Kafkasya Yahudi kültürünün efsaneleşmiş ozanı Mardahay Ovşolum Sibiri’nin şiir ve şarkıları bir asırdır nesilden nesle aktarılıyor. Modern Türkçe okurlarını bu figür ve eserleriyle ilk defa buluşturuyoruz.
Dağıstan’ın Derbent kentinde, 1850 ile 1860 arasında Mardahay adlı bir çocuk doğdu. Ovşolum’un oğlu Mardahay çokdilli bir ortamda yetişti. Yeğeni Şalum Şalumov’a göre bir hahamdan İbranice ve Farsça eğitimi alırken, aynı zamanda gittiği çiftlik işlerinde ve evde Kafkas Yahudilerin dili Cuhuri konuşuluyordu. Bu dillerin üstüne Mardahay Ovşolum (o zamanlar soyadların yerine baba adı yani patronimik kullanılırdı) eski Doğu Kafkas dünyasının birleştirici dili olan bir Türk dili de konuşuyordu. Yaşadığı ortamın kültür dünyasında lingua franca çağdaş Azerbaycanca’ya çok benzer bir lisandı.
Biraz büyüdüğünde Mardahay saz ve kopuz çalmaya, Yahudi kutlamalarında ve cenazelerde geleneksel şarkılar ve kendi yazdığı şiirleri söylemeye başladı. Eğer Mardahay bu basit âşık hayatıyla yetinmiş olsaydı, Yahudi kimliğiyle ilişkisi de basit olabilirdi—sadece birlikte şarkı söylediği Cuhuri konuşan topluma ait, diğer Kafkasyalı halkların parçası değilmiş gibi. Ancak Mardahay’ın hayatı, sesini ve Yahudiliğini bundan çok daha ileriye taşıyacaktı.
İsyankar Şair
Kafkasya’da 19. yüzyıl boyunca süren Rus sömürgeciliğine karşı mücadelede Mardahay Ovşolum yalnız çalışan bir isyancı olarak rol aldı. 1878’den itibaren Rus İmparatorluğu’nun Sibirya’daki çalışma kamplarında on beş yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı, ancak birçok defa oradan kaçabildi. İlk cezasında Sibirya’dan geri döndüğünde ona soyadı olarak “Sibiri” (Sibiryalı) verildi. Sibirya’da sürgünden dönüşünden Derbent’te 1925’te zehirlenerek ölümüne kadar Sibiri Rus egemenliğine ve yoksulların sömürülmesine karşı savaşıyordu. Dolayısıyla birkaç defa daha Rus hapis sistemine gönderildi ve 1905 Rus-Japon savaşında savaşmak zorunda kaldı. Bu sırada memleketini, sevdiği insanları ve özgürlük arzusunu anlatan ve bugün hala hatırlanan şiirler besteledi.
Sibiri hem Kafkas Yahudi kültürünün inşasında hem de Kafkasyalı anti-emperyal edebiyatın gelişmesinde önemli bir rol aldı. Bu olağanüstü başarıların mekanizmalarını anlamak için onun hayatına, yaşadığı tarihsel döneme ve yazdığı şarkılara bakalım.
Sibiri Kafkasya’da ve sürgünde birçok kültürle etkileşim halindeydi. Uzun boylu ve güçlü bir yiğit olan genç Mardahay memleketinde kamuyu koruma işine soyunmuştu ve görevlerinde hep farklı insanlarla iletişim halindeydi. Önce polis olmayı denedi. Fakat pozisyonunu yoksulları sömürüden korumak için fazlaca kullandığından yerel yönetim ve zenginler ondan memnun değildi. Böylece kısa zaman sonra Mardahay polislikten kovuldu. Ardından sadece kendi gücüne dayanarak kendi başına bir otorite haline geldi. Zenginlere sadaka vermeleri için baskı yaptı ve bizzat kendi adına pazarı ve sinagogları koruması altına aldı. 20. yüzyılın ilk yıllarında Sibiri, yerel bir hahamla işbirliği içinde zenginlerden para ve temel ihtiyaç mallarını toplamış, bunları sinagogda yoksullara dağıtmıştı.
Bir Efsanenin Yaratılışı
Ressam ve yazar Şalum Şalumov amcasının hayat hikayesine bu hikayelerle başlıyor. Şalumov’un Şair-Savaşçı Mardahay Ovşolum Sibiri adlı kitabı (2013), daha önce yayınladığı Efsanevi Mardahay Ovşolum Sibiri (2009) ve Sovyet döneminden çıkardığı Mardahay dahil şairlerden derlediği iki şiir koleksiyonu var. Bu eserler bence önemli bir fenomene işaret ediyor. Efsane ve tarih arasındaki bu figürün hikayesini yeniden anlatarak ve şarkılarını yeniden yaratarak, Şalumov gibi Kafkas Yahudileri, Rus ve Sovyetlerin kolonyal kontrolüne rağmen kendi kültürel mirasını tanımlayabildiler. Rus kültürel ve siyasi figürleri Kafkasyalıları ve Yahudileri sınıflandırmaya ve ayrıştırmaya çalışırken Kafkas Yahudileri tabandan gelen ortak performanslar ve yayınlar yoluyla kimliklerini ifade etti. Sibiri’nin şarkılarını ezberlediler, seslendirdiler ve aktardılar. Ben kültürel aktivizme katılan ve Cuhuri yazarlarla çalışan bir Aşkenaz Yahudisi olarak bu çalışmaların daha çok bilinmesinin gerekli bir tarihsel süreç olduğuna inanıyorum. Sömürge bağlamındaki bir Yahudi kişinin, tüm yerel topluluklarda geniş bir adalet vazifesinin parçası olarak topluluğu için nasıl ayağa kalkabileceğini gösteriyorlar.
Trajik ve paradoksal bir şekilde, bu efsaneleşme süreci Mardahay Ovşolum’un sürülmesiyle başladı. Galina Musahanova ve başka Cuhuri edebi tarihçileri, Mardahay’ın güçlü adalet duygusuyla ve duyguları üzerinde hızlı hareket etmesiyle tanındığını yazıyor. Onun hakkındaki efsanelere göre 1870’lerde Mardahay imparatorluk hükümetinin temsilcisi olan bir Rus askerinin yerel bir kadına tecavüz etmesini engellemiş ve mücadeleleri sırasında Rus asker ölmüş. Önce polisten saklanmaya çalıştı ve onun bu kaçışından Azerbaycanca konuşan Yahudiler arasında bugün hala kullanılan “gəl-git, Mardahay evdə yoxdur” ifadesi doğdu. Ancak sonunda Mardahay tutuklandı ve 1878 yılında Sibiryada çalışma kampına gönderildi. Bu Mardahay’ın ilk tutuklanışıydı.
Rus İmparatorluğunun o dönemde uyguladığı sürgün ve çalışma kampı sistemi katorga daha sonra gelecek gulagların öncüsüydü. Rus İmparatorluğunun hükmettiği farklı halkları kontrol etme ve sınıflandırma projesinde bir araçtı bu kamplar. Rusya sömürgeleştirdiği her bölgeden tutsakları aynı mekanlara getirdi. Bütün ‘öteki’ gruplardan sanık suçlular ve isyankarların bir arada bulunması sayesinde bu kampları inceleyen Rus yazarları kültürel figürleri ve hükümet yetkililerini çabucak etnik önyargılar ve stereotipler oluşturdu. Fyodor Dostoyevski’nin Ölüler Evinden Anılar (1862) bunun açık bir örneğidir: Dostoyevski’nin katorga’da hapis edilişini anlattığı bu otobiyografik romanda anlatıcı çeşitli etnik gruplardan bir veya iki kişiyle birlikte yaşıyor. Bu kişiler geldikleri kültürlerin göstergesi olan temsilciler olarak öne çıkıyor. Romanda, iki sadık Kafkasyalı ve bir gülünç Yahudi ayrı ayrı ulusal özelliklerinin örnekleri olarak anlatılıyor. Bir Rus olan Dostoyevski, hakim toplumun bir üyesi olarak imparatorluğunun zapt edilmiş insanlarını bu mahkumlar üzerinden tanımlamaya çalışır. Onun gözünde, Kafkas ve Yahudi iki ayrı kimliktir, kesişmeleri, yani Kafkas Yahudi kimliğinin varlığı aklına gelmez. Aslında kendisinin de gördüğü katorgalarda Mardahay gibi bir Kafkas Yahudi de tutuluyordu.
Kafkas Yahudileri Kimdir?
Ancak Kafkas Yahudilerinden bihaber olmakta Dostoyevski yalnız değil. Yahudi kültürüne aşina olanlar bile MS 5. ile 7. yüzyıllarda Pers İmparatorluğu’nun bölgeye gelmesinden itibaren Kafkasya’da yaşayan Yahudi topluluklarından habersiz olabilir. Bu topluluğun üyeleri kendi diline Cuhuri diyor; açılıştaki alıntının dili budur. Cuhuri sözcüğü “Yahudice” olarak çevrilir ve Cuhuride Yahudilere “Cuhurho” denir. Bu kelime diasporada Kafkas Yahudileri için kullanılır. Fakat “Kafkas Yahudileri” biraz karışık bir ifade zira Azerbaycan’da, Dağıstan’da, Kabardey-Balkar’da ve Çeçenistan’da yaşamış Cuhuri konuşanların dışında bir de Batı Kafkasya’da Yahudiler vardır ve onlar başka kültürlerden gelirler. Mesela Gürcistan Yahudileri, Kafkasyalılardır ama Cuhurho değiller. Cuhurho’nun tarihsel olarak yaşadığı topraklar Hazar Denizi havzasıdır. Bugün ise Cuhuri konuşan toplumdan gelen Yahudiler daha çok ABD, Filistin-İsrail ve Almanya gibi yerlerde yaşıyor. Ünlü bir Cuhur yerleşimi olarak bahsedilebilecek bir de Azerbaycan’daki Qırmızı Qəsəbə adlı kent var.
Solda: Derbent’in Narın Kalesine çıkan merdivenler. Sağda: Sibiri’nin sık sık tutulduğu yakınlardaki bir askeri hapishane. Amaldan Kukullu tarafından yayınlandı. Danil Kukuliyev/Amaldanik’in izniyle.
19. yüzyılda Rus İmparatorluğu olağanüstü derecede çok sayıda dil konuşulan Kafkasya bölgesini ve Türk-Fars kültürlerinde arasındaki Azerbaycan’ı ele geçirdi. Bu alanda çalışan bir âşık, isyancı ve kanun kaçağının içine doğduğu gruptan başka halklarla da iletişim kurması, sürekli etnik-dilsel sınırları aşması doğaldı. Sibiri’nin bu ortamda ürettiği şarkılar hem Azerbaycanca’ya benzeyen eski Türk dilinde hem de Cuhuri dilinde günümüze kadar ulaştı. Eserleri hem Sibirya’da hem de Kafkasya’da birçok insana dokundu. Peki Sibiri’nin şiirleri bugüne kadar nasıl—ve kimin sayesinde—hayatta kaldı?
Mardahay Ovşolum, Sibirya esir kampındaki tek Kafkas Yahudi olarak bir mucizeye imza attı. Makalenin başındaki “E Puşoy Divu” dahil, Sibiri’nin şarkılarının çoğu Rus İmparatorluğu’nun mahkeme salonlarını, Sibirya kamplarını ve Mardahay’ın sevdiği halkına geri dönme hevesini anlatıyor. Rus yargıçlara “kim olduğumu göreceksiniz” diyen Sibiri’nin bu sözlerini kim on yıllarca tekrarlamaya ve yeniden yaratmaya devam etti? Hapisten çok sayıda kaçışları ve tekrar tekrar yeniden tutuklamaları sırasında Sibiri’nin şarkıları sözlü ve yazılı olarak Dağıstan’daki Yahudi topluluğuna geri ulaşmış görünüyor. Bu Sibiri’nin halkı, Sibiri’nin sözlerini sadece duymakla kalmayıp yeniden bastıran ve şarkılarını icra etti eden insanlardı. Bu uğraşları yapan insanların büyük çoğunluğu Cuhurho’ydu. Bu insanların çoğunun adları maalesef bulunmaz: toplumda yıllarca paylaşılmış şiirlere ek olarak halk arasında Sibiri’nin cesaretini anlatan birçok popüler masal kaldı. Şiirler ve masalları önemli Cuhuri şairler yayınladı ve böylece halkın seslerini muhafaza ettiler.
Sol: Danil Atnilov, Amaldan Kukullu. Sağ: Onlara çok yardım eden şairler ve Sibiri uzmanları Semyon Yusufov ve Boris Gavrilov.Sibiri’nin şiirlerinin iki yasadışı Samizdat yayını (1978 ve 1980). Alttaki yayın, Kukullu’nun editörlüğünü yaptığı bir Ortodoks Hristiyan dergisiydi. Sağ üstte: Kukullu’nun 1995’teki Sibiri hakkındaki ilk yasal koleksiyonu ve bağımsız yayın şirketi “Amaldanik”in 1991’de Sovyet döneminin sonunda aldığı lisans. Danil Kukuliyev/Amaldanik’in izniyle. Yusufov ve Gavrilov’un fotoğrafları: Şalum Şalumov’un izniyle.
Sibiri Efsanesinin Devamı
1947’de, Stalin rejimi altında, Buhari’den Yidiş’e Sovyetlerdeki tüm Yahudi dilleri ve edebiyatları baskı altındaydı. Buna rağmen Cuhuri şair Danil Atnilov, Sibiri’nin beş şiirini içeren Şohirhoy Tati adlı bir koleksiyon yayınlayabildi. (“Tat”, Sovyet yetkililerinin 1930’lardan itibaren Cuhurho’nun Yahudi kimliğini örtmek için kullandıkları şemsiye bir terimdi.) Atnilov’un yayınladığı şiirlerden biri de “E Puşoy Divu” idi. Bu şiirlerin hepsi Derbent Yahudileri arasında sözlü olarak aktarılarak hayatta kalmıştı. Yani Sibiri’nin 1925’te yerel düşmanları tarafından zehirlenerek ölmesinden sonraki 22 yılda insanlar onun şarkılarını icra etmeye, şanını yürütmeye devam etti.
Atnilov’dan sonra Sibiri’nin yazdıkları Sovyet yetkilileri tarafından bir kez daha bastırıldı. 1963’te Cuhuri yazılan ilk roman, Mişi Bahşiyev’in Üzüm Salkımları’nda da bir Mardahay Ovşolum Sibiri masalı yer alıyordu. Ancak Sibiri’nin şiirleri sadece yasadışı samizdat (kendi kendine yayınlanan) dergilerinde çıkabilir hale geldi. Sibiri’nin Yahudi kimliğiyle güçlü ilişkisi ve dini inancı Sovyetlerde bu sansüre yol açmış olabilir.
Sibiri’nin işlerinin tekrar Cuhuri hafızasının merkezine gelmesi Cuhuri şair ve halkbilimci Amaldan Kukullu (namıdiğer Amal Kukuliyev) sayesinde oldu. 1995’te, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından dört yıl sonra, Kukullu Sibiri hakkında farklı yeraltı materyallerini nihayet derledi ve yasal olarak yayınladı. 300 sayfayı aşan Mardahay Ovşolum: Şarkılar, Şiirler, Övmeler, Epitaflar kitabında Kukullu bu eserleri yaratıcı bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor. Kendinin ve Atnilov’un topladığı şiirleri Cuhuri şair Boris Gavrilov ve Rus şair Anatoli Senin’in çevirileriyle sunuyor. Cuhuri şair Semyon Yusufov tarafından 30 yıl boyunca yazılan, Cuhuri ve Türkçe el yazması şiirleri deşifre ediyor ya da fotokopi çekiyor. Sibiri ve karısının yasadışı ekipmanlarla fotokopisi çekilmiş ve restore edilmiş fotoğraflarını ve el yapımı baskı çizimlerini geniş bir kitleyle buluşturuyor.
Bu yaratıcı multimedya koleksiyon geleneği, Sibiri’nin yeğeni Şalum Şalumov’un devam ettirdiği bir gelenek. Şalumov, kitaplarında amcasıyla ilgili önceki araştırmaları kendi araştırmaları, aile hatıraları ve sanatsal çizimleriyle birleştiriyor. Sibiri’nin şiirlerini Rusça, İngilizce ve İbranice yeni çevirilerle sunuyor ve bu dillerde de biyografik bilgiler veriyor.
Shalum Shalumov’un annesi, babası ve oğlu Anton (z”l) ile otoportresi. Şalum Şalumov’un izniyle.
Çeviri ve Cuhuri Kültürü
Bugünkü Cuhurho’nun günlük yaşamına hakim olan dillere yapılan çeviriler, Kukullu ve Shalumov’un çalışmalarının önemli parçaları. Benim görüşüme göre, potansiyel okuyucularının çoğu ABD, İsrail ve Rusya gibi kolonyal devletlerde yaşıyor ve bu ortamlar Cuhuri dilini öğrenmeyi pek çok zorlaştırıyor (hükümet bir miktar destek sağlasa bile). Çeviriler, yeni neslin kendin diline erişimi olmasa bile Sibiri’nin şiirlerine ve kendi kültüre ulaşması için bir kapı. Bazı araştırmacıların çeviri hakkında teorilerine göre Sibiri’nin şiirleri tarihi bir çeviri süreci olarak anlaşılabilir.
Mesela, André Lefevere’e göre çeviri, bir yeniden yazma veya yeniden konuşma sürecidir. Çeviri basit bir tekrardan ibaret değildir, yaratıcı bir ifadedir. Saliha Paker ve Zehra Toska bunu Türk ve Osmanlı geleneklerinde gösterirler. Bence Sibiri’nin hikayesi, bu görüşü halk sözlü edebiyatının aktarımını da içerecek şekilde genişletiyor. Sibiri’nin çeviri süreci 1870’lerden beri sürekli devam etti. Aşkenaz Yahudileri Kafkasya’ya geldiğinde, Bolşevik devrimden sonra, Rus İç Savaşı döneminde ve pogromlar sırasında bile Cuhur halkı Sibiri hakkında konuşmaya ve üretmeye devam etti. Onun sözlerini yeni şekillerde yaratmayı sürdürdüler. Belli ki “E Puşoy Divu” gibi şiirlerdeki çeşitli kültürel etkiler bu eserlerin hayatta kalmasında önemli oldu.
Kukullu’nun 1995 koleksiyonu için yapılan (solda) ve Şalumov’un 2013’ten (sağda) Nerqüz ve Cuhuri kadınlar hakkında illüstrasyonlar. Danil Kukuliyev/Amaldanik ve Şalum Şalumov’un izniyle.
Bir Şiir Analizi
Sibiri’nin metinlerinde kültürel kimliğini nasıl işlendiğine “E Puşoy Divu” şiirinin iki kıtası üzerinden bakabiliriz.
Bu şiir ilk olarak Atnilov’un koleksiyonunda yayınlandı. Kitap Dağıstan Kiril alfabesinde yazıldı:
Türkçe alfabesine bu kıtalar şöyle çevrilebilir:
Danüsde boş bede düşme, Dül me puri ‘etoş çüşme, Dusdho müdüt yereq e me, Mivinit işmu, kinümge me!
U vexd kumek nibu e işmu, Ne qonunho, ne çinhoşmu, Qetliyon miyom e işmu, Midanit xub, kinümge me!
Aynı dizeleri Türkçe’ye ben şöyle çevirdim:
Kötü düşmanım bilsin ki Kalbim güneşin ateşi dolu. Dostlarım bana silah verecek, Siz göreceksiniz kim olduğumu!
O zaman size hiç yardım etmeyecek Ne kanunlarınız ne rütbeleriniz. Size amansız olacağım— Kim olduğumu çok iyi bileceksiniz!
Bu şiir-şarkının doğrudan çokkültürlü bir ortamın ürünü olduğunu iddia ediyorum. Ancak aynı zamanda şarkı, Yahudi etnik öz tanımlamayı kolaylaştıracak bir şekilde benliğe ve ötekine gönderme yapıyor.
Şiirin Cuhurisi ve benim Türkçe çevirimde birkaç ortak sözcük öne çıkıyor: düşme/düşman, dusd/dost ve ‘etoş/ateş. Hepsi Farsça’dan gelen kelimeler. Bu şiirde Türkçe kökenli sözcükler az olmasına rağmen basit manzum yapısı Türk edebi geleneklerinden geliyor: dörtlüklerden oluşan, “aaab cccb dddb” kafiye düzeni ile yapılan edebi türe koşma (ya da Azerbaycanca olarak qoşma) denir ve Türk âşıklar arasında çok yaygındır. Dağıstanlı Yahudi edebiyatçı Galina Musahanova’nın araştırmaları Sibiri’nin de bu yapıyı kullandığını kanıtlıyor—bazen Doğu Kafkasya’nın eski bir Türk dilinde, bazen kendi dilinde bu formu kullanıyor. Bu yüzden bu şarkı, Cuhuri dilinde günümüze kadar gelse de Türk kültür geleneklerine de aktif olarak katkıda bulunmaktadır.
Bu eserde Yahudi kimliği nerede? Dil hariç buna iyi bir cevap yok, fakat metnin sosyal tarihinde “kim olduğumu bileceksiniz” mısrası çoğunlukla Sibiri’yi seven Cuhurho tarafından tekrarladı. Atnilov, Kukullu ve Şalumov sayesinde bu beyan hayatta kaldı ve tekrar edildi. Bu şekilde şiir, Cuhuri kimliğinin ortak bir çağrısı haline geldi.
Şalumov’un bir çizmi: Sibiri’nin sevdiği aletleri. Şalum Şalumov’un izniyle.
Fakat Sibiri’nin şarkıları sadece Cuhurho içinse, neden zamanının Türk lingua franca’sında da yazıyordu? Sibirya’da bir esir kampında tifüsle mücadelesini anlatan bir şiir, Sibiri’nin dinleyicileri hangi kültürden olursa olsun empati ve ortak korkuları uyandırabilir. “Hastayken Yazıldı” şiirini Dağıstan Kiril alfabesinden Modern Azerbaycanca alfabesine direkt olarak çevirdim, çünkü Azerbaycanca’ya özgü bazı seslerle şiirin anlamını Türkçe okuyanlar da anlayabilirler. Amaldan Kukullu’nun koleksiyonunda Semyon Yusufov’un bu şiirin orijinal transkripsiyonu bulunabilir. 1965’te Derbent’te Yusufov Cuhuri’nin Dağıstan Kiril alfabesinde şöyle yazmış:
Эвимуьзуьн ёнинде ким гидер хебере, Бимуьрвет солди мени жебуьре, Гъогьумсуьз гъердешсуьз белкем гитдуьм гъебуьре, Кимлердуьр ёнуме суоле гелуьр.
Modern Azerbaycan alfabesinde:
Evimüzün yonində kim gidər xəbərə, Bimürvət soldi məni cəbürə, Qohumsüz qərdeşsüz bəlkəm gitdüm qəbürə, Kimlərdür yonüme suolə gəlür?
Bu şiir de Türk tarzında bir qoşmadır ve birçok Türkçe kelime de içerir. Eğer bu şiir sizin için dilbilimsel ve duygusal bir anlam taşıdıysa, Sibiri’nin zamanında Cuhuri’yi anlamayan insanlar için de öyle bir anlam taşıdığını varsayabiliriz. Bu dörtlükte ilk dize, Sibiri’nin ölüm haberinin bizim evimize nasıl ulaşacağını merak eder. Sibiri için “evimiz” Derbent demek, ama bu dize ortak bir kimlik potansiyeli taşır. Tek başına ölme korkusu, son dizede etnik kimlikle ilgisi olmayan bir soru yaratır. Bu soru Sibiri’nin Rus yargıcın kendisini tanımasını istemesi gibi değil; bu ölümle daha evrensel bir korkudur.
Şiirin yaratılış bağlamı, en azından Sibiri’nin Türk dilini anlayanlar için evrensellik potansiyelini vurgular. Şalum Şalumov’a göre Sibiri, Sibirya’da arkadaş olduğu Rus siyasi mahkumlardan tifüs tedavisi görmüş. Başka bir deyişle, bu şarkı, uzak bir kültürün üyelerine yönelik bir teşekkür mesajı içermektedir ve bu insanların huzurunda bestelenmiş bile olabilir.
Şalumov’un 2013 kitabından iki sayfa. Solda: Sibiri’nin hapsedilmesinin tarihi. Sağda: “E Puşoy Divu”nun Rusça çevirisi. Şalum Şalumov’un izniyle.
Sonuç
Türkçe bir ortamda Yahudi edebiyat hakkında konuşulurken Kafkas dili Cuhuri edebiyatının bahsi geçmez. Sibiri’nin şiirleri bu tartışmaları genişletebilir. Ladino gibi, Fars kökenli olan Cuhuri de başka bir dil ailesinden Türk kültürel bağlamına girmiş. Hem Ladino hem de Cuhuri, pan-Türk dünyasında kültürel anlamda asi diller olarak anlaşılabilir. Sibiri gibi önemli bir figürün sayesinde—ve kısıtlayıcı dil politikalarına rağmen—bu edebiyat etrafındaki bağlama dikkate değer bir etki yaptı. “Vatandaş Türkçe konuş” gibi kampanyalara rağmen Ladino’nun hala konuşulduğu gibi Cuhuri de Azerbaycanca’yı ve özellikle Rusça’yı kayıran politikalardan sağ çıktı.
Sibiri’nin hikayesi sömürgecilik karşıtı bir yerden de incelebilir. Bu bağlamda şiddet ve kültür arasındaki ilişkiye dair soru işaretleri taşıyor. Sibiri güçlerini her zaman iyilik için kullanmıyordu: onu hapishanede aldatan Rus kız arkadaşını dövdüğü de bilinir. Başkalarının sahip olmadığı bir güce sahipti ve bundan faydalandı. Fakat Sibiri’nin farklı etnik kökenden yoksullara ve ezilenlere yardım etmek için verdiği korkusuz kararlardan ders çıkarmak da mümkün. Derbent’te onun hapisten salıverilmesini savunan kalabalıklardan şarkılarının kolektif olarak korunmasına kadar, Sibiri’nin hikayesi en güçlü insanın bile gücünü halktan alması gerektiğini öğretiyor.
Lefevere, André. Translation, Rewriting, and the Manipulation of Literary Fame. Routledge, 1992.
Musakhanova, Galina. Tatskaia literatura. (Ocherk istorii. 1917-1990). Dagestanskoe knizhnoe izdatel’stvo / RAN Dagestanskii nauchnyi tsentr, Institut iazyka, literatury i iskusstva imeni G. Tsadasy, 1993.
Osmanlı, Cabir. “Azerbaycan Dağ Yahudileri (Tarihi, Dini Ve Sosyo-Kültürel Açıdan Bir Araştırma).” Doktora tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021.
Paker, Saliha. “Translation as Terceme and Nazire: Culture-Bound Concepts and Their Implications for a Conceptual Framework for Research on Ottoman Translation History.” Crosscultural Transgressions: Research Models in Translation: V. 2: Historical and Ideological Issues, ed. Theo Hermans, 120–43. St. Jerome Publishing, 2014.
Paker, Saliha, ve Zehra Toska. “A Call for Descriptive Translation Studies on the Turkish Tradition of Rewrites.” Translation as Intercultural Communication: Selected Papers from the EST Congress, Prague 1995, ed. Mary Snell-Hornby, Zuzana Jettmarová ve Klaus Kaindl, 79–88. John Benjamins, 1997.
Ramazanova, D. Sh. Gorskie evrei Dagestana v natsional’noi politike sovetskoi vlasti v 1920 – 1930-e gg. Parnas, 2014.
Rosenshield, Gary. The Ridiculous Jew: The Exploitation and Transformation of a Stereotype in Gogol, Turgenev, and Dostoevsky. Stanford University Press, 2008.
Kafkasya Yahudi kültürünün efsaneleşmiş ozanı Mardahay Ovşolum Sibiri’nin şiir ve şarkıları bir asırdır nesilden nesle aktarılıyor. Modern Türkçe okurlarını bu figür ve eserleriyle ilk defa buluşturuyoruz.
Дануьсде бош беде дуьшме,
Дуьл ме пури гIэтош чуьшме,
Дусдгьо муьдуьт ерэгъ э ме,
Мивинит ишму, кинуьмге ме!
*
Danüsde boş bede düşme,
Dül me puri ‘etoş çüşme,,
Dusdho müdüt yereq e me,
Mivinit işmu, kinümge me!
*
Kötü düşmanım bilsin ki
Kalbim güneşin ateşi dolu.
Dostlarım bana silah verecek,
Siz göreceksiniz kim olduğumu!
—“E Puşoy Divu” (“Mahkeme Huzurunda”) şiirinden
(Yazarın çevirileri)
Dağıstan’ın Derbent kentinde, 1850 ile 1860 arasında Mardahay adlı bir çocuk doğdu. Ovşolum’un oğlu Mardahay çokdilli bir ortamda yetişti. Yeğeni Şalum Şalumov’a göre bir hahamdan İbranice ve Farsça eğitimi alırken, aynı zamanda gittiği çiftlik işlerinde ve evde Kafkas Yahudilerin dili Cuhuri konuşuluyordu. Bu dillerin üstüne Mardahay Ovşolum (o zamanlar soyadların yerine baba adı yani patronimik kullanılırdı) eski Doğu Kafkas dünyasının birleştirici dili olan bir Türk dili de konuşuyordu. Yaşadığı ortamın kültür dünyasında lingua franca çağdaş Azerbaycanca’ya çok benzer bir lisandı.
Biraz büyüdüğünde Mardahay saz ve kopuz çalmaya, Yahudi kutlamalarında ve cenazelerde geleneksel şarkılar ve kendi yazdığı şiirleri söylemeye başladı. Eğer Mardahay bu basit âşık hayatıyla yetinmiş olsaydı, Yahudi kimliğiyle ilişkisi de basit olabilirdi—sadece birlikte şarkı söylediği Cuhuri konuşan topluma ait, diğer Kafkasyalı halkların parçası değilmiş gibi. Ancak Mardahay’ın hayatı, sesini ve Yahudiliğini bundan çok daha ileriye taşıyacaktı.
İsyankar Şair
Kafkasya’da 19. yüzyıl boyunca süren Rus sömürgeciliğine karşı mücadelede Mardahay Ovşolum yalnız çalışan bir isyancı olarak rol aldı. 1878’den itibaren Rus İmparatorluğu’nun Sibirya’daki çalışma kamplarında on beş yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı, ancak birçok defa oradan kaçabildi. İlk cezasında Sibirya’dan geri döndüğünde ona soyadı olarak “Sibiri” (Sibiryalı) verildi. Sibirya’da sürgünden dönüşünden Derbent’te 1925’te zehirlenerek ölümüne kadar Sibiri Rus egemenliğine ve yoksulların sömürülmesine karşı savaşıyordu. Dolayısıyla birkaç defa daha Rus hapis sistemine gönderildi ve 1905 Rus-Japon savaşında savaşmak zorunda kaldı. Bu sırada memleketini, sevdiği insanları ve özgürlük arzusunu anlatan ve bugün hala hatırlanan şiirler besteledi.
Sibiri hem Kafkas Yahudi kültürünün inşasında hem de Kafkasyalı anti-emperyal edebiyatın gelişmesinde önemli bir rol aldı. Bu olağanüstü başarıların mekanizmalarını anlamak için onun hayatına, yaşadığı tarihsel döneme ve yazdığı şarkılara bakalım.
Sibiri Kafkasya’da ve sürgünde birçok kültürle etkileşim halindeydi. Uzun boylu ve güçlü bir yiğit olan genç Mardahay memleketinde kamuyu koruma işine soyunmuştu ve görevlerinde hep farklı insanlarla iletişim halindeydi. Önce polis olmayı denedi. Fakat pozisyonunu yoksulları sömürüden korumak için fazlaca kullandığından yerel yönetim ve zenginler ondan memnun değildi. Böylece kısa zaman sonra Mardahay polislikten kovuldu. Ardından sadece kendi gücüne dayanarak kendi başına bir otorite haline geldi. Zenginlere sadaka vermeleri için baskı yaptı ve bizzat kendi adına pazarı ve sinagogları koruması altına aldı. 20. yüzyılın ilk yıllarında Sibiri, yerel bir hahamla işbirliği içinde zenginlerden para ve temel ihtiyaç mallarını toplamış, bunları sinagogda yoksullara dağıtmıştı.
Bir Efsanenin Yaratılışı
Ressam ve yazar Şalum Şalumov amcasının hayat hikayesine bu hikayelerle başlıyor. Şalumov’un Şair-Savaşçı Mardahay Ovşolum Sibiri adlı kitabı (2013), daha önce yayınladığı Efsanevi Mardahay Ovşolum Sibiri (2009) ve Sovyet döneminden çıkardığı Mardahay dahil şairlerden derlediği iki şiir koleksiyonu var. Bu eserler bence önemli bir fenomene işaret ediyor. Efsane ve tarih arasındaki bu figürün hikayesini yeniden anlatarak ve şarkılarını yeniden yaratarak, Şalumov gibi Kafkas Yahudileri, Rus ve Sovyetlerin kolonyal kontrolüne rağmen kendi kültürel mirasını tanımlayabildiler. Rus kültürel ve siyasi figürleri Kafkasyalıları ve Yahudileri sınıflandırmaya ve ayrıştırmaya çalışırken Kafkas Yahudileri tabandan gelen ortak performanslar ve yayınlar yoluyla kimliklerini ifade etti. Sibiri’nin şarkılarını ezberlediler, seslendirdiler ve aktardılar. Ben kültürel aktivizme katılan ve Cuhuri yazarlarla çalışan bir Aşkenaz Yahudisi olarak bu çalışmaların daha çok bilinmesinin gerekli bir tarihsel süreç olduğuna inanıyorum. Sömürge bağlamındaki bir Yahudi kişinin, tüm yerel topluluklarda geniş bir adalet vazifesinin parçası olarak topluluğu için nasıl ayağa kalkabileceğini gösteriyorlar.
Trajik ve paradoksal bir şekilde, bu efsaneleşme süreci Mardahay Ovşolum’un sürülmesiyle başladı. Galina Musahanova ve başka Cuhuri edebi tarihçileri, Mardahay’ın güçlü adalet duygusuyla ve duyguları üzerinde hızlı hareket etmesiyle tanındığını yazıyor. Onun hakkındaki efsanelere göre 1870’lerde Mardahay imparatorluk hükümetinin temsilcisi olan bir Rus askerinin yerel bir kadına tecavüz etmesini engellemiş ve mücadeleleri sırasında Rus asker ölmüş. Önce polisten saklanmaya çalıştı ve onun bu kaçışından Azerbaycanca konuşan Yahudiler arasında bugün hala kullanılan “gəl-git, Mardahay evdə yoxdur” ifadesi doğdu. Ancak sonunda Mardahay tutuklandı ve 1878 yılında Sibiryada çalışma kampına gönderildi. Bu Mardahay’ın ilk tutuklanışıydı.
Rus Hapishane Kampı Katorga’da Mardahay
Rus İmparatorluğunun o dönemde uyguladığı sürgün ve çalışma kampı sistemi katorga daha sonra gelecek gulagların öncüsüydü. Rus İmparatorluğunun hükmettiği farklı halkları kontrol etme ve sınıflandırma projesinde bir araçtı bu kamplar. Rusya sömürgeleştirdiği her bölgeden tutsakları aynı mekanlara getirdi. Bütün ‘öteki’ gruplardan sanık suçlular ve isyankarların bir arada bulunması sayesinde bu kampları inceleyen Rus yazarları kültürel figürleri ve hükümet yetkililerini çabucak etnik önyargılar ve stereotipler oluşturdu. Fyodor Dostoyevski’nin Ölüler Evinden Anılar (1862) bunun açık bir örneğidir: Dostoyevski’nin katorga’da hapis edilişini anlattığı bu otobiyografik romanda anlatıcı çeşitli etnik gruplardan bir veya iki kişiyle birlikte yaşıyor. Bu kişiler geldikleri kültürlerin göstergesi olan temsilciler olarak öne çıkıyor. Romanda, iki sadık Kafkasyalı ve bir gülünç Yahudi ayrı ayrı ulusal özelliklerinin örnekleri olarak anlatılıyor. Bir Rus olan Dostoyevski, hakim toplumun bir üyesi olarak imparatorluğunun zapt edilmiş insanlarını bu mahkumlar üzerinden tanımlamaya çalışır. Onun gözünde, Kafkas ve Yahudi iki ayrı kimliktir, kesişmeleri, yani Kafkas Yahudi kimliğinin varlığı aklına gelmez. Aslında kendisinin de gördüğü katorgalarda Mardahay gibi bir Kafkas Yahudi de tutuluyordu.
Kafkas Yahudileri Kimdir?
Ancak Kafkas Yahudilerinden bihaber olmakta Dostoyevski yalnız değil. Yahudi kültürüne aşina olanlar bile MS 5. ile 7. yüzyıllarda Pers İmparatorluğu’nun bölgeye gelmesinden itibaren Kafkasya’da yaşayan Yahudi topluluklarından habersiz olabilir. Bu topluluğun üyeleri kendi diline Cuhuri diyor; açılıştaki alıntının dili budur. Cuhuri sözcüğü “Yahudice” olarak çevrilir ve Cuhuride Yahudilere “Cuhurho” denir. Bu kelime diasporada Kafkas Yahudileri için kullanılır. Fakat “Kafkas Yahudileri” biraz karışık bir ifade zira Azerbaycan’da, Dağıstan’da, Kabardey-Balkar’da ve Çeçenistan’da yaşamış Cuhuri konuşanların dışında bir de Batı Kafkasya’da Yahudiler vardır ve onlar başka kültürlerden gelirler. Mesela Gürcistan Yahudileri, Kafkasyalılardır ama Cuhurho değiller. Cuhurho’nun tarihsel olarak yaşadığı topraklar Hazar Denizi havzasıdır. Bugün ise Cuhuri konuşan toplumdan gelen Yahudiler daha çok ABD, Filistin-İsrail ve Almanya gibi yerlerde yaşıyor. Ünlü bir Cuhur yerleşimi olarak bahsedilebilecek bir de Azerbaycan’daki Qırmızı Qəsəbə adlı kent var.
19. yüzyılda Rus İmparatorluğu olağanüstü derecede çok sayıda dil konuşulan Kafkasya bölgesini ve Türk-Fars kültürlerinde arasındaki Azerbaycan’ı ele geçirdi. Bu alanda çalışan bir âşık, isyancı ve kanun kaçağının içine doğduğu gruptan başka halklarla da iletişim kurması, sürekli etnik-dilsel sınırları aşması doğaldı. Sibiri’nin bu ortamda ürettiği şarkılar hem Azerbaycanca’ya benzeyen eski Türk dilinde hem de Cuhuri dilinde günümüze kadar ulaştı. Eserleri hem Sibirya’da hem de Kafkasya’da birçok insana dokundu. Peki Sibiri’nin şiirleri bugüne kadar nasıl—ve kimin sayesinde—hayatta kaldı?
Mardahay Ovşolum, Sibirya esir kampındaki tek Kafkas Yahudi olarak bir mucizeye imza attı. Makalenin başındaki “E Puşoy Divu” dahil, Sibiri’nin şarkılarının çoğu Rus İmparatorluğu’nun mahkeme salonlarını, Sibirya kamplarını ve Mardahay’ın sevdiği halkına geri dönme hevesini anlatıyor. Rus yargıçlara “kim olduğumu göreceksiniz” diyen Sibiri’nin bu sözlerini kim on yıllarca tekrarlamaya ve yeniden yaratmaya devam etti? Hapisten çok sayıda kaçışları ve tekrar tekrar yeniden tutuklamaları sırasında Sibiri’nin şarkıları sözlü ve yazılı olarak Dağıstan’daki Yahudi topluluğuna geri ulaşmış görünüyor. Bu Sibiri’nin halkı, Sibiri’nin sözlerini sadece duymakla kalmayıp yeniden bastıran ve şarkılarını icra etti eden insanlardı. Bu uğraşları yapan insanların büyük çoğunluğu Cuhurho’ydu. Bu insanların çoğunun adları maalesef bulunmaz: toplumda yıllarca paylaşılmış şiirlere ek olarak halk arasında Sibiri’nin cesaretini anlatan birçok popüler masal kaldı. Şiirler ve masalları önemli Cuhuri şairler yayınladı ve böylece halkın seslerini muhafaza ettiler.
Sibiri Efsanesinin Devamı
1947’de, Stalin rejimi altında, Buhari’den Yidiş’e Sovyetlerdeki tüm Yahudi dilleri ve edebiyatları baskı altındaydı. Buna rağmen Cuhuri şair Danil Atnilov, Sibiri’nin beş şiirini içeren Şohirhoy Tati adlı bir koleksiyon yayınlayabildi. (“Tat”, Sovyet yetkililerinin 1930’lardan itibaren Cuhurho’nun Yahudi kimliğini örtmek için kullandıkları şemsiye bir terimdi.) Atnilov’un yayınladığı şiirlerden biri de “E Puşoy Divu” idi. Bu şiirlerin hepsi Derbent Yahudileri arasında sözlü olarak aktarılarak hayatta kalmıştı. Yani Sibiri’nin 1925’te yerel düşmanları tarafından zehirlenerek ölmesinden sonraki 22 yılda insanlar onun şarkılarını icra etmeye, şanını yürütmeye devam etti.
Atnilov’dan sonra Sibiri’nin yazdıkları Sovyet yetkilileri tarafından bir kez daha bastırıldı. 1963’te Cuhuri yazılan ilk roman, Mişi Bahşiyev’in Üzüm Salkımları’nda da bir Mardahay Ovşolum Sibiri masalı yer alıyordu. Ancak Sibiri’nin şiirleri sadece yasadışı samizdat (kendi kendine yayınlanan) dergilerinde çıkabilir hale geldi. Sibiri’nin Yahudi kimliğiyle güçlü ilişkisi ve dini inancı Sovyetlerde bu sansüre yol açmış olabilir.
Sibiri’nin işlerinin tekrar Cuhuri hafızasının merkezine gelmesi Cuhuri şair ve halkbilimci Amaldan Kukullu (namıdiğer Amal Kukuliyev) sayesinde oldu. 1995’te, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından dört yıl sonra, Kukullu Sibiri hakkında farklı yeraltı materyallerini nihayet derledi ve yasal olarak yayınladı. 300 sayfayı aşan Mardahay Ovşolum: Şarkılar, Şiirler, Övmeler, Epitaflar kitabında Kukullu bu eserleri yaratıcı bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor. Kendinin ve Atnilov’un topladığı şiirleri Cuhuri şair Boris Gavrilov ve Rus şair Anatoli Senin’in çevirileriyle sunuyor. Cuhuri şair Semyon Yusufov tarafından 30 yıl boyunca yazılan, Cuhuri ve Türkçe el yazması şiirleri deşifre ediyor ya da fotokopi çekiyor. Sibiri ve karısının yasadışı ekipmanlarla fotokopisi çekilmiş ve restore edilmiş fotoğraflarını ve el yapımı baskı çizimlerini geniş bir kitleyle buluşturuyor.
Bu yaratıcı multimedya koleksiyon geleneği, Sibiri’nin yeğeni Şalum Şalumov’un devam ettirdiği bir gelenek. Şalumov, kitaplarında amcasıyla ilgili önceki araştırmaları kendi araştırmaları, aile hatıraları ve sanatsal çizimleriyle birleştiriyor. Sibiri’nin şiirlerini Rusça, İngilizce ve İbranice yeni çevirilerle sunuyor ve bu dillerde de biyografik bilgiler veriyor.
Çeviri ve Cuhuri Kültürü
Bugünkü Cuhurho’nun günlük yaşamına hakim olan dillere yapılan çeviriler, Kukullu ve Shalumov’un çalışmalarının önemli parçaları. Benim görüşüme göre, potansiyel okuyucularının çoğu ABD, İsrail ve Rusya gibi kolonyal devletlerde yaşıyor ve bu ortamlar Cuhuri dilini öğrenmeyi pek çok zorlaştırıyor (hükümet bir miktar destek sağlasa bile). Çeviriler, yeni neslin kendin diline erişimi olmasa bile Sibiri’nin şiirlerine ve kendi kültüre ulaşması için bir kapı. Bazı araştırmacıların çeviri hakkında teorilerine göre Sibiri’nin şiirleri tarihi bir çeviri süreci olarak anlaşılabilir.
Mesela, André Lefevere’e göre çeviri, bir yeniden yazma veya yeniden konuşma sürecidir. Çeviri basit bir tekrardan ibaret değildir, yaratıcı bir ifadedir. Saliha Paker ve Zehra Toska bunu Türk ve Osmanlı geleneklerinde gösterirler. Bence Sibiri’nin hikayesi, bu görüşü halk sözlü edebiyatının aktarımını da içerecek şekilde genişletiyor. Sibiri’nin çeviri süreci 1870’lerden beri sürekli devam etti. Aşkenaz Yahudileri Kafkasya’ya geldiğinde, Bolşevik devrimden sonra, Rus İç Savaşı döneminde ve pogromlar sırasında bile Cuhur halkı Sibiri hakkında konuşmaya ve üretmeye devam etti. Onun sözlerini yeni şekillerde yaratmayı sürdürdüler. Belli ki “E Puşoy Divu” gibi şiirlerdeki çeşitli kültürel etkiler bu eserlerin hayatta kalmasında önemli oldu.
Bir Şiir Analizi
Sibiri’nin metinlerinde kültürel kimliğini nasıl işlendiğine “E Puşoy Divu” şiirinin iki kıtası üzerinden bakabiliriz.
Bu şiir ilk olarak Atnilov’un koleksiyonunda yayınlandı. Kitap Dağıstan Kiril alfabesinde yazıldı:
Türkçe alfabesine bu kıtalar şöyle çevrilebilir:
Danüsde boş bede düşme,
Dül me puri ‘etoş çüşme,
Dusdho müdüt yereq e me,
Mivinit işmu, kinümge me!
U vexd kumek nibu e işmu,
Ne qonunho, ne çinhoşmu,
Qetliyon miyom e işmu,
Midanit xub, kinümge me!
Aynı dizeleri Türkçe’ye ben şöyle çevirdim:
Kötü düşmanım bilsin ki
Kalbim güneşin ateşi dolu.
Dostlarım bana silah verecek,
Siz göreceksiniz kim olduğumu!
O zaman size hiç yardım etmeyecek
Ne kanunlarınız ne rütbeleriniz.
Size amansız olacağım—
Kim olduğumu çok iyi bileceksiniz!
Bu şiir-şarkının doğrudan çokkültürlü bir ortamın ürünü olduğunu iddia ediyorum. Ancak aynı zamanda şarkı, Yahudi etnik öz tanımlamayı kolaylaştıracak bir şekilde benliğe ve ötekine gönderme yapıyor.
Şiirin Cuhurisi ve benim Türkçe çevirimde birkaç ortak sözcük öne çıkıyor: düşme/düşman, dusd/dost ve ‘etoş/ateş. Hepsi Farsça’dan gelen kelimeler. Bu şiirde Türkçe kökenli sözcükler az olmasına rağmen basit manzum yapısı Türk edebi geleneklerinden geliyor: dörtlüklerden oluşan, “aaab cccb dddb” kafiye düzeni ile yapılan edebi türe koşma (ya da Azerbaycanca olarak qoşma) denir ve Türk âşıklar arasında çok yaygındır. Dağıstanlı Yahudi edebiyatçı Galina Musahanova’nın araştırmaları Sibiri’nin de bu yapıyı kullandığını kanıtlıyor—bazen Doğu Kafkasya’nın eski bir Türk dilinde, bazen kendi dilinde bu formu kullanıyor. Bu yüzden bu şarkı, Cuhuri dilinde günümüze kadar gelse de Türk kültür geleneklerine de aktif olarak katkıda bulunmaktadır.
Bu eserde Yahudi kimliği nerede? Dil hariç buna iyi bir cevap yok, fakat metnin sosyal tarihinde “kim olduğumu bileceksiniz” mısrası çoğunlukla Sibiri’yi seven Cuhurho tarafından tekrarladı. Atnilov, Kukullu ve Şalumov sayesinde bu beyan hayatta kaldı ve tekrar edildi. Bu şekilde şiir, Cuhuri kimliğinin ortak bir çağrısı haline geldi.
Fakat Sibiri’nin şarkıları sadece Cuhurho içinse, neden zamanının Türk lingua franca’sında da yazıyordu? Sibirya’da bir esir kampında tifüsle mücadelesini anlatan bir şiir, Sibiri’nin dinleyicileri hangi kültürden olursa olsun empati ve ortak korkuları uyandırabilir. “Hastayken Yazıldı” şiirini Dağıstan Kiril alfabesinden Modern Azerbaycanca alfabesine direkt olarak çevirdim, çünkü Azerbaycanca’ya özgü bazı seslerle şiirin anlamını Türkçe okuyanlar da anlayabilirler. Amaldan Kukullu’nun koleksiyonunda Semyon Yusufov’un bu şiirin orijinal transkripsiyonu bulunabilir. 1965’te Derbent’te Yusufov Cuhuri’nin Dağıstan Kiril alfabesinde şöyle yazmış:
Эвимуьзуьн ёнинде ким гидер хебере,
Бимуьрвет солди мени жебуьре,
Гъогьумсуьз гъердешсуьз белкем гитдуьм гъебуьре,
Кимлердуьр ёнуме суоле гелуьр.
Modern Azerbaycan alfabesinde:
Evimüzün yonində kim gidər xəbərə,
Bimürvət soldi məni cəbürə,
Qohumsüz qərdeşsüz bəlkəm gitdüm qəbürə,
Kimlərdür yonüme suolə gəlür?
Bu şiir de Türk tarzında bir qoşmadır ve birçok Türkçe kelime de içerir. Eğer bu şiir sizin için dilbilimsel ve duygusal bir anlam taşıdıysa, Sibiri’nin zamanında Cuhuri’yi anlamayan insanlar için de öyle bir anlam taşıdığını varsayabiliriz. Bu dörtlükte ilk dize, Sibiri’nin ölüm haberinin bizim evimize nasıl ulaşacağını merak eder. Sibiri için “evimiz” Derbent demek, ama bu dize ortak bir kimlik potansiyeli taşır. Tek başına ölme korkusu, son dizede etnik kimlikle ilgisi olmayan bir soru yaratır. Bu soru Sibiri’nin Rus yargıcın kendisini tanımasını istemesi gibi değil; bu ölümle daha evrensel bir korkudur.
Şiirin yaratılış bağlamı, en azından Sibiri’nin Türk dilini anlayanlar için evrensellik potansiyelini vurgular. Şalum Şalumov’a göre Sibiri, Sibirya’da arkadaş olduğu Rus siyasi mahkumlardan tifüs tedavisi görmüş. Başka bir deyişle, bu şarkı, uzak bir kültürün üyelerine yönelik bir teşekkür mesajı içermektedir ve bu insanların huzurunda bestelenmiş bile olabilir.
Sonuç
Türkçe bir ortamda Yahudi edebiyat hakkında konuşulurken Kafkas dili Cuhuri edebiyatının bahsi geçmez. Sibiri’nin şiirleri bu tartışmaları genişletebilir. Ladino gibi, Fars kökenli olan Cuhuri de başka bir dil ailesinden Türk kültürel bağlamına girmiş. Hem Ladino hem de Cuhuri, pan-Türk dünyasında kültürel anlamda asi diller olarak anlaşılabilir. Sibiri gibi önemli bir figürün sayesinde—ve kısıtlayıcı dil politikalarına rağmen—bu edebiyat etrafındaki bağlama dikkate değer bir etki yaptı. “Vatandaş Türkçe konuş” gibi kampanyalara rağmen Ladino’nun hala konuşulduğu gibi Cuhuri de Azerbaycanca’yı ve özellikle Rusça’yı kayıran politikalardan sağ çıktı.
Sibiri’nin hikayesi sömürgecilik karşıtı bir yerden de incelebilir. Bu bağlamda şiddet ve kültür arasındaki ilişkiye dair soru işaretleri taşıyor. Sibiri güçlerini her zaman iyilik için kullanmıyordu: onu hapishanede aldatan Rus kız arkadaşını dövdüğü de bilinir. Başkalarının sahip olmadığı bir güce sahipti ve bundan faydalandı. Fakat Sibiri’nin farklı etnik kökenden yoksullara ve ezilenlere yardım etmek için verdiği korkusuz kararlardan ders çıkarmak da mümkün. Derbent’te onun hapisten salıverilmesini savunan kalabalıklardan şarkılarının kolektif olarak korunmasına kadar, Sibiri’nin hikayesi en güçlü insanın bile gücünü halktan alması gerektiğini öğretiyor.
Kaynakça
Atnilov, Daniil, ed. Şohirhoj tati. Dagestanskoe gosudarstvennoe izdatel’stvo, 1947.
Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç. “Zapiski iz mertvogo doma (tom chetvertyi).” Polnoe sobranie sochinenii v tridtsati tomakh. IRLI AN SSSR, Izdatel’stvo “Nauka,” 1972.
Dwyer, Anne. “Dostoevsky’s Prison House of Nation(s): Genre Violence in Notes from the House of the Dead.” Russian Review 71, no. 2 (2012): 209–25.
Goff, Krista A. Nested Nationalism: Making and Unmaking Nations in the Soviet Caucasus. Cornell University Press, 2021.
Gould, Rebecca Ruth. Writers and Rebels: The Literature of Insurgency in the Caucasus. Yale University Press, 2016.
Kukullu, Amaldan, ed. Mardakhai Ovsholum. Pesni, stikhi, khvaly, epitafii. Amaldanik, 1995.
Lefevere, André. Translation, Rewriting, and the Manipulation of Literary Fame. Routledge, 1992.
Musakhanova, Galina. Tatskaia literatura. (Ocherk istorii. 1917-1990). Dagestanskoe knizhnoe izdatel’stvo / RAN Dagestanskii nauchnyi tsentr, Institut iazyka, literatury i iskusstva imeni G. Tsadasy, 1993.
Osmanlı, Cabir. “Azerbaycan Dağ Yahudileri (Tarihi, Dini Ve Sosyo-Kültürel Açıdan Bir Araştırma).” Doktora tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021.
Paker, Saliha. “Translation as Terceme and Nazire: Culture-Bound Concepts and Their Implications for a Conceptual Framework for Research on Ottoman Translation History.” Crosscultural Transgressions: Research Models in Translation: V. 2: Historical and Ideological Issues, ed. Theo Hermans, 120–43. St. Jerome Publishing, 2014.
Paker, Saliha, ve Zehra Toska. “A Call for Descriptive Translation Studies on the Turkish Tradition of Rewrites.” Translation as Intercultural Communication: Selected Papers from the EST Congress, Prague 1995, ed. Mary Snell-Hornby, Zuzana Jettmarová ve Klaus Kaindl, 79–88. John Benjamins, 1997.
Ramazanova, D. Sh. Gorskie evrei Dagestana v natsional’noi politike sovetskoi vlasti v 1920 – 1930-e gg. Parnas, 2014.
Rosenshield, Gary. The Ridiculous Jew: The Exploitation and Transformation of a Stereotype in Gogol, Turgenev, and Dostoevsky. Stanford University Press, 2008.
Shalumov, Shalum. Legendarnyi Mardakhai Ovsholum Sibiri (Sibirskii), 1860-1925. Mirvori, 2009.
Shalumov, Shalum. Poet-Buntar’ Mardakhai Ovsholum Sibiri (Sibirskii), 1860-1925. Mirvori, 2013.
Paylaş: