Kaynak: AA
“Çingene Boksör” oyununda, Roman olduğu için Hitler tarafından öldürülen Alman boksör Trollmann’ı canlandıran oyuncu Burak Sergen, “Ruki’yi oynarken ben onun adına hiç iyi şeyler hissetmiyorum. Cidden içim acıyor. Almanya ağır siklet boks şampiyonu ama çingene olduğu için elinden unvanı alınıyor” dedi.
“Çingene Boksör” tek kişilik oyununda, 1944 yılında Wittenberg’deki “Neuengamme 2” toplama kampında öldürülen, Almanya 1933 yılı orta sıklet boks şampiyonu Johann Rukelie (Ruki) Trollmann’ı canlandıran oyuncu Burak Sergen, AA muhabirine yaptığı açıklamada daha önce de Neyzen Tevfik ve Adolf Hitler’i tek kişilik oyunlarda canlandırdığını belirtti.
Sergen, canlandırdığı Ruki karakterinin iç açıcı bir hikayesi olmadığını söyleyerek, şunları ifade etti:
“Ruki’yi oynarken ben onun adına hiç iyi şeyler hissetmiyorum. Cidden içim acıyor. Almanya ağır sıklet boks şampiyonu ama Çingene olduğu için elinden unvanı alınıyor.”
Ruki’nin ringde ilk dans eden boksör olduğunu aktaran Sergen, Muhammed Ali’nin de “ringde kelebek gibi uçan” yetenekli bir boksör olduğunu söyledi.
“Çingene Boksör” oyunundan önce, “Adolf’ oyununda Hitler’i canlandırdığına dikkati çeken Sergen, iki rol arasında şu kıyaslamada bulundu:
“Önceki rolümle, şimdiki rolüm, uygulayan ve uygulamaya maruz kalan olarak çok farklı iki durum doğrusu. Adolf’ü oynarken sinir sistemim çöktü diyebilirim. Bunun haricinde çok yüksekte başlayıp, hiç alçalmayan bir oyundu Adolf. Ruki’nin de hayatı çok yüksek başlıyor ve çok yüksekte bitiyor. Onun için enerji ve performans olarak iki rol arasında geçiş yaparken çok zorlanmadım.”
“Dünyada Adolf Hitler’den daha kötü bir insan tanımıyorum”
Sergen, iki rolün de aynı zorluk derecesinde olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Fakat Adolf bir diktatör, Ruki ise doktrinlere maruz kalan bir boksör. Ruki sporcu olduğu için vücut, beyin olarak çok sağlam ama onun bir anda zamanla yok oluşuna şahit oluyorsunuz. Şahit olurken tabii siz de buna seyirciyi şahit yapıyorsunuz. Burası beni çok yordu. Dikta rejimlerinde de ‘böyle olacak, böyle olacak’ deniyor malum, yani Adolf’ün çok ayrı bir durumu var. Dünyada Hitler’den daha kötü bir insan tanımıyorum, herhalde bir daha da onun gibisi gelmez.”
Tiyatro öğrenciliği yıllarında, oynadığı rolün etkisinden çıkamadığını söyleyen oyuncuların söylediklerine inanmadığını dile getiren Sergen, “Büyük konuşmuşum, çünkü Adolf’te oyundan çıktıktan sonra bir saat evde yalnız kalıp, normal ruh halime dönme seansları yapıyordum kendi kendime. Sinir sistemim cidden bozuluyordu” dedi.
Sergen, aynı duyguyu performans ve düşünce olarak Ruki’de de yaşadığının altını çizerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Çünkü ırkçılık çağımızın, bütün dünyanın hastalığı olduğu için, onu taşımak, maruz kalmak, Ruki’nin neler çektiğini hissederek oynamak yoruyor ve sinirsel olarak bitiriyor sizi. Burada bir de bir boksörün karşısındaki insanı indirme gücü varken, indirememesi de çok sinirli yapıyor insanı. Yoksa Ruki hepsini döver ama maalesef şartlardan dolayı böyle bir şey yapamıyor.”
Sergen, konservatuvarda oyunculara farklı karakterlere geçiş tekniklerinin öğretildiğini söyleyerek, şu yorumda bulundu:
“Gerçek yaşamda bunu uyguladığınız zaman kitaplarda yazıldığı gibi kolay bir şey olmadığını görüyorsunuz. Karakterleri oynamanın bir özverisi, çalışması, sesi, tonu, bakışı, oturuşu, giyimi var. Oyunu sadece ezberleyip çıkmıyoruz biz.”
“Tek kişilik oyunlar ehliyeti olan kişilerce yapılmalı”
Son yıllarda tek kişilik oyunlarda artış olduğuna işaret eden Sergen, “Tek kişilik oyunların ehliyeti olan kişilerce yapılması taraftarıyım” diyerek, şu ifadeleri kullandı:
“Tek kişilik oyunlarda dekor da, kostüm de, oyuncu da sizsiniz. Bir tek paylaşımınız var, seyirci. İnteraktif bir oyun oynuyorsanız hele, bu daha da zorlaşıyor, anlık bir takım tepkilere cevap vermeniz gerekiyor. Dolayısıyla bu kıvraklıkta bir tiyatrocunun oyunculukta yirmi, otuz senesi geçmiş olması gerekiyor.”
Sergen, tek kişilik oyunların aktörlerin “kendini temize çektiği, ne yapabilirimin sınırlarını zorladığı” oyunlar olduğunu savunarak, oyuncuların kendisini tekrar etmemesinin önemini vurguladı.
“Çok kişilik oyunlarda odak noktası her zaman geniştir ama tek kişilik oyunlarda seyirci adına cebinizdeki her şeyi ortaya dökmeniz, sesinizi, duygunuzu her şeyinizi kullanmanız gerekir” diye konuşan Sergen, seyircinin kötü oyunculuklarla karşılaştığında tek kişilik oyun türünden soğuyacağını sözlerine ekledi.
Oyunun yönetmeni Emrah Elçiboğa da, “Çingene Boksör”ün dünyada ilk kez sahnelendiğini ifade ederek, “Almanya’da bir iki prodüksiyon gördük ama onlar da tiyatro gibi değil, daha çok gençlere bir şeyleri göstermek amaçlı konferans salonlarında oynanan bir tekst olarak karşımıza çıktı. Bu oyuna bir dünya prömiyeri diyebiliriz” diye konuştu.
Burak Sergen ile daha önce de dizi, tiyatro çalışmaları yaptığını aktaran Elçiboğa, oyunu Sergen’in birlikte sahneleme teklifi üzerine hazırlıklara başladığını ifade etti.
Elçioğlu, oyunun iki aylık bir çalışma sonucu ortaya çıktığını vurgulayarak, şunları dile getirdi:
“Bir ay dekor, kostüm, dramaturji ön çalışmalarını yaptım. Burak Sergen ile de bir ay prova yaptık fakat her gün değil çünkü o oyunu zaten kafasında bitirmişti. Ben ona sadece oyun alanını yarattım, nasıl olması gerektiğini söyledim. O da hevesli bir şekilde, benden yüksek yerlerde bir oyuncu olmasına rağmen bana kendini emanet etti.”
“Sergen Türkiye şartlarında çok istisnai bir oyuncu”
Picasso’nun “Sanat gerçekleri anlatmaya yarayan bir yalandır” sözünü hatırlatan Elçioğlu, “Benim hayatımda gördüğüm en büyük yalancılardan biri Burak Sergen. Çok yalancı çünkü ben on sekiz yıldır, dizi, tiyatro, sinemada çalışıyorum ama bu kadar işine aşık ve iyi yapan birini çok az gördüm, o Türkiye şartlarında çok istisnai bir oyuncu” dedi.
Elçioğlu, oyunun İzmir, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’da sahnelediğini belirterek, şu bilgiyi verdi:
“Mart ayında bir de Almanya ziyaretim olacak, oyunun Ruki’nin yaşadığı şehirde oynanmasını çok istiyorum. Berlin’de Rukelie adına bir kamp var, Burak Sergen’in, o kamptaki boks ringini sahne haline getirerek oynamasını çok arzu ediyorum. Almanlar 2002 yılında Ruki’ye iade-i itibar verdiler, bir de anıt yaptılar ama bir yıl sonra da anıtı kaldırdılar. Burak Sergen’in oraya imzasını atmasını çok istiyorum.”
Rike Reiniger tarafından yazılan, Dr. Gülen İpek Abalı tarafından Türkçe’ye çevrilen oyun, 10 Şubat Çarşamba günü Kadıköy’de, DeepBlueldeas’ta (Ustaların Sahnesi) sahnelenecek.
Kaynak: AA
“Çingene Boksör” oyununda, Roman olduğu için Hitler tarafından öldürülen Alman boksör Trollmann’ı canlandıran oyuncu Burak Sergen, “Ruki’yi oynarken ben onun adına hiç iyi şeyler hissetmiyorum. Cidden içim acıyor. Almanya ağır siklet boks şampiyonu ama çingene olduğu için elinden unvanı alınıyor” dedi.
“Çingene Boksör” tek kişilik oyununda, 1944 yılında Wittenberg’deki “Neuengamme 2” toplama kampında öldürülen, Almanya 1933 yılı orta sıklet boks şampiyonu Johann Rukelie (Ruki) Trollmann’ı canlandıran oyuncu Burak Sergen, AA muhabirine yaptığı açıklamada daha önce de Neyzen Tevfik ve Adolf Hitler’i tek kişilik oyunlarda canlandırdığını belirtti.
Sergen, canlandırdığı Ruki karakterinin iç açıcı bir hikayesi olmadığını söyleyerek, şunları ifade etti:
“Ruki’yi oynarken ben onun adına hiç iyi şeyler hissetmiyorum. Cidden içim acıyor. Almanya ağır sıklet boks şampiyonu ama Çingene olduğu için elinden unvanı alınıyor.”
Ruki’nin ringde ilk dans eden boksör olduğunu aktaran Sergen, Muhammed Ali’nin de “ringde kelebek gibi uçan” yetenekli bir boksör olduğunu söyledi.
“Çingene Boksör” oyunundan önce, “Adolf’ oyununda Hitler’i canlandırdığına dikkati çeken Sergen, iki rol arasında şu kıyaslamada bulundu:
“Önceki rolümle, şimdiki rolüm, uygulayan ve uygulamaya maruz kalan olarak çok farklı iki durum doğrusu. Adolf’ü oynarken sinir sistemim çöktü diyebilirim. Bunun haricinde çok yüksekte başlayıp, hiç alçalmayan bir oyundu Adolf. Ruki’nin de hayatı çok yüksek başlıyor ve çok yüksekte bitiyor. Onun için enerji ve performans olarak iki rol arasında geçiş yaparken çok zorlanmadım.”
“Dünyada Adolf Hitler’den daha kötü bir insan tanımıyorum”
Sergen, iki rolün de aynı zorluk derecesinde olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Fakat Adolf bir diktatör, Ruki ise doktrinlere maruz kalan bir boksör. Ruki sporcu olduğu için vücut, beyin olarak çok sağlam ama onun bir anda zamanla yok oluşuna şahit oluyorsunuz. Şahit olurken tabii siz de buna seyirciyi şahit yapıyorsunuz. Burası beni çok yordu. Dikta rejimlerinde de ‘böyle olacak, böyle olacak’ deniyor malum, yani Adolf’ün çok ayrı bir durumu var. Dünyada Hitler’den daha kötü bir insan tanımıyorum, herhalde bir daha da onun gibisi gelmez.”
Tiyatro öğrenciliği yıllarında, oynadığı rolün etkisinden çıkamadığını söyleyen oyuncuların söylediklerine inanmadığını dile getiren Sergen, “Büyük konuşmuşum, çünkü Adolf’te oyundan çıktıktan sonra bir saat evde yalnız kalıp, normal ruh halime dönme seansları yapıyordum kendi kendime. Sinir sistemim cidden bozuluyordu” dedi.
Sergen, aynı duyguyu performans ve düşünce olarak Ruki’de de yaşadığının altını çizerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Çünkü ırkçılık çağımızın, bütün dünyanın hastalığı olduğu için, onu taşımak, maruz kalmak, Ruki’nin neler çektiğini hissederek oynamak yoruyor ve sinirsel olarak bitiriyor sizi. Burada bir de bir boksörün karşısındaki insanı indirme gücü varken, indirememesi de çok sinirli yapıyor insanı. Yoksa Ruki hepsini döver ama maalesef şartlardan dolayı böyle bir şey yapamıyor.”
Sergen, konservatuvarda oyunculara farklı karakterlere geçiş tekniklerinin öğretildiğini söyleyerek, şu yorumda bulundu:
“Gerçek yaşamda bunu uyguladığınız zaman kitaplarda yazıldığı gibi kolay bir şey olmadığını görüyorsunuz. Karakterleri oynamanın bir özverisi, çalışması, sesi, tonu, bakışı, oturuşu, giyimi var. Oyunu sadece ezberleyip çıkmıyoruz biz.”
“Tek kişilik oyunlar ehliyeti olan kişilerce yapılmalı”
Son yıllarda tek kişilik oyunlarda artış olduğuna işaret eden Sergen, “Tek kişilik oyunların ehliyeti olan kişilerce yapılması taraftarıyım” diyerek, şu ifadeleri kullandı:
“Tek kişilik oyunlarda dekor da, kostüm de, oyuncu da sizsiniz. Bir tek paylaşımınız var, seyirci. İnteraktif bir oyun oynuyorsanız hele, bu daha da zorlaşıyor, anlık bir takım tepkilere cevap vermeniz gerekiyor. Dolayısıyla bu kıvraklıkta bir tiyatrocunun oyunculukta yirmi, otuz senesi geçmiş olması gerekiyor.”
Sergen, tek kişilik oyunların aktörlerin “kendini temize çektiği, ne yapabilirimin sınırlarını zorladığı” oyunlar olduğunu savunarak, oyuncuların kendisini tekrar etmemesinin önemini vurguladı.
“Çok kişilik oyunlarda odak noktası her zaman geniştir ama tek kişilik oyunlarda seyirci adına cebinizdeki her şeyi ortaya dökmeniz, sesinizi, duygunuzu her şeyinizi kullanmanız gerekir” diye konuşan Sergen, seyircinin kötü oyunculuklarla karşılaştığında tek kişilik oyun türünden soğuyacağını sözlerine ekledi.
Oyunun yönetmeni Emrah Elçiboğa da, “Çingene Boksör”ün dünyada ilk kez sahnelendiğini ifade ederek, “Almanya’da bir iki prodüksiyon gördük ama onlar da tiyatro gibi değil, daha çok gençlere bir şeyleri göstermek amaçlı konferans salonlarında oynanan bir tekst olarak karşımıza çıktı. Bu oyuna bir dünya prömiyeri diyebiliriz” diye konuştu.
Burak Sergen ile daha önce de dizi, tiyatro çalışmaları yaptığını aktaran Elçiboğa, oyunu Sergen’in birlikte sahneleme teklifi üzerine hazırlıklara başladığını ifade etti.
Elçioğlu, oyunun iki aylık bir çalışma sonucu ortaya çıktığını vurgulayarak, şunları dile getirdi:
“Bir ay dekor, kostüm, dramaturji ön çalışmalarını yaptım. Burak Sergen ile de bir ay prova yaptık fakat her gün değil çünkü o oyunu zaten kafasında bitirmişti. Ben ona sadece oyun alanını yarattım, nasıl olması gerektiğini söyledim. O da hevesli bir şekilde, benden yüksek yerlerde bir oyuncu olmasına rağmen bana kendini emanet etti.”
“Sergen Türkiye şartlarında çok istisnai bir oyuncu”
Picasso’nun “Sanat gerçekleri anlatmaya yarayan bir yalandır” sözünü hatırlatan Elçioğlu, “Benim hayatımda gördüğüm en büyük yalancılardan biri Burak Sergen. Çok yalancı çünkü ben on sekiz yıldır, dizi, tiyatro, sinemada çalışıyorum ama bu kadar işine aşık ve iyi yapan birini çok az gördüm, o Türkiye şartlarında çok istisnai bir oyuncu” dedi.
Elçioğlu, oyunun İzmir, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’da sahnelediğini belirterek, şu bilgiyi verdi:
“Mart ayında bir de Almanya ziyaretim olacak, oyunun Ruki’nin yaşadığı şehirde oynanmasını çok istiyorum. Berlin’de Rukelie adına bir kamp var, Burak Sergen’in, o kamptaki boks ringini sahne haline getirerek oynamasını çok arzu ediyorum. Almanlar 2002 yılında Ruki’ye iade-i itibar verdiler, bir de anıt yaptılar ama bir yıl sonra da anıtı kaldırdılar. Burak Sergen’in oraya imzasını atmasını çok istiyorum.”
Rike Reiniger tarafından yazılan, Dr. Gülen İpek Abalı tarafından Türkçe’ye çevrilen oyun, 10 Şubat Çarşamba günü Kadıköy’de, DeepBlueldeas’ta (Ustaların Sahnesi) sahnelenecek.
Paylaş: