7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor Röportajlar

Rakel anlatıyor: ‘Biz Avrupa’da huzurluyuz, Türkiye’deki ailem için endişeliyim’ 

‘7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor’ röportaj serimiz kapsamında görüşmecilerimizden biri de Rakel’di. Rakel ellili yaşlarının başında çalışan bir anne. 3 sene önce oğlunun daha iyi bir gelecek kurması hayaliyle taşındıkları Portekiz’de kendilerini çok güvende hissettiğini anlatıyor. Oğlunun çok daha özgür ve Avrupa eğitim sistemi içerisinde büyümesinden mutlu olan Rakel, Türkiye’de geride bıraktığı ailesi için endişeli ve İsrail’in kendisini yeterince anlatmaması ve savunmaması sebebiyle diasporadaki Yahudilerin kaygı içerisinde olduğunu düşünüyor. Rakel endişelerini: ‘Aklım hep orada’ diyerek özetliyor. 

Sözü Rakel’e bırakıyorum:  

‘Oradaki tüm gençler bizim çocuğumuz, hangisi olduğu fark etmiyor ki…’ 

7 Ekim saldırılarından sosyal medya aracılığıyla haberdar oldum. Sosyal medyada duyunca bu kadar ciddi bir olay olduğunu tahmin edemedim. Her zaman olduğu gibi ufak çaplı bir saldırı diye düşünmüştüm. Ablamın İstanbul’dan ve annemin İsrail’den aldığı haberlerle işin ciddiyetini biraz daha anladım. Akabinde yine İsrail’deki akrabalar ve sosyal medyayla konuyu takip edebildik. 

Gün geçtikçe orada yaşanan olaylardan daha fazla görüntü ve videoları ortaya çıkmaya başladı. Olanlar gerçekten çok dehşet vericiydi. Empati kuruyorsun tabii… Benim çocuğum da orada olabilirdi, o partinin içerisinde olabilirdi… Oradaki tüm gençler bizim çocuğumuz, hangisi olduğu fark etmiyor ki… Çok savunmasız bir şekilde saldırıldı.  

Benim anlamadığım tek nokta şuydu: Nasıl bu kadar savunmasız olabildik? Buna bir türlü anlam veremedim. Ben İsrail’in izinsiz drone bile uçurmadığını sanar, insanlar en azından bir nebze güven içinde yaşıyor diye düşünürken, Hamas’ın çok basit, ilkel şartlarla bu kadar ciddi bir saldırıyı nasıl yaptığını açıkçası anlayamadım. Bu beni çok üzdü. Demek ki bir açık, bir savunmasızlık varmış.  

Gün geçtikçe oradan gelen videolar, fotoğraflar, arkasından kaçırılan çocukların başına gelenlere dair haberler bizi çok üzdü. Bunların ciddi anlamda insanlık dramı olduğunu düşünüyorum.  

‘İsrail yaşananları Dünya’ya daha fazla duyurmak zorunda’ 

Yaşanan olaylardan sonra İsrail’in çok da sosyal medyayı kullanmadığını, kendini duyurmadığını düşünüyorum açıkçası. Birine saldırırsın, sonra da “Aa, bu bana vurdu” diye kaçarsın, işte karşı taraf böyle yapıyor ve İsrail hiç umursamıyor Dünya’nın ne düşündüğünü. Ve haklıyken haksız gibi kalıyor. Oysa yaşananları Dünya’ya biraz daha fazla duyurmak zorunda. Biz İsrail’deki akrabalarımızdan ne kadar korkunç günler yaşadıklarının haberini alıyoruz ve ben kendi çevremi – çok şükür benim çevremde önyargılı, antisemit dostlarım yok ama – onları ben bilgilendirmek zorunda kalıyorum. Olayların sebebini benim anlatmam gerekiyor.  

Benim tanıdığım insanlar siren seslerinden uyuyamıyorlar, arkadaşımın annesi günlerce ve günlerce sığınaktan çıkamadı, keza bizim kuzenler de çıkamadılar, ama bunu biz akrabalarımızdan öğreniyoruz. İsrail’de yaşanan olaylar Dünya’ya taşınmıyor. Bu yüzden de dünya çapında çok büyük bir Filistin taraftarlığı var. Yani İsrail’i kınayabileceğim tek şey bu: kendisini dünyaya açıklamamak.  

Evet, İsrail güçlü, haklı ve kendini dünyaya anlatma ihtiyacı duymuyor olabilir, fakat dünyada yaşayan diğer Yahudilerin antisemit olaylara maruz kalmaması için kendisini neyi, neden yaptığını anlatmak zorunda. Özellikle Türkiye gibi, veya Almanya gibi, Müslüman popülasyonu çok olan veya Arap taraftarı insanların yaşadığı bölgelerde yaşayan Yahudilerin kaygıları var. Bir şekilde bu kaygıların giderilmesi için toplum desteğine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu toplum desteği de İsrail’in yaşadıklarını dünyaya daha fazla duyurmasıyla ancak sağlanabilir.  

Eşim deist ve ailesi Müslüman; ancak onun ailesinden herhangi olumsuz bir yorum almadım. Aksine hep üzüntülerini dile getirdiler. Benim 50 senede edindiğim tüm arkadaşlarım da beni aradılar. Sürekli merak edip; kaybımız olup olmadığını, akrabalarımıza bir şey olup olmadığını sordular. Ben çok şanslıyım, büyürken çok güzel insanlarla büyüdüm. Bizim çağımızda bu kadar ayrımcılık yoktu. Evet, her zaman vardı, babalarımızın zamanında  da vardı hatta babam İsrail kurulmadan önceki zamanları anlatırdı, o dönemlerde de bir takım ayrımcılıklar vardı, ama şimdi Türkiye’de yaşanan kadar büyük bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum.  

‘Biz Avrupa’dayız, huzurluyuz, ama ben her akşam kaygıyla uyudum bu süreçte’ 

Biz Avrupa’dayız, huzurluyuz, korkmuyoruz, demokratik haklarımız çok güzel burada ama ben her akşam kaygıyla uyudum bu süreçte. Ben burada kendim için değil, ailem ve akrabalarım için kaygılanıyorum. Çünkü benim ailem, arkadaşlarım, hepsi Türkiye’deler.  Biraz huzursuzum. İsrail’dekilerden çok Türkiye’dekiler için kaygılanıyorum. İsrail kendisini koruyabilen bir ülke. Çok kötü bir olay yaşadı, farkındayım, fakat bu yaşadığı olayı hemen kendini tedavi edecek şekilde toparladı. Türkiye’deki insanların bu şansı yok. Ben bu olaydan hemen sonra ablamla konuştuğum zaman kendisine ‘Mümkün olduğunca sakin olun, derneklerden uzak durun,’ demek zorunda kaldım. O da bana ‘Evet tabii, gölge gibi yaşamak zorundayız,’ dedi. Bu çok acıtan bir cümle. Ben daha çok Türkiye’de yaşayan akrabalarım için üzülüyorum. İsrail’de yaşayanlar için hayat şartı bu, bununla yaşamayı öğrendiler. Çünkü onların sığınakları var, askerleri var, çünkü onlar demokratik şekilde korunabiliyorlar… Bir takım kötü olaylar yaşayabiliyorlar ama ülke vatandaşını koruyarak bunu minimize ediyor. Türkiye’dekilerin böyle bir şansı yok. Türkiye’deki Yahudilerin daha savunmasız olduğunu düşünüyorum. Yaşanan olaylar günlük hayatımı da çok etkiliyor çünkü sürekli kaygı içerisindeyim. 

Benim çevremde benden soru cevaplamamı bekleyen kimse olmuyor. Ben zaten böyle insanlarla polemiğe girmemeyi çocukluğumda öğrendim. Yahudi veya İsrail karıştı insanlarla hayatımda hiçbir zaman arkadaşlık etmedim. Bu tarz sohbetlere de hiçbir zaman girmedim. Ben zaten Türkiye’de yaşarken çevremde bu konulara daha bilgisiz olan insanlara orada yaşananlara dair bilgilendirmeyi yapmaya çalışıyordum. O zamanlar da şaşırıp “Aa, öyle mi?” diye tep ki verenler oluyordu. Bunları anlatabileceğin insan var, anlatamayacağın insan var. Anlatabileceklerimin hepsine anlattım. Ama zaten benim çevremde çok şükür yargılayabilecek ya da konuyu tek taraflı görebilecek kimse yoktu. 

Ailem de ben de, hepimiz çok üzgünüz. Haberleri basından değil İsrail’deki akrabalarımızdan alıyoruz. Orada ölen askerlerin, kaçırılan çocukların yaşadığı şeyleri biz oradaki akrabalarımızdan duyuyoruz. Bu kadar uzaktayken elimizden üzülmekten başka bir şey gelmiyor.  

Buradaki Portekizli arkadaşlarım olan bitenden çok haberdar değiller. 7 Ekim’den sonra tanıdığım 3-5 Portekizli aile gerçekten üzüntülerini dile getirdiler. Yaşanan bir kabustu çünkü çok beklenmedik bir anda beklemeyen bir kitleyi vurdu. Bu askeri bir savaş değildi. Herkesin başına gelebilecek bir şeydi. Burada tanıdığım insanlar Türk veya Portekizliler herkes gerçekten benim ailemin başına gelmiş gibi üzüntülerini dile getirip bana el uzattılar.  

Türkiye’deki arkadaşlarım çok üzüldüler tabii ki. Benim arkadaş çevremde doktorlar çok var. Onlar çok üzüldüler. Sürekli aradılar. Başka bir kayıp oldu mu, günlük haber alıyor musun diye. Çünkü maalesef Türkiyede haber kaynakları çok kısıtlı ve tek taraflı ve arkadaşlarım haberi benden almaya çalışıyorlar. Özellikle doktor, diş hekimi, avukat gibi meslekleri olan daha bilinçli arkadaşlarım çok sık beni arayıp yeni haberleri benden almaya çalıştılar. Yine en başa dönüp tekrarlıyorum: bu İsrail’den kaynaklanıyor. Olayların yeterince basına yansımamasından kaynaklanıyor. Haber alamadıkları için, tek taraflı medyaya gebe oldukları için haber almak amaçlı sürekli beni aradılar.  

7 Ekim bunun sadece zirvesiysi noktasıydı bunun farkındayım. Biz senelerdir bunları hep yaşıyoruz. 7 Ekim belki İsrail’de gerçekleşti ama daha önce Türkiye’de de benzer şeyler oldu. Neve Şalom Sinagogu’nda, Şişli Sinagogu’nda…  

Portekiz’de [savaşın üzerine] yaşanan tek vandalizm, Porto’daki bir sinagogun kapısına sprey boyayla yazılan bir şeydi. Zaten şahıs bazında bir şeydi. Biz burada hiçbir şey yaşamıyoruz, hiçbir sıkıntı çekmiyoruz.  

Sosyal medyada bir iki yorum yaptığım şeye saçma sapan yorumlar geldi. Sanal ortamda yaptığım yorumda mutlaka antisemit yoruma maruz kalıyorum. Fakat bunları pek ciddiye almıyorum. Bunlar tabii bizzat tanımadığın kişiler. Hatta gerçek kişiler olduklarını bile düşünmüyorum. Ortamı kızıştırmak için oluşturulmuş hesaplar olduğunu düşünüyorum. Klavye şövalyeleri. Çok da önemli insanlar değiller. Zaten illa Yahudilerle alakası olmasına gerek yok; bu tipler her türlü konuda çirkin yorumlar yapıyorlar. Bir sanatçı için de yorum yapsan altına çirkin bir yorum yazıyorlar. Ki şu anda konuştuğumuz konu da Türkiye’nin bazı kesimindeki insanları daha çok rahatsız ettiği için böyle yorumlar geliyor. Mesela ‘bazı şeyleri bilmeden yorum yazıyorsunuz’ dediğin anda, direkt bir bombalamaya maruz kalıyorsun. Hemen ‘çok biliyorsunuz da’ falan tarzı yorumlar geliyor. Onlara cevap vermiyorum. Ben ne istediğimi söyledikten sonra o insanların ne konuştukları benim için çok önemli değil. Orada yüz kişiden on kişisi bana hakaret edebilir ama doksan kişisi en azından doğruyu öğrenmiştir, benim için önemli olan o. Ben genelde daha bilgilendirici yorumlar yazıyordum.  

‘Burada devlet bu yürüyüşleri kolaylaştırmak için uğraşıyor. Her şeyi protesto edebiliyorsun’ 

Portekiz’de kendimi çok güvende hissediyorum. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Herkes ciddi anlamda her istediği hayatı yaşayabiliyor. Bence Avrupa’nın en rahat ülkesi. Herkes Hollanda çok rahat zannediyor. Hayır hiç alakası yok. Burası çok rahat bir ülke. İstediğin her şekilde yaşayabilirsin. İstediğin her hayatı burada yaşayabilirsin. Toplum kurallarını bozmayacak şekilde yaşadığın sürece kimsenin senin yaşam tarzına, dini duruşuna, siyasi duruşuna, Allah inancına karışmıyor. O yüzden de çok özgür ve rahat bir ülke.  

Burada biz sürekli meydanda yürüyüş yapan insanları görüyoruz. Bu insanların polis kontrolünde güvenlikleri sağlanıyor. Yani polis, bu insanlar rahat yürüyebilsin diye yolu kapatıyorlar. Hani dünyada gördüğümüzün tam tersi. Diğer yerlerde yürüyüşü engellemek için polis bir şeyler yapar, burada devlet bu yürüyüşleri kolaylaştırmak için uğraşıyor. Her şeyi protesto edebiliyorsun. Biz buradayken örneğin, iki defa Ukrayna protestosu, bir kere Filistin, bir kere hayvan hakları, bir kere de LGBT hakları için protesto gördük. Bunların hepsi çok nezih ortamlarda çok düzgün bir şekilde gerçekleşti.  

Burada aşırı Filistin taraftarı bazı küçük azınlıklar var, ama belki devletten korktukları için, belki de daha medeni oldukları için bir tehdit oluşturmuyorlar. Bunların tehdit oluşturmasına devlet izin vermiyor diye düşünüyorum. Dediğim gibi, biz Portekiz’de sadece bir tane Filistin protestosuna şahit olduk. Filistin için yapılan gösteride katılım çok fazla değildi. Sakin geçiyor burada zaten protestolar. Onlar da ifade özgürlüklerini kullanıyorlar, bir sıkıntı yok. Herhangi bir tehdit söz konusu değil, ama protesto ettikleri şeyin tek taraflı bilgiden kaynaklandığını düşünüyorum ben. Yani İsrail’in yaşadıklarını kendi ihtiyacı olmasa da dünyadaki diğer Yahudiler için daha fazla duyurması gerekiyor. 

‘Biz Türkiye’deki Yahudiler kendimizi korumak zorundayız’ 

İstanbul’da yaşarken antisemit bir tepkinin nereden geleceğini kestirmek çok zor. İstanbul’da her an her yerde böyle bir tepkiyle karşılaşabilirsin. Yani Yahudi olduğunu saklamak zorundasın, en basitinden. Gölge gibi yaşamak zorundasın. Özellikle bu tip olaylar ve İsrail’in kendisini savunması için yaptığı bu geri püskürtmede bile sen haklarını arayamazsın, sen derdini anlatamazsın ve kendini savunamazsın açıkçası. Biz Türkiye’deki Yahudiler kendimizi korumak zorundayız. Okullar kendini korumak zorunda, sinagoglar kendini korumak zorunda. Devlet desteği tabii ki var, ama bu destek çok kuvvetli değil bence. Oluşabilecek herhangi bir tatsız olayı bastırabilecek kadar kuvvetli olduğunu düşünmüyorum. 

Vatandaşlıktan çıkarma tehdidi ve Yahudilerin fişlenmesi konusu tabii ki etkiledi beni. Sonuçta üzücü gelişmeler ve Türkiye’nin karanlık noktası olarak görüyorum ben bu konuşmaları. Tatsız konuşmalar. Olabilecek şey değil. Türkiye’nin siyasi yapısı değişmedikçe böyle şeylerin olabileceğine inanmıyorum. Ama bir takım başka güçlere hizmet ediyorlar. Ailem için kaygılanıyorum. Onların Türk vatandaşlığından çıkarılıp çıkarılmaması benim için çok önemli değil.   

Ama Türkiye’den taşınamayacak, göç edemeyecek insanlar var. Biz daha genç nesil imkanlarımız var, kalkıp gelebiliriz ama kalıp gelemeyecek yaşlılar, maddi durumu yetersiz insanlar var. O insanlar bu söylemler gerçekleşmese bile huzursuzlar, ben ona üzülüyorum. Söylüyorlar ama  yapacaklarından değil, bu söylemin arkasında başka bir güç olduğunu biliyorum.  

‘Türkiye ve İsrail’in siyasetinin her zaman paralel gittiğini düşünüyorum’ 

İsrail’in de Türkiye’nin üzerinde bir gücü olduğuna çok inanıyorum. Bu kadar çok ‘astık kestik’ konuşmalar yapılıyor İsrail hakkında, ama ben Türkiye ve İsrail’in siyasetinin her zaman paralel gittiğini düşünüyorum. Zaman zaman sadece belli bir siyasi amaç için  bir takım söylemler yapılıyor, ama sonra tekrar gerçek siyasete baktığınız zaman iyice okuduğunuz zaman çok paralel bir yönde ilerlediklerini görebiliyorsunuz. Ortak işler, ortak çıkarlar var. Bu konuşmalar sadece orada yaşayan Yahudileri üzüyor.  Yoksa bunlar gerçekleşebilecek şeyler değil. Yok vatandaşlıktan çıkaralım, yok fişleyelim… Bunlar insanlık suçudur. Türkiye bunu yapabilecek cesarete sahip değil. Önce Türkiye’deki rejimin değişmesi lazım. Türkiye’deki rejimin değişeceğini düşünmüyorum çünkü şu anki rejim en kolay rejim onlar için. Bu rejim sayesinde şu anki siyasi durumdalar, sadece kendi seçmenini bir şekilde istediğini ufak ufak zaman zaman mutlu etmek için veriyor diye düşünüyorum ben. Çok fazla siyasetin içerisinde değilim, ama böyle düşünüyorum. Benim için onların ne dediği önemli değil, oradaki halkımın ne kadar üzüldüğü daha önemli. 

Eğer bir şansım olsaydı İsrail’deki hükümete: diasporadaki Yahudileri daha çok düşünmeleri gerektiğini söylemek isterdim. Yani bizim açımızdan da düşünsünler, dünyada yaşanan Yahudiler açısından da düşünsünler, daha fazla meydana çıksınlar, daha fazla anlatsınlar…  

İki tane resim sosyal medyada zar zor paylaşıldı. Biz onları da Twitter’dan oradan buradan gördük. Yani böyle olmamalı. Ülkelerin medyaları taraflı olabilir çok önemli değil, sosyal medya zaten çok geniş bir yelpaze bunu kullan! Belki benim ülkemde sınırlı bir medya olabilir, ama zaten kimse bu haberleri televizyondan izlemiyor ki! Hepimiz sosyal medyadan takip ediyoruz. Sen de anlat. Neden ölen askerleri akrabalardan duyuyoruz? Neden saldırıları sadece akrabalardan duyuyoruz? Benim annemin kuzeni telefon açıyor: ‘bugün iki çocuk daha öldü,’ diyor, öbür kuzeni arıyor: ‘bir asker daha öldü,’ diyor. Biz bunları neden medyada duymuyoruz? Dünyanın bunları duyması lazım. İşte o zaman dünyadaki insanlar bunun haksız bir saldırı olmadığını anlayabilirler. O zaman belki dünyadaki Yahudilerin yaşadığı stres de daha azalır diye düşünüyorum. 

Or Ahayim Hastanesi önünde olan olaya çok üzüldüm. Türkiye’deki doktor arkadaşlarım da tepkili yaklaştılar bu olaya. Onlar da bu protestonun ne kadar gereksiz olduğunu söylediler. Benim Türk arkadaşlarım ben üzülmemeyim diye bana telefonlar açıyorlar. Diyorlar ki ‘Bunlar saçma sapan şeyler, sakın üzülme, siz bizim ailemizsiniz, dostumuzsunuz,’ diyorlar. Bunu bir kişi değil, çok kişi arayıp söyledi. Yaşanılanlar için cahiliye dönemi diyebiliriz yani. Bir takım gruplar tarafından pompalanıp yapılıyor. Olumsuzluk çıkartmaya çalışıyorlar, ama bu hep vardı ve hep olacak, olmaması için de kimsenin bir çaba sarf ettiğini görmüyorum açıkçası. Sinek küçük ama bizim açımızdan mide bulandırıyor maalesef. 

‘Yahudilikte böyle bir kadercilik var. Biz kaderciliğe inanıyoruz’ 

Yakın tarihi okumayı ben severim, orada da görüyoruz, Yahudilerin en büyük problemleri kendilerini savunamamak. Savunamamak derken güç savunması anlamında değil. Yaşadıkları şeyleri kişiliklerini, toplumlarını dünyaya anlatamamaktan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.  

İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylar da… Kader diyorlar ama 6 milyon insan orada… Ayaklansa en azından bir kısmı kurtulabilirdi diye düşünüyorsun. Büyük bir güç… Neden kendilerini savunmadılar?  

Yahudiler İsrail’in kurulmasından önce kendilerini hiçbir ortamda savunamıyorlardı. Şimdi de bir sürü dedikodu, komplo teorisi çıkıyor ancak hiçbir savunma yok. Oysa haklısın, güçlüsün neler yaşıyorsun anlat bilsinler. Hangi okulların altı bomba imalathanesi, hangi hastanelerin altı terörist yuvası…. Veya anlatılıyorsa da, ben duymuyorum veya sosyal medyada görmüyorum. Benim çevremden de ‘sizinkiler savunma yaptı,’ diye bir haber gelmedi bana. Bu New York’taki tünel olayı patladı, kimse bir savunma yapmadı! Kimse açıklamadı. Bu kadercilik bizde var galiba. Yahudilikte böyle bir kadercilik var. Biz kaderciliğe inanıyoruz. Ve bir şey olduğu zaman da kader, oldu vs. diyoruz.  

Şu sıralarda bir kitap okuyorum. Auschwitz’te olan olayları bir haham anlatıyor: ‘Her şey çok kötüye gitmeden iyi olmayacak,’ diyor. Ya neden çok kötüye gitmesini bekliyoruz? Neden kendimizi savunduğumuzu anlatmıyoruz? Eğer bu çağ sosyal medya çağıysa o zaman sosyal medyayı kullanarak daha fazla kendimi anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.  

7 Ekim saldırıları oldu, doğru dürüst hiçbir şey açıklamadılar. Biraz bizde de kabahat var. Araplarda küçük bir olay oluyor feryat figan dünyayı ayağa kaldırıyorlar. Zaten nüfus olarak biz dünya çapında aziz ama güçlüyüz, o yüzden kıskanılıyoruz. Ben buna inanıyorum gerçekten kıskanılıyoruz çünkü azız ama güçlüyüz bir şekilde bunu becerebilmişiz.  

Bize her zaman bir takım saldırılar yapılacak. Bunların karşılığında da savunalım kendimizi ve nedenini dünya bilsin. Bence bu yüzden de antisemitizm artıyor. Zaten azız, gölge gibi yaşamışız ve bu yaşam tarzının sonucu olarak bunlara katlanmak zorundayız. Eğer böyle yaşayacaksak katlanacağız. Eğer katlanamıyorsak da kendimizi savunacağız ve anlatacağız. 

7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.

Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.