1941 Nisanında Yugoslavya Naziler tarafından işgal edilince Saraybosna aşırı milliyetçi, antisemitik Ustaşa rejiminin yönetimi altındaki Hırvatistan Bağımsız Devleti ile birleşir. Böylece Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Yahudi cemaatlerinin zengin tarihine ve ortak yaşam kültürüne merkez olan şehir hem savaşın buhranıyla cebelleşmek hem de acımasızlığıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Çingeneler, Almanlar, İtalyanlar, Çekler, Ruslar ayrıca Habsburg iktidarından ve savaşlar arası dönemden bu yana şehirde yaşayan diğer göçmenlerle birlikte Saraybosnalılar yüzyıllar içerisinde çoklu kimlikler edinmişlerdir. Haliyle kurulan milli, siyasi, dini ve kentsel ittifaklar Saraybosnalıların çoklu kimlik çerçevesiyle dünyaya bakmasını sağlamıştır.
Lakin Saraybosna’nın kültürel ve dini mozaiğinden övgüyle bahseden yazıların pek azı bir zamanlar kentin toplumsal dokusuna işlemiş Sefardik kültürün altını çizer. 1492 sürgünüyle İspanya’dan ve Portekiz’den Saraybosna’ya gelen Sefaradlar şehrin en eski sakinleri olmuş, 400 yıl boyunca kentin müzikal ve edebi mirasına Ladino izler bırakmışlardı. Kente 7 sinagog inşa etmişler ve hiçbir zaman dini sebeplerle rahatsız edilmemişler. Ta ki Yugoslavya’da savaş başlayıncaya dek. 16 Nisan 1941’de başlayan işgal Saraybosna’nın savaşla ve soykırımla bölünmesine neden olur. Bir yanda Nazilerle işbirliği yapan ve Nazi taburlarına katılanların yaşadığı, diğer yanda ise Yahudi komşularına yardım etmekte zerre tereddüt etmeyenlerin çabaladığı bir Saraybosna düşünün. Çoklu kimliğin oluşturduğu kentsel bilinç, yerel dayanışmaya ve müştereklere sahip çıkarken savaş dönemindeki siyasetle tasviri zor bir mücadele içine girmiştir. Saraybosnalıların savaşa verdikleri tepkiler böylece çeşitlenirken rejimlerin geçici, kültürlerin kalıcı olduğunu ve Saraybosna mirasının canlı tutulması gerektiğini savunan kent sakinleri kutsal metinlerin ve önemli sanat eserlerinin saklanması için de çaba göstermişler.
İşte bu çabanın müspet neticesi Saraybosna Agadası’nın hikayesinde gizlidir. Saraybosna Agadası, 1350 yılında İspanya’da resmedildiği söylenen, Yahudilerin esaretten kurtuluşunu simgeleyen Pesah dualarını içeren ve 1894’ten beri Bosna-Hersek Ulusal Müzesinde sergilenen çok kıymetli bir kitap. Bazı kaynaklara göre bu kitap Sefaradlar’ın bilinen en eski Agadası imiş. Saraybosna işgal altındayken Naziler Agada’yı ve birkaç kutsal metini Almanya’ya götürmek istemişler; fakat karşılarında Bosnalı Arnavut Derviş Korkut’u bulunca amaçlarına ulaşamamışlar.
Peki kimdir Derviş Korkut?
Derviş Korkut 1888 yılında Travnik’te dindar bir ailede doğar. Babası kadıdır. Önce İstanbul Üniversitesinde İlahiyat okur, sonra Sorbonne Üniversitesi Doğu Dilleri bölümünde ihtisasını tamamlar. Hayatı boyunca ezilenlerin, baskı altındaki azınlıkların ve haksızlığa uğrayanların yanında olmuş, canı pahasına Saraybosna’nın ortak yaşam kültürünü parçalamaya çalışanlara karşı durmuştur. Yahudi kültürü hakkında da birçok çalışma yapmıştır. 1941 yılında Yugoslavya’da antisemitizm ana akım bir düşünce haline gelmişken Bosna- Hersek’te yaşayan Müslümanların Antisemitizm kavramına yabancı olduğunu anlatan bir makale kaleme almaktan çekinmemiştir. Makalesinde “yağmacı sermayedar Yahudiler“ propagandasının gerçekliği yansıtmadığını, çoğunlukla Bosnalı Yahudilerin zengin olmadığını hatta toplumun alt sınıfından olduğunu izah etmiş. Yabancı olanın Yahudiler değil Antisemitizm kavramı olduğunu vurgulamış.
Nazi Almanya’sıyla işbirliği yapan Uştaşa destekçilerinin hiçbir davetine icabet etmeyen Derviş Korkut, 1942’de Bosna Hersek Ulusal Müzesinde baş kütüphaneci olarak çalışıyordu. Günlerden bir gün, Nazi subayı Johann Fortner kütüphaneye gelir ve emrine itaat edileceğinden çok emin bir şekilde Derviş’ten Führer’e götürmek için Agada’yı ister. Derviş Nazilerin geleceğini daha önceden duyduğu için Agada’yı paltosuna saklamıştır ve Subay’a Agada’yı 2 Alman askerine teslim ettiğini ve müzede bulunmadığını söyler. Johann Fortner bu cevaba sinirlendirmiş olsa da baş kütüphaneciye inanır. Derviş Korkut paltosunda Agadayla tüm riski göze alarak evine gider. Saraybosna Agada’sı böylece kurtulmuştur, Nazi işgali bitene dek bir Cami’nin kütüphanesinde saklanır.
Derviş Korkut ve eşi Servet Korkut savaş boyunca birçok Yahudi’yi evinde saklayıp, kaçmalarına yardım etmiştir.
Bu sebeple kentsel bilinç üzerinde düşünmeyi hak eden bir kavram; çünkü rejimler geçicidir ve asıl olan şehrin mirasıdır.
1941 Nisanında Yugoslavya Naziler tarafından işgal edilince Saraybosna aşırı milliyetçi, antisemitik Ustaşa rejiminin yönetimi altındaki Hırvatistan Bağımsız Devleti ile birleşir. Böylece Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Yahudi cemaatlerinin zengin tarihine ve ortak yaşam kültürüne merkez olan şehir hem savaşın buhranıyla cebelleşmek hem de acımasızlığıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Çingeneler, Almanlar, İtalyanlar, Çekler, Ruslar ayrıca Habsburg iktidarından ve savaşlar arası dönemden bu yana şehirde yaşayan diğer göçmenlerle birlikte Saraybosnalılar yüzyıllar içerisinde çoklu kimlikler edinmişlerdir. Haliyle kurulan milli, siyasi, dini ve kentsel ittifaklar Saraybosnalıların çoklu kimlik çerçevesiyle dünyaya bakmasını sağlamıştır.
Lakin Saraybosna’nın kültürel ve dini mozaiğinden övgüyle bahseden yazıların pek azı bir zamanlar kentin toplumsal dokusuna işlemiş Sefardik kültürün altını çizer. 1492 sürgünüyle İspanya’dan ve Portekiz’den Saraybosna’ya gelen Sefaradlar şehrin en eski sakinleri olmuş, 400 yıl boyunca kentin müzikal ve edebi mirasına Ladino izler bırakmışlardı. Kente 7 sinagog inşa etmişler ve hiçbir zaman dini sebeplerle rahatsız edilmemişler. Ta ki Yugoslavya’da savaş başlayıncaya dek. 16 Nisan 1941’de başlayan işgal Saraybosna’nın savaşla ve soykırımla bölünmesine neden olur. Bir yanda Nazilerle işbirliği yapan ve Nazi taburlarına katılanların yaşadığı, diğer yanda ise Yahudi komşularına yardım etmekte zerre tereddüt etmeyenlerin çabaladığı bir Saraybosna düşünün. Çoklu kimliğin oluşturduğu kentsel bilinç, yerel dayanışmaya ve müştereklere sahip çıkarken savaş dönemindeki siyasetle tasviri zor bir mücadele içine girmiştir. Saraybosnalıların savaşa verdikleri tepkiler böylece çeşitlenirken rejimlerin geçici, kültürlerin kalıcı olduğunu ve Saraybosna mirasının canlı tutulması gerektiğini savunan kent sakinleri kutsal metinlerin ve önemli sanat eserlerinin saklanması için de çaba göstermişler.
İşte bu çabanın müspet neticesi Saraybosna Agadası’nın hikayesinde gizlidir. Saraybosna Agadası, 1350 yılında İspanya’da resmedildiği söylenen, Yahudilerin esaretten kurtuluşunu simgeleyen Pesah dualarını içeren ve 1894’ten beri Bosna-Hersek Ulusal Müzesinde sergilenen çok kıymetli bir kitap. Bazı kaynaklara göre bu kitap Sefaradlar’ın bilinen en eski Agadası imiş. Saraybosna işgal altındayken Naziler Agada’yı ve birkaç kutsal metini Almanya’ya götürmek istemişler; fakat karşılarında Bosnalı Arnavut Derviş Korkut’u bulunca amaçlarına ulaşamamışlar.
Peki kimdir Derviş Korkut?
Derviş Korkut 1888 yılında Travnik’te dindar bir ailede doğar. Babası kadıdır. Önce İstanbul Üniversitesinde İlahiyat okur, sonra Sorbonne Üniversitesi Doğu Dilleri bölümünde ihtisasını tamamlar. Hayatı boyunca ezilenlerin, baskı altındaki azınlıkların ve haksızlığa uğrayanların yanında olmuş, canı pahasına Saraybosna’nın ortak yaşam kültürünü parçalamaya çalışanlara karşı durmuştur. Yahudi kültürü hakkında da birçok çalışma yapmıştır. 1941 yılında Yugoslavya’da antisemitizm ana akım bir düşünce haline gelmişken Bosna- Hersek’te yaşayan Müslümanların Antisemitizm kavramına yabancı olduğunu anlatan bir makale kaleme almaktan çekinmemiştir. Makalesinde “yağmacı sermayedar Yahudiler“ propagandasının gerçekliği yansıtmadığını, çoğunlukla Bosnalı Yahudilerin zengin olmadığını hatta toplumun alt sınıfından olduğunu izah etmiş. Yabancı olanın Yahudiler değil Antisemitizm kavramı olduğunu vurgulamış.
Nazi Almanya’sıyla işbirliği yapan Uştaşa destekçilerinin hiçbir davetine icabet etmeyen Derviş Korkut, 1942’de Bosna Hersek Ulusal Müzesinde baş kütüphaneci olarak çalışıyordu. Günlerden bir gün, Nazi subayı Johann Fortner kütüphaneye gelir ve emrine itaat edileceğinden çok emin bir şekilde Derviş’ten Führer’e götürmek için Agada’yı ister. Derviş Nazilerin geleceğini daha önceden duyduğu için Agada’yı paltosuna saklamıştır ve Subay’a Agada’yı 2 Alman askerine teslim ettiğini ve müzede bulunmadığını söyler. Johann Fortner bu cevaba sinirlendirmiş olsa da baş kütüphaneciye inanır. Derviş Korkut paltosunda Agadayla tüm riski göze alarak evine gider. Saraybosna Agada’sı böylece kurtulmuştur, Nazi işgali bitene dek bir Cami’nin kütüphanesinde saklanır.
Derviş Korkut ve eşi Servet Korkut savaş boyunca birçok Yahudi’yi evinde saklayıp, kaçmalarına yardım etmiştir.
Bu sebeple kentsel bilinç üzerinde düşünmeyi hak eden bir kavram; çünkü rejimler geçicidir ve asıl olan şehrin mirasıdır.
Paylaş: