Röportajlar

Shlomo ve Ayşe’nin Hikayesi: Yahudi Kukla Tiyatrosu Bubales’in Kurucusu Shlomit Tripp – Muzaffer Erol

Shlomit Tripp ile geçtiğimiz Temmuz ayında, kültürlerarası toplum programları direktörlüğünü yaptığı Berlin Yahudi Müzesi’nin bahçesinde buluştuk. Kendisinin hem Türkiye kökenli bir Yahudi olması hem de 2011 yılında kurmuş olduğu Almanya’nın ilk ve tek Yahudi Kukla Tiyatrosu Bubales merakımı uyandırmıştı.

Bir Sefarad olarak çocukluğundan itibaren Aşkenaz bir kültürel alanda yaşaması ve aynı zamanda Türkiyeli bir Yahudi olarak Türkiye diasporasını da deneyimlemesi Shlomit’in hikâyesini daha da ilginçleştiriyor. Bu ilginç hikâyede Bubales, Shlomit’in Tikkun Olam[1] felsefesinden ilham alarak göç hafızasından damıttığı, anneannesi ve annesinden miras kalan ve çocukların gülen yüzleriyle geleceğe taşınmasını umduğu bir yolculuğun ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. 

DNA’mızda göç var

1970 yılında Berlin’de doğan Shlomit kökenlerine dair aktarılan aile hikâyelerinden, kendisinden önceki her kuşağın bir göç tecrübesinin olduğunu öğrenmiş. Shlomit’in anne ve babası İstanbul doğumlu ancak Dönme olan anne tarafı ile Sefarad olan baba tarafı Selanik kökenliler. Her iki aile de birbirlerinden habersiz şekilde, cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’a göç etmişler. 1960lı yıllara gelindiğinde ise Shlomit’in annesi misafir işçi olarak, babası ise üniversite eğitimi almak üzere yine birbirlerinden habersiz bir şekilde Berlin’e göç etmişler. Türkiye’deki yaşamlarında politikadan uzak bir şekilde yetiştirilen anne ve babayı Berlin’de bir araya getiren ise Türkiye İşçi Partisi’nin diaspora örgütlenmelerine katılmaları olmuş. Çeşitli sol yayınlar için gazetecilik yapan çift, Batı Berlin’de gerçekleştirilen Vietnam Savaşı karşıtı bir gösteride yoldaşları tarafından tanıştırılmış. Shlomit, bu tanıştırılma hikâyesini “Komünist Türkler şiduh[2] yaptılar” diyerek esprili bir şekilde anlattı. 1977 yılına kadar Berlin’de yaşamaya devam eden ailenin evinde din “halkların afyonu” olarak görülse de Yahudilik kültürel olarak yaşatılmaya devam edilmiş. Kimi zaman Yahudi bayramları kutlanmış kimi zamansa Şabat yemekleri yenilmiş ancak bu kutlama ve ritüeller düzenli olarak gerçekleştirilmemiş. Buna rağmen, ailenin politik kimliği, Yahudiliğin Sefaradlık dışındaki yüzlerini ve bu yüzlerin sol ile kurdukları ilişkileri deneyimlemelerine de katkı sağlamış.

Shlomit 7 yaşında iken, birçok insanın Berlin Duvarı’nı kaçak yollarla aşarak Batı Bloku’na ulaşmaya çalıştığı bir dönemde, aile Batı’dan Doğu Bloku’na geçmiş ve 11 sene boyunca Prag, Moskova ve Leipzig kentlerinde komünist Yahudilerle, Aşkenaz kültürünün ağır bastığı bir alanda sosyalleşmişler. Bu sosyalleşme süreci Shlomit’in anne ve babasının Türkiye’deyken yabancı oldukları Tikkun Olam bakış açısının hayatlarına girmesini sağlamış. Dünyayı onarmak/iyileştirmek anlamına gelen Tikkun Olam, özellikle babasının politik kimliği ile Yahudiliğe dair kültürel aidiyetini yakınlaştıran faydalı bir araç olmuş. Shlomit’in yaşamını farklı bir eksene taşıyan ise büyükannesi ile tanışması olmuş.

Ağacın her dalı kendinden önce büyüyen dalın yönüne göre yolunu bulur, sen bizim son dalımızsın. Her ne yapacaksan Yahudi geçmişini unutmadan yap.

Bu sözleri Shlomit’e 16 yaşında Atina’da ilk kez gördüğü büyükannesi söylemiş ve Yahudi köklerini unutmamasını öğütlemiş. Atina’daki buluşma sonrasında Shlomit, o dönemde ikamet ettikleri Prag’a döner dönmez sinagoga giderek Yahudi cemaatine katılmaya karar vermiş ve bu sayede Yahudiliğin dini boyutunu keşfetmeye başlamış. Büyükannesi ile buluşması aynı zamanda Shlomit’in Ladino ile tanışmasını sağlamış ve böylece bugün Bubales gösterilerinde Ladino’yu da kullanmasının temelleri atılmış.

Prag’da Yahudi, Berlin’de yabancı

Almanca, Türkçe, İngilizce, Çekçe, Rusça, İbranice ve büyükannesi sayesinde biraz da Ladino öğrenen Shlomit, birçok kültür ile etkileşim halinde büyümüş. Ancak, Sefarad olmasından dolayı ne Aşkenaz kimliğinin baskın olduğu Almanya Yahudiliği içerisinde, Müslüman olmaması nedeniyle, ne de Türkiye göçmenleri içerisinde tam olarak kabul edildiğini hissedebilmiş. Almanya’daki Türkiyeli göçmenlerden, “Shlomit Türk ismi değil, Kürt müsün?” veya “Yahudiysen Türk değilsin” gibi tepkilerle karşılaşmış. Almanya’daki Yahudi cemaati ile olan ilişkisi ise karmaşık ve uzun bir süreci beraberinde getirmiş.

18 yaşında tekrar Berlin’e dönen Shlomit’i Dönme ve Sefarad bir çiftin çocuğu olarak Almanya’da bekleyen sürpriz, Berlin’de Yahudi cemaatine kabul edilmemek olmuş. Aşkenaz cemaatine kayıt olabilmesi için anne ve babasının Ketubası talep edilmiş. Almanya’da dini nikahla evlenmeyen ve annesinin Dönme olmasından dolayı bu talebi yerine getiremeyen Shlomit’in Yahudiliğini “kanıtlama” mücadelesi böylece başlamış ve bu mücadele onu Kudüs’e Bet Din’e, Yahudiliğinin tanınması için yapacağı başvuruya götürmüş. Bu başvuru ancak hahamlardan oluşan dini mahkemede Sebatay Sevi’nin Mesih olduğuna inanmadığına dair sözlü güvence vermesi ve Mesih’in geleceğine dair inancını 13 kez tekrarlaması ile sonuçlanabilmiş.

Bet Din tarafından Yahudiliği tanındıktan sonra İsrail’de yaşamaya devam etmekle, annesine olan özlemi de ağır basınca, “kötü havasına rağmen” Berlin’e geri dönme isteği arasında kalmış bir süre. Bu düşünceler arasında gidip gelirken, 1995 yılında İzak Rabin suikastı sonrasında İsrail’de oluşan atmosferin onda yarattığı düş kırıklığı Shlomit’i Berlin’e geri döndürmüş.

Kukla tiyatrosu da DNA’mızın başka bir parçası

Berlin’e geri dönüş sonrasında önce sanat pedagojisi ve ardından iletişim tasarımı okuyan Shlomit, üniversite eğitimi sırasında kukla tiyatrosunun etkili bir öğretici araç olduğunu fark etmiş ve bu bilgi, kendisinden önceki ağaç dallarının yani anneannesi ile annesinin tecrübeleriyle birleşmiş. İstanbul’a göç ettikten sonra aile bütçesine katkıda bulunmak için pazar yerlerinde gölge tiyatrosu gösterileri yapmış olan anneannesi ile güzel sanatlar lisesi mezunu olduktan sonra kukla ve kukla kıyafetleri diken annesinin tecrübeleri, Shlomit’in kukla tiyatrosu fikrinin olgunlaşmasına yardımcı olmuş.

Mezuniyet sonrasında önce bir reklam ajansında Türkiyeli çocuklara yönelik reklamlar, daha sonra ise Berlin Yahudi Müzesi’nin eğitim departmanında müzenin çocuk programlarını tasarlamış. Bu süreçte, Yahudi bayramlarında çocukları eğlendirebilecek bir kukla tiyatrosunun eksikliğini hisseden Shlomit, 2011’de annesiyle birlikte tasarladığı kuklalarla ilk gösterisini Hanuka hakkında yapmış.

Küçük kukla sevgililer

Shlomit’in kukla tiyatrosuna verdiği isim olan Bubales hoş bir kelime oyunu. “Buba” İbranice “oyuncak bebek”; “Bubele” ise Yidiş dilinde “küçük sevgililer” anlamına geliyor. Böylece ilk görüşte bana Susam Sokağı’nı anımsatıp, çocukluğuma götüren tiyatronun adını “Küçük Kukla Sevgililer” olarak çevirebiliriz. Shlomit, küçük kukla sevgililerin hepsini kendisi tasarlıyor, oyunları yazıyor ve gösterilerde kuklaları konuşturuyor, eşi Gershom Tripp ise tiyatronun teknik altyapısıyla ilgileniyor.

Bubales Almanya’da Yahudi çocuklara yönelik bir kukla tiyatrosu eksikliğini gidermesinin yanı sıra, Shlomit’in Yahudi Müzesi’nde çocuk programları tasarlarken dert edindiği sorunlara da farklı çözümler yaratabilmesini sağlamış. Bubales öncesinde düzenlediği çocuklara yönelik programlarda, çocukların Yahudiliğe dair ilk kurdukları cümlelerin çoğu zaman Holokost ile ilgili olmasına şaşırmış. Holokost hafızasının dünyadaki bütün Yahudiler için önemli bir birleştirici unsur olmasını göz ardı etmeden, böylesine büyük bir travmadan ziyade çocukların Yahudiliğe dair kurdukların ilk ilişkinin, Yahudiliğin içerdiği kültürel zenginlik olması gerektiğini düşünmüş. Böylece Bubales’in Yahudi kültürünü çocuklara tanıtan oyunları oluşmaya başlamış. Almanca, Yidiş ve Ladino konuşan küçük Shlomo, somurtkan ve şakadan anlamayan koyun Mendel ilk yıllarda Bubales‘in temel karakterleri olmuş ve çocukları Yahudi kimlikleri konusunda cesaretlendirmeyi hedeflemişler.

“Her yerde Noel ve benzeri şeylerle ilgili Alman kukla tiyatroları var. Yahudi çocukların da kendi kukla tiyatrolarının olması gerektiğini düşündüm. Beni şaşırtan şey, birdenbire Yahudi olmayan pek çok kuruluşun kapımızı çalması ve şöyle demesiydi: ‘Biz de bu tiyatroyu görmek istiyoruz!”

Bu olumlu geri dönüşlerden sonra kukla tiyatrosuna, kültürlerarası diyalog teması da katılmış. Shlomo’nun en iyi arkadaşı olarak Bubales’e katılan Ayşe ile birlikte kültürler ve dinler arasında bağ kurma ve Yahudilik hakkında önceden bilgisi olmayan çocuklara Yahudi kültürünü tanıtma perspektifi kukla tiyatrosunun içeriğini zaman geçtikçe zenginleştirmiş. Böylece Bubales’in konuştuğu diller arasına Türkçe de girmiş.

Ayşe’m olmadan asla!

Shlomit’in Türkiye’ye uzanan kökleri, Türkiye ve diğer ülkelerden gelen Müslüman göçmenlerin; Sefarad olması ve Aşkenaz bir kültürel alanda büyümüş olması ise Avrupa’daki Yahudilerin kültürel kodlarını ve kırılgan noktalarını daha net görebilmesini sağlıyor. Bu noktada Ayşe’nin Bubales’e katılması her iki alandaki çatışma noktalarının ve önyargıların kırılabilmesi adına çok önemli bir işlev görüyor.

Azınlık olmak çok farklı ve zor sadece Yahudi cemaatinin içinde Yahudi olarak değil, azınlık olmanın farklı hallerini Berlin’deki Türkler içinde de yaşamaya devam ediyorum.

Shlomit, her ne kadar her iki kültürel alana da tam olarak kabul edildiğini hissedemese de yaşamı boyunca karşılaştığı ve karşılaşmaya devam ettiği sorunların aynı zamanda ona yeni hareket alanları açtığını ve kimi zaman yıkıcı olabilen tecrübelerin, önyargıları kırabilme yolunda etkili birer araç olarak kullanabileceğini öğrenmiş. Şimdiye kadar oyunlar hakkında herhangi bir olumsuz tepki alıp almadığını sorduğumda ise hem Müslümanlardan hem de Yahudilerden kimi zaman olumsuz tepkiler gelebildiğini belirtti. Örneğin, sadece Yahudi çocukların katıldığı bir gösterisinin öncesinde Ayşe’nin oyuna dahil edilmesine “gerek olmadığı” yönünde bir taleple karşılaşmış. Shlomit ise bu talepte ısrarcı olunması halinde oyunu iptal edeceğini belirtmiş ve bu duruşu sayesinde Berlinli Yahudi çocuklar Ayşe ile tanışabilmişler. Ortaçağ’dan kalma gerçek bir hikayeye dayanan, Yahudi ve Müslüman sanatçıların işbirliğiyle yaratılan başka bir oyunu ise Berlin’deki bir Arap kültür merkezinde oynamak istemiş. Ancak oyunu gelen tepkiler üzerine iptal etmek zorunda kalmış. Neyse ki duyarlı bir imam, oyunu görev yaptığı camide oynaması için Shlomit’i davet etmiş ve kültür merkezinde oynanamayan oyun böylece camide izleyicileriyle buluşabilmiş.  

Bubales Kukla Tiyatrosu, Tikkun Olam’a küçük bir katkı 

Bir sanat pedagogu olarak Shlomit, modern eğitim ve psikolojik uygulamalarda kukla tiyatrolarının uzun süredir engelleri aşmak için kullanılan başarılı bir araç olduğunu söylerken, Yahudi kimliğinin ona kazandırdığı Tikkun Olam’ın etkilerinin de tiyatrosuna yansıdığını belirtti. Shlomit, Tikkun Olam ile Bubales arasında kurduğu ilişkiyi şöyle anlatıyor: “Elbette Tikkun Olam’ın başlangıçta manevi bir anlamı vardı. Modern Yahudi bakış açısına göre ise Tikkun Olam dünyanın iyileştirilmesi olarak yorumlanabilir. Bu tam da bana ailemden miras kalan bir yorumlama: Dünyayı iyileştirmek! Dolayısıyla Bubales, Tikkun Olam’a kişisel bir katkım.” 

Önyargıların ve ırkçılığın küçük yaşlardan itibaren daha oluşmadan kırılabilmesi için kendi bulduğu çözümün Bubales olduğunu söyleyen Shlomit, 2022 yılında Almanya’da Yahudi tarihi ve kültürü konusunda farkındalık yaratmak ve artan nefret, önyargı ve Yahudi karşıtlığıyla mücadele etmek için çalışan kişi ve kuruluşlara verilen Obermayer, Pill Mayer Vakfı Kültürlerarası Diyalog ve Kültürlerarası Diyalog Teşvik ödüllerini kazandı.

BURAYA! ORAYA! HIERHIN! DORTHIN!

Şu anda Berlin Yahudi Müzesi’ndeki toplum programları direktörlüğü görevine devam eden Shlomit, hafta sonları ise iki alüminyum kutu ve büyük bir çantaya sığdırdığı Bubales ile Almanya’nın farklı şehirlerindeki sinagoglarda, camilerde, kiliselerde, kültür merkezlerinde, ilkokullarda ve kimi zamansa mülteci merkezlerinde gösteriler yapıyor. Gösteriler çoğunlukla, iki iyi arkadaş olan Shlomo ve Ayşe’nin kültürel ve dini farklılıkları üzerine kurulu. Örneğin, Kaşer Makinası isimli oyunda Ayşe, Shlomo’dan Yahudilerin de domuz eti yemediğini öğrenerek şaşırıyor. Başka bir oyunda Shlomo, Ayşe’ye Türkiye’deki Yahudileri soruyor, Ayşe ise Türkiye’de de Yahudilerin olduğunu ve Ladino konuştuklarını söylüyor. Prömiyeri Şubat ayında gerçekleştirilen, Almanca ve Türkçe iki dilli, BURAYA! ORAYA! HIERHIN! DORTHIN! isimli oyunda ise Bubales, çocukları zamanda yolculuğa çıkartıyor. Bu oyunda Shlomo ve Ayşe, Ayşe’nin yüzyıllar önce İstanbul’da yaşamış olan büyük büyük amcası Ali ile tanışıyorlar ve Ali, “Tanrı nerede?” sorusuna cevap ararken, Shlomo yeni içgörülere ulaşıyor.   

Tam zamanlı işi ve farklı şehirlerde yaptığı senede elliden fazla gösteriden arta kalan zamanlarında kültürlerarası diyalog ve Yahudi kültürü hakkında çocuk kitapları da yazan Shlomit, Shlomo, Ayşe ve somurtkan Mendel’in Türkiye’yi de görmek istediklerini belirtiyor. Kim bilir belki bir gün Shlomo ve Ayşe, somurtkan Mendel’i de yanlarına alıp Türkiye’deki çocukları güldürmeye doğru yola çıkarlar.


[1] Dünyayı onarmak/iyileştirmek. Klasik rabinik literatürde sosyal düzeni korumayı amaçlayan yasal düzenlemelere atıfta bulunan ifade, 18.yy.Yahudi Aydınlanması Haskala sonrasında sosyal adalet arayışını ifade etmek için de kullanılmaya başlandı. Kavram hakkında bilgi için, Gershom Sholem, Major Trends in Jewish Mysticism, New York: Schocken Press, 1971, pp.244–286.

[2] Ortodoks Yahudilikte, bekâr Yahudilerin eş bulup evlenmeleri için yapılan bir çeşit çöpçatanlık.