1927 yılının sıcak bir Ağustos günü kız kardeşiyle beraber evine dönmeye çalışan Elza Niyago, kendisiyle evlenmeyi takıntı haline getirmiş olan Osman Ratıp tarafından Şişhane yokuşunda öldürüldü.
22 yaşında bir genç kızın bu şekilde öldürülmesi nereden bakılırsa bakılsın son derece üzüntü vericiydi. Ancak üzüntüyü asıl katlayan gelişme, katilin hapishane yerine bir akıl hastanesine sevk edilmesiydi. Öldürülenin bir Yahudi, katili Osman Ratıp’ın ise İstanbul’un köklü bir ailesine mensup olması adaletin tecelli edemeyeceği yönündeki kaygıları artırıyordu.
Nitekim ertesi gün Elza’nın cenazesinde bir araya gelen çoğunluğu Yahudi 20-25 kişi, bu konuda kaygılarını dile getirerek tepki gösterdi. Bu tepkiler bir yandan savcılık tarafından incelemeye alınıp dava konusu haline getirilirken, diğer taraftan bazı kesimlerin Musevilere karşı, şiddete kadar uzanan yoğun bir karşıtlık oluşturmasına bahane oluşturdu. İzmir, İstanbul’dan sonra Yahudi karşıtlığı eylemlerin en çok görüldüğü yerdi. Bunun sebebi son derece açıktı; İzmir, İstanbul’dan sonra Yahudilerin en yoğun yaşadığı şehirdi.
Roma dönemine kadar uzanan izler bir yana, Osmanlı dönemi İzmir’inde Yahudi nüfusu 16. yüzyılın sonlarında bir cemaat oluşturmaya yetecek seviyeye ulaştı. İspanya’yı terk etmeye zorlanan Yahudiler, 1492’den itibaren kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına yerleşmeye başladılar. Ancak bu ilk yerleşim alanlarının içinde İzmir bulunmuyordu. 16. Yüzyılın sonlarında ticari merkez olarak önemi artan İzmir, çevre yerleşimlerden genişleyerek Osmanlı Devleti’nin her bölgesinden faklı etnik ve dinsel kimliklerden insanlar için bir cazibe merkezi oldu. 1630’larda İzmir’e gelen Jean Baptiste Tavernier, kentte 6-7 bin Yahudi’nin yaşadığına dikkat çekmekteydi ki 19. Yüzyıl sonlarına kadar Yahudi nüfusu hakkında verilen sayılar bu seviyenin altına hiç düşmedi. 1917 yılında İttihat ve Terakki tarafından hazırlanan nüfus istatistiğine göre İzmir’de 24.101 Yahudi yaşıyordu.
1922 Büyük yangını sonrasında Rum ve Ermenilerin İzmir’i terk etmesinden sonra İzmir’in nüfusu 113.000’e düştü; bu sayının 25.385’i Musevi’ydi. Hadi daha resmi sayılar verelim: 1927 yılında yapılan Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımına göre İzmir merkez nüfusu 129.073, Yahudi nüfusu 15.258; 1945’te merkez nüfusu 198.396, Yahudi nüfusu 15.784; 1955’te İzmir merkez nüfusu 256.088, Yahudi nüfusu 5.383 ve 1965’te İzmir merkez nüfusu 417.411, Yahudi nüfusu 4.574 idi. Günümüzde İzmir Yahudi cemaatinin 800 ila 1000 kişiden oluştuğu tahmin ediliyor. Hiç kuşkusuz İzmir Yahudileri için akla gelen en anlamlı sorulardan biri Yahudi nüfusundaki bu trajik düşüşün nedenleridir.
İzmir Yahudileri üç yüzyıl boyunca, Türk, Ermeni ve Rum mahalleleriyle çevrili, İzmir çarşısının hemen doğu sınırından başlayıp geriye doğru yayılan alan üzerinde yaşadılar. Efrati, Cavez, Hahambaşı, Beni İsrail, Hurşidiye, Sonsino ve Yeni ismini taşıyan mahalleler yer yer iş merkeziyle iç içe girmektedir. Osmanlı döneminde İzmir’in bu bölgesinde yaşamın hiç de kolay olmadığının altını çizelim. Bulaşıcı hastalıklara yoksulluğun eşlik ettiği bu bölge Yahudhanelerin en sık yer aldığı yerdi. Bu binaların özelliği mutfak, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçların karşılandığı alanların ortak kullanımda olmasıydı. Yahudhanenin büyüklüğüne göre sayıları değişen odaların her biriyse kalabalık bir ailenin ikametgâhıydı. Yoksulluğa hastalıkların eşlik ettiği bu mekânlar, bazen salgın hastalıkların kaynağı, ama her halükarda salgınlar sırasında en büyük kayıpların yaşandığı yerlerdi.
Daha varlıklı olanlar, 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan Karataş, Karantina, Göztepe Güzelyalı boyunca yerleştiler. İzmir Yahudilerinin yoğunlaştığı iş alanları da sosyo-ekonomik durumları hakkında da ipucu vermektedir. İzmir’deki ilk yüzyıllarında yakaladıkları parlak dönem, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde tarihe karışmıştı. Bu dönemde yeniden yapılanan İzmir’de Yahudilerin icra ettiği başlıca meslekler durumu özetlemektedir.
Büyük yangın sonrasında Rum ve Ermenilerin İzmir’i terk etmeleriyle, Yahudilerin Rum ve Ermenilerin yokluğuyla ortaya çıkan boşluğu dolduracakları düşünülüyordu. Ancak en başından itibaren Türklerin buna izin vermeyeceği anlaşıldı. Elza Niyago olayındaki tepkileri bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Yaşam şartlarını daha da zorlaştıran yer isimlerinin değiştirilmesinden “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyasına, 1934 Trakya Olaylarından Varlık Vergisine uzanan bir dizi olayı da aynı çerçeveye oturttuğumuzda, 1948 yılında İsrail Devleti kurulduktan sonra pek çok Türkiye vatandaşı Yahudi’nin İsrail’e göç etmeyi tercih ettiğini anlamamız kolaylaşıyor.
Eliza’nın katiline ne mi oldu? Osman Ratıp hiç yargılanmadı; ancak kapatıldığı akıl hastanesinde, olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, yine bir başka akıl hastası tarafından öldürüldü.
1927 yılının sıcak bir Ağustos günü kız kardeşiyle beraber evine dönmeye çalışan Elza Niyago, kendisiyle evlenmeyi takıntı haline getirmiş olan Osman Ratıp tarafından Şişhane yokuşunda öldürüldü.
Kaynak: Dr. Erkan Serçe / Birgün
22 yaşında bir genç kızın bu şekilde öldürülmesi nereden bakılırsa bakılsın son derece üzüntü vericiydi. Ancak üzüntüyü asıl katlayan gelişme, katilin hapishane yerine bir akıl hastanesine sevk edilmesiydi. Öldürülenin bir Yahudi, katili Osman Ratıp’ın ise İstanbul’un köklü bir ailesine mensup olması adaletin tecelli edemeyeceği yönündeki kaygıları artırıyordu.
Nitekim ertesi gün Elza’nın cenazesinde bir araya gelen çoğunluğu Yahudi 20-25 kişi, bu konuda kaygılarını dile getirerek tepki gösterdi. Bu tepkiler bir yandan savcılık tarafından incelemeye alınıp dava konusu haline getirilirken, diğer taraftan bazı kesimlerin Musevilere karşı, şiddete kadar uzanan yoğun bir karşıtlık oluşturmasına bahane oluşturdu. İzmir, İstanbul’dan sonra Yahudi karşıtlığı eylemlerin en çok görüldüğü yerdi. Bunun sebebi son derece açıktı; İzmir, İstanbul’dan sonra Yahudilerin en yoğun yaşadığı şehirdi.
Roma dönemine kadar uzanan izler bir yana, Osmanlı dönemi İzmir’inde Yahudi nüfusu 16. yüzyılın sonlarında bir cemaat oluşturmaya yetecek seviyeye ulaştı. İspanya’yı terk etmeye zorlanan Yahudiler, 1492’den itibaren kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına yerleşmeye başladılar. Ancak bu ilk yerleşim alanlarının içinde İzmir bulunmuyordu. 16. Yüzyılın sonlarında ticari merkez olarak önemi artan İzmir, çevre yerleşimlerden genişleyerek Osmanlı Devleti’nin her bölgesinden faklı etnik ve dinsel kimliklerden insanlar için bir cazibe merkezi oldu. 1630’larda İzmir’e gelen Jean Baptiste Tavernier, kentte 6-7 bin Yahudi’nin yaşadığına dikkat çekmekteydi ki 19. Yüzyıl sonlarına kadar Yahudi nüfusu hakkında verilen sayılar bu seviyenin altına hiç düşmedi. 1917 yılında İttihat ve Terakki tarafından hazırlanan nüfus istatistiğine göre İzmir’de 24.101 Yahudi yaşıyordu.
1922 Büyük yangını sonrasında Rum ve Ermenilerin İzmir’i terk etmesinden sonra İzmir’in nüfusu 113.000’e düştü; bu sayının 25.385’i Musevi’ydi. Hadi daha resmi sayılar verelim: 1927 yılında yapılan Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımına göre İzmir merkez nüfusu 129.073, Yahudi nüfusu 15.258; 1945’te merkez nüfusu 198.396, Yahudi nüfusu 15.784; 1955’te İzmir merkez nüfusu 256.088, Yahudi nüfusu 5.383 ve 1965’te İzmir merkez nüfusu 417.411, Yahudi nüfusu 4.574 idi. Günümüzde İzmir Yahudi cemaatinin 800 ila 1000 kişiden oluştuğu tahmin ediliyor. Hiç kuşkusuz İzmir Yahudileri için akla gelen en anlamlı sorulardan biri Yahudi nüfusundaki bu trajik düşüşün nedenleridir.
İzmir Yahudileri üç yüzyıl boyunca, Türk, Ermeni ve Rum mahalleleriyle çevrili, İzmir çarşısının hemen doğu sınırından başlayıp geriye doğru yayılan alan üzerinde yaşadılar. Efrati, Cavez, Hahambaşı, Beni İsrail, Hurşidiye, Sonsino ve Yeni ismini taşıyan mahalleler yer yer iş merkeziyle iç içe girmektedir. Osmanlı döneminde İzmir’in bu bölgesinde yaşamın hiç de kolay olmadığının altını çizelim. Bulaşıcı hastalıklara yoksulluğun eşlik ettiği bu bölge Yahudhanelerin en sık yer aldığı yerdi. Bu binaların özelliği mutfak, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçların karşılandığı alanların ortak kullanımda olmasıydı. Yahudhanenin büyüklüğüne göre sayıları değişen odaların her biriyse kalabalık bir ailenin ikametgâhıydı. Yoksulluğa hastalıkların eşlik ettiği bu mekânlar, bazen salgın hastalıkların kaynağı, ama her halükarda salgınlar sırasında en büyük kayıpların yaşandığı yerlerdi.
Daha varlıklı olanlar, 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan Karataş, Karantina, Göztepe Güzelyalı boyunca yerleştiler. İzmir Yahudilerinin yoğunlaştığı iş alanları da sosyo-ekonomik durumları hakkında da ipucu vermektedir. İzmir’deki ilk yüzyıllarında yakaladıkları parlak dönem, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde tarihe karışmıştı. Bu dönemde yeniden yapılanan İzmir’de Yahudilerin icra ettiği başlıca meslekler durumu özetlemektedir.
Büyük yangın sonrasında Rum ve Ermenilerin İzmir’i terk etmeleriyle, Yahudilerin Rum ve Ermenilerin yokluğuyla ortaya çıkan boşluğu dolduracakları düşünülüyordu. Ancak en başından itibaren Türklerin buna izin vermeyeceği anlaşıldı. Elza Niyago olayındaki tepkileri bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Yaşam şartlarını daha da zorlaştıran yer isimlerinin değiştirilmesinden “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyasına, 1934 Trakya Olaylarından Varlık Vergisine uzanan bir dizi olayı da aynı çerçeveye oturttuğumuzda, 1948 yılında İsrail Devleti kurulduktan sonra pek çok Türkiye vatandaşı Yahudi’nin İsrail’e göç etmeyi tercih ettiğini anlamamız kolaylaşıyor.
Eliza’nın katiline ne mi oldu? Osman Ratıp hiç yargılanmadı; ancak kapatıldığı akıl hastanesinde, olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, yine bir başka akıl hastası tarafından öldürüldü.
Paylaş: