Makaleler

Barış hiç olmadığı kadar yakın olabilir – Albert Berk Toledo

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail içinde gerçekleştirdiği saldırılarla başlayan savaş 43üncü gününde. Batı Şeria’daki karışıklıklar ve Lübnan sınırından Hizbullah’ın yaptığı saldırılar da dahil birden fazla cephede gerçekleşen savaşın en yoğun yaşandığı yer Gazze. İsrail, Hamas’ın askeri gücünü tamamen ortadan kaldırmak ve Gazze’de tutulan (yapılan son açıklamaya göre) 240 rehineyi kurtarmak için çaba gösteriyor. Tüm dünya bu konuyu konuşuyor ve dahası dünya ikiye bölünmüş durumda. Bunların yanı sıra dünya genelinde şiddet içeren antisemit saldırıların sayısı da gün geçtikçe artıyor[1].

Bazı durumların iyileşmeye başlamadan önce kötüleşmesi, tarihte çok sık görülür.

İsrail uzun zamandır Filistinlilerle barış yapmak istiyor. Mısır ve Ürdün gibi birden fazla kere savaştığı komşularıyla barış yaptıktan sonra İsrail; savaş sırasında işgal ettiği toprakların geri istenmemesi sonucunda kompleks bir durumla karşı karşıya kaldı. Mısır’dan aldığı Gazze’nin barış sürecinde Sinai Yarımadası’nın aksine Mısır tarafından geri istenmemesi[2], Ürdün’den aldığı Batı Şeria’nın ise 1988’de Ürdün tarafından tek taraflı olarak vazgeçilmesi[3] bu toprakları İsrail’in kucağında bıraktı. Bu topraklarda yaşayan halkı temsil eden Filistin Kurtuluş Örgütü ile yapılan Oslo görüşmeleri sırasında barış yakındı, ancak Hamas ve diğer militanlar tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları bu süreci sabote etti. Bu süreçte imkansızlaşmış gibi görünen barış süreci yine Ehud Barak ve Ehud Olmert tarafından 2000 ve 2008 yıllarında Batı Şeria’nın neredeyse tamamını ve Gazze’nin tamamını sunan barış antlaşmaları FKÖ tarafından kabul edilmedi. 2005’te ise İsrail tek taraflı olarak Gazze’deki işgalini sona erdirdi ve Gazze’de yaşayan bütün Yahudi yerleşimlerini zorla boşalttı.

Oslo sürecinde başrolünü üstlenen İsrail Başbakanı Rabin de, sağ görüşlü bir İsrailli tarafından suikasta uğrayarak hayatını kaybetti.

Barışın en yakın gözüktüğü süreç olan Oslo’nun nasıl sonlandığı önemli. Bu süreçte hem FKÖ hem de İsrail hükümeti iyi niyetli gözüküyordu. Oslo görüşmelerinde tarafların varsaydığı ve ulaşmak istediği iki amaç vardı. Yaser Arafat’ın halkını kontrol edeceği, terör saldırılarını önleyeceği bu varsayımlardan biriydi. Ancak barış süreci sırasında terör saldırıları yaşandığında, İsrail’deki barış yanlısı kampta dahi güvenlik konusunda endişeler artmıştı. Aynı şekilde İsrail halkının barış istemesi de bu varsayımlardan biriydi, fakat Rabin’in öldürülmesi de bu konuda şüphe yarattı.

Benzer olarak, 7 Ekim saldırılarından önce, İsrail, Suudi Arabistan ile barış[4] yapmak üzereydi. Bu, tüm bölge için barışa doğru büyük bir adımdı. Ama bu sefer, İran destekli[5] Hamas hayatımızda gördüğümüz en iğrenç ve barbarca saldırılardan biriyle, bu süreci sabote etti. Oslo sürecinde olduğu gibi, bu, İsrail’in yanıt vermemesini imkansız hale getirerek süreci daha da karmaşıklaştırdı ve İsrail’i savaşa sürükledi.

Şimdi geleceğe bakalım. Bu savaş bitecek ve savaştan sonra İsrail hedefine ulaşırsa, Hamas tehditi ortadan kalkacak. Bu, Oslo sürecinden beri barışın karşısında duran en büyük engellerden birinin ortadan kalkması demek. Hem İsrail’e karşı yapılan terör saldırılarının durması, hem de Filistin halkının ana okullarından itibaren İsrail ve Yahudi karşıtı doktrin ile radikalleşmesinin önünü kesmek için önemli bir adım olacak. Yolsuzluk ve Gazze halkının sürekli baskıcı bir rejim altında korku ile yaşaması da bu yolla önlenirse, halkın tutumu da değişebilir. Barış önündeki diğer engel ise Rabin suikastinden de önceden beri İsrail sağını kışkırtan ve uzun süredir aralıklarla da olsa hükümette olan Natenyahu. Bu savaştan sonra Natenyahu’nun seçim kazanması pek mümkün gözükmüyor[6].

Barış için gerekli koşulları sağlayan diğer hususlar ise maalesef insanların yeterince acı çekmesi ve her ne pahasına olursa olsun savaş halinde olmak istememeleri. Yıllar önce sızdırılan bir videoda[7]  Netanyahu, barış için Filistinlilerin büyük bir bedel ödemeleri gerektiğini ve ancak acı dayanılmaz hale geldiğinde barışı savaşa tercih edeceklerini belirtiyordu. Aslında bu söylediği tamamen yanlış değil. Dayanılmaz acı, insanlara şiddetin cevap olmadığını er ya da geç gösteriyor. Avrupa,insanlık tarihindeki en kötü iki savaştan sonra dünyanın en barış ve huzur dolu bölgesi haline dönüştü.

Bu savaştan sonra, Gazze’de Arap ülkelerinin bir geçici güvenlik oluşturması konuşuluyor[8].  Son yıllarda, hem teknolojide hem de şehirleşmede ilerleme gösteren Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler, Gazze’yi emanet alarak tekrar inşa edebilir ve hayat standartlarını oldukça yükseltebilir. Bu geçiş sürecinden sonra, hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşan Gazzeliler savaşın kimseye fayda sağlamadığını görebilirler.

Bu proje Gazze’de başarılı olursa, bu durum Batı Şeria’nın geleceğinin belirlenmesine de katkı sağlayabilir.

Yarın mı, beş sene sonra mı, elli sene sonra mı bilmiyorum ama ben Ortadoğu’nun bugünkü Avrupa gibi açık sınırlarının olduğu, komşuların savaşmadığı bir bölgeye dönüşeceğine inanıyorum.

Kapak fotoğrafı: Andrea Arroyo, 2023


[1] https://www.avlaremoz.com/category/afedersin-antisemit/

[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Six-Day_War

[3] http://www.kinghussein.gov.jo/88_july31.html

[4] https://www.usip.org/publications/2023/09/saudi-israel-normalization-agreement-horizon

[5] https://www.state.gov/designating-additional-hamas-and-palestinian-islamic-jihad-officials-and-supporters/#:~:text=Iran’s%20support%2C%20primarily%20through%20its,both%20weapons%20and%20operational%20training.

[6] https://www.haaretz.com/israel-news/2023-10-31/ty-article/.premium/poll-finds-right-wing-israelis-trust-military-commanders-over-netanyahu/0000018b-8646-df47-a3df-fe4fbef00000

[7] https://twitter.com/trtworld/status/1397981427522699268?lang=en

[8] https://www.wsj.com/world/middle-east/u-s-seeks-help-from-arab-states-to-plan-gaza-governance-after-war-25310460