Bu yazı, Avlaremoz’da 24 Nisan 2024 tarihinde “Hepimiz Özgür Olmadan Kimse Özgür Olamayacağını Hatırlayan ve Hatırlatan Pesahlar” başlıklı yazıya cevap olarak yazılmıştır. Bu yazının amacı, Yahudi toplumundaki çok sesliliği bastırmak değil, tam tersi bir istekle dünyada sayıca zaten azınlık olan (%0.2) Yahudi sesinin %82’si aynı şeyi söylerken, bunu duymamayı tercih eden ve politik gündemine uygun diğer bir sesi tüm Yahudileri temsil edermişçesine yaymaya çalışan, manipülatif algıya karşı, “farklı” ancak güçlü bir ses sunmaktır.
Başlık ne kadar güzel değil mi: “Hepimiz Özgür Olmadan Kimse Özgür Olamaz”. Sağduyulu, vicdanlı her insanın kafasını onaylayarak sallayacağı, apaydınlık bir başlık! Ben de bu hislerle okumaya başladım yukarıda belirtilen harika başlıklı yazıyı. Peki devamı?
Yazı şöyle ilerliyor: “Bu yıl Pesah bayramı 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıların ardından başlayan İsrail’in kolektif cezalandırma ve etnik temizlik politikalarının tüm şiddetiyle sürdüğü ve bu yüzden Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım yapmak ile yargılandığı, açlığı milyonlarca Filistinliye karşı silah olarak kullandığı, on binlerce Filistinlinin hava saldırıları sonucu yıkılan binaların altında can verdiği ya da kalıcı olarak sakat kaldığı, yüzlerce İsrailli rehinenin evlerindeki Seder sofrasından çok uzakta tutsak tutulurken İsrail devletinin rehine anlaşmasını sağlamak yerine Haniye’nin çocuklarına ve torunlarına suikast düzenlendiği, hatta rehinelerin İsrail ordusunun düzenlediği saldırılarda hayatlarını kaybettiği bir gerçekliğin gölgesinde gerçekleşiyor.”
Sizin bu sene Pesah bayramınız bunların gölgesinde mi gerçekleşti? Siz bu sene Pesah sofranızda, matza ile marulunuzu yerken, 3000 sene önce atalarımızın kölelikten çıkıp özgürlüğe çıktığı yolu hatırlamak için acı maydanozu sirkeye batırırken, rehinelerin, savaşın ve ölen tüm masum canların ağırlığını kalbinizde hissederken, çocuklarınıza sorular sorup kendi topraklarında özgür olmanın önemini anlamaya teşvik ederken, yukarıdaki cümleleri mi kullandınız? 3000 senelik duamızın bir parçası olarak “Gelecek sene Kudüs’te!” derken, yukarıdaki düşünceler mi vardı aklınızda?
Hayır diyorsanız okumaya devam edin çünkü yalnız değilsiniz! Çünkü bahsi geçen yazı, bilinen bir manipülasyon ve hatta antisemitizm aracıdır.
Tokenizm nedir?
Mirriam Webster sözlüğü şöyle tanımlar: “Tokenizm, ayrımcılığı sonlandırmak ve benzeri bir konuda, sadece sembolik bir çaba sarf etme politikası veya uygulamasıdır.”
Biraz açarsak, Tokenizm genellikle çeşitliliği veya kapsayıcılığı göstermelik kullanmak amacıyla, azınlık bir grubun istenen ajandaya uygun sembolik bir üyesinin, tüm grubun temsilcisi gibi gösterilmesi uygulamasıdır. Martin Luther King 1962’de “Tokenizm ırkçılıktır” diyerek bunun tarihte kullanılmış ve bilinen bir politik yöntem olduğunun altını çizmişti.
Bir örnek verirsek: Kitap okunmasına karşı olan bir grup, eğer kitapları sevmeyen bir kütüphaneci bulup, onu “Bakın Kütüphaneciler de kitap okumayı sevmiyorlar, okunmasına karşılar, gördünüz mü” şeklinde lanse ederlerse ve bu kütüphaneciyi bütün kütüphanecilerin fikrini temsil ediyormuş gibi gösterirlerse, buna tokenizm diyoruz. Buradaki amaç, hedef kitleye “Kütüphanecilerin kendileri bile kitaplari sevmiyorlarsa, siz sevmeli misiniz?” sorusunu sordurtmak ya da en azından bu düşüncenin ve şüphenin tohumlarını ekmek.
Peki Tokenizm’in Antisemitizm ile ne ilgisi var?
Tokenizm Yahudiler için, tüm Yahudi topluluğunu temsil ettiği iddiası ile, az sayıda Yahudi sesinin temsilci olarak konuşuyormuş gibi gösterilmesi durumunda meydana gelir.
Örnek olarak, yapılan araştırma ve anketlerde Amerikan Yahudilerinin %82’den fazlasının “İsrail’i Yahudilik’in önemli bir parçası olarak” gördüklerini biliyoruz. Buna rağmen bazı haber kurumlarının, bu yüzde 82’lik Yahudi sesini ve temsilcilerini haberlerine dahil etmeyip, mikrofonlarını sadece “Bir Yahudi olarak, İsrail’e karşıyım” diyen azınlık sesi çevirmeyi tercih etmelerini verebiliriz. Tabii açıklık getirmek isterim: Farklı ve azınlık seslerin duyulması, anlaşılması, konuya dahil edilmesi çok seslilik adına istenen ve değer katan bir tutum iken, politik ajandaya uygun olsun diye özenle seçilmiş sesleri “temsilci” olarak yansıtmak, bütün Yahudiler böyle düşünüyor demek, niyetin ve amacın manipülasyonla birleşmesi demektir.
Yahudilikteki Tokenizm’e örnek olarak 7 Ekim sonrası ismini ve açıklamalarını daha da sık duyduğumuz Jewish Voice for Peace kısaca JVP adlı organizasyonu anlatabiliriz. (Yukarıda bahsi geçen ve bu yazıyı yazmama sebep olan yazıda da maalesef yine bu organizasyonun kaynakları, görselleri ve söylemleri kullanılmıştı.)
Benim de ikamet etmekte olduğum Berkeley’de kurulan bu aktivist örgüt, 6 aylık savaş süresince özellikle Filistin ve/veya Hamas yanlısı haber kaynaklarının, haberlerinde en çok dahil ettiği Yahudi ses ve temsilci olmuştur. JVP İsrail’i soykırımla suçlamakta ve İsrail’in varlığına karşı yani anti-siyonist bir görüşe sahip. JVP’nin ana kanat kurucularının birçoğu da Yahudi değil. Birçok kabul görmüş Yahudi kurum ve fikir önderi, JVP’nin açıklamalarının kendilerini temsil etmediğini açıkça defalarca paylaşmıştı. Hatta bir iddiaya göre, 2019’da Facebook’un ayarlarında yapılan bir güncelleme sonucu, JVP sayfasının bazı bilgilerinin gizliliği açığa çıkmış ve sayfanın yöneticisinin Lübnan bazlı olduğu ortaya çıkmış. Lübnan’da Yahudi nüfusunun 20’den az olduğu bilgisi doğrultusunda, JVP’nin Yahudilerce yönetilmediği ihtimali yani Yahudi olmadığı görüşü destek kazanmıştı. Bunun yanı sıra JVP, 7 Ekim sonrası Hamas’ın yaptıklarını haklı direniş olarak tanımlamış, rehineleri kaçıran Hamas militanlarının rehinelere iyi davrandığını savunmuştu.
Peki Yahudiler’i birebir ilgilendiren konularda, Yahudi fikrinin ve görüşünün ses bulması gereken Ortadoğu savaşı gibi kritik çatışmalarda, dominant olan Yahudi sesi yokmuş gibi yapılarak, Yahudileri temsil etmesi adına “sadece” JVP’nin görüşüne yer vermek, sizce aslında neyi hedefler? Yahudi bakış açısını anlamaya çalışırken, en dominant sesi silmek, içinde olduğumuz karmaşık meseleyi çözmeye yardım eder mi? Dominant olan Yahudi sesini yok sayıp, endişelerini, isteklerini görmezden gelerek Orta Doğu’da barışa ulaşabilir miyiz? Ya da belki de farklı bir mesaj kaygısı yer bulmuş olabilir mi?: “Bak Yahudilerin kendisi bile İsrail’e karşı, siz nasıl değilsiniz?”
İşte benim bir Yahudi olarak en büyük tepkim de, Yahudilikte çok seslilik hedefi ve anti-semitizmle mücadele ilkesi ile yola çıkmış Avlaremoz’un, Holokost sonrası en büyük katliamı yaşadığımız, dünyadaki antisemitizmin tavan yaptığı şu günlerde, bu sene anlamı Yahudiler icin daha da derin olan Pesah Bayramı için “tek” (tekrarlıyorum tek!) düşünce yazısının bu paylaşım olması ve Yahudilere temsilci olarak gösterilmesidir.
Peki bu Avlaremoz’daki bazı yazar ve editörlerin ilk tokenizm vakası mıdır? Maalesef değildir. Daha önce de Oscar kazanan yönetmen Jonathan Glazer’in çok ses getiren, Yahudiliğini reddettiği konuşmasını haber yapan bazı Avlaremoz yazarları, 2 farklı ve çoksesli haber girmek yerine, sanki bütün Yahudi kurumları duruma tepki vermemişçesine ve böyle bir görüş yokmuşcasına tek sesli ve tek yönlü haber yapmışlardı.
Bu noktada en cok duydugum soru su: Yahudi biri antisemit olabilir mi? Tel Aviv Institute’un kurucusu ve aktivist Hen Mazzig şöyle açıklıyor: “Bu insanlar Yahudiler’in arasındaki aşırı solcular değiller, aşırı solcuların içindeki hasbelkader Yahudiler’dir.” Yani asıl öncelikleri Yahudiliğin devamı değil inandıkları politik durusun güçlenmesi. Bu yolda maalesef manipülasyon ve antisemitizm de amaca giden araçlardan sadece bazıları.
Çok Seslilik ve Yahudi Birliği
15.7 milyon Yahudiden biri olarak, benim sesim de şunu söyler: Çok seslilik, içimizdeki farklı düşünceler hep olsun, onlara yer açalım. Yahudiliğin en temel değeri olan soru sorma, sorgulama, eleştirme ve fikir çatıştırma bizim gücümüz olmaya devam etsin. Ancak çok seslilik, azınlık sesin dominant ses olarak gösterilmesi olmamalı. Farklı seslerin sunulması, eşit alan açılması, yokmuş gibi yapıp sindirmek ve susturmak yerine, neden farklı olduklarının açıklanması olmalı.
Bu Pesah’ta, fiziksel ve mental köleliği sorguladığımız, köklerimizi hatırladığımız, çocuklarımıza sorular sormayı, sorgulamayı öğrettiğimiz bu bayram haftasında, sizi 15.7 Yahudiden biri olarak bambaşka ses ve soruları da düşünmeye, onlara yer açmaya davet etmek istiyorum.
Tarihimizin bize öğrettiği gibi, güçlükler bizi birbirimize bağlasın ve güçlendirsin. Sesleri susturmak yerine, çoğaltalım. Antisemitizme karşı birlik olalım ve manipülasyonlara inat cesurca hep özgürlüğü arayalım.
Bu yazı, Avlaremoz’da 24 Nisan 2024 tarihinde “Hepimiz Özgür Olmadan Kimse Özgür Olamayacağını Hatırlayan ve Hatırlatan Pesahlar” başlıklı yazıya cevap olarak yazılmıştır. Bu yazının amacı, Yahudi toplumundaki çok sesliliği bastırmak değil, tam tersi bir istekle dünyada sayıca zaten azınlık olan (%0.2) Yahudi sesinin %82’si aynı şeyi söylerken, bunu duymamayı tercih eden ve politik gündemine uygun diğer bir sesi tüm Yahudileri temsil edermişçesine yaymaya çalışan, manipülatif algıya karşı, “farklı” ancak güçlü bir ses sunmaktır.
Başlık ne kadar güzel değil mi: “Hepimiz Özgür Olmadan Kimse Özgür Olamaz”. Sağduyulu, vicdanlı her insanın kafasını onaylayarak sallayacağı, apaydınlık bir başlık! Ben de bu hislerle okumaya başladım yukarıda belirtilen harika başlıklı yazıyı. Peki devamı?
Yazı şöyle ilerliyor: “Bu yıl Pesah bayramı 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıların ardından başlayan İsrail’in kolektif cezalandırma ve etnik temizlik politikalarının tüm şiddetiyle sürdüğü ve bu yüzden Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım yapmak ile yargılandığı, açlığı milyonlarca Filistinliye karşı silah olarak kullandığı, on binlerce Filistinlinin hava saldırıları sonucu yıkılan binaların altında can verdiği ya da kalıcı olarak sakat kaldığı, yüzlerce İsrailli rehinenin evlerindeki Seder sofrasından çok uzakta tutsak tutulurken İsrail devletinin rehine anlaşmasını sağlamak yerine Haniye’nin çocuklarına ve torunlarına suikast düzenlendiği, hatta rehinelerin İsrail ordusunun düzenlediği saldırılarda hayatlarını kaybettiği bir gerçekliğin gölgesinde gerçekleşiyor.”
Sizin bu sene Pesah bayramınız bunların gölgesinde mi gerçekleşti? Siz bu sene Pesah sofranızda, matza ile marulunuzu yerken, 3000 sene önce atalarımızın kölelikten çıkıp özgürlüğe çıktığı yolu hatırlamak için acı maydanozu sirkeye batırırken, rehinelerin, savaşın ve ölen tüm masum canların ağırlığını kalbinizde hissederken, çocuklarınıza sorular sorup kendi topraklarında özgür olmanın önemini anlamaya teşvik ederken, yukarıdaki cümleleri mi kullandınız? 3000 senelik duamızın bir parçası olarak “Gelecek sene Kudüs’te!” derken, yukarıdaki düşünceler mi vardı aklınızda?
Hayır diyorsanız okumaya devam edin çünkü yalnız değilsiniz! Çünkü bahsi geçen yazı, bilinen bir manipülasyon ve hatta antisemitizm aracıdır.
Tokenizm nedir?
Mirriam Webster sözlüğü şöyle tanımlar: “Tokenizm, ayrımcılığı sonlandırmak ve benzeri bir konuda, sadece sembolik bir çaba sarf etme politikası veya uygulamasıdır.”
Biraz açarsak, Tokenizm genellikle çeşitliliği veya kapsayıcılığı göstermelik kullanmak amacıyla, azınlık bir grubun istenen ajandaya uygun sembolik bir üyesinin, tüm grubun temsilcisi gibi gösterilmesi uygulamasıdır. Martin Luther King 1962’de “Tokenizm ırkçılıktır” diyerek bunun tarihte kullanılmış ve bilinen bir politik yöntem olduğunun altını çizmişti.
Bir örnek verirsek: Kitap okunmasına karşı olan bir grup, eğer kitapları sevmeyen bir kütüphaneci bulup, onu “Bakın Kütüphaneciler de kitap okumayı sevmiyorlar, okunmasına karşılar, gördünüz mü” şeklinde lanse ederlerse ve bu kütüphaneciyi bütün kütüphanecilerin fikrini temsil ediyormuş gibi gösterirlerse, buna tokenizm diyoruz. Buradaki amaç, hedef kitleye “Kütüphanecilerin kendileri bile kitaplari sevmiyorlarsa, siz sevmeli misiniz?” sorusunu sordurtmak ya da en azından bu düşüncenin ve şüphenin tohumlarını ekmek.
Peki Tokenizm’in Antisemitizm ile ne ilgisi var?
Tokenizm Yahudiler için, tüm Yahudi topluluğunu temsil ettiği iddiası ile, az sayıda Yahudi sesinin temsilci olarak konuşuyormuş gibi gösterilmesi durumunda meydana gelir.
Örnek olarak, yapılan araştırma ve anketlerde Amerikan Yahudilerinin %82’den fazlasının “İsrail’i Yahudilik’in önemli bir parçası olarak” gördüklerini biliyoruz. Buna rağmen bazı haber kurumlarının, bu yüzde 82’lik Yahudi sesini ve temsilcilerini haberlerine dahil etmeyip, mikrofonlarını sadece “Bir Yahudi olarak, İsrail’e karşıyım” diyen azınlık sesi çevirmeyi tercih etmelerini verebiliriz. Tabii açıklık getirmek isterim: Farklı ve azınlık seslerin duyulması, anlaşılması, konuya dahil edilmesi çok seslilik adına istenen ve değer katan bir tutum iken, politik ajandaya uygun olsun diye özenle seçilmiş sesleri “temsilci” olarak yansıtmak, bütün Yahudiler böyle düşünüyor demek, niyetin ve amacın manipülasyonla birleşmesi demektir.
Yahudilikteki Tokenizm’e örnek olarak 7 Ekim sonrası ismini ve açıklamalarını daha da sık duyduğumuz Jewish Voice for Peace kısaca JVP adlı organizasyonu anlatabiliriz. (Yukarıda bahsi geçen ve bu yazıyı yazmama sebep olan yazıda da maalesef yine bu organizasyonun kaynakları, görselleri ve söylemleri kullanılmıştı.)
Benim de ikamet etmekte olduğum Berkeley’de kurulan bu aktivist örgüt, 6 aylık savaş süresince özellikle Filistin ve/veya Hamas yanlısı haber kaynaklarının, haberlerinde en çok dahil ettiği Yahudi ses ve temsilci olmuştur. JVP İsrail’i soykırımla suçlamakta ve İsrail’in varlığına karşı yani anti-siyonist bir görüşe sahip. JVP’nin ana kanat kurucularının birçoğu da Yahudi değil. Birçok kabul görmüş Yahudi kurum ve fikir önderi, JVP’nin açıklamalarının kendilerini temsil etmediğini açıkça defalarca paylaşmıştı. Hatta bir iddiaya göre, 2019’da Facebook’un ayarlarında yapılan bir güncelleme sonucu, JVP sayfasının bazı bilgilerinin gizliliği açığa çıkmış ve sayfanın yöneticisinin Lübnan bazlı olduğu ortaya çıkmış. Lübnan’da Yahudi nüfusunun 20’den az olduğu bilgisi doğrultusunda, JVP’nin Yahudilerce yönetilmediği ihtimali yani Yahudi olmadığı görüşü destek kazanmıştı. Bunun yanı sıra JVP, 7 Ekim sonrası Hamas’ın yaptıklarını haklı direniş olarak tanımlamış, rehineleri kaçıran Hamas militanlarının rehinelere iyi davrandığını savunmuştu.
Peki Yahudiler’i birebir ilgilendiren konularda, Yahudi fikrinin ve görüşünün ses bulması gereken Ortadoğu savaşı gibi kritik çatışmalarda, dominant olan Yahudi sesi yokmuş gibi yapılarak, Yahudileri temsil etmesi adına “sadece” JVP’nin görüşüne yer vermek, sizce aslında neyi hedefler? Yahudi bakış açısını anlamaya çalışırken, en dominant sesi silmek, içinde olduğumuz karmaşık meseleyi çözmeye yardım eder mi? Dominant olan Yahudi sesini yok sayıp, endişelerini, isteklerini görmezden gelerek Orta Doğu’da barışa ulaşabilir miyiz? Ya da belki de farklı bir mesaj kaygısı yer bulmuş olabilir mi?: “Bak Yahudilerin kendisi bile İsrail’e karşı, siz nasıl değilsiniz?”
İşte benim bir Yahudi olarak en büyük tepkim de, Yahudilikte çok seslilik hedefi ve anti-semitizmle mücadele ilkesi ile yola çıkmış Avlaremoz’un, Holokost sonrası en büyük katliamı yaşadığımız, dünyadaki antisemitizmin tavan yaptığı şu günlerde, bu sene anlamı Yahudiler icin daha da derin olan Pesah Bayramı için “tek” (tekrarlıyorum tek!) düşünce yazısının bu paylaşım olması ve Yahudilere temsilci olarak gösterilmesidir.
Peki bu Avlaremoz’daki bazı yazar ve editörlerin ilk tokenizm vakası mıdır? Maalesef değildir. Daha önce de Oscar kazanan yönetmen Jonathan Glazer’in çok ses getiren, Yahudiliğini reddettiği konuşmasını haber yapan bazı Avlaremoz yazarları, 2 farklı ve çoksesli haber girmek yerine, sanki bütün Yahudi kurumları duruma tepki vermemişçesine ve böyle bir görüş yokmuşcasına tek sesli ve tek yönlü haber yapmışlardı.
Bu noktada en cok duydugum soru su: Yahudi biri antisemit olabilir mi? Tel Aviv Institute’un kurucusu ve aktivist Hen Mazzig şöyle açıklıyor: “Bu insanlar Yahudiler’in arasındaki aşırı solcular değiller, aşırı solcuların içindeki hasbelkader Yahudiler’dir.” Yani asıl öncelikleri Yahudiliğin devamı değil inandıkları politik durusun güçlenmesi. Bu yolda maalesef manipülasyon ve antisemitizm de amaca giden araçlardan sadece bazıları.
Çok Seslilik ve Yahudi Birliği
15.7 milyon Yahudiden biri olarak, benim sesim de şunu söyler: Çok seslilik, içimizdeki farklı düşünceler hep olsun, onlara yer açalım. Yahudiliğin en temel değeri olan soru sorma, sorgulama, eleştirme ve fikir çatıştırma bizim gücümüz olmaya devam etsin. Ancak çok seslilik, azınlık sesin dominant ses olarak gösterilmesi olmamalı. Farklı seslerin sunulması, eşit alan açılması, yokmuş gibi yapıp sindirmek ve susturmak yerine, neden farklı olduklarının açıklanması olmalı.
Bu Pesah’ta, fiziksel ve mental köleliği sorguladığımız, köklerimizi hatırladığımız, çocuklarımıza sorular sormayı, sorgulamayı öğrettiğimiz bu bayram haftasında, sizi 15.7 Yahudiden biri olarak bambaşka ses ve soruları da düşünmeye, onlara yer açmaya davet etmek istiyorum.
Tarihimizin bize öğrettiği gibi, güçlükler bizi birbirimize bağlasın ve güçlendirsin. Sesleri susturmak yerine, çoğaltalım. Antisemitizme karşı birlik olalım ve manipülasyonlara inat cesurca hep özgürlüğü arayalım.
L’Shana Haba’ah B’Yerushalayim
Kaynak:
https://www.nytimes.com/1962/08/05/archives/the-case-against-tokenism-the-current-notion-that-token-integration.html
https://www.ajc.org/translatehate/tokenizing
https://www.tlvi.org
https://www.rootsmetals.com/blogs/news/stop-sharing-jvp?_pos=1&_sid=ecfa0d7af&_ss=r
https://www.jpost.com/diaspora/antisemitism/article-791348
https://forward.com/opinion/429871/tokenism-is-racism-except-for-jews/
https://www.thejewishnews.com/opinion/to-my-fellow-progressives-anti-zionism-is-antisemitism/article_2d07d854-b57a-5a2e-81e7-5e2f8226126e.html
https://news.gallup.com/opinion/polling-matters/265898/american-jews-politics-israel.aspx
Paylaş: