2021 yılı hem Ermeniler ve Yahudiler için zor bir yıl olarak başladı, öyle de devam ediyor. ABD Başkanı’nın Ermeni Soykırımından söz etmesi ile İsrail’in Gazze’ye saldırıları dolayısıyla Türkiye Ermeni ve Yahudilerini sanki başka ülkelerin vatandaşları gibi gören söylemlerin yeniden canlandığına şahit oluyoruz. Her krizde yinelenen bu söylemler, söz konusu grupların “tartışmalı vatandaşlık”larına ilişkin bir “miras”a dayanmaktadır. Yazımızda bu “miras”ın kısa bir arkeolojisini yapacağız.
Kaynak: Nor Zartonk Yazanlar: Dr. Süheyla YILDIZ ve Doç. Dr. Hakan YÜCEL
Ulus inşa sürecinde « asimile edilebilir » (Müslüman unsurlar) ve «asimile edilmesi mümkün olmayan» (Gayrimüslim unsurlar) olarak toplumun iki gruba ayrılması söz konusu olmuştur. Bu süreçte bürokrasiden, siyasetten genel olarak dışlanan Türkiye Ermeni ve Yahudileri seçkinleri aracılığıyla 1990’lı yıllara kadar süren « içe kapanma » stratejisi geliştirdiler. Kimliklerin geri dönüşünün Türkiye’de yaygın olarak tartışıldığı 1990’lı yıllardan itibaren ise kimlikleriyle var olarak ulusun etkin unsurları olma çabasına giriştiler.
Vatandaşlıkta Eksik Bırakılanlar…
Türk vatandaşlığı pratikte “Türklük: Türk dili, Türk kültürü, ‘Müslüman kökenli olmak’” üzerinden kurulmuştur. Devlet, Türklüğü toprağa bağlılıkla tarif edilen yurttaşlıkla edinilebilir bir değer olarak görememiştir. Bu duruma ışık tutması bakımından, “Türklük” yerine “Türkiyelilik”in 1924 Anayasası’nda yer alması gerektiğini savunan Gelibolu milletvekili Celal Nuri’nin, sözleri önemlidir; “Eskiden bir Osmanlı sıfatı vardı, bu sıfat cümleye şamildi. Bu sıfatı ortadan kaldırıyoruz… Türkiye Cumhuriyetinin de bilcümle efradı Türk ve Müslüman değildir. Bunları ne yapacağız? Ortada bir Rum var, Ermeni var, bir Yahudi var… Bunlara eğer Türklük sıfatını vermeyecek olursak ne diyeceğiz.”
Bunun üzerine “Türk” yerine “Türkiyeli” teriminin kullanılması önerilir ancak kabul edilmez ve madde “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla ‘Türk’ ıtlak olunur” şeklinde Anayasanın 88. Maddesi kabul edilir. Ancak 1926 yılında çıkıp 1965’e kadar yürürlükte kalan 788 sayılı Memurin Kanunun 4. Maddesi memur olabilmeyi “Türk olma” şartına bağladı ve kamu hizmetleri gayrimüslimlere kapanmış olmakla kalmadı, o dönemde memur olan gayrimüslimlerin de işlerine son verildi. 1965’de çıkarılan 657. Sayılı kanun memur olabilmek için “Türk Vatandaşlığı”nı yeterli saydı.
Öte yandan Lozan Barış Antlaşması, azınlık haklarından hangi grupların faydalanacağı konusunda sınırlama getirmemişse de bu haklardan sadece Ermeniler, Rumlar ve Yahudilerin faydalanmasına izin verilmiştir. Ancak “azınlık hakları”nı kullanmada tanınan bu “ayrıcalık” onların vatandaşlık haklarından tam anlamıyla faydalanmalarını engellemiş, “Türk” sayılmalarında sorunlar yaşamalarına neden olmuştur. Devlet, laiklik iddiasına karşın, dini aidiyetin vatandaşlar arasında farklı muamele gerektirdiği Osmanlı düşünce yapısından da vazgeçemedi. Osmanlıdan devralınan Millet Sistemi de jure olmasa da de facto olarak devam etmektedir. Bu nedenle gayrimüslimlerin devletle ilişkisi hem birey hem cemaat temelinde gerçekleşip, “azınlık” statüsü de hukuki bir terim olmaktan çok bir nevi “eksik vatandaşlık”a tekabül etmektedir.
Cumhuriyet Tarihi Boyunca Yahudilerin ve Ermenilerin Kimlik Stratejileri
Yahudiler ve Ermeniler Cumhuriyet döneminin elverişsiz koşullarına göre konumlanmak, varlıklarını sürdürebilmek için “kimlik stratejileri” geliştirmek zorunda kaldılar. “Kimlik stratejileri”nde üç unsur gereklidir ; toplumsal aktörler, onların müdahil oldukları sorunlar ve yine aktörlerin hedefleri. Bu anlamda azınlıkların geliştirdikleri üç temel kimlik stratejisinden söz edilebilir:
Asimilasyon stratejisi: burada hedef olabildiği kadar ulusal ölçekte geçerli olan (kimliğe) benzemektir. Bu strateji; kimlik kaybına kadar gidebilir.
Farklılığın değerlendirilmesi stratejisi: Amaç, köken kimlikle olan bağın muhafaza edilmesidir. Bu tepki, bazı örneklerde kişi ya da grubun kendi grup kimliğini idealleştirmesine kadar gidebilir.
Ara stratejiler: kimlik grupları arasında benzerlikler aranır ancak bu süreçte farklılıklar bırakılmaz, inkâr edilmez.
Bugün de devam eden bu “ara stratejiler” Yahudi ve Ermenilerin eş zamanlı olarak kimliklerini tanıtma ve koruma çabaları, Türkiye’de kimlik hareketlerinin yükselişe geçtiği 1990’lı yıllarda başladı. Geniş tabanlı örgütlenmeleri olan bu kimlik hareketleri, Ermeni hareketini doğrudan etkilerken, Yahudi kimlik hareketi de bunlardan Ermeni hareketi aracılığıyla etkilenmiştir.
Yahudilerin, 2003 Sinagog saldırıları sonrası belirgin bir şekilde benimsediği, geniş toplumdan kopuşu değil, entegrasyonu öne çıkaran, gayrimüslim azınlıklar hakkındaki yoğun önyargıları hesaba katarak özenli dille gerçekleştirilen muhalif söylem olan “ılımlı eleştirellik”te Ermenilerin 1990’lı yılların başından beri geliştirdikleri kimlik söyleminin etkilerinden söz edebiliriz.
Yahudiler: “Türkleşme çabasından içe kapanmaya”, “içe kapanmadan dışa açılmaya”….
Yahudiler, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türkleşmeyi, “Türk Yahudi’si” olmayı, hedefleyen asimilasyon stratejisini denediler. Yahudilerin Türklüklerini; “kendini müdafaa moduyla arzunun karışımı”olduğunu belirten Rıfat Bali bu süreci şöyle betimler; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudi olan Türkiye Yahudileri, Cumhuriyet döneminde Yahudiden Türk Yahudisine, Türk Yahudisinden Yahudi Türk’e dönüşmek zorunda kaldılar ve sonuçta ‘Musa dininden birer Türk’ oluverip çıktılar.”
Dönemin önemli Türkleştirme ideologlarından olan Munis Tekinalp’e (Mois Kohen) göre, Yahudiler için tek yol Türkleşmektir: “Bundan sonraki vazifemiz, içimizde esası mevcut olan Türk harsını şuurlandırmak, canlandırmak ve kuvvetlendirmekten ibarettir. (…) Artık bundan sonra, bize Musevi milleti diyen[lere] samimi bir eda ile hayır biz Türk’üz, dilimiz Türkçedir, kültürümüz Türk kültürüdür, idealimiz Türk idealidir diyeceğiz.” Tekinalp’in Yahudileri Türkleştirme çabasının Yahudi kimliğini korumayı hedeflediğini iddia edebiliriz.
Ancak dönemin ünlü Yahudi gazetecisi David Fresco, Yahudilerin Türkleşme gayretlerinin takdir edilmediğini, toplumla bütünleşmek isteyen Yahudilerin Türk toplumundan itildiklerini, yabancı olarak görüldüklerini iddia edip şöyle diyecektir: “Türk milletinin siyasi ve içtimai hayatına asimile olmamız gerektiği tartışılmaz bir vak’adır. Ancak bir çekim kuvveti, bir ilgi göreceğimize bizleri kendilerinden iten bir kuvvet ile karşılaşmaktayız. Türk ailesinden geri itildiğimizi ve yabancı olarak kabul edildiğimizi görüyoruz. Türk halkının hislerine tercüman olduğunu söylenen Türk basını, neredeyse her dakika bize karşı itimatsızlık ve hor görme sergilemekte. (…) Türk Yahudi cemaatinin tamamı, haysiyetinin incinmesinin ızdırabını çekmekte ve de en önemlisi cesaretinin kırıldığını hissetmekte.”
Asimilasyonun hedeflendiği bu dönemde, 1930’lar Türkiyesi’nde, paradoksal olarak “1934 Trakya Olayları” denilen Yahudi pogromları yaşandı. Tek partili rejimin devam ettiği II. Dünya Savaşı yıllarında da Cumhuriyet Halk Partisi hükümeti, birkaç ay arayla gayrimüslimlerin kolektif hafızalarında büyük travmalar yaratacak olan iki büyük olaya imza atar: “20 Kur’a Askerlik” ve “Varlık Vergisi”.
Yahudiler Tek Parti Döneminde Avrupa antisemitizminden etkilenen klasik antisemitizmle, İsrail devleti kurulduktan sonra ise antisiyonizmle karışık antisemitizmle de karşılaştılar. Yahudilerin geleceğe dönük umutlarını büyük ölçüde kıran bu durumun İsrail’e göç üzerinde belirli etkisi olmuştur. Türkiye Yahudilerinin % 40’ı, İsrail devletinin kurulmasının ardından geçen 3 yıl içinde İsrail’e göç etti.
İsrail Devlet’inin varlığından da beslenen yeni antisemitizmle birlikte Yahudiler üzerindeki baskı, siyasal gruplardan gelen tepkilerin eklenmesiyle güçlendi. Bu da içe kapanmayı derinleştirdi ve kamusal alanda görünmezlik hem bireysel hem de cemaat seçkinlerinin yönlendirmesiyle, onlarca yıl süren bir cemaat stratejisi oldu.
Yahudilerin önce temkinli, sonra “ılımlı eleştirel” dışa açılma ile entegrasyon çabaları
“İçe kapanma” dönemi, Yahudilerin Cumhuriyet tarihi boyunca geliştirdikleri asimilasyon ve 1990’larda başlayan “kimliklenerek entegrasyon” stratejisini gerektiren bir ara dönem oldu. Yahudiler, uzun yıllar içe kapanarak üzerindeki tehlikeyi savuşturamadığını, hatta olumsuz önyargıların yayılmasına dolaylı olarak katkı sunduğunu düşünmesini gerektiren antisemit söylemler geçmişi hatırlatarak onları tedirgin etmekteydi.
Dışa Açılma Başlıyor! 500. Yıl Vakfı
500. Yıl Vakfı, 1989’da, cemaat liderleri tarafından Türkiye’nin uluslararası alanda Ermeni sorunu ve Kıbrıs meselesi yüzünden bozulan imajını Türkiye lehine lobi faaliyetleri ile düzeltmek için kuruldu. İspanya’dan kovularak Osmanlı İmparatorluğuna sığınan Yahudilerin Türkiye’de geçen 500 yılı sadece “mutlu bir aile tablosu” olarak sunuldu.Vakfın Türkiye’yi tanıtma misyonu, Türkiye Yahudilerinin tarihini aktarımını belirledi, geliştirilen “temkinli söylem”le 1930’lu 1940’lı yıllarda yaşanan travmalar anılmayıp, cemaat içinde bu durumu eleştirenler dışlandı.Ancak 500. Yıl Vakfı’nın bu “lobicilik” eğilimi hem Ermeni kimlik hareketinin genç kuşak Yahudiler üzerindeki etkisi hem de giderek artan antisemitizme karşı Yahudiler içinde gelişen tepkilerle zayıfladı. Böylece dışa açılma sürecini başlatan “lobicilik” yerini zamanla “ılımlı eleştirelliğe” bıraktı.
“Temkinli söylemden” “ılımlı eleştirelliğe”
Yahudi cemaati, son yıllarda sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla, cemaatin resmi twitter adresi üzerinden antisemit olaylara karşı tutumunu açıkça göstermektedir. Böylelikle bir toplumsal baskı oluşturularak, antisemit söylemlerden ötürü bazı kişi ve kurumlardan -aşağıda önemli bir örnekte de göreceğimiz gibi- “özürlerin” gelmesi sağlanmaktadır.
2015 yılında, Edirne’deki tarihi Büyük Sinagog’un restorasyonunun tamamlanması sırasında, Edirne Valisi, İsrail’in 2014 yılının Temmuz ayında başlattığı Gazze’deki operasyonlarda Müslümanlarca kutsal kabul edilen bir yer olan Mescid-i Aksa’ya baskınını kamuoyu önünde lanetlerken Büyük Sinagog’un ibadethane olarak açılmasına izin vermeyeceğini sadece müze olarak açılacağı açıklamasında bulundu. Valinin; “Mescid- i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar, orada Müslümanları katlederken, biz de onların burada sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu” sözleri Yahudilerin tepkilerine neden oldu ve cemaat Vali’nin Yahudi vatandaşları ötekileştirdiği açıklamasında bulundu. Bu olaydan sonra yetkililer hemen Sinagogun ibadethane olacağının belirttiler, Vali de “sözlerinin yanlış anlaşıldığını” belirtip özür dilemek zorunda kaldı. Büyük Sinagog, Devlet desteğiyle restore edilip Mart 2015 yılında müze-sinagog olarak ibadete açıldı.
Şalom Gazetesi ve Avlaremoz Platformu; söylem değişiminin simgeleri
Yahudilerde söylem değişiminin en önemli göstergeleri, 1947 yılında kurulup bugüne dek yayın yapan, internette de yer almasıyla gittikçe daha geniş bir toplum kitlesine hitap eden cemaatin çıkardığı tek gazete olan haftalık Şalom Gazetesi’ndeki söylem değişikliğiyle genç kuşaktaki yeni Yahudilik anlayışının haber/yazı portalı olan, 2016’da yayına başlayan Avlaremoz’dur.
Son yıllarda yeniden güçlenen antisemitizmi besleyici siyasi söylemler, sosyal medyanın gelişmesiyle görünürleşen antisemitizm ve nefret söylemi, ana akım medyanın antisemitizmin bir insanlık suç olduğunu görmezden gelmesi Yahudi cemaatinde tepkiler oluşturmakta ve bu tepkiler “ılımlı eleştirellik” eksenli yazılar ile Şalom ve Avlaremoz aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmaktadır.
“Ilımlı eleştirelliğin” geliştiği bu süreçte One Minute ve Mavi Marmara olayları Yahudilerin söylemlerini “ılımlı eleştirelliğe” iyice yaklaştıran önemli gelişmeler oldu. Bu olayların ardından oluşan belirgin antisemit söylem 500. Yıl Vakfı ile başlayan geçmişin karanlık sayfalarını “görmezlikten gelme” “500 yıldır kendilerine hoşgörü gösterilen bir azınlık olduğunu gösterme gayreti” yavaş yavaş aşılmaya başlanarak cemaat başkanlarının da yönlendirmesiyle dışa açık bir şekilde Yahudi kimliğiyle tanınarak eşit vatandaşlık talebi oluşmaya başlamıştır.
Şalom’un genç yazarlarından Mois Gabay bir yazısında şöyle der: “Fransızların çok kullandığı “Pour vivre heureux, vivons caché!” [Mutlu yaşamak için, gizli yaşayalım] dönemi sosyal medyanın icadıyla Türk Yahudileri için sona ermiştir. Kırgınlıklarımızı içimize atmadan, suç işliyormuş kaygısına düşmeden sorunlarımızı anlatmalı ve yaşadığımız toplumla tüm gerçekliğiyle paylaşmalıyız. Aydınlık bir gelecek için… konuşmanın vaktidir. Bulundukları her platformda Yahudi aydınlarının fikirlerinin beyan edebildiği, ‘Türk Yahudi’si kimliğimiz ile gurur duyabileceğimiz bir gelecek dileğiyle…”
Ermeniler: içe kapanmadan, dışa açılmaya…
Cumhuriyet tarihi boyunca “içe kapanma” ve “kimliklenerek dışa açılma” stratejilerine tanıklık ettiğimiz Ermeniler, Cumhuriyet’e 1915’teki Tehcirin neden olduğu büyük travmayla girdiler. Bu felaketin neden olduğu topluma ve Devlete karşı duyulan büyük korkunun ve güven kaybının etkisiyle içe kapalı bir şekilde yaşamaya, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Anadolu’dan İstanbul’a veya yurt dışına göç etmeye başladılar.
Melissa Bilal Ermenilerin yurtlarına yabancılaşmasını şöyle anlatır: “Anavatanları olan Anadolu’yu terk etmemiş olmak Türkiye Ermenilerinin kimliklerinin en önemli bileşenlerinden biridir. Ancak bu topraklardaki iktidar ilişkileri Türkiye’de yaşayan birçok farklı etnik ve dini grup gibi Ermenilerin de kimi zaman kendilerini ‘evlerinde’ hissetmemelerine sebep olmuştur.”
Ömer Turan ve Güven Gürkan Öztan, Türkiye Cumhuriyeti’nin «raison d’Etat»sı (devlet aklı) «Ermeni Meselesi» anlatısının sürekliliği ve bu konuda inkarcılık üzerine kurulu olduğunu belirtir. Onlara göre, Ermeni sorunu üzerinden farklı dönemlerde farklı stratejiler belirlenmiştir. Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk on yıllarında [Ermenileri] takip ve kontrol, 1945-1980 arası sessizlik ve inkâr, 1980-2000 arasında inkarcılığın sistematikleştirilmesi 2000 sonrasında ise aktörlerin ve stratejilerin çoğalması söz konusudur.
2000 sonrasında kimliğin korunması ve tanıtılması bağlamında aktörlerin ve stratejilerin çoğalması ve 1915’in tabu olmaktan çıkıp yüksek sesle tartışılması, bize göre, hem Ermeniler için yeni bir kaygı nedeni olmuş hem de bu tartışma aynı zamanda Ermeni sorununun tartışılır olmasına da olanak sağladığından dışa açılarak kimliği koruma ve sorunları anlatma olanakları doğurmuştur.
Cumhuriyetin ilk dönemindeki azınlık karşıtı uygulamalar, Türkiye Ermenilerini de diğer tüm gayrimüslim azınlıklar gibi toplumda görünmez olmaya itti. Bu nedenle, 1990’lı yıllara kadar cemaat seçkinleri ve aydınları bazı istisnalar dışında siyasi faaliyetlerden tümüyle uzak durdular.
1965, 1915 Ermeni Tehcirinin 50. Yıldönümü dolayısıyla Ermeni soykırımının küresel ölçekte ilk kez gündeme geldiği yıldır. Dönem, aynı zamanda Kıbrıs Krizi nedeniyle Rum düşmanlığının, Filistin sorunu nedeniyle antisemitizmin de yeniden yükseldiği dönemdir. Tedirginlik, Ermeni Patriğini dahi şu açıklamayı yapmaya itmişti: «Ölüleri anmak bütün insanların hakkı ve görevidir. Ancak saygı gösterileri milletlerin kalplerinde husumet tohumlarının ekilip filizlenmesine imkân ve vesile vermemelidir. Türkiye Cumhuriyeti devrinde yaşamış ve Atatürk ilkeleri ile büyümüş olan Türkiye’deki Ermeni topluluğu, geçen kırk yıl içinde samimi, yapıcı ve sadık vatandaşlar olduklarını daima ispat etmiştir. Bu sebeple bu memleketin menfaatlerine aykırı herhangi bir hareketi de asla tasvip etmeyecektir ».
1970’ler ve 1980’lerde de ASALA terör örgütü Türk diplomatlarını öldürürken Türkiye’de Ermeni olmak oldukça zorlaştı. Bu yıllarda yinelenen Ermeni düşmanlığı da 1990’larda Ermeni toplumunun dışa açılımını zorunlu kılan bir etken oldu.
Ermeni Hareketi: Dışa Açılma ve Kimliklenerek Entegrasyon
1980’lerden bu yana Türkiye’yi şekillendiren derin toplumsal ve ekonomik değişiklikler azınlıklar üzerinde de etkili oldu. Türkiye’nin demokratik konsolidasyon ve özgürleşmesine yönelik adımlar gayrimüslimlerin haklarında da bazı gelişmelere yol açtı. Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığının da bu sürece olumlu katkıları oldu.
Bunun yanısıra “Yeni Toplumsal Hareketler”in Ermeni Hareketi üzerinde, Ermeni hareketinin de Yahudiler üzerinde belli etkilerinden söz edilebilir. 1980’li yılların ikinci yarısında başlayıp 1990’lı yıllarda gelişen “Yeni Toplumsal Hareketler” bağlamında, islami hareketin, feminist hareketin yanısıra çeşitli Müslüman azınlıkların da kimlik hareketleri de başladı. Kimliksel, tanınma temelli bu hareketler kimlik üzerine kamuoyunu yeniden düşünmeye itti. Kimlik hareketlerinin gayrimüslim azınlıklar üzerindeki ilk büyük etkisi; 1996 yılında kurulan ve Türkçe yayın yapan “ılımlı eleştirellik” eksenli Agos gazetesinin kurulmasıdır.
Gayrimüslim azınlıkların Türklük kurgusunda “öteki” olarak işlev gördüğü literatürde belirtilmiştir. Bu saptamayı yapanlar içinde birçok Türkiyeli Ermeni aydını da bulunmaktadır. Bunlardan Arus Yumul’a göre gayrimüslimlerin vatandaşlık projesindeki yeri belirsizdir. Müslüman-gayrimüslim ayrımı da sadece sınıflandırma değil aynı zamanda statü farklılıklarını da içermektedir. Gayrimüslimlerin nüfustaki oranı çok az olsa da Türk milletinin kendini tanımlamadaki sembolik öneminin varlığı sürdürmektedir. Gayrimüslimler bir yandan ulusun resmi kimliğinin dışına itilerek görünmez kılınmış, öte yandan çoğunluğun nezdinde ulusun neyi temsil etmediği yani “ötekiliği” simgelemesi açısından da görünür hale getirilmiştir.
Denys Cuche’ün “kimlik stratejisi” kavramının, Ermeni ve Yahudi seçkinlerinin öncülüğünde gelişen yeni kimlik hareketlerini anlamada açıklayıcı olduğunu düşünüyoruz. Cuche’e göre, kimlik stratejileri kavramı, toplumsal aktörün manevra yapabileceği bir hareket alanına sahip olduğunu anlatır. Kimliklenerek toplumla bütünleşme kapsamında, toplumsal aktör, içinde bulunduğu durumu değerlendirerek, kimliksel kaynaklarını kullanır. Her iki grup için geçerli olan kimlikliklenerek entegrasyon stratejisinin bu şekilde geliştiğini düşünüyoruz.
Bu konuda, Nor Zartonk Ermeni gençlik örgütlenmesinin 2007 tarihli Ermeni toplumu üzerine bir araştırma olan “Türkiye’de Azınlık Olmak” anketinin sonuçları açıklayıcıdır : “Kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?” sorusuna yanıt verenlerin % 57.3’ü Türkiyeli Ermeni, % 23,5’i Ermeni derken sadece % 2’si Türk demişti ; Bu veriler, hem söz konusu kimlik grubunun entegrasyonunu ve hem de bu entegrasyonun Türklük değil Türkiyelilik üzerinden oluştuğunu göstermektedir. Ferhat Kentel, araştırmanın sonuçlarını şöyle yorumlar: “Ermeni cemaatinde Türkiye’nin kamusal alanında ‘yurttaş’ olarak var olmak ve bu yurttaşlığı ‘Ermeni’ olarak gerçekleştirmek üzere ‘interkültürel yurttaşlık’ biçimleniyor.”
Agos Gazetesi: dışa açılmanın öncü aktörü
Türkçe yayınlanan, Ermeni olmayanlara da seslenen gazetenin kurucusu Hrant Dink, Agos’un kuruluşunu ve 1990’lı yıllarda ortak strateji olarak dışarıya açılmayı şöyle açıklamıştı: “Her şey Türkiye Ermenileri Patriği II. Karekin’in birkaç arkadaşı Patrikhane’ye davet etmesiyle başladı… Ortak noktamız şu oldu; Ermeni cemaatinin kapalı bir toplum olması, kendini içinde yaşadığı büyük topluma tanıtamıyor olması çok büyük bir handikap teşkil ediyordu. Bu böyle gidemezdi. Mutlaka açılım sağlanmalıydı.”
Agos öncülüğünde gelişen yeni Ermeni hareketinin mensubu aydınlar tarafından “Türkiyeli” olmaya yapılan vurgu, Türkiye’nin genel siyasal-toplumsal sorunlarının yoğun olarak ele alınması, bu kamusal figürlerin ve bazı Ermeni derneklerinin ülke sorunlarıyla ilgilenmesi, günümüz Ermeni kimliğini geniş ölçüde belirlemektedir. Tarihçi Hamit Bozarslan’a göre bu aydın kuşağı 1915 tabusunun kırılmasının yanı sıra Türkiye’nin toplumsal sorunlarına müdahil olarak ülkenin entelektüel görünümünün yenilenmesine de katkı sundu.
Bu Ermeni aydınlar örneğinde Türkiye’nin sorunları hakkında görüş belirten ve bugünün Ermeni gençliğinin kimlik stratejilerini etkileyen bir kuşaktan söz ediyoruz. Bu anlamda, Ermenilerin günümüzdeki kimlik stratejisinin, kimlik grupları arasında benzerliklerin arandığı ama farklılıkların da inkâr edilmediği “ara strateji”yle belirlendiğini iddia edebiliriz.
(Yeni) Ermeni Örgütlenmeleri
Ermeni Hemşehri ve Gençlik Dernekleri de dışa açılma sürecinin dinamik unsurlarındandır. Anadolu kökenli Ermenilerin orta sınıf, sol kimlikli ve eğitimli kesimleri 1990’lı yıllardan itibaren Ermeni kimliğinin kamusal alanda ifadesinde de başat rol oynamışlardır. Yüksek düzeyde sekülerleşmiş bu kişilerin önemli bir bölümü hemşehri derneklerine üyedir. Bu dernekler dışa açılma döneminin özgün ve yaygın örgütlenmiş kurumlarıdır.
Nor Zartonk ve Ermeni Kültürü ve Dayanışma Derneği de bu örgütlenmeleri gençleri kapsayan örnekleridir. Bunlar, Nor Radyo aracılığıyla medyayı, çeşitli platformlardaki hesaplarıyla sosyal medyayı etkin kullanan, Ermenice dil dersleri, konferanslar, anma etkinlikleri düzenleyen, dergi çıkaran, az sayıda kişiden oluşan ama etkin gençlik gruplarıdır. Bu gençlik örgütleri ayrıca dergi, broşür yayınlamakta, bunları internet sayfalarında paylaşmaktadır.
Sonuç
1990’larda gayrimüslim azınlıklar korunma amaçlı içe kapanma tutumlarından vazgeçtiler. Toplumun sorunlarıyla haşır neşir olan ve bu ilgiyi ortaya koyan ve kendisine bu toplumda eşit haklar ve bu bağlamda tam vatandaşlık hakları talep eden bir söylem benimsendi.
Böylece Cumhuriyet tarihi boyunca benzer sorunlar yaşayan Yahudiler ve Ermeniler, eşzamanlı olarak, 1990’larda dışa açılma süreci yaşadılar. Her iki grubun da temel sorunları, kimlikleri ve kültürel değerlerini zamana karşı koruyabilmek, toplumsal-siyasal bağlamda eşit yurttaşlar olarak kabullenilmektir.
Ancak bu süreç aynı zamanda nüfuslarının azaldığı medyada-sosyal medyada nefret söyleminin etkisinin sürdüğü zorlu bir dönemde yaşanmakta ve dolayısıyla yüksek düzeydeki entegrasyon talebinin sonuçlanmasını güçleştirmektedir.
Kaynaklar
1. Soner Çağaptay, Türkiye’de İslam, Laiklik ve Milliyetçilik : Türk Kimdir ?, (Istanbul : Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009).
2. Aktaran Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türküm Diyebilene : Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938), (İstanbul : İletişim Yayınları, 2001) : 319-325.
3. Arus Yumul, “Azınlık mı Vatandaş mı”, in Türkiye’de Çoğunluk ve Azınlık Politikaları edited by Ayhan Kayan and Turgut Tarhanlı (TESEV, 2005):119.
4. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc004/kanuntbmmc004/kanuntbmmc00400788.pdf.
5. Mesut Yeğen, Müstakbel Türk’ten Sözde Vatandaşa, (İstanbul:İletişim Yayınları, 2006): 27
6. Birol Caymaz, “La laïcité en Turquie: le poids de l’héritage ottoman”, International Journal of Turcologia, vol : 2, no : 4, (2007) : 22-33 ve Birol Caymaz, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde laiklik tartışmaları” 173-185.
7. Arus Yumul, “Azınlık mı Vatandaş mı” 120.
8. Carmel Camilleri, Stratégies identitaires, (Paris : PUF, 1990) : 49.
9. Pilar Marti, “Identité et stratégies identitaires” 56-59.
10. Bu kavram, 1990’lı yılların başında Yahudi cemaatinin 500. Yıl Vakfı aracılığı ile kollektif hafızayı “olumluluk” üzerinden kurarak Yahudi kimliğini korumayı, tanıtmayı ve ulusa tam entegrasyonu/eşit yurttaşlığı sağlamayı amaçlayarak geliştirdiği kimlik stratejisinden sonra 2003 Sinagog saldırıları ve bu süreçte artan antisemitizmden dolayı daha eleştirel bir tutum içine girmesi ile başlayan yeni dönemdeki söylemini tanımlamak için kullanıldı. bkz. Süheyla Yıldız, ”Asimile Olma, İçe Kapanma, Kimliklenme: Cumhuriyetten Bugüne Türkiye Yahudilerinin Kimlik Stratejileri”, Alternatif Politika, Vol. 7, No : 2, (Haziran 2015): 273-283. URL: http://alternatifpolitika.com/site/dosyalar/arsiv/20-Haziran-2015/3asimile-olma,-ice-kapanma,-kimliklenme-suheyla-yildiz.pdf.
11. Pilar Marti, “Identité et stratégies identitaires” p. 56.
12. Rıfat N. Bali, Toplu Makaleler – I. Tarihin Ufak Bir Dipnotu: Azınlıklar, (İstanbul, Libra Yayınları, 2013). Rıfat N. Bali, ‘‘Önce Türküm! Sonra… Belki Yahudi!’ Yahudilerin Türk milliyetçiliği’’ 47-53.
13. Rıfat N. Bali, ‘‘Önce Türküm! Sonra… Belki Yahudi!’ Yahudilerin Türk milliyetçiliği’’ 48.
14. Rıfat N. Bali, Toplu Makaleler – I. Tarihin Ufak Bir Dipnotu: Azınlıklar, 67.
15. Rıfat N. Bali, ‘‘Savaş yıllarında Türkiye Yahudileri’’, Toplumsal Tarih, no: 121, (Ocak 2004) 88-91., Rıfat N. Bali, ‘‘II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Azınlıklar-I: ‘Yirmi Kur’a İhtiyatları’ Olayı’’, Tarih ve Toplum, no: 179, (Kasım 1998) 4-18.
16. Tanıl Bora, “Türk Milliyetçiliği ve Azınlıklar : Azlıklar, ekalliyetler, sığıntılar”, Toplumsal Tarih, no :117, (Eylül 2003) : 84-85.
17. Şule Toktaş, “Göç Etmeniyle, Etnik ve Dini Kimliklerde Yaşanan Etkileşimler: Türkiye’den İsrail’e Yahudilerin Göçü”, in Türkiye’de Kesişen-Çatışan Dinsel ve Etnik Kimlikler, edited by Rasim Özgür Dönmez, Pınar Enelli, Nezahat Altuntaş, (SAY Yayınları, 2010): 300.
18. Bu dönemi daha ayrıntılı bir şekilde anlamak için bkz. Rıfat N. Bali, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri: Devlet’in Örnek Yurttaşları (1950-2003), (Istanbul, Kitabevi Yayınları 2009).
19. 1970’lerden itibaren, siyasal islamcı akımdan, kitlelere ulaşan siyasal güçleriyle siyonizm karşıtı olarak kendini tanıtıp antisemitizmi yeniden üreten partilerin ve bu partilere bağlı olan yayın organlarının söylemleri Yahudilere karşı sembolik ve fiziksel şiddetin üreticileri ve yaygınlaştırıcıları oldular. Bu akım, günümüz Türkiye’sinde de antisemitizmin güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bkz. Rıfat N. Bali, ‘‘Refah Partisi ve Türkiye Yahudileri’’ Birikim, no:91, (Kasım 1996), 74-87.
20. Laurent-Olivier Mallet, La Turquie, les Turcs et les Juifs : Histoire, représentations, discours, stratégies, 690-741, Vital Denis Ojalvo Öner, Le Lobbysme juif en Turquie, Université Galatasaray, Institut des Sciences Sociales, Département de Relations Internationales, Thèse de master recherche, sous la direction de Ali Faik Demir, Istanbul, 2005.
21. Yahudi cemaatinin resmi twitter hesabı için bkz. URL : https://twitter.com/tyahuditoplumu
22. Edirne şehri, bir zamanlar önemli bir Yahudi nüfusuna sahip olan ama zamanla gerek savaşlar gerek Cumhuriyet dönemi azınlık karşıtı politikalar nedeniyle Yahudi nüfusu eriyen ve bugün cemaati olmayan Trakya’nın eski Yahudi yerleşim merkezlerinden biridir. 1980’lere kadar faal olan, Büyük Sinagog, cemaati kalmayınca metruk hale dönüştü. Devlet tarafından, binanın onarımı ve bir müze-sinagoga dönüşmesi düşüncesi 1990’ların başında başlamıştır. Yusuf Besalel, “Mevcudu kalmamış bir Yahudi cemaati : Edirne”, Şalom, 21 Ocak 2015. URL: http://www.salom.com.tr/haber-93789-mevcudu_kalmamis_bir_yahudi_cemaati__edirne.html.
23. ‘‘Valinin antisemit çıkışı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne takıldı’’, Agos, 24 Kasım 2014. URL : http://www.agos.com.tr/tr/yazi/8512/vali-nin-antisemitik-cikisi-vakiflar-genel-mudurlugune-takildi.
24. Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh Valiye tepkisini göstermek için şu tweetleri attı: “Vali Bey farkında mı? 1934 Trakya Olayları gibi olaylar olmasaydı bugün Edirne Sinagogumuz cemaatinin hizmetinde olurdu.”, “Vali Bey farkında mısınız? ‘Onlar’ın dediğiniz sinagogu ‘onlar’ın hatıralarını dahi yaşatmalarını engelleyince ‘onlar’ın sinagogu olur mu Şalom, 26 Kasım 2014. URL :http://www.salom.com.tr/haber-93132 edirne_valisi_dursun_sahinnden_once_nefret_soylemi_sonra_ozur_geldi_.html
25. Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh şu açıklamayı yapmıştı: “Bizi düşman ve vatan haini şeklinde gösteren söylemler karşısında her seferinde kendimizi bu vatanın sadık ve faydalı vatandaşları olduğumuz açıklamaları yapmak zorunda hissetmişiz. Bu çıkmazdan ilerlenememiş, içimize kapanmışız. Toplum olarak geleceğe olan umudumuzu yitirmişiz. İşte bugün Edirne Sinagogu’nun açılışı bu söylemlere, ayrışmalara devletimizin vermiş olduğu en iyi cevaptır, bizim içim milattır” dediğinde bine yakın kişinin dakikalarca kendisini ayakta alkışlaması, bu umutsuzluğun, bu içine kapanmışlığın yarattığı basıncın aniden dışarıya çıkmasaydı. ‘Sessiz’ isyan bayrağıydı adeta. Bu açılış vesilesiyle Yahudilerin artık çok beklentileri vardı; en azından ‘Türkler ve Yahudiler’ ayırımının artık yapılmamasını diliyorlardı…» İvo Molinas, “Küllerinden doğan sinagog”, Şalom, 2 Nisan 2015. URL: http://www.salom.com.tr/haber-94647-kullerinden_dogan_sinagog.html
26. İvo Molinas, “Şalom’a dair”, Şalom, 25 Ağustos 2010. URL : http://www.salom.com.tr/haber-74767-saloma_dair.html Ester Yannier, “Yakup Barokas ile sıcağı sıcağına”, Şalom, 4 Şubat 2009. URL: http://www.salom.com.tr/haber-68988-yakup_barokas_ile_sicagi_sicagina.html.
27. Virna Banastey, « Çoksesliliğin yeni Platformu », Şalom, 24 Şubat 2016, URL : http://www.salom.com.tr/haber-98267-cok_sesliligin_yeni_platformu_avlaremoz.html.
28. Mois Gabay, « Ana akım medyada ‘Yahudi’ algısı », Şalom, 29 Kasım 2017. URL : http://www.salom.com.tr/haber-105076-ana_akim_medyada__yahudi_algisi.html.
29. “Turkish PM Erdogan Slams Shimon Peres For Israeli Killings And Walks Off Stage” URL: https://www.youtube.com/watch?v=OrbQsHkVQ_4.
30. Eli Haligua, “Mavi Marmara ve ülke çıkarları”, 6 Temmuz 2016. URL : http://www.avlaremoz.com/2016/07/06/mavi-marmara-ve-ulke-cikarlari-eli-haligua/
31. Şalom gazetesi başyazarlarından Yakup Barokas’ın 2009 yılındaki eşit yurttaşlık talepli yazısı için bkz. Yakup Barokas, “Hoşgörü değil eşit vatandaş”, Şalom, 11 Şubat 2009. URL : http://www.salom.com.tr/haber-69059-hosgoru_degil_esit_vatandas.html.
32. One Minute olayından hemen sonra dönemin cemaat başkanı Silvyo Ovadya’nın “Hoşgörü 500 yıl önceydi, artık hepimiz Türküz ve eşitiz. Ben misafir değilim, ben yabancı değilim, tıpkı sizin gibi bu ülkenin bir vatandaşıyım. Tek isteğimiz de bunun böyle kabul edilmesi ve bize genellemeler yapılmaması. (…) Türkiye’deki Yahudilerin en önemli sorunları kendilerini tanıtamamak, kendimizi çok daha fazla tanıtmamız lazım.” sözlerinin yer aldığı Millliyet gazetesinin manşetten yayınladığı söyleşisi için bkz. Devrim Sevimay, “Anayasa ve demokrasi yeter bize”, Milliyet, 2 Şubat 2009. URL: http://www.milliyet.com.tr/anayasa-ve-demokrasi-yeter-bize-gundem-1054326/.
33. Mois Gabay, ‘‘Susmalı mı, konuşmalı mı?’’, Şalom, 24 Aralık 2014. URL: http://www.salom.com.tr/haber-93478-susmali_mi_konusmali_mi.html.
34. Tehcir, özellikle 1965 sonrası Türkiye ile Ermenistan ve Ermeni Diyasporası ilişkilerini olumsuz olarak etkilediğinden dolayı da Türkiye’deki Ermeniler üzerinde olumsuz algıya neden olmuştur. Bu etki konusunda özellikle bkz. Thomas de Waal, Great Catastrophe Armenians and Turks in Shadow of Genocide, (Oxford University Press, 2015).
35. Ayşegül Komşuoğlu, “Anadolu’dan İstanbul’a bir göç hikâyesi”, Türkoloji Kültürü, C.1, no:1, (2008): 89-105.
36. Melissa Bilal, “Türkiyeli Ermenileri Hatırlamak”, Birikim, no: 193-194. (Mayıs-Haziran, 2005): 122-125.
37. Ömer Turan, Güven Gürkan Öztan, Devlet Aklı ve 1915 Türkiye’de « Ermeni Meselesi » anlatısının inşası, (İstanbul : İletişim yayınları, 2018) : 42-52.
38. Ibid, 161-167.
39. Ibid., 171-224.
40. Ibid, 225-280.
41. Ibid, 289-394.
42. Rouben Melkonyan, La communauté Arménienne d’Istanbul des années 1920 à nos jours, (Paris: Eds. SIGES, 2012): 19-28
43. Ibid., 28-30.
44. Serdar Korucu, Aris Nalcı, 1965 2015’ten 50 yıl önce 1915’ten 50 yıl sonra, (İstanbul: Ermeni Kültürü ve Dayanışma Derneği Yayını, 2014): 23.
45. İstanbul’da Ermeni cemaatinin %60-65’ini iki kuşaktan daha az süre önce İstanbul’a yerleşenlerin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Anadoluların yoğun olduğu cemaatin kurumlarının yönetimi de Anadolu kökenlilerin eline geçmeye başlamıştır. Bkz. Günay Göksu Özdoğan…, Türkiye’de Ermeniler : Cemaat-Birey-Yurttaş, 339.
46. Ioannis N. Grigoriadis, “Azınlıklar”, in Dünden Bugüne Türkiye, edited by Metin Heper, Sabri Sayan, (İstanbul: İstanbul Bilgi Ünversitesi Yayınları, 2016): 372-373.
47. Sefa Şimşek, « New Social Movements in Turkey since 1980 », Turkish Studies, volume 5, Issue 2, (Summer 2004) : 111-139 Élise Massicard, L’autre Turquie: Le mouvement aléviste et ses territoires, (Paris, PUF, 2005), Hakan Yücel, “Le mouvement alevi”, Signes, Discours et Sociétés, Actes du colloque Nantes-Galatasaray, 8 juin 2010: http://www.revue-signes.info/document.php?id=1715.
48. Arus Yumul, “Azınlık mı Vatandaş mı”, 104-110.
49. Denys Cuche, La notion de culture dans les sciences sociales, 111.
50. Nor Zartonk Ermeni gençlik örgütlenmesi tarafından 2007 yılında gerçekleştirilen söz konusu anketin sonuçlarını görmek için https://www.norzartonk.org/files/anketsonuclari.pdf Ayrıca bkz. “Nor Zartonk ‘Türkiye’de Azınlık Olmak’ Anketi Değerlendirmesi”, 21 Eylül 2007. https://www.norzartonk.org/nor-zartonk-turkiyede-azinlik-olmak-anketi-degerlendirmesi.
51. Ferhat Kentel, ‘‘‘Türkiye’de Azınlık Olmak’ Araştırması ve ‘Kendi Üzerine Düşünmek’”, Agos, 18 Aralık 2007. https://www.norzartonk.org/%E2%80%9Cturkiyede-azinlik-olmak%E2%80%9D-arastirmasi-ve-%E2%80%9Ckendi-uzerine-dusunmek%E2%80%9D/.
52. Baskın Oran, «Türkiye’de Ermeni Kimliğinin Yeniden Yapılanması ve Agos Gazetesi », Eğitim-Bilim-Toplum Dergisi, cilt 4, sayı 16, (2006) : 150.
53. Hamit Bozarslan, Histoire de la Turquie de l’Empire à nos jours, (Paris: Eds. Tallendier, 2018) 441-443
54. Pilar Marti, «İdentités et stratégies identitaires» 56-59.
55. Günay Göksu Özdoğan… Türkiye’de Ermeniler : Cemaat-Birey-Yurttaş, 7.
56. Bu konuda özellikle bkz. Ayşegül Komşuoğlu, “Anadolu’dan İstanbul’a bir göç hikâyesi”, Türkoloji Kültürü, C.1, no :1, (2008): 89-104. Hemşehrilik olgusu ve hemşehri dernekleri hakkında bkz. European Journal of Turkish Studies, no 2, Hometown Organization in Turkey, 2005. URL: https://ejts.revues.org/359
57. Hakan Yücel, Süheyla Yıldız, « Kimliklenerek Toplumla Bütünleşme : Türkiye’deki Ermeni ve Yahudi Örgütlenmeleri Aktörlerinin Kimlik Algıları ve Stratejileri » 603-610.
58. Bkz. https://www.norzartonk.org/
59. http://www.norradyo.com/
60. Hakan Yücel, Süheyla Yıldız, « Kimliklenerek Toplumla Bütünleşme : Türkiye’deki Ermeni ve Yahudi Örgütlenmeleri Aktörlerinin Kimlik Algıları ve Stratejileri » 608.
[…] ifadeleri oransal olarak artmakta; (2) bu konuşmalarda milletvekilleri Ermenileri düşman bir dış grup olarak […]