İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Hasköy Mezarlığı’nda Yahudi mezarlarına dönük saldırıyı Evrensel’e değerlendirdi.
Kaynak: Meltem AKYOL / Evrensel
İstanbul Beyoğlu’da bulunan Hasköy’de Yahudilere ait mezarlıkta 81 mezar taşı tahrip edildi. Hasköy’de yaşanan saldırıyı değerlendiren ve daha önce azınlıkların mezarlarına karşı gerçekleştirilen saldırıları hatırlatan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, ayrımcılığa bağlı nefret söylemi ve ırkçı nefret saldırılarının Türkiye’de giderek artığına dikkat çekti.
Bunu besleyen sebepler olduğuna dikkat çeken Türkdoğan, “Bunların en önemlisi Türkiye’de hala farklı kimliklerin ve inançların resmi olarak tanınmaması. Türkiye’de sürekli Türkçülük ve İslamcılık kutsanıyor. Böyle olunca da kendisini Türkçü ve İslamcı olarak görenler diğerlerini aşağılayabileceklerini düşünüyorlar. Bu bir yapısal sorun. Evet, fiilen halklarımız iç içe yaşıyor ve birbirini tanıyor. Ve fakat devletin resmi ideolojisi devam ettiği sürece birçok kesim bunu kendisinde hak olarak görüyor. Zaten bu ırkçılığı besleyen en önemli sebeplerden bir tanesi. İkincisi siyasilerin nefret söylemi ki o nefret söylemleri tabana indiğinde fiziki saldırıların neden olduğunu görüyoruz” dedi.
‘MEZARLIK SALDIRILARI YENİ DEĞİL’
Mezarlık saldırılarının yeni olmadığına dikkat çeken Türkdoğan şu değerlendirmede bulundu: “Özellikle Kürtlerin mezarlarına, yaşamını yitiren militanların gömülü olduğu mezarlara saldırılar hep vardı. Ve bu saldırılar karşısında bugüne kadar hiç tedbir alınmadı ve mezarlık saldırıları farklı şekillerde devam etti. Şimdi de işte Yahudi Cemaatine ait bir mezarlığa saldırı yapıldı. Halbuki bu Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmış. Şimdi böyle bir suç var ve savcılığın harekete geçip hemen saldırganları tespit edip gereğini yapması gerekiyor. Peki bu konuda gereği yapıldı mı bugüne kadar? Maalesef yapıldığını hiç görmedik. Bırakın gereğinin yapılmasını birkaç sene önce Bitlis’in Yukarıölek köyündeki fiili mezarlık alanını bizzat devletin savcısı, hakimi, kolluk kuvvetleri tahrip etti. Yani oradaki mezarlığın tamamını tahrip ettiler, cenazeleri İstanbul Adli Tıp’a gönderdiler, sonra da o kemikleri kutular içerisinde kimsesizler mezarlığının kaldırımına gömdüler. Şimdi devlet böyle yaparsa, bazı saldırıları kendilerini hak olarak gören kişiler de bunu normal bir davranış olarak algılayabilirler. Dolayısıyla bunu sadece belli grupların nefret saldırısı olarak değerlendirmemek gerekiyor.”
BÜTÜN BU SORUNLARLA BAŞ ETMEK MÜMKÜN
Peki ne yapılmalı? Türkdoğan’ın yanıtı şu: “Türkiye’deki mevcut yapısal sorunu masaya yatırmak gerekiyor. Bu yapısal sorun çözülmediği sürece bunu önlemek pek mümkün değil. Bir başka boyut nefret söyleminin yasaklanması ve nefret suçlarının özel olarak düzenlenmesi gerekiyor ceza kanununda. Sonuçta şunu ifade edeyim bütün bu sorunlarla baş etmek mümkün, yeter ki siyasiler bu konuda tutum alabilsinler ve geleceğe dair nefret söylemini nefret saldırılarına karşı bir tutum alabilsinler. Ama Türkiye’nin mutlaka resmi ideolojisini terk etmesi ve insan hakları değerlerine bağlanan bir anayasal anlayışı bürünmesi gerekiyor. Farklı kimlikleri, farklı inançları, farklı kültürleri resmi olarak tanıyıp bunların haklarını güvence altına alırsa o Çok kültürlülük bir şekilde hayata geçecektir.”
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Hasköy Mezarlığı’nda Yahudi mezarlarına dönük saldırıyı Evrensel’e değerlendirdi.
Kaynak: Meltem AKYOL / Evrensel
İstanbul Beyoğlu’da bulunan Hasköy’de Yahudilere ait mezarlıkta 81 mezar taşı tahrip edildi. Hasköy’de yaşanan saldırıyı değerlendiren ve daha önce azınlıkların mezarlarına karşı gerçekleştirilen saldırıları hatırlatan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, ayrımcılığa bağlı nefret söylemi ve ırkçı nefret saldırılarının Türkiye’de giderek artığına dikkat çekti.
Bunu besleyen sebepler olduğuna dikkat çeken Türkdoğan, “Bunların en önemlisi Türkiye’de hala farklı kimliklerin ve inançların resmi olarak tanınmaması. Türkiye’de sürekli Türkçülük ve İslamcılık kutsanıyor. Böyle olunca da kendisini Türkçü ve İslamcı olarak görenler diğerlerini aşağılayabileceklerini düşünüyorlar. Bu bir yapısal sorun. Evet, fiilen halklarımız iç içe yaşıyor ve birbirini tanıyor. Ve fakat devletin resmi ideolojisi devam ettiği sürece birçok kesim bunu kendisinde hak olarak görüyor. Zaten bu ırkçılığı besleyen en önemli sebeplerden bir tanesi. İkincisi siyasilerin nefret söylemi ki o nefret söylemleri tabana indiğinde fiziki saldırıların neden olduğunu görüyoruz” dedi.
‘MEZARLIK SALDIRILARI YENİ DEĞİL’
Mezarlık saldırılarının yeni olmadığına dikkat çeken Türkdoğan şu değerlendirmede bulundu: “Özellikle Kürtlerin mezarlarına, yaşamını yitiren militanların gömülü olduğu mezarlara saldırılar hep vardı. Ve bu saldırılar karşısında bugüne kadar hiç tedbir alınmadı ve mezarlık saldırıları farklı şekillerde devam etti. Şimdi de işte Yahudi Cemaatine ait bir mezarlığa saldırı yapıldı. Halbuki bu Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmış. Şimdi böyle bir suç var ve savcılığın harekete geçip hemen saldırganları tespit edip gereğini yapması gerekiyor. Peki bu konuda gereği yapıldı mı bugüne kadar? Maalesef yapıldığını hiç görmedik. Bırakın gereğinin yapılmasını birkaç sene önce Bitlis’in Yukarıölek köyündeki fiili mezarlık alanını bizzat devletin savcısı, hakimi, kolluk kuvvetleri tahrip etti. Yani oradaki mezarlığın tamamını tahrip ettiler, cenazeleri İstanbul Adli Tıp’a gönderdiler, sonra da o kemikleri kutular içerisinde kimsesizler mezarlığının kaldırımına gömdüler. Şimdi devlet böyle yaparsa, bazı saldırıları kendilerini hak olarak gören kişiler de bunu normal bir davranış olarak algılayabilirler. Dolayısıyla bunu sadece belli grupların nefret saldırısı olarak değerlendirmemek gerekiyor.”
BÜTÜN BU SORUNLARLA BAŞ ETMEK MÜMKÜN
Peki ne yapılmalı? Türkdoğan’ın yanıtı şu: “Türkiye’deki mevcut yapısal sorunu masaya yatırmak gerekiyor. Bu yapısal sorun çözülmediği sürece bunu önlemek pek mümkün değil. Bir başka boyut nefret söyleminin yasaklanması ve nefret suçlarının özel olarak düzenlenmesi gerekiyor ceza kanununda. Sonuçta şunu ifade edeyim bütün bu sorunlarla baş etmek mümkün, yeter ki siyasiler bu konuda tutum alabilsinler ve geleceğe dair nefret söylemini nefret saldırılarına karşı bir tutum alabilsinler. Ama Türkiye’nin mutlaka resmi ideolojisini terk etmesi ve insan hakları değerlerine bağlanan bir anayasal anlayışı bürünmesi gerekiyor. Farklı kimlikleri, farklı inançları, farklı kültürleri resmi olarak tanıyıp bunların haklarını güvence altına alırsa o Çok kültürlülük bir şekilde hayata geçecektir.”
Paylaş: