Türkiye basını 1931 yılının yaz aylarında Yunanistan’da meydana gelen bir “hadise”yi tartışıyordu. 29 Haziran gecesi Selanik’te Yahudilere yönelik pogrom düzenlenmiş, şehrin dışındaki mahalleler büyük zarar görmüştü.
“Selanikli Yahudiler Yunan yurtseverleri değil, Yahudi yurtseverleri. Bizden çok Türklere yakınlar… Yahudilerin Yunan siyasetini etkilemesine izin vermeyeceğim.”
Elefterios Venizelos
Yunan siyasetçi Elefterios Venizelos, 1932’deki ekonomik kriz sürecinde iktidardan düşmesinden iki yıl sonra Jewish Post’tan bir gazeteciye Selanik Yahudileri için bu sözleri kullanacaktı. Çıkışı Yunan güçlerinin Selanik’i Osmanlı’dan aldıktan sonra bölgeye uyguladığı “uzlaşmacı” tavrın 1930’lara gelindiğinde nasıl terse döndüğünün açık yansımasıydı.
Tarihçi Mark Mazower’ın “Selanik: Hayaletler Şehri” kitabına göre, sadece Venizelos’un politikaları değil, onu destekleyen Makedonia gazetesinin yayınları da Selanik’te kırılma yaratmış, ülkenin II. Dünya Savaşı öncesinde tanık olduğu en büyük antisemit şiddet dalgasında rol oynamıştı. Bu, tarihe “Campbell Ayaklanması” olarak geçen Türkiye basınındaysa “Selanik Hadisesi” olarak anılan pogromdu.
I. Balkan Savaşı’nın kazananı olan Yunanistan, topraklarını genişletirken ülkedeki Yahudi nüfusu 10 binden 80 bine çıkmıştı. Üstelik ülkeye yeni “katılan” bu nüfus bağımsızlığın sağlandığı topraklardaki kitlelere benzemiyordu. Yunanca konuşan ve görece asimile olmuş küçük bir topluluk değildi. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti haline gelen Selanik, Sefaradlar için de özeldi. Şalom’da Metin Delevi’nin de altını çizdiği gibi, şehir “Em Israel” (İsrail’in anası) ve “Yerushalayim de los Balkanes” (Balkanların Yeruşalayim’i) olarak da anılıyordu. Ve şehrin Yahudilerinin aklı uzun zaman Osmanlı hükümranlığının “eski güzel günleri”nde kalacaktı.
Selanik Yahudileri için Osmanlı yılları, 1917 yangını ile parçalanmış, yoksullaşmış, marjinalleştirilmiş ve Yunan devletinin ayrımcı muamelesine uğramış oldukları günlerden elbette daha iyiydi. Üstelik bu yeni süreçte Yunan devletinin Anadolu’dan getirerek bölgeye yerleştirdiği muhacirlerle ilişkileri de kırılgandı.
1931’deki pogrom için zemin uzun zamandır hazırdı. Döneminin en çok satılan antisemit yayını “Siyon Liderlerinin Protokolleri”nin bir çevirisi Yunan yerel gazetelerinde yayımlanmıştı. Çeviriyi yapan gazeteci, ayrıca Atina Başepiskoposu dışında hiç kimsenin hoş karşılamayacağı bir başka antisemit yayın olan “Çağlar Boyunca Yahuda”yı da basmıştı. Ayrıca Kuzey Yunanistan’daki bir subaylar örgütü, Küçük Asya Felaketi’nden de, Bolşeviklerin cürümlerinden de Yahudileri sorumlu tutuyordu.
Haziran ayındaki şiddet dalgasına Makedonia gazetesinin çeşitli iddiaları ön ayak oldu. Gazete, önce kentin Yahudilerini belediyeyi ve diğer devlet organlarını ele geçirmek için komplolar kuran ve Yunanistan’ı zayıflatmaya çalışan son derece kapalı ve örgütlü bir grup olarak gösterecekti. Gazetenin Yahudilere tehdidi açıktı:
“Ya çıkarlarını ve beklentilerini bizimkilerle özdeşleştirerek bir Yunan bilinci edinecekler veya başka bir yerde yurt edinecekler, zira Selanik ülkenin can düşmanları oldukları halde yalnız ismen Yunan olanları gerçek halkının içinde barındıracak bir konumda değildir.”
Makedonia
Maccabi Spor Kulübü’nün yerel şubesi tarafından yeni spor salonunun açılış töreni sonrasında gazete hedefini daha da netleştirdi. Makedonia’ya göre, Selanik Maccabi delegeleri Sofya’da Bulgar komitacıları ile işbirliği halindeydi ve bölgede, Makedonya’da özerklik istiyorlardı. Böylece Bulgarlar ile ilişkilendirilen Yahudiler ihanetle suçlanıyordu. Gazetenin yanı sıra, öğrenci ve gençlik dernekleri de antisemit bir hareketlenme içindeydi ve Yunanları Yahudilerin “sadakat sözlerine inanmamaları” konusunda propaganda yürütüyordu.
İlk saldırı dalgası Maccabi bürolarını hedef aldı. Ardından Yahudi evleri ve sinagogları da taşlandı, kundaklama girişimleri oldu. Bu durum, Yahudi toplumunu endişelendirecekti. Meclis’te hem iktidar hem de muhalefet bu saldırganları lanetliyordu.
“YUNANLILAR, MUSEVİLERİN SELANİK’TEN KÖKLERİNİ SÖKMEĞE KARAR VERMİŞLERDİR”
Yaşananlar Vakit gazetesi tarafından hususi olarak haberleştirildi ve 30 Haziran 1931 tarihinde yayınlandı:
“Son günlerde Yunanistan’ın en mühim hadisesi, Selanik’te Musevilere karşı vaki olan tecavüzattır. Daha dün Yunan Parlamentosu’na da akseden ve Yunan Başvekili ile bütün siyasi fırkalar rüesasını, mütecavizler hakkında şiddetli bir lisan kullananları intaç eden [sebep olmak] bu hadisenin tafsilatı şudur:
Selanik’te, Yunan Talebeleri Birliği, Museviler aleyhine bir beyanname neşredilmiş ve Musevi unsuruna karşı şu ithamlarda bulunmuştur:
1- Geçenlerde Sofya’da inikat [kurulan] Musevi Makabı [Maccabi] Cemiyetleri Kongresi’nde, Musevi murahhaslardan biri Makedonya’nın muhtariyeti lehinde bir nutuk irat ettiği [söylemek] zaman kongrede bulunan Yunan Musevileri murahhasları, hatibi protesto etmemişlerdir.
2- Selanik Musevileri, minarelerine Yunan bandıralarını çektikleri zaman bayrak direğinin üstüne a[l]em olarak istavrozu koyamıyorlar ve bu suretle İseviyet aleyhine bir vaziyet almış bulunuyorlar.
3 – Selanik Musevileri, daima Rumca konuşmaktan ictinap etmekte [kaçınmak] ve aralarında Fransızca görüşmeyi bir vesilei iftihar addeylemektedirler. Selanik’te Musevilerin mecmu nüfusu altmış bini tecavüz etmediği [geçmemek] halde şehri mezkûrda [bahsedilen şehirde] Fransızca lisanile ile gazete neşretmeleri bunun en bariz bir delilidir.
4 – Selanik Musevilerinin ekseriyeti azimesi [büyük çoğunluğu] komünisttir ve binaenaleyh Yunan vatanının düşmanıdır.
5 – Yunan vatanına karşı ihanetleri bariz olan Selanik Musevilerine boykotaj ilan edilmeli ve onlarla her türlü alaka ve münasebet kesilmelidir.
Bu beyannameyi neşreden talebe birliği birçok halkın da iştirakile Musevilerin Yunanistan aleyhtarı faaliyetlerinin merkezi olarak telakki ettikleri Makabı cemiyetine hücum eylemişler, kapıları, pencereleri, masaları ve bütün mobilyeyi parçalamışlar, cemiyetin evrakını müsadere eylemişler ve fazla olarak da o esnada cemiyet merkezinde bulunan dört Musevi gencini de yaralamışlardır Fakat bu tecavüzat, yalnız Makabi cemiyetine münhasır kalmamış, Makabi cemiyetinden nâralar atarak ayrılan mütecavizler sokakta tesadüf ettikleri Musevilere ve Musevi dükkanlarına tecavüze başlamış, Yunan zabıtası da Yahudilerin mükerrer müracaatlarına rağmen ekmek yapıcılarının grev ilân etmeleri ihtimaline karşı mahalli hadiseyi, tecavüzatımen için hiçbir kuvvet göndermemiştir. Tecavüzler, tam iki gün sürmüş ve Selânik Musevileri evlerine kapanarak terör içinde yaşamıştır.
Neden sonra hükûmet merkezinin emri işarı üzerine Selânik valisi, tecavüzatı menedecek bazı tedbirler almış ve şehirde şimdilik sükûn iade edilmiştir. Selânik’te cereyan eden bu hadiseler, Yunan hükümetinin parlamentosunda bu hadiseleri şiddetle takbih etmesine ve Musevi unsur hakkında siyaset icabı olarak cemilekârane bir lisan kullanmasına rağmen iki unsur arasındaki münasebatı pek ziyade gerginleştirmiştir. Şurası müttefiktir ki, Selanik Musevilerinin memleketlerinde uzun müddet yaşamalarına imkan ve ihtimal kalmamıştır. Çünkü Yunanlılar ticarette kendilerine biaman bir rakip addettikleri Musevilerin Selanik’ten köklerini sökmeğe karar vermişlerdir. Hadisat ve vekayi, bu kararı her gün ispat ediyor.
Yukarıda söylediğim veçhile, Selanik Musevi mebusların terör altında yaşayan vatandaşlarının himayesi için hükümetçe ne gibi tedbirler alındığı hakkında vuku bulan istizahlerine cevaben başta Başvekil Venizelos olduğu halde bütün siyasi fırkalar rüesası söz alarak bu hadiselere şiddetle takbih etmişler ve Musevi unsurlarının sadakatinden bahsederek Selanik Musevilerinin tedbirini Yunanlılığı benimseyeceklerini kaydeylemişlerdir. Şurası şayanı kayıttır ki Selânik’in Musevi mebuslarından biri, bu hadiselerden şikayet ederken, Makedonya valiî umumisinin Musevilerin himayesini daima ihmal ettiğini ve hatta Selânik matbuat müdürünün Museviler aleyhindeki neşriyatı tahrik ve idare ettiğini tekrar etmesi ve Yunan başvekilinin bu iddiayı cerh ve reddetmesi şayani dikkattir.”
Meclis’teki bu tartışmaya ve Yahudi toplumunun önde gelenlerinin uyarılarına rağmen güvenlik önlemleri artırılmadı. 28 Haziran’da Yunan milliyetçilerinden oluşan bir grup Yahudi mahallesine saldırdı. Bu saldırılar Yahudiler tarafından püskürtüldü. Ancak kayıtlara bu farklı yansıyacak, Türkiye basını da Atina’nın aktardığı gibi saldırıyı kaleme alacaktı. Vakit gazetesinin başlığı “Selanik’te heyecan!” oluyor, “Bu sefer de Yahudiler demir sopalarla Hıristiyanlara hücum ettiler” deniliyordu. Vakit gazetesi Atina’dan hususi olarak geçtiği haberini resmi belgelere dayandırmıştı:
“Selânik valii umumisi tarafından dahiliye nezaretine gelen bir telgrafnameye göre dün gece Selânik’te Harilaü mahallesi Musevileri odunlar ve demir sopalar ile mücehhez oldukları halde mahalledeki Hıristiyanlara hücum eylemişlerdir. Vuku bulan müsademe neticesinde 20 Hıristiyan ve 13 Musevi ağır surette yaralanmıştır. Beş Musevi hadisenin müsebbibi olarak tevkif edilmiştir. Selanik valii umumisi, dün geceki hadisenin efkarı umumiyeyi fevkalâde tehyiç ettiğini ve asayişi muhafaza için şiddetli tedbirler aldığını da bildirmiştir.”
Ertesi günse saldırı daha da genişledi. Büyük ölçüde yakındaki Tumba ve Kalamarya’nın göçmen mahallelerinden gelen yaklaşık 2 bin kişilik bir kalabalık, buraya 1917 yangınından sonra yerleşmiş 220 yoksul Yahudi ailenin yaşadığı “Campbell” adı verilen yerleşimi yakıp yıktı. Yerleşimdekiler saldırı öncesinde barikat kurmuş olsa da bu onları koruyamadı. Dükkanları ve evleri ateşe verildi.
“BÜTÜN YUNANİSTAN’DA MUSEVİ İHTİLALİ BAŞLADI”
Fakat 1 Temmuz gününde bölgeden ilk gelen haberler Yahudileri suçluyordu. Cumhuriyet gazetesinin başlığı “Bütün Yunanistan’da Musevi ihtilali başladı” diye olacak, 30 Haziran’da Selanik’ten hususi olarak geçilen haberi yayınlayacaktı:
“Selanik’te Musevilerle Yunanlılar arasındaki münasebat son müsademelerden sonra pek korkunç bir şekil almıştır. Anbean hadiselerin tekerrürü tehlikesi mevcuttur. Dün de Museviler, ücra mahallelerde tek tük Yunanlılara karşı tecavüzatta bulunmuşlardır. Bu tecavüzlerden dolayı, hayatlarını tehlikede gören (!) Selanik Yunanlıları 2000 tabanca tedarik etmişlerdir.
Selanik valisi, asayişi muhafaza için fevkalade tedbirler almıştır. Fakat hükûmetin bu tedbirlerine rağmen vaziyet vehametini muhafaza ediyor.”
“Hadiseler” büyümüş başka şehirlere de sıçramıştı. Bu haberse Atina’dan hususi olarak geliyordu.
“Drama şehrinde de Musevilerle Yunanlılar arasında Müsademeler vuku bulmuştur. Drama’daki Musevi mahallesi sıkı bir muhafaza altındadır. (…) Makidonya’nın muhtelif şehirlerinden dahiliye nezaretine gelen telgrafnamelere göre o şehirlerde de vaziyet pek karışıktır. Bu şehirlerde umumi kargaşalıklar çıkmak tehlikesi vardır. Selânik Metropolidi Yunan rahiplerine kiliselerde verdikleri vaazlarda halka Musevilere tecavüzattan geçmeleri hakkında vaız ve nasihatta bulunmalarını tavsiye etmiştir.”
Cumhuriyet’in Selanik ve Atina’dan “hususi” ibaresi ile yayınladığı haberler aynı gün Vakit’te de çıkıyordu fakat başlık “Musevi ihtilali”ne dair değildi.
“Tehlike artıyor” başlığını kullanan Vakit, Anadolu Ajansı’nın 29 Haziran’da Atina’dan geçtiği habere de yer vermişti. Ajansa göre Yahudi mahallesinde Yahudilerle Hıristiyanlar arasındaki “çarpışma”da iki taraftan yaklaşık 20 kişi yaralanmıştı. Ajans, ülkedeki soruşturmanın neticesini ve Venizelos’un açıklamasını da paylaşıyordu:
“Dün Selânikte çıkan arbedelere Yahudilerin sebep oldukları tahkikat neticesinde anlaşılmıştır. Yaralılardan çoğu Hıristiyanlardır. M. Venizelos Yahudilere meb’usan meclisinde geçenlerde yaptığı beyanata uygun bir surette riayet gösterilmesi ve mücrimlerle masumların birbirine karıştırılmaması lazım geldiğini söylemiştir.”
Fakat Venizelos’un ifadesiyle “mücrimlerle masumları” birbirine karıştıran resmi açıklamalardı. Türkiye basınında da bu karışıklık bir gün sonra fark edilecekti. 2 Temmuz’dan itibaren saldırıları düzenleyenlerin artık Yahudiler olmadığı ortaya çıkmıştı. Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı, Anadolu Ajansı tarafından 30 Haziran’da Selanik’ten geçilen haberde “anarşist unsurlar” suçlanıyordu.
“Kalamarya mahallesinden gelen 2 bin şahıs Campbell Yahudi mahallesine istila ederek “intikam” avazeleri ile Yahudilere hücum etmişlerdir. Anarşist unsurlar ve bir takam şüpheli şahıslar da nümayişlere iştirak etmişlerdir. Bu esnada bir yangın çıkmış ve 2 baraka yanmış ve 11 baraka da hasara uğramıştır. Bir kişi ölmüş ve 10 kişi de yaralanmıştır. Yahudiler evlerini terk ederek kırlara kaçmışlardır. Bir mektep ve bir havra tahrip olunmuştur. Zabıtanın takibatına uğrayan mütecavizler barikatlar yapmışlar ve zabıta kuvvetlerine karşı ateş açmışlardır. Asayiş ancak saat 2 de iade olunmuştur. Bunun muhafazası için fevkalade tedbirler alınmıştır; örfi idarenin ilânı derpiş olunuyor.”
Tartışma götürmeyen gerçekse Yahudi ailelerin artık güvende olmadıklarını hissetmesiydi. Kentin dış mahallelerinden çıkıp merkeze daha yakın yerlere taşınıyorlardı. Aynı günün Cumhuriyet gazetesinde, hususi olarak 1 Temmuz’da Atina’dan geçilen haber Yahudilerin bölgeden kaçışı üzerineydi:
“Selanik hadiseleri, gerek hükûmet, gerek siyasi mehafil, gerek efkâri umumiye tarafından alaka ve heyecanla takip edilmektedir. Dün meclisi mebusanda bir Musevi mebusun sualine cevap veren M. Venizelos, tahmin edilmeyen Selanik hadiselerine karşı derin infialini izhar etmiş, bu gibi hadiselerin bertaraf edilmesi devletin, hükumet makamatının en birinci vazifesi olduğunu söylemiştir. M. Venizelos bilatefrik bütün Selanik halkının vatanperverliğine, insaniyetine ve itidaline hitap etmiş. mütekabil taarruzlara hitam verilmesini tavsiye eylemiştir.
Selanik’teki heyecan dün akşama kadar tamamen teskin edilmiş değildi. Birçok Museviler her şeylerini bırakarak harice veya dahile kaçmaktadırlar. Musevi mahalleleri boşalmıştır.
İtalya konsolosu İtalya tabiiyetinde bulunan Musevileri himayesi altına almıştır. İtalya ve Yugoslavya konsolosları valii umumi General Gonatas’ı ziyaret ederek kendi tebalarının hayatından kendisinin mesul olduğunu bildirmişlerdir.
Dahiliye ve Hava Nazırları dün tayyare ile Selânik’e hareket etmişlerdir. Bunlar hükümete ittihaz edilen fevkalade kararlara hamil bulunmaktalar. Aynı zamanda bu mukarreratın tatbikine nezaret edeceklerdir.
Hadiseler esnasında yaralanan Hıristiyanlardan biri vefat ettiğinden heyecan fazlalaşmıştır. Cenaze merasiminde yeni hadiseler olmamak için fevkalade inzibat tedbirleri alınmıştır.
Süvari bölükleri, zırhlı tanklar, piyade devriyeleri, jandarma müfrezeleri sık sık Selânik şehrinin cadde ve sokaklarını dolaşmaktadırlar.”
Vakit de aynı gün “Selânik’te kıyamet kopuyor” başlığıyla aynı haberler yayımladı. Londra’dan 30 Haziran’da yazılmış bir haberi daha ilave ediyordu.
“Bugün de Selânik’te, Yahudi mahallesinin önünde tahriki amiz milli şarkılar söylemeğe Hıristiyan gençleri Musevilere hücum eylemişler mahalleye ateş vermişlerdir.
Fakir ailelere mensup 200 Musevi hanesi yanmış (250)den fazla aile evsiz kalmıştır.”
“YUNANİSTAN YAHUDİ ALEYHTARLIĞI YOK, MİLLİ HİSLERLE HÜCUM ETTİLER”
Saldırganlar netleşmeye başlarken Milliyet gazetesinde aynı gün yer alan, imzası olmayan “Atina mektubu”, “Selanik karışıklığı” üzerineydi. Yunanistan’da antisemitizmin olmadığını savunan yazıya göre “milli hislerin sevkile hücum” edilmiş ve “Musevilere dayak atılmış”tı.
“Son günlerde Selanik’te Musevi unsuru aleyhine vukua selen hadiselere dair İstanbul gazeteleri aldıktan haberleri neşretmiş olsalar gerektir. Bu mektubumla meselenin iç yüzünü anlatmak istiyorum. Evvela bilinmek lazımdır ki, Yunanistan’da antisemitisme denilen Yahudi aleyhtarlığı yoktur. Diğer taraftan Makedonya payitahtında bilhassa kesafet arz eden Museviler de, mahalli makamatın şikayetine sebebiyet vermeyen kanuna muti ve çalışkan insanlardır.
Hadise şöyle olmuştur: Birkaç gün evvel Selanik’te çıkan Macedonia gazetesi, M. İsak Levy’nin Selanik şubesinin murahhası sıfatile Maklie Musevi cemiyetinin geçen sene Sofya’da toplanan kongresine iştirak ettiğini yazmıştı. Bu kongrenin bir celsesinde Bulgar murahhasları Makedonya’nın muhtariyetinden temenni yollu bahsetmişler. Böyle bir temennide bulunan da Sofya hahambaşısıdır.
Atina’da Venizelos aleyhtarı gazeteler bu haberden bahsederlerken Yunanistan’dan giden Musevi murahhasları şiddetle muahaze etmişlerdir. Bu suretle de Yunanistan’daki Musevi unsurunu milliyet aleyhindeki fikir ve cereyanlara kapılmakla ve hatta komünistlikle ittiham etmişlerdi.
Selanik’teki Musevi cemaati bu isnatları ret ve tekzip etmekle beraber, Makabe cemiyeti kongre mesaisinden bahseden raporda bu celseye yazıldığı şekilde temas ediyordu.
Murahhaslardan M. Cohen kendisinin bu celsede hazır bulunmadığını, bulunduysa bile söylenilen sözleri anlamamış olduğunu izah etti. Hükumet gazeteleri de dahil olmak üzere matbuat, hiç olmazsa Yunanistan’a avdetinden sonra protestoda bulunmayan Cohen Efendi’yi takbih ettiler.
Muhalefet gazetelerinin ellerine doladıkları bu hikaye talebeyi sabık muharip cemiyetlerini tahrik etti ve bunlar milli hislerinin sevkile 24 Haziran’da Maccabe cemiyeti binasına hücum ettiler, orada bulunan gençleri hırpaladılar, dördünü yaraladılar, evrak ve defterleri alıp götürdüler.
Diğer bir grup ta Musevi mahallesine giderek, Musevilere dayak atmak suretile karışıklık çıkardılar.
Selanik polis kumandanlığına, cemiyet binasına ve Musevi mahallesine jandarma kuvveti göndermesi için vuku bulan müracaata, kumandan fırıncıların grevi melhuz olduğundan jandarma kuvvetlerinin başka taraflara sevk edildiği ve elinde gönderecek kuvvet bulunmadığı cevabını verdi.
Musevi mebusu M. Bizantzi mecliste derhal tedabir alınmasını ve mücrimlerin şiddetle tecziyesini hükümetten istedi. Başvekil milliyetperverlerin bu hareketinden bahsederken, Musevi unsurunu sena etti ve asayişin derhal iade edileceğini söyledi. M. Venizelos Sofyaya giden Musevi murahhasının hareketinde şayanı takbih bir şey görmediğini de ilave etmişti. Yahudi unsurunun komünist olarak ithamı bahsinde de, eğer Yahudi komünistler varsa, bunların Yunanlı Hıristiyan komünistlerden farksız muzır insanlar olduğunu, çünkü Yahudisinin de, Hıristiyanının da din ve hükümet aleyhine çalıştıklarını söyledi.
Bütün fırka reisleri de Yahudi aleyhtarlığı şeklindeki hareketi protesto ettiler ve Musevi unsurunun sadakatini ilan eylediler.
Mahallinde olmadığımız için bu karışıklıkların tamamen nihayet bulup bulmadığını bilmiyoruz. Bazı malumata göre, asayiş tamamen iade edilememiştir. Bütün matbuat M. Venizelos’la fırka reislerinin tavru hareketlerini tasvip ediyor. Lakin Yunan gençliğinin milli hislerinin makduh olamıyacağını da ilave ediyorlar. Maamafih 24 Haziran vakıalarına sebep olanların da tecziyelerini istiyorlar.”
3 Temmuz’un gazetelerinde artık “Selanik hadisesi” ağırlığını kaybediyordu. Pogromun bilançosunu Son Posta, Atina’dan aldığı hususi haberle yansıtıyordu:
“Selanik’te Musevilere karşı yapılan hareket neticesinde (200) kadar Musevi’nin evinin yakıldığı ve birçok Musevi’nin öldürüldüğü bildirilmektedir.”
Gazete Anadolu Ajansı’nın Selanik’ten geçtiği habere de yer veriyordu:
“Yahudi mahallelerine yaklaşacak şüpheli şahıslara arşı silah kullanmaları için askerlere emir verilmiştir. Zabıta şehrin merkezindeki sokak ve caddelerde dolaşarak komünistlere ateş açmıştır.
Komünistler dağılıp kaçmışlardır. Adliye ve hava işleri nazırları Selaniğe gelmişlerdir.”
Haberdeki “komünist” vurgusu aynı günün Vakit gazetesinde daha da öne çıkacaktı. Artık yaşanana “Selanik faciası” diyen gazete, Atina’dan geçen hususi haberinde “Son hadiselerde Komünistlerin de parmağı olduğu ortaya çıktı” diyordu:
“Selanik’ten gelen haberlere göre ittihaz edilen şiddetli ve sıkı tedabir sayesinde sükûn avdet etmiş ve Hıristiyanlarla Museviler işlerine başlamışlardır. Piyade, jandarma, süvari ve mitralyöz kolları sokaklarda devriye gezmeğe devam ediyorlar. Adliye nazırı Makedonya müddeiumumilerini nezdine davet ederek Selanik faciasının hakiki müsebbiplerini meydana çıkarmaları için kat’i ve şiddetli emirler vermiş ve Musevi mahallesine kundak sokanların zahire çıkarılarak şiddetle cezalandırılmalarını tembih etmiştir.
Yunan adliye nazırı Yunan, Musevi ve ecnebi gazeteler mümessillerin de nezdine çağırarak Selanik’e gelmesinin başlıca sebebi kanunun şiddetle tatbiki ve bu faciaya ön ayak olanların kimler olursa olsun millet ve din farkı gözetilmeksizin şiddetle cezalandırılacaklarını söylemiş ve sonunda Selanik gazetecilerine efkarı umumiyeyi tehyiç eylememek için ufak tefek hadiseleri izam etmemelerini ve efkarı teskin edecek ve muhtelif uhuvviyetini temin edecek neriyatta bulunmamalarını tavsiye eylemiştir. Son hadiseler esnasında yaralanarak ölen Yunanlı fırıncının cenazesi merasim mahsus ile kaldırılmış ve muhtelif Yunan milli cemiyetleri tarafından birçok çelenkler getirilmiştir. Cenazede binlerce halk bulunmuştur.
Cenazenin önünde bir piyade müfrezesi bulunuyor ve güzergahı da kuvvei askeriye işgal ediyordu. Cenaze esnasında hiçbir hadise olmamıştır. Hadiselere sebebiyet verenlerin tevkifine ve mahkemeye sevklerine başlanmıştır. Yedi Hıristiyan ve Musevi asayişi ihlal cürmile yakalanarak mahkemeye verilmişler, üçer ay hapse mahkum edilmişlerdir. Bundan başka şüpheli eşhasın da takibine başlanmıştır. Zira son hadiselerin komünistlerin de parmağı bulunduğu meydana çıkmıştır.”
Aynı günün gazetesinde Mehmet Asım [Us] da “Selanik Hadisesi” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazısı, bir gün önceki Milliyet gazetesinin “Yunanistan’da Yahudi aleyhtarlığı yoktur” bakışından çok farklıydı. İlk olarak antisemitizmin ülkedeki varlığı ile başlıyordu.
“Son günlerde Selanik’te bir Musevi aleyhtarlığı başladı. Bu aleyhtarlık söz ve propaganda sahasına münhasır kalmadı. Fiili harekete inkılap etti. Yahudi mahallelerine hücumlar oldu. Yüzlerce ev yıkıldı. Nüfusça telefat oldu. Selanik’te oturan Yahudilerin mühim bir kısmı canlarını kurtarmak için şehirden çıkıp dağlara ilticaya mecbur kaldı. Sonra bu hareket o kadar geniş ve umumi bir şekil aldı ki hükûmet müdahalesi de önüne geçemedi.
Selanikli Yunanlılar arasında zuhur eden bu Yahudi aleyhtarlığı için gösterilen başlıca sebepler şunlardır:
Selanik Yahudilerini temsil etmek üzere Bulgaristan’a giden bir murahhas orada bir Makedonya muhtariyeti hakkındaki tezahürat aleyhinde hassasiyet göstermemiş, protesto etmemiş, Selanik Yahudileri Rumca konuşmuyorlarmış ve aralarında komünistler varmış. Hıristiyanlık alametine karşı kafi derecede hürmet göstermiyorlarmış. Yani mabetlerine Yunan bayrağı asarak istavroz koymuyorlarmış.
Mesele mahalli bir çerçeve dahilince mütalaa edilirse ilk nazarda bu hareketi bahsettiğimiz sebepler ile izah etmek biraz müşküldür. Selanik Yahudileri arasında şu veya bu sebeplerden dolayı muaheze edilecek, mesul tutulacak kimseler bulunabilir. Fakat bunlara ait şahsi mesuliyetlerin umumi bir Yahudi aleyhtarlığı şeklini alabilmesi için mutlaka diğer birtakım sebepler de bulunması icap eder.”
Mehmet Asım [Us]’a göre yaşananların tek nedeniyse antisemitizm değildi. Arkasında pek çok neden vardı. Anadolu’dan giden göçmenler de buna dahildi, ülkedeki işsizlik de. Fakat en önemli etken Venizelos’un karşıtlarıydı.
“O halde acaba Selanik hadisesini doğuran diğer bazı mühim amiller var mıdır? Varsa bu amiller neden ibarettir?
Bu hususta bir hüküm verebilmek için Yunanistan’daki fırka vaziyetlerini tetkik etmek icap eder. Öyle zannediyoruz ki Selanik meselesinin iç yüzü tetkik edilirse bunda Venizelos’a ve onun fırkasına karşı muhasım olanların siyasi tahriklerini bulmak kabildir.
M. Venizelos Atina’ya son defa avdet ederek iş başına geçtiği günden beri Yunanistan’daki muhalif fırkalar ellerinden gelen her türlü müşkülatı çıkarmaktan çekinmemektedir. Bu maksatla isyan tertibatlarına kadar gidebilmektedir, Venizelos’un Yunanistan namına her teşebbüsü karşısında muarız vaziyet alınmaktadır. Hatta Venizelos’un Ankara seyahati esnasında bile hadiseler çıkarıldığı malumdur. Bu itibarla Selanik hadisesinin içinde yine Pangalosların, Mangalosların parmağı bulunduğuna şüphe yoktur.
Asıl maksat ise Yunan hükümetini beynelmilel müşkülat karşısında bırakarak Venizelos’un hariçteki dostlarını aleyhinde tahrik etmektir. Selanik’te yapılan hareketin mesuliyetini Venizelos hükümetine isnat ederek beynelmilel vaziyeti zayıflatmaktır. Daha sonra Yunanistan’da henüz teessüs etmekte olan cumhuriyet idaresini yıkarak eski krallığı yerine getirmektir.
Selanik hadisesinin dahili sebepleri arkasında bulunan birinci amil budur. Bundan başka hatıra şu mülahaza varit olabilir: Lozan muahedesinden sonra Türkiye’den Yunanistan’a bir milyondan fazla Rum muhaciri gitmiştir. Bunların mühim bir kısmı Yunanistan’da devamlı bir iş sahibi olabilmiştir. Fakat bir kısmı henüz tamamile yerleşememiştir. Kendi kendini geçindirebilen müstahsil aileler haline gelememiştir. Tabii Selanik şehrinde de bu cinsten adamlar vardır. Fazla olarak umumi cihan buhranı Yunanistan’a da tesir etmiştir. Orada da işsizlik hastalığından mustarip olanlar bulunmaktadır. Ve bunlar arasında da ticaret işlerine vakıf olan kimseler bulunduğu da muhakkaktır. Selanik’te öteden beri iş sahibi olan Yahudiler ve bilhassa Yahudi tüccarları ise son senelerde işlerini daha fazla tevsi etmişlerdir.
Şimdi Selanik’teki bu vaziyet göz önüne getirilince Yunanlılar arasında Yahudilere karşı çıkan galeyanın amillerinden birisi daha anlaşılmış oluyor.
Demek istiyoruz ki Selanik’te zuhur eden hadise mahalli bir mesele değildir. Bu mesele Yunanistan’a mahsus umumi bir hastalığın Selanik’te meydana çıkmış bir tezahürü olarak telakki edilebilir. Şurada, burada görülen, yunan efkarı umumiyesini Yahudiler aleyhine tahrike vesile teşkil eden sebepler bir tohum hizmetini görmüştür. Bu tohumlar umumi vaziyetin ihzar ettiği zemini müsait bulunca filizlenmiştir. Son Selanik hadisesi meydana gelmiştir.”
“Selanik hadiseleri” konusunda Türkiye basını son sözü Yunan Büyükelçisine verecekti.
“Selanik’te Hıristiyanlar ve Museviler arasında çıkan müessif hadiseler, Atina hükumeti muhtelif mezheplere mensup vatandaşlar arasında hiçbir fark gözetmediği cihetle bir kat daha şayanı teessüftür. Bütün vatandaşlar hangi dine mensup olurlarsa olsunlar tamamen müsavi hukuka sahiptirler. Bunun için bu karışıklıkların başladığını öğrendiğimiz zaman duyduğum hayret hissi bu hadiselerin devam ettiğini görmekle bir kat daha arttı ve maalesef bu hadiselerin devam ettiği takdirde daha şayanı teessüf neticeler de verebilir.
Bu hadiselere herhangi bir tahrikin veya bazı neşriyatın sebep olup olmadığı belki akla gelebilir. Fakat bu hususta şimdiden kat’i bir şey söylenemez.
Kanunu esasimiz vatandaşlara, oldukça eski bir zamandan beri, hemen hemen hudutsuz bir ferdi hürriyet verir. Şimdiye kadar matbuata da ayni hürriyet verilmişti. Bu ise birçok defa mebusan meclisinde şiddetli mücadelelere ve siyasi ricale manasız hücumlara sebep olduğu için M. Venizelos hükümeti matbuat kanununu tasdik etmek mecburiyetini duydu.
Maamafih Selanik hadiselerinde Yunan matbuatının hiçbir rolü olmadığı bence muhakkaktır.
Yunanlı Museviler, bahsettiğim gibi, tam bir hürriyete sahiptirler. Çalışkan, zeki, zengin olan Yunanistan ve bilhassa Selanik Musevileri vatanlarına sadık ve kendilerini hakiki evlatları olarak telakki eden Yunanistan’ın çok kıymetli unsurudurlar. Ve şimdiye kadar diğer unsurlara tamamen kardeşçesine yaşamışlardı.
Yunan hükümeti Selanik hadiselerinden çok müteessiftir. M. Venizelos’un son beyanatları bunu sarahatle gösterir. Baş vekil bu hadiselere teessüf ettiğini ve karışıklık mücrimlerinin derhal ve şiddetle tecziye edileceklerini söylemiştir. Şimdiki halde Selanik idari makamatı intizamı temin için bütün tedabiri almış bulunmaktadır. Çok yakın bir zamanda sükunun temin edileceği ve herkesin eskisi gibi kendi işlerile meşgul olmağa başlayacağı muhakkaktır.”
Vakit’in 5 Temmuz’da yayınladığı bu haberde Yunan elçisi gazetelerin pogromda etkili olmadığını söylese de yargı süreci farklı işleyecekti. Sorumluların yargılanması sırasında yargılananlar arasında Makedonia’nın başyazarı Nikolaos Fardis de yer alacak, asıl organizatörlerse komünistler değil, Yunanistan Milli Birliği (EEE) olarak ortaya çıkacaktı. 1927’de Yahudi rekabetine içerleyen muhacirler tarafından kurulmuş olan bu yapı, Venizelos’a yakındı fakat kendini partiler üstü görmekteydi. Üyelerinin büyük bölümü de Yahudileri Osmanlı Türklerinin eski müttefikleri olarak görüyor, komünistlerden de en az onlar kadar nefret ediyordu.
Pogrom ardından küçük de olsa bir göç dalgası yaşandı. Selanik’teki tansiyonsa Venizelos karşıtlarının Selanik’te yönetimi ele almasıyla bir süreliğine yatıştı. Venizelos karşıtlarının Yahudi nüfusa yaklaşımı farklıydı, bir milletvekili Yahudileri muhacirlerden “daha Yunan” olarak tanımlamıştı: Ne de olsa EEE lideri Türkçeyi Yunancadan iyi konuşuyordu. II. Dünya Savaşı öncesinde pek çok Yahudi çocuk, okullarda sahnelenen “Çoban Kızı Golfo” ya da Leonidas ile 300 askeri gibi Yunan klasiklerinde rol alacak kadar Yunanca biliyordu. Onlardan biri Hahambaşının kızı Esther Habib’di. Yahudi İspanyolcası gazeteler iftiharla “oyuncuların Yahudi olduğunun bile anlaşılmadığını” vurguluyordu.
1931’i izleyen on yıl Yunan-Yahudi ilişkileri açısından önceki on yıla göre çok daha iyi geçti. En azından II. Dünya Savaşı’na kadar… Bu dönemde şehrin çok sayıda Yahudi erkeği Yunan Ordusu içinde savaştı, daha sonra da direniş hatlarına katıldı. Selanik’in Yahudi kimliğini silecek olan Nazi işgali sırasında işbirlikçi Güvenlik Taburları’nın üyeleri arasında 1931’deki pogromun başını çeken EEE’den de katılım vardı. Alman kayıtlarına göre, Selanik’ten yaklaşık 45 bin Yahudi, Auschwitz’e ulaştı ve çoğu varışlarından birkaç saat sonra gaz odalarında öldürüldü.
Türkiye basını 1931 yılının yaz aylarında Yunanistan’da meydana gelen bir “hadise”yi tartışıyordu. 29 Haziran gecesi Selanik’te Yahudilere yönelik pogrom düzenlenmiş, şehrin dışındaki mahalleler büyük zarar görmüştü.
Yunan siyasetçi Elefterios Venizelos, 1932’deki ekonomik kriz sürecinde iktidardan düşmesinden iki yıl sonra Jewish Post’tan bir gazeteciye Selanik Yahudileri için bu sözleri kullanacaktı. Çıkışı Yunan güçlerinin Selanik’i Osmanlı’dan aldıktan sonra bölgeye uyguladığı “uzlaşmacı” tavrın 1930’lara gelindiğinde nasıl terse döndüğünün açık yansımasıydı.
Tarihçi Mark Mazower’ın “Selanik: Hayaletler Şehri” kitabına göre, sadece Venizelos’un politikaları değil, onu destekleyen Makedonia gazetesinin yayınları da Selanik’te kırılma yaratmış, ülkenin II. Dünya Savaşı öncesinde tanık olduğu en büyük antisemit şiddet dalgasında rol oynamıştı. Bu, tarihe “Campbell Ayaklanması” olarak geçen Türkiye basınındaysa “Selanik Hadisesi” olarak anılan pogromdu.
I. Balkan Savaşı’nın kazananı olan Yunanistan, topraklarını genişletirken ülkedeki Yahudi nüfusu 10 binden 80 bine çıkmıştı. Üstelik ülkeye yeni “katılan” bu nüfus bağımsızlığın sağlandığı topraklardaki kitlelere benzemiyordu. Yunanca konuşan ve görece asimile olmuş küçük bir topluluk değildi. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti haline gelen Selanik, Sefaradlar için de özeldi. Şalom’da Metin Delevi’nin de altını çizdiği gibi, şehir “Em Israel” (İsrail’in anası) ve “Yerushalayim de los Balkanes” (Balkanların Yeruşalayim’i) olarak da anılıyordu. Ve şehrin Yahudilerinin aklı uzun zaman Osmanlı hükümranlığının “eski güzel günleri”nde kalacaktı.
Selanik Yahudileri için Osmanlı yılları, 1917 yangını ile parçalanmış, yoksullaşmış, marjinalleştirilmiş ve Yunan devletinin ayrımcı muamelesine uğramış oldukları günlerden elbette daha iyiydi. Üstelik bu yeni süreçte Yunan devletinin Anadolu’dan getirerek bölgeye yerleştirdiği muhacirlerle ilişkileri de kırılgandı.
1931’deki pogrom için zemin uzun zamandır hazırdı. Döneminin en çok satılan antisemit yayını “Siyon Liderlerinin Protokolleri”nin bir çevirisi Yunan yerel gazetelerinde yayımlanmıştı. Çeviriyi yapan gazeteci, ayrıca Atina Başepiskoposu dışında hiç kimsenin hoş karşılamayacağı bir başka antisemit yayın olan “Çağlar Boyunca Yahuda”yı da basmıştı. Ayrıca Kuzey Yunanistan’daki bir subaylar örgütü, Küçük Asya Felaketi’nden de, Bolşeviklerin cürümlerinden de Yahudileri sorumlu tutuyordu.
Haziran ayındaki şiddet dalgasına Makedonia gazetesinin çeşitli iddiaları ön ayak oldu. Gazete, önce kentin Yahudilerini belediyeyi ve diğer devlet organlarını ele geçirmek için komplolar kuran ve Yunanistan’ı zayıflatmaya çalışan son derece kapalı ve örgütlü bir grup olarak gösterecekti. Gazetenin Yahudilere tehdidi açıktı:
Maccabi Spor Kulübü’nün yerel şubesi tarafından yeni spor salonunun açılış töreni sonrasında gazete hedefini daha da netleştirdi. Makedonia’ya göre, Selanik Maccabi delegeleri Sofya’da Bulgar komitacıları ile işbirliği halindeydi ve bölgede, Makedonya’da özerklik istiyorlardı. Böylece Bulgarlar ile ilişkilendirilen Yahudiler ihanetle suçlanıyordu. Gazetenin yanı sıra, öğrenci ve gençlik dernekleri de antisemit bir hareketlenme içindeydi ve Yunanları Yahudilerin “sadakat sözlerine inanmamaları” konusunda propaganda yürütüyordu.
İlk saldırı dalgası Maccabi bürolarını hedef aldı. Ardından Yahudi evleri ve sinagogları da taşlandı, kundaklama girişimleri oldu. Bu durum, Yahudi toplumunu endişelendirecekti. Meclis’te hem iktidar hem de muhalefet bu saldırganları lanetliyordu.
“YUNANLILAR, MUSEVİLERİN SELANİK’TEN KÖKLERİNİ SÖKMEĞE KARAR VERMİŞLERDİR”
Yaşananlar Vakit gazetesi tarafından hususi olarak haberleştirildi ve 30 Haziran 1931 tarihinde yayınlandı:
“Son günlerde Yunanistan’ın en mühim hadisesi, Selanik’te Musevilere karşı vaki olan tecavüzattır. Daha dün Yunan Parlamentosu’na da akseden ve Yunan Başvekili ile bütün siyasi fırkalar rüesasını, mütecavizler hakkında şiddetli bir lisan kullananları intaç eden [sebep olmak] bu hadisenin tafsilatı şudur:
Selanik’te, Yunan Talebeleri Birliği, Museviler aleyhine bir beyanname neşredilmiş ve Musevi unsuruna karşı şu ithamlarda bulunmuştur:
1- Geçenlerde Sofya’da inikat [kurulan] Musevi Makabı [Maccabi] Cemiyetleri Kongresi’nde, Musevi murahhaslardan biri Makedonya’nın muhtariyeti lehinde bir nutuk irat ettiği [söylemek] zaman kongrede bulunan Yunan Musevileri murahhasları, hatibi protesto etmemişlerdir.
2- Selanik Musevileri, minarelerine Yunan bandıralarını çektikleri zaman bayrak direğinin üstüne a[l]em olarak istavrozu koyamıyorlar ve bu suretle İseviyet aleyhine bir vaziyet almış bulunuyorlar.
3 – Selanik Musevileri, daima Rumca konuşmaktan ictinap etmekte [kaçınmak] ve aralarında Fransızca görüşmeyi bir vesilei iftihar addeylemektedirler. Selanik’te Musevilerin mecmu nüfusu altmış bini tecavüz etmediği [geçmemek] halde şehri mezkûrda [bahsedilen şehirde] Fransızca lisanile ile gazete neşretmeleri bunun en bariz bir delilidir.
4 – Selanik Musevilerinin ekseriyeti azimesi [büyük çoğunluğu] komünisttir ve binaenaleyh Yunan vatanının düşmanıdır.
5 – Yunan vatanına karşı ihanetleri bariz olan Selanik Musevilerine boykotaj ilan edilmeli ve onlarla her türlü alaka ve münasebet kesilmelidir.
Bu beyannameyi neşreden talebe birliği birçok halkın da iştirakile Musevilerin Yunanistan aleyhtarı faaliyetlerinin merkezi olarak telakki ettikleri Makabı cemiyetine hücum eylemişler, kapıları, pencereleri, masaları ve bütün mobilyeyi parçalamışlar, cemiyetin evrakını müsadere eylemişler ve fazla olarak da o esnada cemiyet merkezinde bulunan dört Musevi gencini de yaralamışlardır Fakat bu tecavüzat, yalnız Makabi cemiyetine münhasır kalmamış, Makabi cemiyetinden nâralar atarak ayrılan mütecavizler sokakta tesadüf ettikleri Musevilere ve Musevi dükkanlarına tecavüze başlamış, Yunan zabıtası da Yahudilerin mükerrer müracaatlarına rağmen ekmek yapıcılarının grev ilân etmeleri ihtimaline karşı mahalli hadiseyi, tecavüzatımen için hiçbir kuvvet göndermemiştir. Tecavüzler, tam iki gün sürmüş ve Selânik Musevileri evlerine kapanarak terör içinde yaşamıştır.
Neden sonra hükûmet merkezinin emri işarı üzerine Selânik valisi, tecavüzatı menedecek bazı tedbirler almış ve şehirde şimdilik sükûn iade edilmiştir. Selânik’te cereyan eden bu hadiseler, Yunan hükümetinin parlamentosunda bu hadiseleri şiddetle takbih etmesine ve Musevi unsur hakkında siyaset icabı olarak cemilekârane bir lisan kullanmasına rağmen iki unsur arasındaki münasebatı pek ziyade gerginleştirmiştir. Şurası müttefiktir ki, Selanik Musevilerinin memleketlerinde uzun müddet yaşamalarına imkan ve ihtimal kalmamıştır. Çünkü Yunanlılar ticarette kendilerine biaman bir rakip addettikleri Musevilerin Selanik’ten köklerini sökmeğe karar vermişlerdir. Hadisat ve vekayi, bu kararı her gün ispat ediyor.
Yukarıda söylediğim veçhile, Selanik Musevi mebusların terör altında yaşayan vatandaşlarının himayesi için hükümetçe ne gibi tedbirler alındığı hakkında vuku bulan istizahlerine cevaben başta Başvekil Venizelos olduğu halde bütün siyasi fırkalar rüesası söz alarak bu hadiselere şiddetle takbih etmişler ve Musevi unsurlarının sadakatinden bahsederek Selanik Musevilerinin tedbirini Yunanlılığı benimseyeceklerini kaydeylemişlerdir. Şurası şayanı kayıttır ki Selânik’in Musevi mebuslarından biri, bu hadiselerden şikayet ederken, Makedonya valiî umumisinin Musevilerin himayesini daima ihmal ettiğini ve hatta Selânik matbuat müdürünün Museviler aleyhindeki neşriyatı tahrik ve idare ettiğini tekrar etmesi ve Yunan başvekilinin bu iddiayı cerh ve reddetmesi şayani dikkattir.”
Meclis’teki bu tartışmaya ve Yahudi toplumunun önde gelenlerinin uyarılarına rağmen güvenlik önlemleri artırılmadı. 28 Haziran’da Yunan milliyetçilerinden oluşan bir grup Yahudi mahallesine saldırdı. Bu saldırılar Yahudiler tarafından püskürtüldü. Ancak kayıtlara bu farklı yansıyacak, Türkiye basını da Atina’nın aktardığı gibi saldırıyı kaleme alacaktı. Vakit gazetesinin başlığı “Selanik’te heyecan!” oluyor, “Bu sefer de Yahudiler demir sopalarla Hıristiyanlara hücum ettiler” deniliyordu. Vakit gazetesi Atina’dan hususi olarak geçtiği haberini resmi belgelere dayandırmıştı:
“Selânik valii umumisi tarafından dahiliye nezaretine gelen bir telgrafnameye göre dün gece Selânik’te Harilaü mahallesi Musevileri odunlar ve demir sopalar ile mücehhez oldukları halde mahalledeki Hıristiyanlara hücum eylemişlerdir. Vuku bulan müsademe neticesinde 20 Hıristiyan ve 13 Musevi ağır surette yaralanmıştır. Beş Musevi hadisenin müsebbibi olarak tevkif edilmiştir. Selanik valii umumisi, dün geceki hadisenin efkarı umumiyeyi fevkalâde tehyiç ettiğini ve asayişi muhafaza için şiddetli tedbirler aldığını da bildirmiştir.”
Ertesi günse saldırı daha da genişledi. Büyük ölçüde yakındaki Tumba ve Kalamarya’nın göçmen mahallelerinden gelen yaklaşık 2 bin kişilik bir kalabalık, buraya 1917 yangınından sonra yerleşmiş 220 yoksul Yahudi ailenin yaşadığı “Campbell” adı verilen yerleşimi yakıp yıktı. Yerleşimdekiler saldırı öncesinde barikat kurmuş olsa da bu onları koruyamadı. Dükkanları ve evleri ateşe verildi.
“BÜTÜN YUNANİSTAN’DA MUSEVİ İHTİLALİ BAŞLADI”
Fakat 1 Temmuz gününde bölgeden ilk gelen haberler Yahudileri suçluyordu. Cumhuriyet gazetesinin başlığı “Bütün Yunanistan’da Musevi ihtilali başladı” diye olacak, 30 Haziran’da Selanik’ten hususi olarak geçilen haberi yayınlayacaktı:
“Selanik’te Musevilerle Yunanlılar arasındaki münasebat son müsademelerden sonra pek korkunç bir şekil almıştır. Anbean hadiselerin tekerrürü tehlikesi mevcuttur. Dün de Museviler, ücra mahallelerde tek tük Yunanlılara karşı tecavüzatta bulunmuşlardır. Bu tecavüzlerden dolayı, hayatlarını tehlikede gören (!) Selanik Yunanlıları 2000 tabanca tedarik etmişlerdir.
Selanik valisi, asayişi muhafaza için fevkalade tedbirler almıştır. Fakat hükûmetin bu tedbirlerine rağmen vaziyet vehametini muhafaza ediyor.”
“Hadiseler” büyümüş başka şehirlere de sıçramıştı. Bu haberse Atina’dan hususi olarak geliyordu.
“Drama şehrinde de Musevilerle Yunanlılar arasında Müsademeler vuku bulmuştur. Drama’daki Musevi mahallesi sıkı bir muhafaza altındadır.
(…)
Makidonya’nın muhtelif şehirlerinden dahiliye nezaretine gelen telgrafnamelere göre o şehirlerde de vaziyet pek karışıktır. Bu şehirlerde umumi kargaşalıklar çıkmak tehlikesi vardır.
Selânik Metropolidi Yunan rahiplerine kiliselerde verdikleri vaazlarda halka Musevilere tecavüzattan geçmeleri hakkında vaız ve nasihatta bulunmalarını tavsiye etmiştir.”
Cumhuriyet’in Selanik ve Atina’dan “hususi” ibaresi ile yayınladığı haberler aynı gün Vakit’te de çıkıyordu fakat başlık “Musevi ihtilali”ne dair değildi.
“Tehlike artıyor” başlığını kullanan Vakit, Anadolu Ajansı’nın 29 Haziran’da Atina’dan geçtiği habere de yer vermişti. Ajansa göre Yahudi mahallesinde Yahudilerle Hıristiyanlar arasındaki “çarpışma”da iki taraftan yaklaşık 20 kişi yaralanmıştı. Ajans, ülkedeki soruşturmanın neticesini ve Venizelos’un açıklamasını da paylaşıyordu:
“Dün Selânikte çıkan arbedelere Yahudilerin sebep oldukları tahkikat neticesinde anlaşılmıştır. Yaralılardan çoğu Hıristiyanlardır. M. Venizelos Yahudilere meb’usan meclisinde geçenlerde yaptığı beyanata uygun bir surette riayet gösterilmesi ve mücrimlerle masumların birbirine karıştırılmaması lazım geldiğini söylemiştir.”
Fakat Venizelos’un ifadesiyle “mücrimlerle masumları” birbirine karıştıran resmi açıklamalardı. Türkiye basınında da bu karışıklık bir gün sonra fark edilecekti. 2 Temmuz’dan itibaren saldırıları düzenleyenlerin artık Yahudiler olmadığı ortaya çıkmıştı. Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı, Anadolu Ajansı tarafından 30 Haziran’da Selanik’ten geçilen haberde “anarşist unsurlar” suçlanıyordu.
“Kalamarya mahallesinden gelen 2 bin şahıs Campbell Yahudi mahallesine istila ederek “intikam” avazeleri ile Yahudilere hücum etmişlerdir. Anarşist unsurlar ve bir takam şüpheli şahıslar da nümayişlere iştirak etmişlerdir. Bu esnada bir yangın çıkmış ve 2 baraka yanmış ve 11 baraka da hasara uğramıştır. Bir kişi ölmüş ve 10 kişi de yaralanmıştır. Yahudiler evlerini terk ederek kırlara kaçmışlardır. Bir mektep ve bir havra tahrip olunmuştur. Zabıtanın takibatına uğrayan mütecavizler barikatlar yapmışlar ve zabıta kuvvetlerine karşı ateş açmışlardır. Asayiş ancak saat 2 de iade olunmuştur. Bunun muhafazası için fevkalade tedbirler alınmıştır; örfi idarenin ilânı derpiş olunuyor.”
Tartışma götürmeyen gerçekse Yahudi ailelerin artık güvende olmadıklarını hissetmesiydi. Kentin dış mahallelerinden çıkıp merkeze daha yakın yerlere taşınıyorlardı. Aynı günün Cumhuriyet gazetesinde, hususi olarak 1 Temmuz’da Atina’dan geçilen haber Yahudilerin bölgeden kaçışı üzerineydi:
“Selanik hadiseleri, gerek hükûmet, gerek siyasi mehafil, gerek efkâri umumiye tarafından alaka ve heyecanla takip edilmektedir. Dün meclisi mebusanda bir Musevi mebusun sualine cevap veren M. Venizelos, tahmin edilmeyen Selanik hadiselerine karşı derin infialini izhar etmiş, bu gibi hadiselerin bertaraf edilmesi devletin, hükumet makamatının en birinci vazifesi olduğunu söylemiştir. M. Venizelos bilatefrik bütün Selanik halkının vatanperverliğine, insaniyetine ve itidaline hitap etmiş. mütekabil taarruzlara hitam verilmesini tavsiye eylemiştir.
Selanik’teki heyecan dün akşama kadar tamamen teskin edilmiş değildi. Birçok Museviler her şeylerini bırakarak harice veya dahile kaçmaktadırlar. Musevi mahalleleri boşalmıştır.
İtalya konsolosu İtalya tabiiyetinde bulunan Musevileri himayesi altına almıştır. İtalya ve Yugoslavya konsolosları valii umumi General Gonatas’ı ziyaret ederek kendi tebalarının hayatından kendisinin mesul olduğunu bildirmişlerdir.
Dahiliye ve Hava Nazırları dün tayyare ile Selânik’e hareket etmişlerdir. Bunlar hükümete ittihaz edilen fevkalade kararlara hamil bulunmaktalar. Aynı zamanda bu mukarreratın tatbikine nezaret edeceklerdir.
Hadiseler esnasında yaralanan Hıristiyanlardan biri vefat ettiğinden heyecan fazlalaşmıştır. Cenaze merasiminde yeni hadiseler olmamak için fevkalade inzibat tedbirleri alınmıştır.
Süvari bölükleri, zırhlı tanklar, piyade devriyeleri, jandarma müfrezeleri sık sık Selânik şehrinin cadde ve sokaklarını dolaşmaktadırlar.”
Vakit de aynı gün “Selânik’te kıyamet kopuyor” başlığıyla aynı haberler yayımladı. Londra’dan 30 Haziran’da yazılmış bir haberi daha ilave ediyordu.
“Bugün de Selânik’te, Yahudi mahallesinin önünde tahriki amiz milli şarkılar söylemeğe Hıristiyan gençleri Musevilere hücum eylemişler mahalleye ateş vermişlerdir.
Fakir ailelere mensup 200 Musevi hanesi yanmış (250)den fazla aile evsiz kalmıştır.”
“YUNANİSTAN YAHUDİ ALEYHTARLIĞI YOK, MİLLİ HİSLERLE HÜCUM ETTİLER”
Saldırganlar netleşmeye başlarken Milliyet gazetesinde aynı gün yer alan, imzası olmayan “Atina mektubu”, “Selanik karışıklığı” üzerineydi. Yunanistan’da antisemitizmin olmadığını savunan yazıya göre “milli hislerin sevkile hücum” edilmiş ve “Musevilere dayak atılmış”tı.
“Son günlerde Selanik’te Musevi unsuru aleyhine vukua selen hadiselere dair İstanbul gazeteleri aldıktan haberleri neşretmiş olsalar gerektir. Bu mektubumla meselenin iç yüzünü anlatmak istiyorum. Evvela bilinmek lazımdır ki, Yunanistan’da antisemitisme denilen Yahudi aleyhtarlığı yoktur. Diğer taraftan Makedonya payitahtında bilhassa kesafet arz eden Museviler de, mahalli makamatın şikayetine sebebiyet vermeyen kanuna muti ve çalışkan insanlardır.
Hadise şöyle olmuştur: Birkaç gün evvel Selanik’te çıkan Macedonia gazetesi, M. İsak Levy’nin Selanik şubesinin murahhası sıfatile Maklie Musevi cemiyetinin geçen sene Sofya’da toplanan kongresine iştirak ettiğini yazmıştı. Bu kongrenin bir celsesinde Bulgar murahhasları Makedonya’nın muhtariyetinden temenni yollu bahsetmişler. Böyle bir temennide bulunan da Sofya hahambaşısıdır.
Atina’da Venizelos aleyhtarı gazeteler bu haberden bahsederlerken Yunanistan’dan giden Musevi murahhasları şiddetle muahaze etmişlerdir. Bu suretle de Yunanistan’daki Musevi unsurunu milliyet aleyhindeki fikir ve cereyanlara kapılmakla ve hatta komünistlikle ittiham etmişlerdi.
Selanik’teki Musevi cemaati bu isnatları ret ve tekzip etmekle beraber, Makabe cemiyeti kongre mesaisinden bahseden raporda bu celseye yazıldığı şekilde temas ediyordu.
Murahhaslardan M. Cohen kendisinin bu celsede hazır bulunmadığını, bulunduysa bile söylenilen sözleri anlamamış olduğunu izah etti. Hükumet gazeteleri de dahil olmak üzere matbuat, hiç olmazsa Yunanistan’a avdetinden sonra protestoda bulunmayan Cohen Efendi’yi takbih ettiler.
Muhalefet gazetelerinin ellerine doladıkları bu hikaye talebeyi sabık muharip cemiyetlerini tahrik etti ve bunlar milli hislerinin sevkile 24 Haziran’da Maccabe cemiyeti binasına hücum ettiler, orada bulunan gençleri hırpaladılar, dördünü yaraladılar, evrak ve defterleri alıp götürdüler.
Diğer bir grup ta Musevi mahallesine giderek, Musevilere dayak atmak suretile karışıklık çıkardılar.
Selanik polis kumandanlığına, cemiyet binasına ve Musevi mahallesine jandarma kuvveti göndermesi için vuku bulan müracaata, kumandan fırıncıların grevi melhuz olduğundan jandarma kuvvetlerinin başka taraflara sevk edildiği ve elinde gönderecek kuvvet bulunmadığı cevabını verdi.
Musevi mebusu M. Bizantzi mecliste derhal tedabir alınmasını ve mücrimlerin şiddetle tecziyesini hükümetten istedi. Başvekil milliyetperverlerin bu hareketinden bahsederken, Musevi unsurunu sena etti ve asayişin derhal iade edileceğini söyledi. M. Venizelos Sofyaya giden Musevi murahhasının hareketinde şayanı takbih bir şey görmediğini de ilave etmişti. Yahudi unsurunun komünist olarak ithamı bahsinde de, eğer Yahudi komünistler varsa, bunların Yunanlı Hıristiyan komünistlerden farksız muzır insanlar olduğunu, çünkü Yahudisinin de, Hıristiyanının da din ve hükümet aleyhine çalıştıklarını söyledi.
Bütün fırka reisleri de Yahudi aleyhtarlığı şeklindeki hareketi protesto ettiler ve Musevi unsurunun sadakatini ilan eylediler.
Mahallinde olmadığımız için bu karışıklıkların tamamen nihayet bulup bulmadığını bilmiyoruz. Bazı malumata göre, asayiş tamamen iade edilememiştir. Bütün matbuat M. Venizelos’la fırka reislerinin tavru hareketlerini tasvip ediyor. Lakin Yunan gençliğinin milli hislerinin makduh olamıyacağını da ilave ediyorlar. Maamafih 24 Haziran vakıalarına sebep olanların da tecziyelerini istiyorlar.”
3 Temmuz’un gazetelerinde artık “Selanik hadisesi” ağırlığını kaybediyordu. Pogromun bilançosunu Son Posta, Atina’dan aldığı hususi haberle yansıtıyordu:
“Selanik’te Musevilere karşı yapılan hareket neticesinde (200) kadar Musevi’nin evinin yakıldığı ve birçok Musevi’nin öldürüldüğü bildirilmektedir.”
Gazete Anadolu Ajansı’nın Selanik’ten geçtiği habere de yer veriyordu:
“Yahudi mahallelerine yaklaşacak şüpheli şahıslara arşı silah kullanmaları için askerlere emir verilmiştir. Zabıta şehrin merkezindeki sokak ve caddelerde dolaşarak komünistlere ateş açmıştır.
Komünistler dağılıp kaçmışlardır. Adliye ve hava işleri nazırları Selaniğe gelmişlerdir.”
Haberdeki “komünist” vurgusu aynı günün Vakit gazetesinde daha da öne çıkacaktı. Artık yaşanana “Selanik faciası” diyen gazete, Atina’dan geçen hususi haberinde “Son hadiselerde Komünistlerin de parmağı olduğu ortaya çıktı” diyordu:
“Selanik’ten gelen haberlere göre ittihaz edilen şiddetli ve sıkı tedabir sayesinde sükûn avdet etmiş ve Hıristiyanlarla Museviler işlerine başlamışlardır. Piyade, jandarma, süvari ve mitralyöz kolları sokaklarda devriye gezmeğe devam ediyorlar. Adliye nazırı Makedonya müddeiumumilerini nezdine davet ederek Selanik faciasının hakiki müsebbiplerini meydana çıkarmaları için kat’i ve şiddetli emirler vermiş ve Musevi mahallesine kundak sokanların zahire çıkarılarak şiddetle cezalandırılmalarını tembih etmiştir.
Yunan adliye nazırı Yunan, Musevi ve ecnebi gazeteler mümessillerin de nezdine çağırarak Selanik’e gelmesinin başlıca sebebi kanunun şiddetle tatbiki ve bu faciaya ön ayak olanların kimler olursa olsun millet ve din farkı gözetilmeksizin şiddetle cezalandırılacaklarını söylemiş ve sonunda Selanik gazetecilerine efkarı umumiyeyi tehyiç eylememek için ufak tefek hadiseleri izam etmemelerini ve efkarı teskin edecek ve muhtelif uhuvviyetini temin edecek neriyatta bulunmamalarını tavsiye eylemiştir. Son hadiseler esnasında yaralanarak ölen Yunanlı fırıncının cenazesi merasim mahsus ile kaldırılmış ve muhtelif Yunan milli cemiyetleri tarafından birçok çelenkler getirilmiştir. Cenazede binlerce halk bulunmuştur.
Cenazenin önünde bir piyade müfrezesi bulunuyor ve güzergahı da kuvvei askeriye işgal ediyordu. Cenaze esnasında hiçbir hadise olmamıştır. Hadiselere sebebiyet verenlerin tevkifine ve mahkemeye sevklerine başlanmıştır. Yedi Hıristiyan ve Musevi asayişi ihlal cürmile yakalanarak mahkemeye verilmişler, üçer ay hapse mahkum edilmişlerdir. Bundan başka şüpheli eşhasın da takibine başlanmıştır. Zira son hadiselerin komünistlerin de parmağı bulunduğu meydana çıkmıştır.”
Aynı günün gazetesinde Mehmet Asım [Us] da “Selanik Hadisesi” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazısı, bir gün önceki Milliyet gazetesinin “Yunanistan’da Yahudi aleyhtarlığı yoktur” bakışından çok farklıydı. İlk olarak antisemitizmin ülkedeki varlığı ile başlıyordu.
“Son günlerde Selanik’te bir Musevi aleyhtarlığı başladı. Bu aleyhtarlık söz ve propaganda sahasına münhasır kalmadı. Fiili harekete inkılap etti. Yahudi mahallelerine hücumlar oldu. Yüzlerce ev yıkıldı. Nüfusça telefat oldu. Selanik’te oturan Yahudilerin mühim bir kısmı canlarını kurtarmak için şehirden çıkıp dağlara ilticaya mecbur kaldı. Sonra bu hareket o kadar geniş ve umumi bir şekil aldı ki hükûmet müdahalesi de önüne geçemedi.
Selanikli Yunanlılar arasında zuhur eden bu Yahudi aleyhtarlığı için gösterilen başlıca sebepler şunlardır:
Selanik Yahudilerini temsil etmek üzere Bulgaristan’a giden bir murahhas orada bir Makedonya muhtariyeti hakkındaki tezahürat aleyhinde hassasiyet göstermemiş, protesto etmemiş, Selanik Yahudileri Rumca konuşmuyorlarmış ve aralarında komünistler varmış. Hıristiyanlık alametine karşı kafi derecede hürmet göstermiyorlarmış. Yani mabetlerine Yunan bayrağı asarak istavroz koymuyorlarmış.
Mesele mahalli bir çerçeve dahilince mütalaa edilirse ilk nazarda bu hareketi bahsettiğimiz sebepler ile izah etmek biraz müşküldür. Selanik Yahudileri arasında şu veya bu sebeplerden dolayı muaheze edilecek, mesul tutulacak kimseler bulunabilir. Fakat bunlara ait şahsi mesuliyetlerin umumi bir Yahudi aleyhtarlığı şeklini alabilmesi için mutlaka diğer birtakım sebepler de bulunması icap eder.”
Mehmet Asım [Us]’a göre yaşananların tek nedeniyse antisemitizm değildi. Arkasında pek çok neden vardı. Anadolu’dan giden göçmenler de buna dahildi, ülkedeki işsizlik de. Fakat en önemli etken Venizelos’un karşıtlarıydı.
“O halde acaba Selanik hadisesini doğuran diğer bazı mühim amiller var mıdır? Varsa bu amiller neden ibarettir?
Bu hususta bir hüküm verebilmek için Yunanistan’daki fırka vaziyetlerini tetkik etmek icap eder. Öyle zannediyoruz ki Selanik meselesinin iç yüzü tetkik edilirse bunda Venizelos’a ve onun fırkasına karşı muhasım olanların siyasi tahriklerini bulmak kabildir.
M. Venizelos Atina’ya son defa avdet ederek iş başına geçtiği günden beri Yunanistan’daki muhalif fırkalar ellerinden gelen her türlü müşkülatı çıkarmaktan çekinmemektedir. Bu maksatla isyan tertibatlarına kadar gidebilmektedir, Venizelos’un Yunanistan namına her teşebbüsü karşısında muarız vaziyet alınmaktadır. Hatta Venizelos’un Ankara seyahati esnasında bile hadiseler çıkarıldığı malumdur. Bu itibarla Selanik hadisesinin içinde yine Pangalosların, Mangalosların parmağı bulunduğuna şüphe yoktur.
Asıl maksat ise Yunan hükümetini beynelmilel müşkülat karşısında bırakarak Venizelos’un hariçteki dostlarını aleyhinde tahrik etmektir. Selanik’te yapılan hareketin mesuliyetini Venizelos hükümetine isnat ederek beynelmilel vaziyeti zayıflatmaktır. Daha sonra Yunanistan’da henüz teessüs etmekte olan cumhuriyet idaresini yıkarak eski krallığı yerine getirmektir.
Selanik hadisesinin dahili sebepleri arkasında bulunan birinci amil budur. Bundan başka hatıra şu mülahaza varit olabilir: Lozan muahedesinden sonra Türkiye’den Yunanistan’a bir milyondan fazla Rum muhaciri gitmiştir. Bunların mühim bir kısmı Yunanistan’da devamlı bir iş sahibi olabilmiştir. Fakat bir kısmı henüz tamamile yerleşememiştir. Kendi kendini geçindirebilen müstahsil aileler haline gelememiştir. Tabii Selanik şehrinde de bu cinsten adamlar vardır. Fazla olarak umumi cihan buhranı Yunanistan’a da tesir etmiştir. Orada da işsizlik hastalığından mustarip olanlar bulunmaktadır. Ve bunlar arasında da ticaret işlerine vakıf olan kimseler bulunduğu da muhakkaktır. Selanik’te öteden beri iş sahibi olan Yahudiler ve bilhassa Yahudi tüccarları ise son senelerde işlerini daha fazla tevsi etmişlerdir.
Şimdi Selanik’teki bu vaziyet göz önüne getirilince Yunanlılar arasında Yahudilere karşı çıkan galeyanın amillerinden birisi daha anlaşılmış oluyor.
Demek istiyoruz ki Selanik’te zuhur eden hadise mahalli bir mesele değildir. Bu mesele Yunanistan’a mahsus umumi bir hastalığın Selanik’te meydana çıkmış bir tezahürü olarak telakki edilebilir. Şurada, burada görülen, yunan efkarı umumiyesini Yahudiler aleyhine tahrike vesile teşkil eden sebepler bir tohum hizmetini görmüştür. Bu tohumlar umumi vaziyetin ihzar ettiği zemini müsait bulunca filizlenmiştir. Son Selanik hadisesi meydana gelmiştir.”
“Selanik hadiseleri” konusunda Türkiye basını son sözü Yunan Büyükelçisine verecekti.
“Selanik’te Hıristiyanlar ve Museviler arasında çıkan müessif hadiseler, Atina hükumeti muhtelif mezheplere mensup vatandaşlar arasında hiçbir fark gözetmediği cihetle bir kat daha şayanı teessüftür. Bütün vatandaşlar hangi dine mensup olurlarsa olsunlar tamamen müsavi hukuka sahiptirler. Bunun için bu karışıklıkların başladığını öğrendiğimiz zaman duyduğum hayret hissi bu hadiselerin devam ettiğini görmekle bir kat daha arttı ve maalesef bu hadiselerin devam ettiği takdirde daha şayanı teessüf neticeler de verebilir.
Bu hadiselere herhangi bir tahrikin veya bazı neşriyatın sebep olup olmadığı belki akla gelebilir. Fakat bu hususta şimdiden kat’i bir şey söylenemez.
Kanunu esasimiz vatandaşlara, oldukça eski bir zamandan beri, hemen hemen hudutsuz bir ferdi hürriyet verir. Şimdiye kadar matbuata da ayni hürriyet verilmişti. Bu ise birçok defa mebusan meclisinde şiddetli mücadelelere ve siyasi ricale manasız hücumlara sebep olduğu için M. Venizelos hükümeti matbuat kanununu tasdik etmek mecburiyetini duydu.
Maamafih Selanik hadiselerinde Yunan matbuatının hiçbir rolü olmadığı bence muhakkaktır.
Yunanlı Museviler, bahsettiğim gibi, tam bir hürriyete sahiptirler. Çalışkan, zeki, zengin olan Yunanistan ve bilhassa Selanik Musevileri vatanlarına sadık ve kendilerini hakiki evlatları olarak telakki eden Yunanistan’ın çok kıymetli unsurudurlar. Ve şimdiye kadar diğer unsurlara tamamen kardeşçesine yaşamışlardı.
Yunan hükümeti Selanik hadiselerinden çok müteessiftir. M. Venizelos’un son beyanatları bunu sarahatle gösterir. Baş vekil bu hadiselere teessüf ettiğini ve karışıklık mücrimlerinin derhal ve şiddetle tecziye edileceklerini söylemiştir. Şimdiki halde Selanik idari makamatı intizamı temin için bütün tedabiri almış bulunmaktadır. Çok yakın bir zamanda sükunun temin edileceği ve herkesin eskisi gibi kendi işlerile meşgul olmağa başlayacağı muhakkaktır.”
Vakit’in 5 Temmuz’da yayınladığı bu haberde Yunan elçisi gazetelerin pogromda etkili olmadığını söylese de yargı süreci farklı işleyecekti. Sorumluların yargılanması sırasında yargılananlar arasında Makedonia’nın başyazarı Nikolaos Fardis de yer alacak, asıl organizatörlerse komünistler değil, Yunanistan Milli Birliği (EEE) olarak ortaya çıkacaktı. 1927’de Yahudi rekabetine içerleyen muhacirler tarafından kurulmuş olan bu yapı, Venizelos’a yakındı fakat kendini partiler üstü görmekteydi. Üyelerinin büyük bölümü de Yahudileri Osmanlı Türklerinin eski müttefikleri olarak görüyor, komünistlerden de en az onlar kadar nefret ediyordu.
Pogrom ardından küçük de olsa bir göç dalgası yaşandı. Selanik’teki tansiyonsa Venizelos karşıtlarının Selanik’te yönetimi ele almasıyla bir süreliğine yatıştı. Venizelos karşıtlarının Yahudi nüfusa yaklaşımı farklıydı, bir milletvekili Yahudileri muhacirlerden “daha Yunan” olarak tanımlamıştı: Ne de olsa EEE lideri Türkçeyi Yunancadan iyi konuşuyordu. II. Dünya Savaşı öncesinde pek çok Yahudi çocuk, okullarda sahnelenen “Çoban Kızı Golfo” ya da Leonidas ile 300 askeri gibi Yunan klasiklerinde rol alacak kadar Yunanca biliyordu. Onlardan biri Hahambaşının kızı Esther Habib’di. Yahudi İspanyolcası gazeteler iftiharla “oyuncuların Yahudi olduğunun bile anlaşılmadığını” vurguluyordu.
1931’i izleyen on yıl Yunan-Yahudi ilişkileri açısından önceki on yıla göre çok daha iyi geçti. En azından II. Dünya Savaşı’na kadar… Bu dönemde şehrin çok sayıda Yahudi erkeği Yunan Ordusu içinde savaştı, daha sonra da direniş hatlarına katıldı. Selanik’in Yahudi kimliğini silecek olan Nazi işgali sırasında işbirlikçi Güvenlik Taburları’nın üyeleri arasında 1931’deki pogromun başını çeken EEE’den de katılım vardı. Alman kayıtlarına göre, Selanik’ten yaklaşık 45 bin Yahudi, Auschwitz’e ulaştı ve çoğu varışlarından birkaç saat sonra gaz odalarında öldürüldü.
Paylaş: