Rita Ender’in Madam Amati adlı biyografi kitabı İzmir’de yaşayan müzisyenin hayatını anlatır. İzmir Beth-İsrael Sinagogu’nun müze haline getirilmiş ikinci katında bir orgun üzerinde madamın fotoğrafını gördükten sonra onu araştırmaya başlar.
İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar. Bazı bireyler ile iyi geçinirken diğerlerini kendinden saymayarak dışlar, yabancı diyerek uzaklaştırır. Bilerek ya da bilmeyerek kendi dünyasını ve bakış açısını gitgide daraltır. Böyle daha rahat hissettiğini düşünür. Ne kadar az bilirse o kadar mutludur.
Ötekilerin varlığını yok sayarak yaşadıkları ayrımcılığa ve baskıya da sessiz kalır. Kendisiyle aynı ırkı, dini veya fikri paylaşmayanların yükünü çekmek istemez. Farklılığa karşı en ufak tahammülü yoktur. Öte yandan kendisini tahammülü olmayan birisi olarak göstermek de istemez. Bu yüzden hoşgörü adını verdiği limana sığınır. Fakat yabancı olarak tanımladığı birey kendisiyle eşit yaşamak istediğinde, aynı insan haklarına sahip olduğunu hatırlattığında sinirlenir ve lütfettiği hoşgörünün sınırlarının çoktan aşıldığını düşünür.
Bir arada yaşamanın, çok-kültürlüğünün hayatın tadı tuzu olduğunun farkında bile değildir. Zaten farklılıklara açık olmak cesaret işidir – ayrımcı kişi aynı zamanda korkaktır ve korktuğu anlarda gözlerini kapatır. Haruki Murakami, Sahilde Kafka romanında “Gözlerini kapattın diye, hiçbir şey silinip gitmez” der. Görmezden gelinen şeyler insanın içine yol alır, ruhunun derinliklerine işler ve kendisine daha fazla yük olur. Gittikçe aydınlık düşüncelerin yerini kötülük alır. İyilikten uzaklaşıp karanlığın içinde boğulur, farkına bile varmadan.
Bu karanlık dünyayı ışıklandıran, okuyucuya aslında renklerin olduğunu hatırlatan Rita Ender’in Madam Amati biyografisi İzmir’de yaşayan müzisyen Madam Amati’nin hayat hikâyesini anlatır. Ender, İzmir Beth-İsrael Sinagog’unun müze haline getirilmiş ikinci katında bir orgun üzerinde madamın fotoğrafını gördükten sonra hayatını araştırır. Madamın İzmir’de yaşayan çok ünlü bir keman virtüözü olduğunu keşfeder.
Kemanist Madam ve İzmir
Ender bu kısa kitabında madamı tanıyan kişilerin anlattıkları üzerinden onun yapayalnız ama bir o kadar da zengin dünyasının kapılarını okuyucuya açmaktadır. Çevresi tarafından oldukça sevilen Madam Amati, İzmir’de dar bir sokakta yaşayan kimilerine göre Katolik, diğerlerine göre Yahudi azınlığa ait, kısa boylu, hafif kamburu çıkık tatlı bir kadındır. Madam, işi gereği sinagoga, kiliseye, davetlere, düğünlere çağrılır ve oradaki törenlerde keman çalması istenir. Bu düğünlere giderken, hatta evden adımını atarken çok şık giyinir ve dudağından kırmızı rujunu eksik etmez. Komşuları da madamı çok severler ve onu sık sık evlerine yemeğe davet ederler. Ayrıca madam mahalledekilere keman dersleri verir.
Öte yandan madamın yaşamında sürgün, göç, ayrılık ve ayrımcılık yaşadığından kimsenin haberi yoktur. Hayatının bir döneminde Almanya’da bulunmuş ve sahneye çıktığı bir gün Nazi SS subayları tarafından hakaretlerle yaka paça sahneden atılmıştır. Bu olaydan sonra İzmir’e nasıl geldiğini hiç kimse bilmez. Söylentilere göre bir Türk askeri ile sahte nikâhla evlenmesi sayesinde kamplarda ölmekten kurtulmuş ve Türkiye’ye kaçmıştır. Kalan ömrünü İzmir’de geçiren Madam Amati burada hayata veda eder.
İnsanın içini sıcacık ısıtan Madam Amati’nin öyküsünü okuduktan sonra ırkçılık ve ayrımcılığın hala devam ettiğini düşünmek gerçekten üzücü. Ayrımcılığı yapanlar kendinden olmayanı yok saymak ya da yok etmek için hep haklı bir sebep peşindeler. Bu zihniyeti Harper Lee, Bülbülü Öldürmek kitabında “nedenlere sığınmak insana iyi geliyor” diye ifade eder. Onlar, içinde sıkışıp kaldıkları küçük dünyalarından kötülüklerini haklı nedenler ile sıradanlaştırmaya çalışırlar. Ne yazık ki onların vicdanları sessiz, gözleri kör ve kulakları sağır. Oysaki Madam Amati’nin müziği hep orada.
Özlem Karakuş, Haifa Üniversitesi Holokost Çalışmaları yüksek lisans öğrencisi. Azınlıklar ve tarih konularında araştırmacı, yeni insanlar ve kültürler tanımak konusunda ise okuryazarlığı hala devam ediyor.
Rita Ender’in Madam Amati adlı biyografi kitabı İzmir’de yaşayan müzisyenin hayatını anlatır. İzmir Beth-İsrael Sinagogu’nun müze haline getirilmiş ikinci katında bir orgun üzerinde madamın fotoğrafını gördükten sonra onu araştırmaya başlar.
İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar. Bazı bireyler ile iyi geçinirken diğerlerini kendinden saymayarak dışlar, yabancı diyerek uzaklaştırır. Bilerek ya da bilmeyerek kendi dünyasını ve bakış açısını gitgide daraltır. Böyle daha rahat hissettiğini düşünür. Ne kadar az bilirse o kadar mutludur.
Ötekilerin varlığını yok sayarak yaşadıkları ayrımcılığa ve baskıya da sessiz kalır. Kendisiyle aynı ırkı, dini veya fikri paylaşmayanların yükünü çekmek istemez. Farklılığa karşı en ufak tahammülü yoktur. Öte yandan kendisini tahammülü olmayan birisi olarak göstermek de istemez. Bu yüzden hoşgörü adını verdiği limana sığınır. Fakat yabancı olarak tanımladığı birey kendisiyle eşit yaşamak istediğinde, aynı insan haklarına sahip olduğunu hatırlattığında sinirlenir ve lütfettiği hoşgörünün sınırlarının çoktan aşıldığını düşünür.
Bir arada yaşamanın, çok-kültürlüğünün hayatın tadı tuzu olduğunun farkında bile değildir. Zaten farklılıklara açık olmak cesaret işidir – ayrımcı kişi aynı zamanda korkaktır ve korktuğu anlarda gözlerini kapatır. Haruki Murakami, Sahilde Kafka romanında “Gözlerini kapattın diye, hiçbir şey silinip gitmez” der. Görmezden gelinen şeyler insanın içine yol alır, ruhunun derinliklerine işler ve kendisine daha fazla yük olur. Gittikçe aydınlık düşüncelerin yerini kötülük alır. İyilikten uzaklaşıp karanlığın içinde boğulur, farkına bile varmadan.
Bu karanlık dünyayı ışıklandıran, okuyucuya aslında renklerin olduğunu hatırlatan Rita Ender’in Madam Amati biyografisi İzmir’de yaşayan müzisyen Madam Amati’nin hayat hikâyesini anlatır. Ender, İzmir Beth-İsrael Sinagog’unun müze haline getirilmiş ikinci katında bir orgun üzerinde madamın fotoğrafını gördükten sonra hayatını araştırır. Madamın İzmir’de yaşayan çok ünlü bir keman virtüözü olduğunu keşfeder.
Kemanist Madam ve İzmir
Ender bu kısa kitabında madamı tanıyan kişilerin anlattıkları üzerinden onun yapayalnız ama bir o kadar da zengin dünyasının kapılarını okuyucuya açmaktadır. Çevresi tarafından oldukça sevilen Madam Amati, İzmir’de dar bir sokakta yaşayan kimilerine göre Katolik, diğerlerine göre Yahudi azınlığa ait, kısa boylu, hafif kamburu çıkık tatlı bir kadındır. Madam, işi gereği sinagoga, kiliseye, davetlere, düğünlere çağrılır ve oradaki törenlerde keman çalması istenir. Bu düğünlere giderken, hatta evden adımını atarken çok şık giyinir ve dudağından kırmızı rujunu eksik etmez. Komşuları da madamı çok severler ve onu sık sık evlerine yemeğe davet ederler. Ayrıca madam mahalledekilere keman dersleri verir.
Öte yandan madamın yaşamında sürgün, göç, ayrılık ve ayrımcılık yaşadığından kimsenin haberi yoktur. Hayatının bir döneminde Almanya’da bulunmuş ve sahneye çıktığı bir gün Nazi SS subayları tarafından hakaretlerle yaka paça sahneden atılmıştır. Bu olaydan sonra İzmir’e nasıl geldiğini hiç kimse bilmez. Söylentilere göre bir Türk askeri ile sahte nikâhla evlenmesi sayesinde kamplarda ölmekten kurtulmuş ve Türkiye’ye kaçmıştır. Kalan ömrünü İzmir’de geçiren Madam Amati burada hayata veda eder.
İnsanın içini sıcacık ısıtan Madam Amati’nin öyküsünü okuduktan sonra ırkçılık ve ayrımcılığın hala devam ettiğini düşünmek gerçekten üzücü. Ayrımcılığı yapanlar kendinden olmayanı yok saymak ya da yok etmek için hep haklı bir sebep peşindeler. Bu zihniyeti Harper Lee, Bülbülü Öldürmek kitabında “nedenlere sığınmak insana iyi geliyor” diye ifade eder. Onlar, içinde sıkışıp kaldıkları küçük dünyalarından kötülüklerini haklı nedenler ile sıradanlaştırmaya çalışırlar. Ne yazık ki onların vicdanları sessiz, gözleri kör ve kulakları sağır. Oysaki Madam Amati’nin müziği hep orada.
Özlem Karakuş, Haifa Üniversitesi Holokost Çalışmaları yüksek lisans öğrencisi. Azınlıklar ve tarih konularında araştırmacı, yeni insanlar ve kültürler tanımak konusunda ise okuryazarlığı hala devam ediyor.
Paylaş: