Bir gün haberlerde bir kişinin kendisinden biraz farklı giyinen, konuşan, düşünen komşusunu evinin bodrumuna kilitleyip zehirli gazla öldürdüğünü duysak herhalde ilk şoku atlattıktan sonra bu kişiyi psikopat addeder, iflah olmayacağını düşünür ve derhal toplumdan uzaklaştırılması gerektiğini savunuruz. Bu kötülüğü bir kişi değil binlerce kişi sistematik bir şekilde yaptığında ise bu durumu bireylerin patolojik davranışlarından öte toplumun psikolojisiyle açıklamak gerekir. Nasıl olur da sıradan vatandaşlar, yurttaşlarına karşı akıl almaz gaddarca eylemlerde bulunur veya bunlara müsamaha gösterir.
Bu soru akıllara Hannah Arendt’in çokça tartışılan Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün Sıradanlığı kitabını getiriyor aslında. Eleştirilerin aksine, tarihin gördüğü en büyük örgütlü kötülüklerden Holokost’a neden olan toplum davranışını anlamaya çabalamak bence bu vahşeti sıradanlaştırmak veya failleri aklamak değil, tarihin tekerrür etmesinin önüne geçmeye çalışmaktır.
Temelleri 20. yüzyılın başında atılan sosyal psikoloji alanı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “Böyle bir şey nasıl olmuş olabilir?” sorusuna aranan cevaplarla bambaşka bir noktaya taşındı.1 Sosyal psikoloji alanının öncülerinden Kurt Lewin, Solomon Asch, Stanley Milgram ve Henri Tajfel, Holokost’u anlamak için sonradan filmlere, belgesellere konu olan çalışmalar gerçekleştirdiler.
Bahsettiğim bu dört isim de Yahudiydi ve Holokost’ta aile bireylerini kaybetmişlerdi.2 Bir olayı gerçekten anlayabilirseniz, onu değiştirmek veya önlemek için gerekli araçları da bulabilirsiniz düşüncesi ile hareket eden bu dört büyük bilim insanının çalışmaları insanların sosyal davranışlarına hala ışık tutuyor.
Bu yazıda amacım, bir soykırımı sosyal psikoloji teorileriyle açıklamaya çalışmaktan ziyade Nazi Almanyası dönemine tanıklık eden dört Yahudi bilim insanının çalışmalarının sosyal psikoloji alanına nasıl yön verdiğini anlatmak.
Davranışlar bireysel ve çevresel faktörlerin etkileşiminin sonucudur
Deneysel sosyal psikolojinin babası olarak tanınan Kurt Lewin 1890’da Polonya’nın Mogilno kasabasında doğdu.1905’de ise ailesiyle Berlin’e taşındı ve eğitim hayatını Almanya’da sürdürdü.1933’de öğretim üyesi olduğu Berlin Üniversitesi’nden, yükselişe geçen Nazizm’i protesto etmek amacıyla istifa etti ve Amerika’ya taşındı.
Amerika’da o yıllarda otokrasinin demokrasiden daha verimli olduğunu savunan görüşler tartışılıyordu. Otokrasiyi bizzat tecrübe eden Lewin belki de bu görüşün tersini kanıtlamak umuduyla farklı liderlik tarzlarının insanlar üzerindeki etkisini araştıran çalışmalar yaptı. Elişi dersindeki çocuklarla yaptığı çalışmada, otokratik lidere sahip grubun bazı görevlerde daha verimli olduğunu fakat lider sınıfı terk ettiğinde çocukların işi bıraktığını ve demokratik liderin grubundaki çocukların daha yaratıcı, işbirlikçi, yaptığı işten tatmin ve daha az agresif olduğunu gözlemledi.3
Daha önce, ailenin çocukların davranışına büyük ölçüde yön verdiği düşünülürken, bu çalışmalarla birlikte sosyal çevrenin de davranışlarda çok etkili olduğu ve çevresel koşullara bağlı olarak bireylerin davranışlarının değişebileceği düşüncesi hâkim olmaya başladı. Daha sonra Lewin’in, bireysel özelliklerin çevresel özelliklerle etkileşime girerek davranışa neden olduğunu ifade eden B = ƒ (P, E)4 formülü sosyal psikolojinin yapıtaşlarını oluşturacaktı.5 Bu teori, sıradan bir insanın çevresel koşullara bağlı olarak nasıl akıl almaz kötülüklere alet olabileceğine de işaret ediyor aslında.
Lewin’in Polonya ve Almanya’da maruz kaldığı antisemitizm ve asimilasyon baskıları akademik çalışmalarını büyük ölçüde etkiledi. Kariyeri boyunca sosyal sorunlarla ilgilendi ve sosyal psikoloji araştırmaları ile bu sorunlara çare aradı. İlk başlarda iş memnuniyeti ve işçilerin eğitimi üzerine çalışan Lewin daha sonraları gruplar arası ilişkiler ve çatışma ile ilgilendi. Faşizm ve antisemitizm ile ilgili tecrübelerinden ilhamla grupları tanımlamak için grup üyelerinin benzerliklerinden öte kaderlerinin birbirlerine bağlılığının daha kullanışlı olduğunu düşündü. Farklı ulusal kimliklere ve dini görüşlere rağmen Yahudiler bir gruptu çünkü Holokost’un gösterdiği üzere kaderleri ortaktı.6
İnsan dışlanmamak adına inanması güç şeyler yapabiliyor!
1907’de Polonya’nın Varşova kentinde doğan, 1920’de ise New York’a göç eden Solomon Asch’ın çalışmalarında da Yahudi kimliğinin izlerini görebiliriz. Asch çocukken, bir Pesah akşamı masada kimsenin oturmadığı tarafa da bir şarap bardağı koyulduğunu fark eder ve bu durumu sorgular. Amcası da o bardağın İlyas peygamber için olduğunu, ilerleyen saatlerde eve gelip şaraptan bir yudum alacağını söyler. Asch bütün gece bardağı izler ve sonunda şarap miktarının gerçekten de azaldığını düşünür. Bu anı, yıllar sonra yapacağı, çoğunluğun fikir birliğinin bireylerin düşüncelerine hatta görsel algılarına etkisini gösteren deneyi için ilham olacaktı.7
Asch, (1951) meşhur sosyal uyma deneyinde denekleri bir grup insanla beraber bir odaya alır. Bir elindeki kartta bir çizgi, diğer elindeki kartta ise farklı uzunluklarda üç çizgi gösterir ve üç çizgiden hangisinin diğer elindeki karttaki tek çizgiyle aynı uzunlukta olduğunu sorar. Aslında cevap nettir fakat iki üç deneme sonrasında odadaki denek rolü yapan diğer kişiler bilerek yanlış cevabı verir. Deneklerin %32’si her seferinde, %75 ise en az bir kere çoğunluğun yanlış cevabına katılır. Sonrasında yapılan röportajlarda çoğu katılımcı aslında doğru cevabın o olmadığını bildiklerini ama garipsenme endişesiyle diğer kişilere uyduklarını söylerler.8
Asch’ın çalışması bize insanların çok kolay bir şekilde etrafındaki diğer kişilerin etkisinde kalabildiğini ve dışlanmamak adına inanması imkânsız gözüken fikirleri bile savunabileceğini gösteriyor. Asch’ın makalelerinde bu deneyle Holokost arasında doğrudan bir bağ kuran herhangi bir bölüm bulamadım fakat Holokost’a giden yolda önyargıların, Yahudilerle ilgili komplo teorilerinin ve ayrımcı davranışların yayılmasında ve norm haline gelmesinde kuşkusuz sosyal uyma fenomeninin rolü büyük.
O dönemde birçok insan Yahudilerle ilgili kötü fikirlere inanmasalar dahi sosyal çevrelerinden dışlanmamak için ayrımcı davranışları devam ettirdiler ve katliamlara göz yumdular. Asch’ın deneyinde çoğunluğa uymanın kimseye bir zararı, ciddi bir sonucu yoktu elbette. Peki, deneklerden tanımadıkları insanlara öldürücü şok vermeleri istense kaç kişi, hangi koşullarda bunu yapabilirdi?
İtaat eden insan eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeyi bırakır
Sonradan üzerine film çekilecek sosyal psikolojinin belki de en ünlü deneyini yapan Stanley Milgram, 1933’de New York’ta doğdu. Holokost’ta ailesinin bir kısmı hayatını kaybetmiş bir kısmı da kaçıp New York’a, Milgram’ın yanına gelmişlerdi. Milgram bir mektubunda, Lewin’in deyimiyle Yahudi kimliğinin kaderinden tesadüfen kaçışını söyle ifade eder; “1922’de Prag’ın Almanca konuşan Yahudi cemaatinde doğmalı ve yirmi yıl kadar sonra bir gaz odasında ölmeliydim. Bronx Hastanesinde nasıl dünyaya geldiğimi asla tam olarak anlayamayacağım.”9
Kurt Lewin ve Solomon Asch’ın çalışmaları, farklı açılardan Holokost’u anlamaya yardımcı olsa da bu vahşete götüren toplum davranışını doğrudan açıklamayı hedeflemiyordu. Milgram’ın Yahudi kimliğine bağlılığı, araştırmalarında Holokost’un nasıl gerçekleşmiş olabileceğine bir cevap aramasına ve otoriteye itaat konusuna odaklanmasına yol açtı.10
Belki de çoğumuzun bildiği ünlü deneyde, öncelikle katılımcılar öğretmen veya öğrenci olacaklarını öğrenmek üzere düzmece bir kura çekiyorlar ve öğretmen olan denek “öğrenciye” bazı sözcük çiftleri okuyor. Sonra, “öğrenci” bir başka odaya alınıyor ve sözde elektrikli sandalyeye oturtuluyor. Odadaki araştırmacı öğretmene sözcüklerin doğru eşleştirilmediği durumlarda öğrenciye elektrik akımı vermesini söylüyor. Elektik akımı her yanlış cevapta 15 volt artarak gerçekte ölümcül olabilecek 450 volta kadar çıkabiliyor. Öğretmen olan deneğin gerçekten şok verdiğine inanması için acı ifade eden ses efektleri kullanılıyor.
