Bu konuyla yüzleşmemek adına yıllarca kaçtıktan sonra, Kuzey Afrika Yahudilerinin çektiği acılar sonunda gün yüzüne çıktı. Devlet kurumları Magripli (Fas, Cezayir, Tunus, Libya) [Holokost] kurtulanların varlığını kabullenmeye başladı. Bu kabullenme yerel meraka ve bazı enteresan projelere yol açtı.
Nazi Almanyası Tunuslu Yahudileri avlamaya başlayalı 76 yıl oldu. Ancak bu toplumun ve diğer Kuzey Afrika cemaatlerinin trajedisi Avrupa’daki Holokost’la beraber anılmaya başlayalı kısa bir süre oluyor.
Son zamanlarda hem Yahudi hem de Müslüman araştırmacılar Kuzey Afrika Yahudilerinin tarihiyle ilgili bilgi aramaya başladılar. “Kimse bunu konuşmazdı, ne orada ne de burada, İsrail’de” dedi Prof. Haim Saadon. Saadon Yad Ben-Zvi Enstitüsünde ve Açık Üniversite’de çalışıyor ve bu cemaatlerin mirasını araştırıyor. “Herkes şöyle diyordu: ‘az yemek vardı, kamplar vardı, antisemit yasalar vardı – ama Auschwitz’le karşılaştıramayız.’ Ve haklılardı.”
“Ama,” diyor Saadon, “bu demek değil ki tamamen yok edilmeyen cemaatlere yapılanları unutmalıyız. Eksik bir bulmaca parçası bu ve Yahudilerin hikayesi bu parça olmadan tamamlanamaz. İslam ülkelerindeki Yahudi cemaatleriyle ilgili ne kadar şey öğrenirsek bulmacanın bu parçasını o kadar iyi anlarız.”
Bu araştırma alanındaki gelişmeler ortak Müslüman-Yahudi hatıraları ve tarihleri ortaya çıkardı ve birçok Kuzey Afrikalı sinemacının Mağrip Yahudi mirasını filmlerinde işlemesine yol açtı.
“Bazı insanların evlerinde çok önemli tarihi kaynaklar var ve bunun farkında bile değiller” diyor Saadon ve insanları belgelerini paylaşmaya çağırıyor. “Bugün insanlar Kuzey Afrika’daki savaştan bahsetmek istiyor ve devlet kurumları bu konuyu doğrulamaya ve bazı insanları Holokost kurtulanı olarak kabul etmeye hazır.”
Kuzey Afrika Yahudilerinin Holokost sırasındaki deneyimi çeşitli hikâyelerden oluşuyor. Mesela Tunus doğrudan Alman kontrolü altında olan tek ülkeydi ve Tunuslu Yahudiler Avrupalı Yahudiler gibi sarı yıldız takmak zorundaydı. Bu cemaatten 4.000 kadar kişi toplama kamplarına yollanmıştı ve genel bir aşağılama ve şiddet siyaseti vardı – bu siyaset altında Yahudiler evlerinde öldürüldü, aç bırakılarak ölüme sürüklendi, bombalandı veya ölüm yürüyüşlerine zorlandı.
Saadon Yahudilerin (ve Müslümanların) Mussolini İtalya’sının işgal ettiği Libya’da da mağdur olduklarının altını çiziyor. Fakat yerel Libya valisi Yahudi toplumuna olan zararı azaltmaya çalışıyor; ırkçı yasalar yavaşta ve kısmen uygulanıyor.
“Yakın zamanda bir adam babasının Jadu toplama kampından günlüğünü buldu ve bize bu paha biçilmez parçayı verdi: kamptan çıkan tek yazılı ifade. İnanılmaz değeri var.”
Müslüman araştırmacılar da bulmacayı çözmeye çalışıyor. “Onlar da bu malzemelerle ilgili. Finansal destek bulabilirsek Jadu günlüğünü Arapça’ya çevirmek istiyoruz. Eğer onlar (Müslüman toplum) yerel Yahudilerin Müslüman komşularıyla işgal sırasında nasıl empati kurduklarını görürlerse bu büyük bir adım olur. İnsanları ortak bir geçmiş üzerinden gerçekten bağlayabilecek bilgiler bunlar.” diyor Saadon.
Saadon Müslüman araştırmacılardan gelen büyük buluntuları da anlatıyor. “Amerika’da çalışan bir Faslı iş arkadaşım var ve o Cezayir’deki kampların çevresinde yaşayan bir Müslüman adamın günlüğünü buldu. Bu araştırmacılarla İtalya ve Fransa’da akademik konferanslarda buluşuyoruz ve bilgi paylaşıyoruz. Daha yeni 700 sayfalık bir Kuzey Afrika’da İkinci Dünya Savaşı kitabını Müslüman araştırmacılarla beraber yayınladık.”
Özellikle Fas ve Tunus İkinci Dünya Savaşı anılarıyla çok ilgileniyor. Vichy Fransa’nın yönetiminde olan Fas’ta Yahudiler ayrımcı yasalarla yüzleşti. Yerel yönetimlerde ve devlet işlerinde atıldılar, bazı işkollarında ve Fransız okullarda çalışmaları ve okumaları yasaklandı.
Saadon’a göre şu anda sadece Fas ve Tunus bu olayları konuşmaya açık olan Mağrip ülkeleri. “Milli Holokost Anma Günü’nde Tunus’ta savaşla ilgili bir Fransız filmi gösterildi. Yahudilerle ilgili olmasa bile bu büyük bir olay – bu filmi göstermek için o günü seçtiler. Bu seçimi Arap ülkelerinde süregelen Holokost’u reddetme eğilimine rağmen yaptılar.”
Konuyla ilgili Kuzey Afrika filmlerinden öne çıkan bir tanesi Tunus’un genç boks şampiyonu Victor Perez’le ilgili. Perez Auschwitz’e gönderilmiş ve orada bir SS subayının “dövüş kulübüne” sokulmuştu.
“Birçok yerel film var. Mesela Le Chant des Mariées (Evlilik Şarkısı): 2008 yapımı bu filmde biri Müslüman biri Yahudi iki kız üzerinden savaş ve işgal sırasında iki cemaat arasındaki ilişki işleniyor. Ortak Fransız-Tunus yapımı. İzlemesi kolay bir film değil ama çok önemli.”
“Bu yeni bir adım. Bu hikayeler Holokost inkarına karşı savaşıyor – bu hikayeyi artık kendi tarihlerinin parçası olarak görüyorlar.” diyor Saadon.
“Bu konuyla ilgili bir Arapça film çıkardığımız zaman reaksiyonlar şöyle oldu: “Nasıl biz bunları daha önce bilmiyorduk?” 30-40 yaşlarında bir nesil var ki bu bölgede yaşamış ve ülkelerine katkılarda bulunmuş Yahudi toplumlarının hikayelerini bilmiyorlar.”
Kaynak: Ynet, Tali Farkash, 16 Aralık 2018
Çeviri: Nesi Altaras
Bu konuyla yüzleşmemek adına yıllarca kaçtıktan sonra, Kuzey Afrika Yahudilerinin çektiği acılar sonunda gün yüzüne çıktı. Devlet kurumları Magripli (Fas, Cezayir, Tunus, Libya) [Holokost] kurtulanların varlığını kabullenmeye başladı. Bu kabullenme yerel meraka ve bazı enteresan projelere yol açtı.
Nazi Almanyası Tunuslu Yahudileri avlamaya başlayalı 76 yıl oldu. Ancak bu toplumun ve diğer Kuzey Afrika cemaatlerinin trajedisi Avrupa’daki Holokost’la beraber anılmaya başlayalı kısa bir süre oluyor.
Son zamanlarda hem Yahudi hem de Müslüman araştırmacılar Kuzey Afrika Yahudilerinin tarihiyle ilgili bilgi aramaya başladılar. “Kimse bunu konuşmazdı, ne orada ne de burada, İsrail’de” dedi Prof. Haim Saadon. Saadon Yad Ben-Zvi Enstitüsünde ve Açık Üniversite’de çalışıyor ve bu cemaatlerin mirasını araştırıyor. “Herkes şöyle diyordu: ‘az yemek vardı, kamplar vardı, antisemit yasalar vardı – ama Auschwitz’le karşılaştıramayız.’ Ve haklılardı.”
“Ama,” diyor Saadon, “bu demek değil ki tamamen yok edilmeyen cemaatlere yapılanları unutmalıyız. Eksik bir bulmaca parçası bu ve Yahudilerin hikayesi bu parça olmadan tamamlanamaz. İslam ülkelerindeki Yahudi cemaatleriyle ilgili ne kadar şey öğrenirsek bulmacanın bu parçasını o kadar iyi anlarız.”
Bu araştırma alanındaki gelişmeler ortak Müslüman-Yahudi hatıraları ve tarihleri ortaya çıkardı ve birçok Kuzey Afrikalı sinemacının Mağrip Yahudi mirasını filmlerinde işlemesine yol açtı.
“Bazı insanların evlerinde çok önemli tarihi kaynaklar var ve bunun farkında bile değiller” diyor Saadon ve insanları belgelerini paylaşmaya çağırıyor. “Bugün insanlar Kuzey Afrika’daki savaştan bahsetmek istiyor ve devlet kurumları bu konuyu doğrulamaya ve bazı insanları Holokost kurtulanı olarak kabul etmeye hazır.”
Kuzey Afrika Yahudilerinin Holokost sırasındaki deneyimi çeşitli hikâyelerden oluşuyor. Mesela Tunus doğrudan Alman kontrolü altında olan tek ülkeydi ve Tunuslu Yahudiler Avrupalı Yahudiler gibi sarı yıldız takmak zorundaydı. Bu cemaatten 4.000 kadar kişi toplama kamplarına yollanmıştı ve genel bir aşağılama ve şiddet siyaseti vardı – bu siyaset altında Yahudiler evlerinde öldürüldü, aç bırakılarak ölüme sürüklendi, bombalandı veya ölüm yürüyüşlerine zorlandı.
Saadon Yahudilerin (ve Müslümanların) Mussolini İtalya’sının işgal ettiği Libya’da da mağdur olduklarının altını çiziyor. Fakat yerel Libya valisi Yahudi toplumuna olan zararı azaltmaya çalışıyor; ırkçı yasalar yavaşta ve kısmen uygulanıyor.
“Yakın zamanda bir adam babasının Jadu toplama kampından günlüğünü buldu ve bize bu paha biçilmez parçayı verdi: kamptan çıkan tek yazılı ifade. İnanılmaz değeri var.”
Müslüman araştırmacılar da bulmacayı çözmeye çalışıyor. “Onlar da bu malzemelerle ilgili. Finansal destek bulabilirsek Jadu günlüğünü Arapça’ya çevirmek istiyoruz. Eğer onlar (Müslüman toplum) yerel Yahudilerin Müslüman komşularıyla işgal sırasında nasıl empati kurduklarını görürlerse bu büyük bir adım olur. İnsanları ortak bir geçmiş üzerinden gerçekten bağlayabilecek bilgiler bunlar.” diyor Saadon.
Saadon Müslüman araştırmacılardan gelen büyük buluntuları da anlatıyor. “Amerika’da çalışan bir Faslı iş arkadaşım var ve o Cezayir’deki kampların çevresinde yaşayan bir Müslüman adamın günlüğünü buldu. Bu araştırmacılarla İtalya ve Fransa’da akademik konferanslarda buluşuyoruz ve bilgi paylaşıyoruz. Daha yeni 700 sayfalık bir Kuzey Afrika’da İkinci Dünya Savaşı kitabını Müslüman araştırmacılarla beraber yayınladık.”
Özellikle Fas ve Tunus İkinci Dünya Savaşı anılarıyla çok ilgileniyor. Vichy Fransa’nın yönetiminde olan Fas’ta Yahudiler ayrımcı yasalarla yüzleşti. Yerel yönetimlerde ve devlet işlerinde atıldılar, bazı işkollarında ve Fransız okullarda çalışmaları ve okumaları yasaklandı.
Saadon’a göre şu anda sadece Fas ve Tunus bu olayları konuşmaya açık olan Mağrip ülkeleri. “Milli Holokost Anma Günü’nde Tunus’ta savaşla ilgili bir Fransız filmi gösterildi. Yahudilerle ilgili olmasa bile bu büyük bir olay – bu filmi göstermek için o günü seçtiler. Bu seçimi Arap ülkelerinde süregelen Holokost’u reddetme eğilimine rağmen yaptılar.”
Konuyla ilgili Kuzey Afrika filmlerinden öne çıkan bir tanesi Tunus’un genç boks şampiyonu Victor Perez’le ilgili. Perez Auschwitz’e gönderilmiş ve orada bir SS subayının “dövüş kulübüne” sokulmuştu.
“Birçok yerel film var. Mesela Le Chant des Mariées (Evlilik Şarkısı): 2008 yapımı bu filmde biri Müslüman biri Yahudi iki kız üzerinden savaş ve işgal sırasında iki cemaat arasındaki ilişki işleniyor. Ortak Fransız-Tunus yapımı. İzlemesi kolay bir film değil ama çok önemli.”
“Bu yeni bir adım. Bu hikayeler Holokost inkarına karşı savaşıyor – bu hikayeyi artık kendi tarihlerinin parçası olarak görüyorlar.” diyor Saadon.
“Bu konuyla ilgili bir Arapça film çıkardığımız zaman reaksiyonlar şöyle oldu: “Nasıl biz bunları daha önce bilmiyorduk?” 30-40 yaşlarında bir nesil var ki bu bölgede yaşamış ve ülkelerine katkılarda bulunmuş Yahudi toplumlarının hikayelerini bilmiyorlar.”
Paylaş: