Roni Margulies
Yemekten sonra uzanmış salondaki kanapeye
öyle bir bakmıştı ki bana babam, anlamıştım,
susmam gerek, önemli bir şey dinleyeceğiz.
Kavrayamadıysam da o zaman, şimdi biliyorum,
Neil Armstrong ayak basmıştı o akşam aya.
Babamın heyecanı dün gibi aklımda.
Küçük bir çeyiz sandığı gibi, önü ince hasır,
çerçevesi ceviz, düğmeleri bakalit, yanıp sönen
parlak yeşil gözüyle baş köşede otururdu
dedemin radyosu çocukluğum boyunca.
Ve camının üzerindeki kent isimleri ay kadar,
hiçbir şey çağrıştıramayacak kadar uzaktı bana:
Stalingrad, Paris, Berlin, Berne, Praha.
Ben dinlendiğine tanık olmadım gerçi hiç ama,
babamın çocukluğunda saatlerce hergün dedem
İkinci Dünya Savaşı’nın o karanlık yıllarında,
kendi İstanbul’da, annesiyle babası Polonya’dayken,
sessizce BBC haberlerini dinlermiş saatlerce.
Naziler nihayet girdiğinde Varşova’ya umut kesmiş.
O gün kapattığı radyoyu hiç açmamış bir daha.
Televizyon kuşağıdır, radyo dinlemez bizim kuşak.
Kim bilir ne oldu yeşil gözlü radyosuna dedemin.
Aklıma bile gelmezdi bu soru ama, geçende
büyük mermer bir binanın kapısında Londra’da
pırıl pırıl pirinç bir tabela çarpıverdi gözüme:
“BBC World Service”. Öylece kaldım karşısında.
Şimdi? diye düşündüm. Şimdi nereye?
(Adam Sanat, Sayı 197, Haziran 2002)
Roni Margulies
Yemekten sonra uzanmış salondaki kanapeye
öyle bir bakmıştı ki bana babam, anlamıştım,
susmam gerek, önemli bir şey dinleyeceğiz.
Kavrayamadıysam da o zaman, şimdi biliyorum,
Neil Armstrong ayak basmıştı o akşam aya.
Babamın heyecanı dün gibi aklımda.
Küçük bir çeyiz sandığı gibi, önü ince hasır,
çerçevesi ceviz, düğmeleri bakalit, yanıp sönen
parlak yeşil gözüyle baş köşede otururdu
dedemin radyosu çocukluğum boyunca.
Ve camının üzerindeki kent isimleri ay kadar,
hiçbir şey çağrıştıramayacak kadar uzaktı bana:
Stalingrad, Paris, Berlin, Berne, Praha.
Ben dinlendiğine tanık olmadım gerçi hiç ama,
babamın çocukluğunda saatlerce hergün dedem
İkinci Dünya Savaşı’nın o karanlık yıllarında,
kendi İstanbul’da, annesiyle babası Polonya’dayken,
sessizce BBC haberlerini dinlermiş saatlerce.
Naziler nihayet girdiğinde Varşova’ya umut kesmiş.
O gün kapattığı radyoyu hiç açmamış bir daha.
Televizyon kuşağıdır, radyo dinlemez bizim kuşak.
Kim bilir ne oldu yeşil gözlü radyosuna dedemin.
Aklıma bile gelmezdi bu soru ama, geçende
büyük mermer bir binanın kapısında Londra’da
pırıl pırıl pirinç bir tabela çarpıverdi gözüme:
“BBC World Service”. Öylece kaldım karşısında.
Şimdi? diye düşündüm. Şimdi nereye?
(Adam Sanat, Sayı 197, Haziran 2002)
Paylaş: