diğerinden çıktı. Hiçbir verdiğim kaynağa bakmamak benim için başka bir boyut, cahilliktir. Ve bunu çift ana dal yapmış, yüksek pozisyonlarda çalışan insanlar yapıyor. 7 Ekim’den sonra artık pek paylaşım yapmıyorum. Ben kişisel olarak değil, ama İsrail devletindeki sözcülerin paylaştığı şeyleri ya da istatistikleri / rakamları paylaşıyorum. Kişisel rehine hikâyelerini paylaşmıyorum. İngilizce hikâyeleri Türkçe’ye çevirip paylaşıyorum çünkü çevremde İngilizce bilmeyenler var. Nötr kalmaya çalışıyorum, çünkü oradaki sivillerin ölümüne üzülmediğimi düşünenler var. Bazı insanlar öyle görmek istiyorlar. Kesinlikle umursamıyor değilim. Ama o insanların sorumlulukları İsrail’de değil. Kendi Arap kardeşleri neden sahip çıkmıyor? Ve bak şunu çok az kişi bilir, İsrail Mısır’a gidip “Refah kapısının orada, çölde alan var, o alanda kamp kuralım ve sivilleri savaş bitene kadar oraya alalım” dedi ve Mısır kabul etmedi. Neden İsrail suçlanıyor bunun üzerine? Bir yere kadar empati kurabiliyorum ben de… İsrail kendi vatandaşını zar zor ayakta tutmaya çalışıyor. Başkasına yardımcı olduğunda da yaptıkları görülmüyor, böyle bir muamma… Üstüne Mısır şu an Trump’ın Meksika için ördüğü duvar gibi Israil sınırına duvar örüyor. Kimse bunu konuşmuyor. Ürdün, İsrail kurulmadan önce orada yaşayan Filistinli Araplar için kurulmuş bir ülke, bayrakları bile neredeyse bire bir. Ürdün de şu an sessiz. Kimse Filistin sivillerine kapılarını açmıyor. İsrail küçük toprağında nasıl açsın? Üstüne aralarında, teröristlerin de olabileceği faktörü varken. Kendi halkını tehlikeye atan Arap kardeşleri onları istemezken… Üzücü bir hikâye ama gerçek.  

Hastane olayında mesela, çevremde o kadar yüksek eğitimli, işlerinde çok başarılı entelektüel diyeceğim insanların bir anda nasıl dolduruşa geldiğine tanık oldum! Üç saniyede bir hastanede kaç kişi öldüğünü -ki öyle değildi zaten ortaya çıktı gerçek sonrasında- iddia edebilirsin? Bütün medya birbiriyle yarıştı. Bunu analiz edemiyor insanlar. Bu kesinlikle insanların içinde olan bir antisemitizm. Çok net bu. 7 Ekim’de öldürülen çocukların ismi yeni yeni ortaya çıkıyor, şu an hâla net ölü sayısı bilinmiyor bile.  

Ö: Peki bu süreçte antisemitizm ile karşı karşıya kaldın mı? 

M: Kaldım ama bu olaylarla ilgili değil. Bir de şu önemli bir bilgi bence, faunusun içinde yaşadığımız için toplum olarak çok fazla birebir antisemit bir durumla karşılaşma ihttimalimiz de düşük oluyor. Yahudi okuluna gittim, cemaat içinde sosyalleştim. Geniş toplumdan arkadaşlarım vardı tabii. Beni tanıyan, kimliğimi bilen insanlardı. Ben polisle çok sıkıntı yaşadım hayatımda. Direkt soru şu, “Türkçe biliyor musun?”. Türkçe konuşuyorum, daha ne! OHAL’de başıma geldi. Polis dedi ki “neden ismin böyle”, ben de “ismim böyle ne demek ?” dedim birkaç kere. O da inatla “neden?” diye sormaya devam etti. “Yahudiyim” demedim, içimden demek gelmedi. Ben Türk’üm ayrıca. Mavi Marmara gibi daha önceki olaylarda daha çok tepki almıştım. Bu sefer ben tepki verdim, sosyal medyada engelledim.  

Balat Or-Ahayim’deki olay sırasında da dedemin mevludu vardı, görmedik ama hemen öncesinde oradaydık.  

Ö: İsrail gündemde olduğunda komplo teorilerindeki artışa da tanık oluyoruz. İsrail’in görünürlüğü arttığında zirve yapıyor antisemit komplo teorileri. Tüneller, Epstein davası gibi… Bununla bir mücadele yöntemi olabilir mi sence, ne düşünüyorsun bu konuda? 

M: Ben aşırı dindar değilim ama içimde inançlıyımdır. Tarihimize de baktığın zaman biz her zaman nefret edildik, her zaman. Kaç kere sürülmüşüz, bunun hesabı yok. İsrail’de üniversitelerin, derneklerin hepsi 1948’den önce kuruldu. Bu tarihte bilinen bir şey. Her zaman Yahudilere ve İsrail’e karşı nefret olacak, bu geçmeyecek. Bu nefret belki de bize yaşama sebebi, bir olma gücü veriyor.  

Antisemitizm hiçbir zaman bitmeyecek. Yahudiler bile kendi toplumunu, memleketini kötülüyorsa… Geniş toplumu bırakıp bence kendi iç toplumumuza bakmak, eleştirmek gerekiyor.  

Cahillik yok olmayacak, bu da hiçbir zaman yok olmayacak. Ama belki ileride doğru kaynak okumayı öğretmenin yolları bulunabilir, ama maalesef kimse bunun önemini anlamıyor. Bu teknolojide çok zorlaştı işler. Ne doğru ne yanlış bilinemiyor… 

Ö: Birtakım siyasiler çifte vatandaşların vatandaşlıktan atılması, askere gidenlerin fişlenmesi gibi açıklamalarda bulunmuşlardı hatırlarsan. Ne düşünüyorsun bu konuda?  

M: Benim annem babam Türkiye’de yaşıyor. Korkmamam mümkün değil tabii. Benim Türk kimliğimi pasaportum belirlemiyor ki! Geleceğimi burada görmüyorum ben ama…. Kendim için değil, ailem için endişeleniyorum. Eğitimin bu kadar kötü gittiği, ekonominin bu kadar kötü olduğu bir yerde gelecek göremiyorum maalesef. Tanıdıklarım ikinci çocuk yapamıyor yaşam pahalılığından. Ben büyük bir aile kurmak istiyorum, ama maalesef burada kuramam bu gidişle. 

İstanbul müthiş bir yer, böyle bir metropol yok bence. İnsan çok üzülüyor bir diğer taraftan da… 

7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.

Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.