Öğretmen deneyi durdurmak isterse otorite konumundaki araştırmacı sırasıyla şu cümleleri söylüyor “Lütfen devam edin”, “Deney için devam etmeniz gerekiyor”, “Devam etmeniz kesinlikle çok önemli”, “Başka seçeneğiniz yok, devam etmek zorundasınız” ve tüm bunlardan sonra hala ısrar etmesi durumunda deneyi durduruyor. Sonuç olarak her ne kadar deneklerin yüzde 65’i testin belli bir noktasında durmak istiyor ve endişe, stres belirtileri gösteriyor olsalar da öğrenciye 450 volt elektrik akımını uyguluyorlar. Bu deney 50 yıl sonra Santa Clara Üniversitesinde Jerry Burger tarafından günümüzün etik standartlarına uyacak şekilde tekrar ediliyor ve benzer sonuçlar ortaya çıkıyor.11
Milgram bu şok edici sonucu şöyle açıklıyor: “İtaatin özü, bir kişinin kendisini başka bir kişinin isteklerini yerine getirme aracı olarak görmesi ve bu nedenle eylemlerinden artık kendisini sorumlu görmemesi gerçeğinden oluşur. Kişide bu kritik bakış açısı değişikliği meydana geldiğinde, itaatin tüm temel özellikleri bunu takip eder.“12
Hiç şüphesiz otoriteye itaat bir soykırımı tek başına açıklamak için yeterli değil fakat Amerika’da yapılan bu deney masum insanları öldürme pahasına otoriteye itaat davranışının Nazi Almanya’sına özgü olmadığını, demokratik liberal ülkelerde de gerçekleşebileceğini göstermesi açısından halen büyük önemli taşıyor.
Sosyal kimlikler var olduğu sürece önyargılar kaçınılmaz
Sosyal uyma ve itaat herhangi bir katliamda rolü oynayabilir ancak soykırımı diğer katliamlardan ayıran ırk, etnisite, din gibi sosyal kimlik temelli olmasıdır. Sonuç olarak Naziler Avrupa’da antisemitizmi yoktan var etmediler…
Sosyal psikolojideki gruplar arası ilişkiler ve önyargı literatürünü derinden etkileyecek olan sosyal kimlik teorisini öne süren Henri Tajfel 1919’da Polonya’da doğdu. Daha sonra eğitimi için Fransa’ya gitti ve 2. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak Fransız ordusuna katıldı. Almanlar tarafından tutsak alınmasına rağmen hayatta kalmayı başardı ama ailesinin neredeyse bütün fertleri ve yakınları öldürüldü. Tajfel Holokost’tan sonra, ona çok acı verdiği için anadilinde konuşmayı reddetti.13
Bu travmatik deneyimler Tajfel’in akademik kariyerini büyük ölçüde şekillendirdi. Önceden sadece bazı kişilik özelliklere sahip insanların önyargılı olmaya yatkın olduğu düşünülürken Tajfel bunun yanlış olduğuna inanıyordu. Ona göre, her türlü karakterdeki bireylerin desteği olmaksızın Nazizm’in ülkeyi bu denli etkisi altına alması mümkün değildi. Bu yüzden de önyargının köklerini olağandışı kişilik tiplerinde değil sıradan düşünme sürecinde aradı.14
John Turner ile geliştirdikleri sosyal kimlik teorisine göre insanlar kendilerini grup üyeliği üzerinden tanımlama eğilimindeler ve kendileri ile ilgili olumlu hissetmek için üyesi oldukları grubun diğer gruplara nazaran daha iyi olduğunu düşünmeleri gerekir. Teoriye göre hiçbir anlam ifade etmeyen rastgele gruplarda bile bu eğilim görülebilir.
Minimum grup paradigması çerçevesinde yaptığı deneylerde Tajfel denekleri bir kağıt üzerindeki nokta sayısını tahmin etme veya iki ressam arasında seçim yapma gibi anlamsız bir kritere göre ikiye ayırıyor ve onlardan belirli bir puanı diğer katılımcılara dağıtmalarını istiyor. Aslında denekler rastgele bir şekilde gruplara ayrılıyorlar. Diğer katılımcılarla ilgili tek bilinen şey ise hangi gruba ait oldukları. Sonuçlar, deneklerin kendi gruplarından kişilere daha fazla puan/para verdiğini yani hiçbir anlamı olmayan ve geçici kategorilerde bile kendi gruplarını kayırdıklarını gösteriyor.15
Genelde büyük anlamlar yüklenen ulusal, etnik veya dini grupların aksine geçmişte ve gelecekte ortak hiçbir şey paylaşmamış veya paylaşmayacak olan, birbirlerini hiç tanımayan, hiçbir çıkar ilişkisi olmayan kişiler, rastgele bir şekilde sadece aynı grupta oldukları için bu kişileri kayırıyorlar.
Holokost’u anlama çabasının şekillendirdiği bir bilim dalı: Sosyal Psikoloji
Soykırım tek bir teoriyle açıklanamayacak kadar çok katmanlı bir olgu ve hiç şüphesiz sosyal psikolojik faktörlerin yanı sıra sosyolojik, politik, tarihsel, teknolojik faktörlerin de büyük etkisi var. Aslında bu yazının amacı sınırlı sayıda katılımcılarla çoğu laboratuvarda gerçekleşmiş deneylerle Holokost’un neden olduğunu açıklamak değil, Holokost’u anlama çabasının bir bilim alanına nasıl yön verdiğini göstermekti.
Yazıda bahsi geçen dört bilim insanı Kurt Lewin, Solomon Asch, Stanley Milgram ve Henri Tajfel, Holokost’tan farklı derecelerde etkilenmiş, yakınlarını kaybetmişlerdi. Belki de bu yüzden yaptıkları araştırmalar onlar için bir ünvan veya prestij meselesinden çok insanın sıradan kötülüğe eğilimini açığa çıkartarak soykırıma gidebilecek davranışlara karşı toplumu uyarma meselesiydi. Bu sayede de yaptıkları bilim günümüze kadar geldi ve kendilerinden sonra gelecek sayısız sosyal psikoloğa ilham oldular.
*Bu yazı 25 Ocak 2020’da BBC Radio’da yayınlanan “The Science of Evil” podcast bölümünden ilham alınarak yazılmıştır.
1 Pettigrew, T. F. (2020). History of Social Psychology at Mid-20th Century. In Oxford Research Encyclopedia of Psychology.
2 BBC. (2020, January 25). Archive on 4, the Science of Evil. BBC Radio 4. Retrieved January 29, 2023, from https://www.bbc.co.uk/programmes/m000drbx
3 BBC, 2020
4 “B” – behavior (davranış), “P” – person (kişi), “E” – environment (çevre)
5 Reclaiming Kurt Lewin. Jewish Currents. (n.d.). Retrieved January 29, 2023, from https://jewishcurrents.org/reclaiming-kurt-lewin
6 Lewin, M. (1992). The impact of Kurt Lewin’s life on the place of social issues in his work. Journal of Social Issues, 48(2), 15-29.
7 Ceraso, J., Gruber, H., Rock, I., & Rock, I. (1990). On Solomon Asch. The legacy of Solomon Asch: Essays in cognition and social psychology, 3-19.
8 Asch, S. E. (1951). Effects of group pressure upon the modification and distortion of judgments. Groups, leadership, and men, 177-190.
9 Blass, T. (2002). The man who shocked the world. Psychology Today. Retrieved January 30, 2023, from https://www.psychologytoday.com/us/articles/200203/the-man-who-shocked-the-world
10 Blass T. (2009). From New Haven to Santa Clara: A historical perspective on the Milgram obedience experiments. The American psychologist, 64(1), 37–45.
11 Burger, J. M. (2009). Replicating Milgram: Would people still obey today?. American psychologist, 64(1), 1.
12 Milgram, S. (2019). Obedience to authority: An experimental view. Harpercollins.
13 BBC, 2020
14 Reicher, S. Tajfel, Henri. History of Social Psychology. Retrieved January 30, 2023, from https://history.easp.eu/people/tajfel-henri
15 Tajfel, H., & Turner, J. C. (2004). The social identity theory of intergroup behavior. In Political psychology (pp. 276-293). Psychology Press.
Bir gün haberlerde bir kişinin kendisinden biraz farklı giyinen, konuşan, düşünen komşusunu evinin bodrumuna kilitleyip zehirli gazla öldürdüğünü duysak herhalde ilk şoku atlattıktan sonra bu kişiyi psikopat addeder, iflah olmayacağını düşünür ve derhal toplumdan uzaklaştırılması gerektiğini savunuruz. Bu kötülüğü bir kişi değil binlerce kişi sistematik bir şekilde yaptığında ise bu durumu bireylerin patolojik davranışlarından öte toplumun psikolojisiyle açıklamak gerekir. Nasıl olur da sıradan vatandaşlar, yurttaşlarına karşı akıl almaz gaddarca eylemlerde bulunur veya bunlara müsamaha gösterir.
Bu soru akıllara Hannah Arendt’in çokça tartışılan Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün Sıradanlığı kitabını getiriyor aslında. Eleştirilerin aksine, tarihin gördüğü en büyük örgütlü kötülüklerden Holokost’a neden olan toplum davranışını anlamaya çabalamak bence bu vahşeti sıradanlaştırmak veya failleri aklamak değil, tarihin tekerrür etmesinin önüne geçmeye çalışmaktır.
Temelleri 20. yüzyılın başında atılan sosyal psikoloji alanı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “Böyle bir şey nasıl olmuş olabilir?” sorusuna aranan cevaplarla bambaşka bir noktaya taşındı.1 Sosyal psikoloji alanının öncülerinden Kurt Lewin, Solomon Asch, Stanley Milgram ve Henri Tajfel, Holokost’u anlamak için sonradan filmlere, belgesellere konu olan çalışmalar gerçekleştirdiler.
Bahsettiğim bu dört isim de Yahudiydi ve Holokost’ta aile bireylerini kaybetmişlerdi.2 Bir olayı gerçekten anlayabilirseniz, onu değiştirmek veya önlemek için gerekli araçları da bulabilirsiniz düşüncesi ile hareket eden bu dört büyük bilim insanının çalışmaları insanların sosyal davranışlarına hala ışık tutuyor.
Bu yazıda amacım, bir soykırımı sosyal psikoloji teorileriyle açıklamaya çalışmaktan ziyade Nazi Almanyası dönemine tanıklık eden dört Yahudi bilim insanının çalışmalarının sosyal psikoloji alanına nasıl yön verdiğini anlatmak.
Davranışlar bireysel ve çevresel faktörlerin etkileşiminin sonucudur
Deneysel sosyal psikolojinin babası olarak tanınan Kurt Lewin 1890’da Polonya’nın Mogilno kasabasında doğdu.1905’de ise ailesiyle Berlin’e taşındı ve eğitim hayatını Almanya’da sürdürdü.1933’de öğretim üyesi olduğu Berlin Üniversitesi’nden, yükselişe geçen Nazizm’i protesto etmek amacıyla istifa etti ve Amerika’ya taşındı.
Amerika’da o yıllarda otokrasinin demokrasiden daha verimli olduğunu savunan görüşler tartışılıyordu. Otokrasiyi bizzat tecrübe eden Lewin belki de bu görüşün tersini kanıtlamak umuduyla farklı liderlik tarzlarının insanlar üzerindeki etkisini araştıran çalışmalar yaptı. Elişi dersindeki çocuklarla yaptığı çalışmada, otokratik lidere sahip grubun bazı görevlerde daha verimli olduğunu fakat lider sınıfı terk ettiğinde çocukların işi bıraktığını ve demokratik liderin grubundaki çocukların daha yaratıcı, işbirlikçi, yaptığı işten tatmin ve daha az agresif olduğunu gözlemledi.3
Daha önce, ailenin çocukların davranışına büyük ölçüde yön verdiği düşünülürken, bu çalışmalarla birlikte sosyal çevrenin de davranışlarda çok etkili olduğu ve çevresel koşullara bağlı olarak bireylerin davranışlarının değişebileceği düşüncesi hâkim olmaya başladı. Daha sonra Lewin’in, bireysel özelliklerin çevresel özelliklerle etkileşime girerek davranışa neden olduğunu ifade eden B = ƒ (P, E)4 formülü sosyal psikolojinin yapıtaşlarını oluşturacaktı.5 Bu teori, sıradan bir insanın çevresel koşullara bağlı olarak nasıl akıl almaz kötülüklere alet olabileceğine de işaret ediyor aslında.
Lewin’in Polonya ve Almanya’da maruz kaldığı antisemitizm ve asimilasyon baskıları akademik çalışmalarını büyük ölçüde etkiledi. Kariyeri boyunca sosyal sorunlarla ilgilendi ve sosyal psikoloji araştırmaları ile bu sorunlara çare aradı. İlk başlarda iş memnuniyeti ve işçilerin eğitimi üzerine çalışan Lewin daha sonraları gruplar arası ilişkiler ve çatışma ile ilgilendi. Faşizm ve antisemitizm ile ilgili tecrübelerinden ilhamla grupları tanımlamak için grup üyelerinin benzerliklerinden öte kaderlerinin birbirlerine bağlılığının daha kullanışlı olduğunu düşündü. Farklı ulusal kimliklere ve dini görüşlere rağmen Yahudiler bir gruptu çünkü Holokost’un gösterdiği üzere kaderleri ortaktı.6
İnsan dışlanmamak adına inanması güç şeyler yapabiliyor!
1907’de Polonya’nın Varşova kentinde doğan, 1920’de ise New York’a göç eden Solomon Asch’ın çalışmalarında da Yahudi kimliğinin izlerini görebiliriz. Asch çocukken, bir Pesah akşamı masada kimsenin oturmadığı tarafa da bir şarap bardağı koyulduğunu fark eder ve bu durumu sorgular. Amcası da o bardağın İlyas peygamber için olduğunu, ilerleyen saatlerde eve gelip şaraptan bir yudum alacağını söyler. Asch bütün gece bardağı izler ve sonunda şarap miktarının gerçekten de azaldığını düşünür. Bu anı, yıllar sonra yapacağı, çoğunluğun fikir birliğinin bireylerin düşüncelerine hatta görsel algılarına etkisini gösteren deneyi için ilham olacaktı.7
Asch, (1951) meşhur sosyal uyma deneyinde denekleri bir grup insanla beraber bir odaya alır. Bir elindeki kartta bir çizgi, diğer elindeki kartta ise farklı uzunluklarda üç çizgi gösterir ve üç çizgiden hangisinin diğer elindeki karttaki tek çizgiyle aynı uzunlukta olduğunu sorar. Aslında cevap nettir fakat iki üç deneme sonrasında odadaki denek rolü yapan diğer kişiler bilerek yanlış cevabı verir. Deneklerin %32’si her seferinde, %75 ise en az bir kere çoğunluğun yanlış cevabına katılır. Sonrasında yapılan röportajlarda çoğu katılımcı aslında doğru cevabın o olmadığını bildiklerini ama garipsenme endişesiyle diğer kişilere uyduklarını söylerler.8
Asch’ın çalışması bize insanların çok kolay bir şekilde etrafındaki diğer kişilerin etkisinde kalabildiğini ve dışlanmamak adına inanması imkânsız gözüken fikirleri bile savunabileceğini gösteriyor. Asch’ın makalelerinde bu deneyle Holokost arasında doğrudan bir bağ kuran herhangi bir bölüm bulamadım fakat Holokost’a giden yolda önyargıların, Yahudilerle ilgili komplo teorilerinin ve ayrımcı davranışların yayılmasında ve norm haline gelmesinde kuşkusuz sosyal uyma fenomeninin rolü büyük.
O dönemde birçok insan Yahudilerle ilgili kötü fikirlere inanmasalar dahi sosyal çevrelerinden dışlanmamak için ayrımcı davranışları devam ettirdiler ve katliamlara göz yumdular. Asch’ın deneyinde çoğunluğa uymanın kimseye bir zararı, ciddi bir sonucu yoktu elbette. Peki, deneklerden tanımadıkları insanlara öldürücü şok vermeleri istense kaç kişi, hangi koşullarda bunu yapabilirdi?
İtaat eden insan eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeyi bırakır
Sonradan üzerine film çekilecek sosyal psikolojinin belki de en ünlü deneyini yapan Stanley Milgram, 1933’de New York’ta doğdu. Holokost’ta ailesinin bir kısmı hayatını kaybetmiş bir kısmı da kaçıp New York’a, Milgram’ın yanına gelmişlerdi. Milgram bir mektubunda, Lewin’in deyimiyle Yahudi kimliğinin kaderinden tesadüfen kaçışını söyle ifade eder; “1922’de Prag’ın Almanca konuşan Yahudi cemaatinde doğmalı ve yirmi yıl kadar sonra bir gaz odasında ölmeliydim. Bronx Hastanesinde nasıl dünyaya geldiğimi asla tam olarak anlayamayacağım.”9
Kurt Lewin ve Solomon Asch’ın çalışmaları, farklı açılardan Holokost’u anlamaya yardımcı olsa da bu vahşete götüren toplum davranışını doğrudan açıklamayı hedeflemiyordu. Milgram’ın Yahudi kimliğine bağlılığı, araştırmalarında Holokost’un nasıl gerçekleşmiş olabileceğine bir cevap aramasına ve otoriteye itaat konusuna odaklanmasına yol açtı.10
Belki de çoğumuzun bildiği ünlü deneyde, öncelikle katılımcılar öğretmen veya öğrenci olacaklarını öğrenmek üzere düzmece bir kura çekiyorlar ve öğretmen olan denek “öğrenciye” bazı sözcük çiftleri okuyor. Sonra, “öğrenci” bir başka odaya alınıyor ve sözde elektrikli sandalyeye oturtuluyor. Odadaki araştırmacı öğretmene sözcüklerin doğru eşleştirilmediği durumlarda öğrenciye elektrik akımı vermesini söylüyor. Elektik akımı her yanlış cevapta 15 volt artarak gerçekte ölümcül olabilecek 450 volta kadar çıkabiliyor. Öğretmen olan deneğin gerçekten şok verdiğine inanması için acı ifade eden ses efektleri kullanılıyor.
Öğretmen deneyi durdurmak isterse otorite konumundaki araştırmacı sırasıyla şu cümleleri söylüyor “Lütfen devam edin”, “Deney için devam etmeniz gerekiyor”, “Devam etmeniz kesinlikle çok önemli”, “Başka seçeneğiniz yok, devam etmek zorundasınız” ve tüm bunlardan sonra hala ısrar etmesi durumunda deneyi durduruyor. Sonuç olarak her ne kadar deneklerin yüzde 65’i testin belli bir noktasında durmak istiyor ve endişe, stres belirtileri gösteriyor olsalar da öğrenciye 450 volt elektrik akımını uyguluyorlar. Bu deney 50 yıl sonra Santa Clara Üniversitesinde Jerry Burger tarafından günümüzün etik standartlarına uyacak şekilde tekrar ediliyor ve benzer sonuçlar ortaya çıkıyor.11
Milgram bu şok edici sonucu şöyle açıklıyor: “İtaatin özü, bir kişinin kendisini başka bir kişinin isteklerini yerine getirme aracı olarak görmesi ve bu nedenle eylemlerinden artık kendisini sorumlu görmemesi gerçeğinden oluşur. Kişide bu kritik bakış açısı değişikliği meydana geldiğinde, itaatin tüm temel özellikleri bunu takip eder.“12
Hiç şüphesiz otoriteye itaat bir soykırımı tek başına açıklamak için yeterli değil fakat Amerika’da yapılan bu deney masum insanları öldürme pahasına otoriteye itaat davranışının Nazi Almanya’sına özgü olmadığını, demokratik liberal ülkelerde de gerçekleşebileceğini göstermesi açısından halen büyük önemli taşıyor.
Sosyal kimlikler var olduğu sürece önyargılar kaçınılmaz
Sosyal uyma ve itaat herhangi bir katliamda rolü oynayabilir ancak soykırımı diğer katliamlardan ayıran ırk, etnisite, din gibi sosyal kimlik temelli olmasıdır. Sonuç olarak Naziler Avrupa’da antisemitizmi yoktan var etmediler…
Sosyal psikolojideki gruplar arası ilişkiler ve önyargı literatürünü derinden etkileyecek olan sosyal kimlik teorisini öne süren Henri Tajfel 1919’da Polonya’da doğdu. Daha sonra eğitimi için Fransa’ya gitti ve 2. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak Fransız ordusuna katıldı. Almanlar tarafından tutsak alınmasına rağmen hayatta kalmayı başardı ama ailesinin neredeyse bütün fertleri ve yakınları öldürüldü. Tajfel Holokost’tan sonra, ona çok acı verdiği için anadilinde konuşmayı reddetti.13
Bu travmatik deneyimler Tajfel’in akademik kariyerini büyük ölçüde şekillendirdi. Önceden sadece bazı kişilik özelliklere sahip insanların önyargılı olmaya yatkın olduğu düşünülürken Tajfel bunun yanlış olduğuna inanıyordu. Ona göre, her türlü karakterdeki bireylerin desteği olmaksızın Nazizm’in ülkeyi bu denli etkisi altına alması mümkün değildi. Bu yüzden de önyargının köklerini olağandışı kişilik tiplerinde değil sıradan düşünme sürecinde aradı.14
John Turner ile geliştirdikleri sosyal kimlik teorisine göre insanlar kendilerini grup üyeliği üzerinden tanımlama eğilimindeler ve kendileri ile ilgili olumlu hissetmek için üyesi oldukları grubun diğer gruplara nazaran daha iyi olduğunu düşünmeleri gerekir. Teoriye göre hiçbir anlam ifade etmeyen rastgele gruplarda bile bu eğilim görülebilir.
Minimum grup paradigması çerçevesinde yaptığı deneylerde Tajfel denekleri bir kağıt üzerindeki nokta sayısını tahmin etme veya iki ressam arasında seçim yapma gibi anlamsız bir kritere göre ikiye ayırıyor ve onlardan belirli bir puanı diğer katılımcılara dağıtmalarını istiyor. Aslında denekler rastgele bir şekilde gruplara ayrılıyorlar. Diğer katılımcılarla ilgili tek bilinen şey ise hangi gruba ait oldukları. Sonuçlar, deneklerin kendi gruplarından kişilere daha fazla puan/para verdiğini yani hiçbir anlamı olmayan ve geçici kategorilerde bile kendi gruplarını kayırdıklarını gösteriyor.15
Genelde büyük anlamlar yüklenen ulusal, etnik veya dini grupların aksine geçmişte ve gelecekte ortak hiçbir şey paylaşmamış veya paylaşmayacak olan, birbirlerini hiç tanımayan, hiçbir çıkar ilişkisi olmayan kişiler, rastgele bir şekilde sadece aynı grupta oldukları için bu kişileri kayırıyorlar.
Holokost’u anlama çabasının şekillendirdiği bir bilim dalı: Sosyal Psikoloji
Soykırım tek bir teoriyle açıklanamayacak kadar çok katmanlı bir olgu ve hiç şüphesiz sosyal psikolojik faktörlerin yanı sıra sosyolojik, politik, tarihsel, teknolojik faktörlerin de büyük etkisi var. Aslında bu yazının amacı sınırlı sayıda katılımcılarla çoğu laboratuvarda gerçekleşmiş deneylerle Holokost’un neden olduğunu açıklamak değil, Holokost’u anlama çabasının bir bilim alanına nasıl yön verdiğini göstermekti.
Yazıda bahsi geçen dört bilim insanı Kurt Lewin, Solomon Asch, Stanley Milgram ve Henri Tajfel, Holokost’tan farklı derecelerde etkilenmiş, yakınlarını kaybetmişlerdi. Belki de bu yüzden yaptıkları araştırmalar onlar için bir ünvan veya prestij meselesinden çok insanın sıradan kötülüğe eğilimini açığa çıkartarak soykırıma gidebilecek davranışlara karşı toplumu uyarma meselesiydi. Bu sayede de yaptıkları bilim günümüze kadar geldi ve kendilerinden sonra gelecek sayısız sosyal psikoloğa ilham oldular.
*Bu yazı 25 Ocak 2020’da BBC Radio’da yayınlanan “The Science of Evil” podcast bölümünden ilham alınarak yazılmıştır.
1 Pettigrew, T. F. (2020). History of Social Psychology at Mid-20th Century. In Oxford Research Encyclopedia of Psychology.
2 BBC. (2020, January 25). Archive on 4, the Science of Evil. BBC Radio 4. Retrieved January 29, 2023, from https://www.bbc.co.uk/programmes/m000drbx
3 BBC, 2020
4 “B” – behavior (davranış), “P” – person (kişi), “E” – environment (çevre)
5 Reclaiming Kurt Lewin. Jewish Currents. (n.d.). Retrieved January 29, 2023, from https://jewishcurrents.org/reclaiming-kurt-lewin
6 Lewin, M. (1992). The impact of Kurt Lewin’s life on the place of social issues in his work. Journal of Social Issues, 48(2), 15-29.
7 Ceraso, J., Gruber, H., Rock, I., & Rock, I. (1990). On Solomon Asch. The legacy of Solomon Asch: Essays in cognition and social psychology, 3-19.
8 Asch, S. E. (1951). Effects of group pressure upon the modification and distortion of judgments. Groups, leadership, and men, 177-190.
9 Blass, T. (2002). The man who shocked the world. Psychology Today. Retrieved January 30, 2023, from https://www.psychologytoday.com/us/articles/200203/the-man-who-shocked-the-world
10 Blass T. (2009). From New Haven to Santa Clara: A historical perspective on the Milgram obedience experiments. The American psychologist, 64(1), 37–45.
11 Burger, J. M. (2009). Replicating Milgram: Would people still obey today?. American psychologist, 64(1), 1.
12 Milgram, S. (2019). Obedience to authority: An experimental view. Harpercollins.
13 BBC, 2020
14 Reicher, S. Tajfel, Henri. History of Social Psychology. Retrieved January 30, 2023, from https://history.easp.eu/people/tajfel-henri
15 Tajfel, H., & Turner, J. C. (2004). The social identity theory of intergroup behavior. In Political psychology (pp. 276-293). Psychology Press.
Paylaş: