Bir hikayeyi anlatmaya nereden başlanır? Bir başı ve bir sonu varmış gibi anlatılsa da, tıpkı hayatın kendisi gibi, anlatılandan çok daha gerilere dayanır hikayelerin başlangıcı. Sesini bastırsa da daha yüksek sesle anlatılan hikayeler, bir yaşanmışlık asla yok olmaz. Tarih, anlatılagelen hikayelerden ve anılardan oluşur. İçinde yaşayanların deneyimlerinin ve öykülerinin şekillendirdiği, umutlarla, acılarla, aşkla, varlık ve yokluklarla dolu bir ev gibidir tarih.
Selanik’teki Yahudi toplumunun (Romaniotlar) mevcudiyeti M.Ö 140’a kadar uzanmakla birlikte – ki bu da başka bir hikayedir- Selanik Sefaradlarının tarihi İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe İsabella’nın 1492’de çıkardıkları bir fermanla, Hrıstiyanlığı kabul etmeyen Yahudileri sürgüne zorlamasıyla başlar. Bu dönemde yalnızca Osmanlı İmparatoru II. Beyazıd, Sefaradların kentlere getireceği canlılığı öngörerek kapılarını açar ve başta Selanik olmak üzere imparatorluğun çeşitli kentlerine yerleşmelerini sağlar. Selanik’in kalbine yerleşen Sefaradlar geride bıraktıkları yerlerin isimlerini taşıyan sinagoglarla dolu bir labirent inşa ederler. Duaları, şarkıları, Ladino dilleri Selanik’teki diğer diller, dualar ve melodilerle karışır ve Selanik göklerinde yankılanır uzun yıllar. Çok geçmeden Selanik, Sefaradların kent ekonomisine yaptıkları katkılarla gelişmiş, Doğu Akdeniz’in en büyük kumaş üreticisi ve ihracatçısı konumuna gelmişti.
Selanik Yahudilerinin tarihinde 1917’de yaşanan ve en çok Yahudi mahallelerini etkileyen büyük yangın önemli bir yer tutar. Bu yangından sonra yaklaşık 50,000 Yahudi evsiz kalmış, kentin görünümü de önemli ölçüde değişmişti. Öte yandan Selanik’te Yahudiler her alanda varlıklarını sürdürmekte, tüccarları, tütün işçileri, öğretmenleri, avukatları ve rıhtım işçileriyle kente canlılık getiriyorlardı. Cumartesi günleri çalışmadığından kent ve limandaki hareketsizlik dikkat çekerdi. Ne var ki bu refah dönemi ilk Alman birliklerinin 9 Nisan 1941’de kente gelmesiyle birlikte sona erecekti.
Selanik Yahudilerine yapılan zulüm 1942’nin Nisan ayında başladı. Yahudi nüfusunun yaklaşık %95’i 1943 yılına değin Selanik’ten sürüldü. Neredeyse hepsi Polonyadaki konsantrasyon kamplarına gönderilerek öldürüldü. Hayatta kalanlardan yalnızca bir kaçı Selanik’e dönerek hayatlarını tekrar kurma şansına sahip olabilmişti.
Selanik’in kültürüne ve çehresine önemli katkıları olan Yahudi cemiyeti bugün miraslarının korunması için etkin bir çekilde çaba sarfetmektedirler. Bu çabaların sonuçlarını Selanik’in merkezindeki “Soykırım Anıtı” ve 1904’te inşa edilen ve 1917’deki büyük yangından kurtulabilen bir binanın ev sahipliği yaptığı “Selanik Yahudi Müzesi”nde görmek mümkün.
Müzede kentteki Yahudi toplumunun gündelik hayatlarına ilişkin fikir sahibi olabileceğimiz büyük bir koleksiyon bulunuyor. Bugün de kentte iki aktif Sinagog, 2 gençlik merkezi ve her yaştan üyeye hitap eden bir toplum merkezinin yanı sıra bir Yahudi Huzur Evi bulunuyor.
Bu yaşlı kentin kültürü, uzun tarihinde Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyeti altında umut ve acıyla harmanlanan; Museviler, Latinler, Ermeniler gibi pek çok dini ve etnik grubun, Pontus ve Anadolu’dan gelen Rumların beraberinde getirdikleriyle zenginleşen bu kentte iz bırakan kültürleri; mimarisi, kalıntıları ve mutfağı ile derinlemesine tanımak, tarihe farklı bir yaklaşımla, hafızalarımıza kazınacak deneyimler ve anılar edinmek üzere, özel bir kültür ve gastronomi turu hazırlanmış.
Gezinin bir günü tamamen Selanik Yahudilerine ayrılmış. Yahudi mimarisinden örneklerin görüleceği, savaş öncesi dönemden günümüze kalabilen tek örnek olan “Monastır Sinagogu”nun ziyaret edileceği, Sefarad mutfağından lezzetlerin tadılacağı ve Kır Bulvarı’ndaki vilaların görüleceği bu özel geziye ilişkin detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
Yazarlar: Antonia Pero & Funda Kök Filiz
Bir hikayeyi anlatmaya nereden başlanır? Bir başı ve bir sonu varmış gibi anlatılsa da, tıpkı hayatın kendisi gibi, anlatılandan çok daha gerilere dayanır hikayelerin başlangıcı. Sesini bastırsa da daha yüksek sesle anlatılan hikayeler, bir yaşanmışlık asla yok olmaz. Tarih, anlatılagelen hikayelerden ve anılardan oluşur. İçinde yaşayanların deneyimlerinin ve öykülerinin şekillendirdiği, umutlarla, acılarla, aşkla, varlık ve yokluklarla dolu bir ev gibidir tarih.
Selanik’teki Yahudi toplumunun (Romaniotlar) mevcudiyeti M.Ö 140’a kadar uzanmakla birlikte – ki bu da başka bir hikayedir- Selanik Sefaradlarının tarihi İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe İsabella’nın 1492’de çıkardıkları bir fermanla, Hrıstiyanlığı kabul etmeyen Yahudileri sürgüne zorlamasıyla başlar. Bu dönemde yalnızca Osmanlı İmparatoru II. Beyazıd, Sefaradların kentlere getireceği canlılığı öngörerek kapılarını açar ve başta Selanik olmak üzere imparatorluğun çeşitli kentlerine yerleşmelerini sağlar. Selanik’in kalbine yerleşen Sefaradlar geride bıraktıkları yerlerin isimlerini taşıyan sinagoglarla dolu bir labirent inşa ederler. Duaları, şarkıları, Ladino dilleri Selanik’teki diğer diller, dualar ve melodilerle karışır ve Selanik göklerinde yankılanır uzun yıllar. Çok geçmeden Selanik, Sefaradların kent ekonomisine yaptıkları katkılarla gelişmiş, Doğu Akdeniz’in en büyük kumaş üreticisi ve ihracatçısı konumuna gelmişti.
Selanik Yahudilerinin tarihinde 1917’de yaşanan ve en çok Yahudi mahallelerini etkileyen büyük yangın önemli bir yer tutar. Bu yangından sonra yaklaşık 50,000 Yahudi evsiz kalmış, kentin görünümü de önemli ölçüde değişmişti. Öte yandan Selanik’te Yahudiler her alanda varlıklarını sürdürmekte, tüccarları, tütün işçileri, öğretmenleri, avukatları ve rıhtım işçileriyle kente canlılık getiriyorlardı. Cumartesi günleri çalışmadığından kent ve limandaki hareketsizlik dikkat çekerdi. Ne var ki bu refah dönemi ilk Alman birliklerinin 9 Nisan 1941’de kente gelmesiyle birlikte sona erecekti.
Selanik Yahudilerine yapılan zulüm 1942’nin Nisan ayında başladı. Yahudi nüfusunun yaklaşık %95’i 1943 yılına değin Selanik’ten sürüldü. Neredeyse hepsi Polonyadaki konsantrasyon kamplarına gönderilerek öldürüldü. Hayatta kalanlardan yalnızca bir kaçı Selanik’e dönerek hayatlarını tekrar kurma şansına sahip olabilmişti.
Selanik’in kültürüne ve çehresine önemli katkıları olan Yahudi cemiyeti bugün miraslarının korunması için etkin bir çekilde çaba sarfetmektedirler. Bu çabaların sonuçlarını Selanik’in merkezindeki “Soykırım Anıtı” ve 1904’te inşa edilen ve 1917’deki büyük yangından kurtulabilen bir binanın ev sahipliği yaptığı “Selanik Yahudi Müzesi”nde görmek mümkün.
Müzede kentteki Yahudi toplumunun gündelik hayatlarına ilişkin fikir sahibi olabileceğimiz büyük bir koleksiyon bulunuyor. Bugün de kentte iki aktif Sinagog, 2 gençlik merkezi ve her yaştan üyeye hitap eden bir toplum merkezinin yanı sıra bir Yahudi Huzur Evi bulunuyor.
Bu yaşlı kentin kültürü, uzun tarihinde Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyeti altında umut ve acıyla harmanlanan; Museviler, Latinler, Ermeniler gibi pek çok dini ve etnik grubun, Pontus ve Anadolu’dan gelen Rumların beraberinde getirdikleriyle zenginleşen bu kentte iz bırakan kültürleri; mimarisi, kalıntıları ve mutfağı ile derinlemesine tanımak, tarihe farklı bir yaklaşımla, hafızalarımıza kazınacak deneyimler ve anılar edinmek üzere, özel bir kültür ve gastronomi turu hazırlanmış.
Gezinin bir günü tamamen Selanik Yahudilerine ayrılmış. Yahudi mimarisinden örneklerin görüleceği, savaş öncesi dönemden günümüze kalabilen tek örnek olan “Monastır Sinagogu”nun ziyaret edileceği, Sefarad mutfağından lezzetlerin tadılacağı ve Kır Bulvarı’ndaki vilaların görüleceği bu özel geziye ilişkin detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
Paylaş: