Künye: Women in the Holocaust (Holokost’da Kadınlar), (Eds.) Dalia Ofer ve Lenore J. Wetizman, 1998, USA.
Avrupa’da Yahudiler Nazi zulmüne maruz kalırken, bu süreçte Yahudi kadınlar-eşler, kız çocukları, anneler- farklı sıkıntılarla karşılaşmışlar, farklı hassasiyetler yaşamışlardır. “Women in the Holocaust” adlı kitap Holokost’daki kadınlara adanan ilk akademik çalışma olma özelliği taşımaktadır. Holokost kurtulanlarının tanıklıkları ile birlikte tanınmış tarihçiler, sosyologlar ve edebiyat uzmanlarının ele aldığı kitabın farklı bölümleri kadınların gettolardaki hayatlarına, Yahudi direniş hareketindeki yerlerine ve konsantrasyon kamplarındaki hayatlarına ışık tutmaktadır. Soykırım boyunca kadınların verdikleri özgün tepkileri, yaşadıkları inanılmaz güçlükleri ve çektikleri tarif edilemez acıları mercek altına alan kitap, Nazi döneminde Yahudilerin tecrübelerini anlamamız konusunda bize farklı bir pencere açmaktadır.
Kitabın giriş bölümünde Ofer ve Weitzman toplumsal cinsiyeti[1] bir analiz kategorisi olarak ele almanın, Holokost sürecini nasıl daha zengin anlamamıza yardımcı olacağını anlatmaktadır. Kitaptaki farklı bölümler kadınların ve erkeklerin Nazi saldırılarına karşı nasıl tepki verdiklerini gündelik hayatın detaylarıyla birlikte aktarmaktadır. “Women in the Holocaust”, Holokost’a, Yahudilerin gündelik hayatını kadınların biricik tecrübelerini merkeze alarak odaklanmaktadır.
Kitabın ilk bölümünde Holokost sürecinde yaşanan tecrübelerde toplumsal cinsiyet farklılıklarını oluşturduğu düşünülen dört yapısal faktörden bahsedilmektedir. 1- savaş öncesinde Yahudi kadın ve erkeklere dair kültürel olarak tanımlanmış cinsiyet rolleri, 2- Yahudilerin, Nazilerin Yahudi erkeklere (kadınlar ve çocuklar hariç) neler yapacaklarına dair “ileriye yönelik beklentileri”, 3- Nazilerin Yahudi kadın ve erkeklere uyguladığı taciz, iş yükü, tutuklamalar ve düzenlemelerin doğasında ve derecesindeki farklılıklar, 4- Yahudi kadın ve erkeklerin hayatta kalma stratejisi olarak gettolarda, ormanlık alanlarda ve kamplardaki gündelik hayatlarında verdikleri farklı mücadeleler ve taktikler (1998:1).
Kitabın ikinci bölümünde, Holokost kurtulanlarının gösterdikleri direniş toplumsal cinsiyet perspektifinden analiz edilmektedir. Bu noktada toplumsal cinsiyeti odağa alan çalışmalara gelen en büyük eleştirilerin başında, bu analizlerin tüm Yahudileri hedefe alan saldırıların önemini azaltacağına, “Holokost’u feminizmin yanında ikinci sıraya” koyacağına dairdir. Bazı akademisyenler de bunun Holokost’u popülerleştireceğini ve sıradanlaştıracağını iddia etmektedirler. Diğer bir taraftan ise, feminist araştırmacılar “Holokost kurumu”nu kadınların sesine yer vermediği, kadınları önemsizleştirdiği için eleştirmektedirler (1998:2).
Bu bağlamda kitabın yazarları kadınların Holokost tecrübelerinin erkeklerden tamamen farklı olduğunu ileri sürmemektedir. Bu iddia kadınların tecrübelerinin erkeklerinkiyle tamamen aynı olduğunu öne süren iddialar kadar yanıltıcı olabilmektedir. Nazi politikası tüm Yahudileri Yahudi oldukları için hedef almıştır; Yahudilerin öncelikli statüsü burada “ırk”larıdır, toplumsal cinsiyetleri değil. Bununla beraber, Holokost alanında çalışan akademisyen ve araştırmacılar süreci daha doğru ve derinlikli analiz edebilmek için kadın ve erkeklerin tecrübeleri arasındaki farklılıkların yanısıra, Yahudi toplumu içindeki diğer sosyal farklılıkları da (dinsel, sosyal, politik…) mercek altına almanın öneminin altını çizmektedirler.
Holokost’un cinsiyetlendirilmiş tecrübelerinden bahsederken altı çizilmesi gereken bir nokta da kadınların tecrübelerinin annelik ve cinsellik ile sınırlandırılmamasına dairdir. Böyle bir tanımlama kadınları marjinalize etmekte, cinsiyetlendirilmiş rol kalıplarını yeniden üretmekte ve ironik olarak erkek tecrübesini “master anlatı” olarak kuvvetlendirmektedir.
Kitap Holokost’da kadınlara ne olduğuna dair sorulara cevap ararken ve bu soruları sormanın önemine dikkatleri çekerken, Nazilerin tüm Yahudilere uyguladığı vahşeti hiçbir şekilde küçültmemektedir. Bilakis, toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak kullanmak ve bu perspektiften bir okuma yapmak Holokost’un tüm Yahudi mağdurların-kurbanların üzerindeki derin etkisini anlamamıza yardımcı olacaktır.
[1] Bir toplumda kadınların ve erkeklere atfedilen rollerin, davranış kalıplarının, pozisyonların toplumsal ve kültürel olarak inşası.
Künye: Women in the Holocaust (Holokost’da Kadınlar), (Eds.) Dalia Ofer ve Lenore J. Wetizman, 1998, USA.
Avrupa’da Yahudiler Nazi zulmüne maruz kalırken, bu süreçte Yahudi kadınlar-eşler, kız çocukları, anneler- farklı sıkıntılarla karşılaşmışlar, farklı hassasiyetler yaşamışlardır. “Women in the Holocaust” adlı kitap Holokost’daki kadınlara adanan ilk akademik çalışma olma özelliği taşımaktadır. Holokost kurtulanlarının tanıklıkları ile birlikte tanınmış tarihçiler, sosyologlar ve edebiyat uzmanlarının ele aldığı kitabın farklı bölümleri kadınların gettolardaki hayatlarına, Yahudi direniş hareketindeki yerlerine ve konsantrasyon kamplarındaki hayatlarına ışık tutmaktadır. Soykırım boyunca kadınların verdikleri özgün tepkileri, yaşadıkları inanılmaz güçlükleri ve çektikleri tarif edilemez acıları mercek altına alan kitap, Nazi döneminde Yahudilerin tecrübelerini anlamamız konusunda bize farklı bir pencere açmaktadır.
Kitabın giriş bölümünde Ofer ve Weitzman toplumsal cinsiyeti[1] bir analiz kategorisi olarak ele almanın, Holokost sürecini nasıl daha zengin anlamamıza yardımcı olacağını anlatmaktadır. Kitaptaki farklı bölümler kadınların ve erkeklerin Nazi saldırılarına karşı nasıl tepki verdiklerini gündelik hayatın detaylarıyla birlikte aktarmaktadır. “Women in the Holocaust”, Holokost’a, Yahudilerin gündelik hayatını kadınların biricik tecrübelerini merkeze alarak odaklanmaktadır.
Kitabın ilk bölümünde Holokost sürecinde yaşanan tecrübelerde toplumsal cinsiyet farklılıklarını oluşturduğu düşünülen dört yapısal faktörden bahsedilmektedir. 1- savaş öncesinde Yahudi kadın ve erkeklere dair kültürel olarak tanımlanmış cinsiyet rolleri, 2- Yahudilerin, Nazilerin Yahudi erkeklere (kadınlar ve çocuklar hariç) neler yapacaklarına dair “ileriye yönelik beklentileri”, 3- Nazilerin Yahudi kadın ve erkeklere uyguladığı taciz, iş yükü, tutuklamalar ve düzenlemelerin doğasında ve derecesindeki farklılıklar, 4- Yahudi kadın ve erkeklerin hayatta kalma stratejisi olarak gettolarda, ormanlık alanlarda ve kamplardaki gündelik hayatlarında verdikleri farklı mücadeleler ve taktikler (1998:1).
Kitabın ikinci bölümünde, Holokost kurtulanlarının gösterdikleri direniş toplumsal cinsiyet perspektifinden analiz edilmektedir. Bu noktada toplumsal cinsiyeti odağa alan çalışmalara gelen en büyük eleştirilerin başında, bu analizlerin tüm Yahudileri hedefe alan saldırıların önemini azaltacağına, “Holokost’u feminizmin yanında ikinci sıraya” koyacağına dairdir. Bazı akademisyenler de bunun Holokost’u popülerleştireceğini ve sıradanlaştıracağını iddia etmektedirler. Diğer bir taraftan ise, feminist araştırmacılar “Holokost kurumu”nu kadınların sesine yer vermediği, kadınları önemsizleştirdiği için eleştirmektedirler (1998:2).
Bu bağlamda kitabın yazarları kadınların Holokost tecrübelerinin erkeklerden tamamen farklı olduğunu ileri sürmemektedir. Bu iddia kadınların tecrübelerinin erkeklerinkiyle tamamen aynı olduğunu öne süren iddialar kadar yanıltıcı olabilmektedir. Nazi politikası tüm Yahudileri Yahudi oldukları için hedef almıştır; Yahudilerin öncelikli statüsü burada “ırk”larıdır, toplumsal cinsiyetleri değil. Bununla beraber, Holokost alanında çalışan akademisyen ve araştırmacılar süreci daha doğru ve derinlikli analiz edebilmek için kadın ve erkeklerin tecrübeleri arasındaki farklılıkların yanısıra, Yahudi toplumu içindeki diğer sosyal farklılıkları da (dinsel, sosyal, politik…) mercek altına almanın öneminin altını çizmektedirler.
Holokost’un cinsiyetlendirilmiş tecrübelerinden bahsederken altı çizilmesi gereken bir nokta da kadınların tecrübelerinin annelik ve cinsellik ile sınırlandırılmamasına dairdir. Böyle bir tanımlama kadınları marjinalize etmekte, cinsiyetlendirilmiş rol kalıplarını yeniden üretmekte ve ironik olarak erkek tecrübesini “master anlatı” olarak kuvvetlendirmektedir.
Kitap Holokost’da kadınlara ne olduğuna dair sorulara cevap ararken ve bu soruları sormanın önemine dikkatleri çekerken, Nazilerin tüm Yahudilere uyguladığı vahşeti hiçbir şekilde küçültmemektedir. Bilakis, toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak kullanmak ve bu perspektiften bir okuma yapmak Holokost’un tüm Yahudi mağdurların-kurbanların üzerindeki derin etkisini anlamamıza yardımcı olacaktır.
[1] Bir toplumda kadınların ve erkeklere atfedilen rollerin, davranış kalıplarının, pozisyonların toplumsal ve kültürel olarak inşası.
Paylaş: