Yahudiler üzerine uydurulan antisemit safsatalardan birisi de komünizm, masonlar ve Yahudilerin ilişkisi üzerine. Bu ilişkiye göre komünizm, Yahudilerin dünyayı ele geçirme planının bir parçası. Sınıf ayrımlarının iyice belirginleştiği moden kapitalizmin başlangıcından bu yana, işçi örgütlerinin yükselişe geçmesiyle birlikte, işçi sınıfının iktidarını amaçlayan komünizmin karalanmaya başlaması da bir oldu. Sanılmasın ki, komünizm ve Yahudilik özdeşleştirilince, Yahudilerin aslında hep zenginliği elinde tutan para düşkünleri oldu iddiası çöpe atılsın. Antisemit fikirlerin çeşitliliğine göre, Yahudiler hem komünist işçi, hem de para babası patron olarak betimlendi. Hangisi lazımsa…
Bu antisemit teorinin Türkiye’ye gelişi daha geç bir dönemde olmuştu. Fakat, dünyadaki örnekleriyle benzer şekilde, işçi sınıfının eylemlerinin yükselişte olduğu bir dönemde ithal edilmişti. Bu sayede, antisemitizmin körüklenmesine, Yahudilerin baskı altında olmasına zemin hazırlanmıştı.
Masonlar, komünistler ve Yahudilerin bu ilişkisini, bir “tiyatro eseri” vesilesiyle anımsadım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gençken uyarlayıp sahnelediği “Mas-Kom-Yah” isimli bir oyun bu. Orijinal adı, “Kızıl Pençe” ve eserin sahibi ise Mustafa Bayburtlu. Kitabı elimde almadan önce, Yahudilerin ve masonların dünyayı nasıl ele geçirdiğini anlatan bir eser olduğunu düşünmüştüm. Beklediğimin aksine, antisemit bir eser olmasının yanı sıra, esas vurgusu komünizmin ne kadar korkunç bir bela olduğuydu.
Bir fabrikatör, bir dindar ve bir aydın
Eser, bir fabrikanın yazıhanesinde patron ve arkadaşlarının konuşmalarıyla başlar. Patron Ayhan Bey, işçilerden yakınır, dindar Fazıl Bey, işçinin hakkının verilmesinden yanadır, aydın rolünü üstlenen Aydın Bey ise dinî bağnazlıktan ötürü gelişemediğimizden dem vurur ve çözümün sosyalizmde olduğunu salık verir. Fazıl Bey, o dönem için ilginç ve başarılı bir argüman geliştirir, Macaristan’da işçilerin üzerine tank süren Sovyetleri örnek verir. Günümüzde bile bu örnekle, birçok stalinisti alt etmek mümkün.
Eser, fabrikatör Ayhan Bey’in Avrupa’ya tahsile giden ve maneviyatını yitirerek dönen oğlunun ailevi buhranları, işçilerin bitmek bilmeyen talepleri ve Fazıl Bey’in dini nutukları ile devam ediyor. Tabii, her seferinde komünizme küfürlerle: kıpkızıl kafir, evlat katilleri, hayasızlar, kızıl pençe, melun rejim, soyu belirsiz köpekler, kızıl salyalı it, veledi zina, kızıl çizmeler, kızıl darbe, komünist simsarlar, moskof köpekleri, komünist piçler…
Ve fabrika işgal edilir…
Adı geçmese de ima edildiği şekliyle Komünizmle Mücadele Dernekleri üyeleri patron Ayhan Bey’i ziyaret ederler ve yaklaşan komünizm tehdidine karşı uyarırlar, örgütleri için maddi yardım talep ederler. Ayhan Bey ise, zenginliğine güvenerek gençleri tersler ve önlerine üç kuruş para atar. Lakin, gençler “haklı” çıkmıştır…
Bir gün ustabaşı Hasan Usta telaşla patronun yanına gelir ve işçilerin fabrikayı işgal ettiğini haber verir. Hasan Usta işçileri engellemek için elinden geleni yapmış fakat muvaffak olamamıştır. Ayhan Bey, işçilere tüm haklarını tanıdığını anlatır, Hasan Usta bunu teyit eder: “Fabrikanızı almak, zorla işgal etmek, her şeyinize sahip olmak istiyorlar”… Anlaşılan işçiler reform mu devrim mi sorusuna doğru cevap vermiştir. Ama…
Elebaşı Memed ve antisemitizm
Ayhan Bey, işçileri galeyana getiren kişinin kim olduğunu merak eder. Hasan Usta anlatır: “Fabrikaya altı ay önce giren Memed isminde bir işçi. Fabrikaya alındığı günden beri devamlı olarak hükümetin, devletin aleyhinde işçilere bir şeyler anlatıyor.” Her nasılsa Ayhan Bey sanki o anı beklercesine dökülür: “Demek bütün bunları yapan, altı ay önce şahsiyetini ayaklar altına alıp adice yalvararak fabrikaya giren, asıl adı Mişon olan bir Yahudi bozması ha? Muhammed’e benzemesin diye, Mehmed’in h’sini kaldırarak Müslüman Türk ismini tahrip eden ve nüfus cüzdanına Memed yazdıran o soysuz! (…)Yahudi… Fazıl Bey, “Bütün şer rejimler Yahudi icadıdır” derdi; ne kadar doğruymuş!” Eser boyunca, devlete bağlılığı, Türklüğün faziletini anlatan Türk İslam sentezinin nadide bir örneği olan Fazıl Bey, tanık olmadığımız konuşmalarda, sürekli Yahudiler aleyhine konuşmuş besbelli.
Ayhan Bey, komünizmle mücadele için yazıhanesine kadar gelen gençleri kovaladığına pişmandır artık. O sırada, şen kahkahalarla fabrikaya el koymak için işçiler gelir. Ayhan Bey son kozunu oynar: “Sizi kışkırtan, önderliğinizi yapan şahsın bir Yahudi bozması olduğunu bilmiyor musunuz? İmanınızı çiğneyerek, milliyetinizi, vicdanınızı ayaklar altına alarak br Yahudinin bayraktarlığı altında nasıl öz varlığınıza isyan edersiniz?” İşçiler bir an için afallar. Fakat geri adım atmazlar ve devrimin gerçekleşeceğini söylerler.
Sonrası fantastik edebiyat
Bu esnada içeriye Memed ve komünist askerler gelir… Ayhan Bey ve üç işçinin tevkif edilmesini buyurur. İşçiler şaşırır, neden tutuklandıklarını anlayamazlar. Memed, gerçeği açıklar: “Hak, adalet, hürriyet, namus, merhamet, vicdan, iman, mukaddesat, milliyet, şahsi mülkiyet, komünizm diktatoryasıyla kaldırılmıştır! Hayal ettiğiniz işçi iktidarı, emekçi düzeni diye bir şey de yoktur. Herkes komünist devletin kölesidir. Zorla çalıştırılır ve ölmeyeceği kadar yemek verilir. Komünizm bu demektir ve böyle olacaktır!”
İşçiler kandırıldıklarını anlar, Memed’in kanında Türklük, vicdanında iman kırıntısı olmamasına verip veriştirirler. Ayhan Bey, Memed hakkındaki iddiasını tekrarlar: “Bu Türk değil, Müslüman değil. Muhammed’e benzemesin diye nüfus cüzdanına Memed yazdıran ve esas adı Mişon olan Yahudi bozması bir soysuzdur bu! Damarlarında bir damla Türk kanı bulunan bunu yapmaz, yapamaz!” Ayhan Bey, izleyicilere dönerek antikomünist tiradını atar ve oyun biter.
Dikkatli okuyucu hemen fark edecektir ki, Türkiye siyasetinde Memed diyince akla gelen Nazım Hikmet’in oğlu Memed’dir. Acaba Nazım Hikmet’in Yahudi olduğunu mu ima etmiş, aslı astarı var mı diye araştırırken öğrendim ki, Nazım Hikmet’in dedesi Polonya’dan Osmanlı’ya göçen bir Yahudiymiş. Belli ki, bu bilgi komünizm karşıtları arasında halihazırda bilinen bir şeymiş ve yazar en bilindik Türkiyeli komünist figür olan Nazım Hikmet’i de böyle, antisemit bir şekilde anmış kitabında.
Mas-Kom-Yah olarak nasıl sahnelendiği meçhul, ama kitapta masonun m’si yok. Yahudilikle ilgili kısım ise bu kadar. Antisemitizm en sinsi ayrımcılık çeşitlerinden birisi. Her taşın altından çıkabiliyor. Her ideolojinin argümanlarına sızabiliyor. “Kızıl Pençe”, Hitler’in Kavgam’ı ya da baştan sona uydurmalarla dolu Siyon Liderlerinin Protokolleri gibi antisemit “eserlerin” serbestçe basıldığı, satıldığı, bestseller olduğu Türkiye’de küçük bir mevzu gözükse de, bir dönemin antisemit fikirlerini “ustalıkla” yansıtıyor.
Yahudiler üzerine uydurulan antisemit safsatalardan birisi de komünizm, masonlar ve Yahudilerin ilişkisi üzerine. Bu ilişkiye göre komünizm, Yahudilerin dünyayı ele geçirme planının bir parçası. Sınıf ayrımlarının iyice belirginleştiği moden kapitalizmin başlangıcından bu yana, işçi örgütlerinin yükselişe geçmesiyle birlikte, işçi sınıfının iktidarını amaçlayan komünizmin karalanmaya başlaması da bir oldu. Sanılmasın ki, komünizm ve Yahudilik özdeşleştirilince, Yahudilerin aslında hep zenginliği elinde tutan para düşkünleri oldu iddiası çöpe atılsın. Antisemit fikirlerin çeşitliliğine göre, Yahudiler hem komünist işçi, hem de para babası patron olarak betimlendi. Hangisi lazımsa…
Bu antisemit teorinin Türkiye’ye gelişi daha geç bir dönemde olmuştu. Fakat, dünyadaki örnekleriyle benzer şekilde, işçi sınıfının eylemlerinin yükselişte olduğu bir dönemde ithal edilmişti. Bu sayede, antisemitizmin körüklenmesine, Yahudilerin baskı altında olmasına zemin hazırlanmıştı.
Masonlar, komünistler ve Yahudilerin bu ilişkisini, bir “tiyatro eseri” vesilesiyle anımsadım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gençken uyarlayıp sahnelediği “Mas-Kom-Yah” isimli bir oyun bu. Orijinal adı, “Kızıl Pençe” ve eserin sahibi ise Mustafa Bayburtlu. Kitabı elimde almadan önce, Yahudilerin ve masonların dünyayı nasıl ele geçirdiğini anlatan bir eser olduğunu düşünmüştüm. Beklediğimin aksine, antisemit bir eser olmasının yanı sıra, esas vurgusu komünizmin ne kadar korkunç bir bela olduğuydu.
Bir fabrikatör, bir dindar ve bir aydın
Eser, bir fabrikanın yazıhanesinde patron ve arkadaşlarının konuşmalarıyla başlar. Patron Ayhan Bey, işçilerden yakınır, dindar Fazıl Bey, işçinin hakkının verilmesinden yanadır, aydın rolünü üstlenen Aydın Bey ise dinî bağnazlıktan ötürü gelişemediğimizden dem vurur ve çözümün sosyalizmde olduğunu salık verir. Fazıl Bey, o dönem için ilginç ve başarılı bir argüman geliştirir, Macaristan’da işçilerin üzerine tank süren Sovyetleri örnek verir. Günümüzde bile bu örnekle, birçok stalinisti alt etmek mümkün.
Eser, fabrikatör Ayhan Bey’in Avrupa’ya tahsile giden ve maneviyatını yitirerek dönen oğlunun ailevi buhranları, işçilerin bitmek bilmeyen talepleri ve Fazıl Bey’in dini nutukları ile devam ediyor. Tabii, her seferinde komünizme küfürlerle: kıpkızıl kafir, evlat katilleri, hayasızlar, kızıl pençe, melun rejim, soyu belirsiz köpekler, kızıl salyalı it, veledi zina, kızıl çizmeler, kızıl darbe, komünist simsarlar, moskof köpekleri, komünist piçler…
Ve fabrika işgal edilir…
Adı geçmese de ima edildiği şekliyle Komünizmle Mücadele Dernekleri üyeleri patron Ayhan Bey’i ziyaret ederler ve yaklaşan komünizm tehdidine karşı uyarırlar, örgütleri için maddi yardım talep ederler. Ayhan Bey ise, zenginliğine güvenerek gençleri tersler ve önlerine üç kuruş para atar. Lakin, gençler “haklı” çıkmıştır…
Bir gün ustabaşı Hasan Usta telaşla patronun yanına gelir ve işçilerin fabrikayı işgal ettiğini haber verir. Hasan Usta işçileri engellemek için elinden geleni yapmış fakat muvaffak olamamıştır. Ayhan Bey, işçilere tüm haklarını tanıdığını anlatır, Hasan Usta bunu teyit eder: “Fabrikanızı almak, zorla işgal etmek, her şeyinize sahip olmak istiyorlar”… Anlaşılan işçiler reform mu devrim mi sorusuna doğru cevap vermiştir. Ama…
Elebaşı Memed ve antisemitizm
Ayhan Bey, işçileri galeyana getiren kişinin kim olduğunu merak eder. Hasan Usta anlatır: “Fabrikaya altı ay önce giren Memed isminde bir işçi. Fabrikaya alındığı günden beri devamlı olarak hükümetin, devletin aleyhinde işçilere bir şeyler anlatıyor.” Her nasılsa Ayhan Bey sanki o anı beklercesine dökülür: “Demek bütün bunları yapan, altı ay önce şahsiyetini ayaklar altına alıp adice yalvararak fabrikaya giren, asıl adı Mişon olan bir Yahudi bozması ha? Muhammed’e benzemesin diye, Mehmed’in h’sini kaldırarak Müslüman Türk ismini tahrip eden ve nüfus cüzdanına Memed yazdıran o soysuz! (…)Yahudi… Fazıl Bey, “Bütün şer rejimler Yahudi icadıdır” derdi; ne kadar doğruymuş!” Eser boyunca, devlete bağlılığı, Türklüğün faziletini anlatan Türk İslam sentezinin nadide bir örneği olan Fazıl Bey, tanık olmadığımız konuşmalarda, sürekli Yahudiler aleyhine konuşmuş besbelli.
Ayhan Bey, komünizmle mücadele için yazıhanesine kadar gelen gençleri kovaladığına pişmandır artık. O sırada, şen kahkahalarla fabrikaya el koymak için işçiler gelir. Ayhan Bey son kozunu oynar: “Sizi kışkırtan, önderliğinizi yapan şahsın bir Yahudi bozması olduğunu bilmiyor musunuz? İmanınızı çiğneyerek, milliyetinizi, vicdanınızı ayaklar altına alarak br Yahudinin bayraktarlığı altında nasıl öz varlığınıza isyan edersiniz?” İşçiler bir an için afallar. Fakat geri adım atmazlar ve devrimin gerçekleşeceğini söylerler.
Sonrası fantastik edebiyat
Bu esnada içeriye Memed ve komünist askerler gelir… Ayhan Bey ve üç işçinin tevkif edilmesini buyurur. İşçiler şaşırır, neden tutuklandıklarını anlayamazlar. Memed, gerçeği açıklar: “Hak, adalet, hürriyet, namus, merhamet, vicdan, iman, mukaddesat, milliyet, şahsi mülkiyet, komünizm diktatoryasıyla kaldırılmıştır! Hayal ettiğiniz işçi iktidarı, emekçi düzeni diye bir şey de yoktur. Herkes komünist devletin kölesidir. Zorla çalıştırılır ve ölmeyeceği kadar yemek verilir. Komünizm bu demektir ve böyle olacaktır!”
İşçiler kandırıldıklarını anlar, Memed’in kanında Türklük, vicdanında iman kırıntısı olmamasına verip veriştirirler. Ayhan Bey, Memed hakkındaki iddiasını tekrarlar: “Bu Türk değil, Müslüman değil. Muhammed’e benzemesin diye nüfus cüzdanına Memed yazdıran ve esas adı Mişon olan Yahudi bozması bir soysuzdur bu! Damarlarında bir damla Türk kanı bulunan bunu yapmaz, yapamaz!” Ayhan Bey, izleyicilere dönerek antikomünist tiradını atar ve oyun biter.
Dikkatli okuyucu hemen fark edecektir ki, Türkiye siyasetinde Memed diyince akla gelen Nazım Hikmet’in oğlu Memed’dir. Acaba Nazım Hikmet’in Yahudi olduğunu mu ima etmiş, aslı astarı var mı diye araştırırken öğrendim ki, Nazım Hikmet’in dedesi Polonya’dan Osmanlı’ya göçen bir Yahudiymiş. Belli ki, bu bilgi komünizm karşıtları arasında halihazırda bilinen bir şeymiş ve yazar en bilindik Türkiyeli komünist figür olan Nazım Hikmet’i de böyle, antisemit bir şekilde anmış kitabında.
Mas-Kom-Yah olarak nasıl sahnelendiği meçhul, ama kitapta masonun m’si yok. Yahudilikle ilgili kısım ise bu kadar. Antisemitizm en sinsi ayrımcılık çeşitlerinden birisi. Her taşın altından çıkabiliyor. Her ideolojinin argümanlarına sızabiliyor. “Kızıl Pençe”, Hitler’in Kavgam’ı ya da baştan sona uydurmalarla dolu Siyon Liderlerinin Protokolleri gibi antisemit “eserlerin” serbestçe basıldığı, satıldığı, bestseller olduğu Türkiye’de küçük bir mevzu gözükse de, bir dönemin antisemit fikirlerini “ustalıkla” yansıtıyor.
Paylaş: