Berlin’de Suriyeli bir mültecinin kipa takan bir vatandaşa saldırdığı görüntüler Almanya’da şaşkınlıkla karşılanmıştı. Müslüman göçmen sayısının yükselmesi ile beraber yeni bir ‘Yahudi düşmanlığı’ mı doğuyor?
Michalskiler Yahudi bir aile. Mülteci akını başladığında, Suriye’den gelen bir sığınmacıya kapılarını açmış ve onu bir sene boyunca evlerinde misafir etmişler. Bu güzel tecrübenin üzerine Michalskiler’in 14 yaşındaki oğlu, göçmen kökenli çocuklarla birlikte okumak için okulunu değiştirmiş.
Wenzel Michalski oğlunun başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Bu devlet okulundaki ilk haftasında bir öğretmen hangi ibadethanelere gidiyorsunuz diye sormuş. Sıra oğluma geldiğinde sinagog diye yanıtlamış ve öğretmeni ‘Sinagogu nereden biliyorsun, yoksa sen Yahudi misin?’ diye sormuş. Oğlum ‘Evet’ demiş. Bunun ardından tehdit ve şiddet başladı. Neredeyse her gün dayak yedi.”
Wenzel Michalski, “Önce üst sınıflardan iki çocuk oğlumu yakalayıp, boğazını sıkmış. Öyle şiddetli sıkmışlar ki bir süreliğine bilincini kaybetmiş. Daha sonra ise başka bir öğrenci, işte bunun gibi sahte bir silahla oğluma doğru gelmiş ve ateş eder gibi yapmış.” diyerek oğlunu nasıl sahte bir silah ile korkuttuklarını anlatıyor. 70 yılın ardından değişen bir şey yok
Michalski ailesi, Nazi Almanyası sırasında ayrımcılığa uğramış ve zulüm görmüş. Ailenin sadece küçük bir kısmı hayatta kalmayı başarmış. Wenzel Michalski babasının bu dönemi anlatan bir kitap yazdığını anlatıyor ve “Babam 14 yaşındayken, savaş sonrası dönemde bile antisemitizmi yaşamış. Cizvitler tarafından işletilen Berlin Canisius Okulu’na gitmiş. Bugün oğlumun olduğu yaşta. O zamanlar babam da okulunda antisemitik şiddete maruz kalmıştı. Ve bugün, tam 70 yıl sonra, torunu aynı şeyi yaşıyor. İnanılır gibi değil.” diyerek duygularını ifade ediyor.
Michalski, antisemitik saldırıları durduramayan okulun müdürü ve sosyal hizmet görevlisini suçluyor. Michalski’nin oğlu şiddet ve baskıdan kaçmak için yeniden okulunu değiştirdi. Michalski oğlunun yaşadıklarından sonra karate dersi almaya başladığını anlatıyor: “İlk kuşağını aldı; kırmızı kuşağıyla gurur duyuyor. Çok sıkı çalışıyor ve gerçekten kas geliştirdi, tıpkı buradaki diğer Yahudi çocuklar gibi…”
Almanya’daki Müslümanların çoğu, dini hoşgörünün demokratik ilkelerini destekliyor.
Ama Neukölln gibi bazı Berlin mahalleleri, Hamas ve Hizbullah ile doğrudan bağlantılı olması ihtimaline karşı Alman gizli servisi tarafından yakından izleniyor.
Buradakiler antisemitik nefret dolu düşünce ve söylemlerini saklamaya gerek duymuyor. Mesela Filistin kökenli bir Berlinli, “Yahudilerin kökünü kazımak lazım. Hitler yüzde 90’ını öldürdü, geriye sadece yüzde 10’unu bıraktı. Bu iyi. Eğer Hitler zamanında Yahudileri öldürmeseydi, onlar bugün dünyanın kontrolünü ele geçirirdi.” şeklinde konuşuyor.
Yine de burada soru sorulan Müslümanların çoğu, çok kültürlü toplumda, birlikte barış içinde yaşama fikrini savunuyor.
Amal gülümseyerek “Yahudi, Alman, Hristiyan ya da Müslüman… Tüm bunlardan bağımsız olarak öncelikle hepimiz insanız. Dünyadaki tüm Müslümanlara, Hristiyanlara ve Yahudilere saygı duymak lazım. Herkesin birbirine saygılı olması gerekiyor.” diyor. ‘Karşılıklı saygı’ ile ön yargılar kırılıyor
Ender ve Joelle’in ‘Karşılıklı saygı’ projesi herkes için bir örnek teşkil ediyor.
Bu projede Müslüman ve Yahudi çocuklar bir araya geliyor. Ortodoks bir hahamla evli olan Joelle, Yahudi toplumu içerisinde oldukça aktif. Ender ise seneler boyunca Berlin’in en büyük camisinde imamlık yapmış.
Ender çocuklara ‘ayrımcılık’ kelimesinin anlamını bilip bilmediklerini soruyor.
Öğrencilerin cevapları ise şu şekilde:
Fatima: “Okuldaki ilk senemde, iyi derecede Almanca konuşamadığım için dışlandım.”
Erik: “Annem Polonyalı, tabi ben de Polonyalıyım. Ve bundan dolayı birçok insan hırsızlık yapacağımı düşünüyor.”
Cem: “Türk çocuklarla oyun oynamak istediğimde, Kürt olduğum için beni dışlıyorlar.”
Her türlü ayrımcılığa karşı çıkmak gerekiyor. ‘Karşılıklı saygı’ projesi ile çocuklar, Yahudi, Müslüman ve Hristiyanların ortak değer ve sorunları paylaştığını keşfederek, birbirlerinin farklılıklarını kabul etmeyi öğreniyor.
Cem: “Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler çok iyi arkadaş olabilir. Arkadaşlık savaştan çok daha iyi.”
Fatima: “Yahudilerin dışlanmasıyla ilgili şeylerden bahsetmek, benim için çok önemliydi. Bu, biz çocuklar için kolay değil. Yani demek istediğim; genelde çocuklar kendi dinlerini seçmiyor.”
Birçok okulda hala antisemitik nefret içerikli kelimeler kullanılıyor. Bu sebeple, dünyanın Ender ve Joelle gibi gönüllü insanlara ihtiyacı var. Ender Çetin, “Her türlü şiddet ya da nefret yanlıştır, kötüdür. Biz inançlı insanlarız ve tüm bunlara karşıyız. Dinlerimiz bize saygıyı, iyiliği, hoşgörüyü emrediyor. Bunu göstererek insanlara örnek olmalıyız. İşte biz, bu yüzden buradayız.” diyor ve Joelle Spinner ekliyor: “Ve çocuklara, ön yargının ne kadar yanlış olduğunu göstermek için buradayız. Yani bazen, bazı çocuklarda Yahudilere karşı ön yargı olabiliyor. Bu çocuklara çekinecek bir şey olmadığını söylüyorum ve ‘Ben bir Yahudiyim, bana istediğin her şeyi sorabilirsin’ diyorum.” Frankfurt’ta ‘Kipa günü’
Frankfurt şehrinde Yahudilerin dini takkelerinin gün boyu takıldığı bir ‘Kipa günü’ başlatıldı.
Wöhler Okulu’nun da katıldığı etkinlikte, Öğrenci Konseyi Başkanı Carl-Philippe Spahlinger Hristiyan olduğunu, ancak antisemitizme karşı çıkmak için bugün kipa taktığını anlatıyor.
İki yıl önce bu okul bahçesinde, çocuklar arasında antisemitik nefret sözleri vardı, ancak öğretmenler buna derhal müdahale etti.
2001 yılında, okulun geçmişteki Yahudi öğrencilerine neler olduğunu keşfetmek ve tarihi iyice anlamak amacıyla bir proje başlatıldı.
Carl-Philippe,”Bu bizim okulumuzun Nazi zamanında öldürülen öğrencilerini anma yeri. Bugün antisemitizmi protesto etmek için şehrin ‘Kipa günü’ne biz de katılıyoruz. Bu sabah okulun önünde 130 adet kipa dağıttık. Sadece antisemitizme değil, her türlü ayrımcılığa karşıyız.” diyor. Yeni bir ‘antisemitizm’ mi doğuyor?
Seneler boyu antisemitizmi izlemek amacıyla görevlendirilen Haham Daniel Alter, 2012 yılında sadece kipa taktığı için fiziksel şiddete maruz kaldı. Bir grup Müslüman genç tarafından dayak yiyen hahamın elmacık kemiği kırıldı.
Aşırı sağ ve solun geleneksel antisemitizminden sonra yeni bir tür Yahudi düşmanlığı mı doğuyor?
Haham “Bence Almanya gibi zengin bir ülkenin, imkanlar dahilinde, savaş ve zulümden kaçan insaları kabul etmesi doğru bir karar. Buna katılıyorum. Ancak diğer yandan, Suriye örneğini ele alırsak…Pek çok mülteci Yahudilere ve İsrail’e duyulan nefretin neredeyse devletin varoluş amacı olduğu toplumlardan kaçarak geliyor.” diyor. 21. yüzyılda olmamıza rağmen, Berlin sokaklarında hala ‘Hamas, Hamas, Yahudilere gaz’ diye bağıran insanların olduğunu belirtiyor ve “Almanya sokaklarında bile hala böyle nefret dolu sözler duyabiliyorsunuz. Eğer belli bir gruba yönelik düşmanlık ortaya çıkarsa, bunun yayılarak başka hedef grupları da etkilemesi kaçınılmaz.” diyor.
Ancak ‘Kipa günü’ gibi sembolik hareketler yeterli değil. Yahudi düşmanlığıyla başa çıkma konusunda müdür ve öğretmenlerin yanında ebeveynler de sürece dahil olmalı. Bunun yanında bu problemin çözümünde sosyal hizmet uzmanlarının da yardımı gerekiyor.
Almanya’ya yeni gelen ve Yahudilerle sorunu olan Müslümanların da eğitim desteği alarak Yahudilere dair ön yargılarından kurtulması gerekiyor.
Berlin’de Suriyeli bir mültecinin kipa takan bir vatandaşa saldırdığı görüntüler Almanya’da şaşkınlıkla karşılanmıştı. Müslüman göçmen sayısının yükselmesi ile beraber yeni bir ‘Yahudi düşmanlığı’ mı doğuyor?
Kaynak: Euronews
Michalskiler Yahudi bir aile. Mülteci akını başladığında, Suriye’den gelen bir sığınmacıya kapılarını açmış ve onu bir sene boyunca evlerinde misafir etmişler. Bu güzel tecrübenin üzerine Michalskiler’in 14 yaşındaki oğlu, göçmen kökenli çocuklarla birlikte okumak için okulunu değiştirmiş.
Wenzel Michalski oğlunun başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Bu devlet okulundaki ilk haftasında bir öğretmen hangi ibadethanelere gidiyorsunuz diye sormuş. Sıra oğluma geldiğinde sinagog diye yanıtlamış ve öğretmeni ‘Sinagogu nereden biliyorsun, yoksa sen Yahudi misin?’ diye sormuş. Oğlum ‘Evet’ demiş. Bunun ardından tehdit ve şiddet başladı. Neredeyse her gün dayak yedi.”
Wenzel Michalski, “Önce üst sınıflardan iki çocuk oğlumu yakalayıp, boğazını sıkmış. Öyle şiddetli sıkmışlar ki bir süreliğine bilincini kaybetmiş. Daha sonra ise başka bir öğrenci, işte bunun gibi sahte bir silahla oğluma doğru gelmiş ve ateş eder gibi yapmış.” diyerek oğlunu nasıl sahte bir silah ile korkuttuklarını anlatıyor.
70 yılın ardından değişen bir şey yok
Michalski ailesi, Nazi Almanyası sırasında ayrımcılığa uğramış ve zulüm görmüş. Ailenin sadece küçük bir kısmı hayatta kalmayı başarmış. Wenzel Michalski babasının bu dönemi anlatan bir kitap yazdığını anlatıyor ve “Babam 14 yaşındayken, savaş sonrası dönemde bile antisemitizmi yaşamış. Cizvitler tarafından işletilen Berlin Canisius Okulu’na gitmiş. Bugün oğlumun olduğu yaşta. O zamanlar babam da okulunda antisemitik şiddete maruz kalmıştı. Ve bugün, tam 70 yıl sonra, torunu aynı şeyi yaşıyor. İnanılır gibi değil.” diyerek duygularını ifade ediyor.
Michalski, antisemitik saldırıları durduramayan okulun müdürü ve sosyal hizmet görevlisini suçluyor. Michalski’nin oğlu şiddet ve baskıdan kaçmak için yeniden okulunu değiştirdi. Michalski oğlunun yaşadıklarından sonra karate dersi almaya başladığını anlatıyor: “İlk kuşağını aldı; kırmızı kuşağıyla gurur duyuyor. Çok sıkı çalışıyor ve gerçekten kas geliştirdi, tıpkı buradaki diğer Yahudi çocuklar gibi…”
Almanya’daki Müslümanların çoğu, dini hoşgörünün demokratik ilkelerini destekliyor.
Ama Neukölln gibi bazı Berlin mahalleleri, Hamas ve Hizbullah ile doğrudan bağlantılı olması ihtimaline karşı Alman gizli servisi tarafından yakından izleniyor.
Buradakiler antisemitik nefret dolu düşünce ve söylemlerini saklamaya gerek duymuyor. Mesela Filistin kökenli bir Berlinli, “Yahudilerin kökünü kazımak lazım. Hitler yüzde 90’ını öldürdü, geriye sadece yüzde 10’unu bıraktı. Bu iyi. Eğer Hitler zamanında Yahudileri öldürmeseydi, onlar bugün dünyanın kontrolünü ele geçirirdi.” şeklinde konuşuyor.
Yine de burada soru sorulan Müslümanların çoğu, çok kültürlü toplumda, birlikte barış içinde yaşama fikrini savunuyor.
Amal gülümseyerek “Yahudi, Alman, Hristiyan ya da Müslüman… Tüm bunlardan bağımsız olarak öncelikle hepimiz insanız. Dünyadaki tüm Müslümanlara, Hristiyanlara ve Yahudilere saygı duymak lazım. Herkesin birbirine saygılı olması gerekiyor.” diyor.
‘Karşılıklı saygı’ ile ön yargılar kırılıyor
Ender ve Joelle’in ‘Karşılıklı saygı’ projesi herkes için bir örnek teşkil ediyor.
Bu projede Müslüman ve Yahudi çocuklar bir araya geliyor. Ortodoks bir hahamla evli olan Joelle, Yahudi toplumu içerisinde oldukça aktif. Ender ise seneler boyunca Berlin’in en büyük camisinde imamlık yapmış.
Ender çocuklara ‘ayrımcılık’ kelimesinin anlamını bilip bilmediklerini soruyor.
Öğrencilerin cevapları ise şu şekilde:
Fatima: “Okuldaki ilk senemde, iyi derecede Almanca konuşamadığım için dışlandım.”
Erik: “Annem Polonyalı, tabi ben de Polonyalıyım. Ve bundan dolayı birçok insan hırsızlık yapacağımı düşünüyor.”
Cem: “Türk çocuklarla oyun oynamak istediğimde, Kürt olduğum için beni dışlıyorlar.”
Her türlü ayrımcılığa karşı çıkmak gerekiyor. ‘Karşılıklı saygı’ projesi ile çocuklar, Yahudi, Müslüman ve Hristiyanların ortak değer ve sorunları paylaştığını keşfederek, birbirlerinin farklılıklarını kabul etmeyi öğreniyor.
Cem: “Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler çok iyi arkadaş olabilir. Arkadaşlık savaştan çok daha iyi.”
Fatima: “Yahudilerin dışlanmasıyla ilgili şeylerden bahsetmek, benim için çok önemliydi. Bu, biz çocuklar için kolay değil. Yani demek istediğim; genelde çocuklar kendi dinlerini seçmiyor.”
Birçok okulda hala antisemitik nefret içerikli kelimeler kullanılıyor. Bu sebeple, dünyanın Ender ve Joelle gibi gönüllü insanlara ihtiyacı var. Ender Çetin, “Her türlü şiddet ya da nefret yanlıştır, kötüdür. Biz inançlı insanlarız ve tüm bunlara karşıyız. Dinlerimiz bize saygıyı, iyiliği, hoşgörüyü emrediyor. Bunu göstererek insanlara örnek olmalıyız. İşte biz, bu yüzden buradayız.” diyor ve Joelle Spinner ekliyor: “Ve çocuklara, ön yargının ne kadar yanlış olduğunu göstermek için buradayız. Yani bazen, bazı çocuklarda Yahudilere karşı ön yargı olabiliyor. Bu çocuklara çekinecek bir şey olmadığını söylüyorum ve ‘Ben bir Yahudiyim, bana istediğin her şeyi sorabilirsin’ diyorum.”
Frankfurt’ta ‘Kipa günü’
Frankfurt şehrinde Yahudilerin dini takkelerinin gün boyu takıldığı bir ‘Kipa günü’ başlatıldı.
Wöhler Okulu’nun da katıldığı etkinlikte, Öğrenci Konseyi Başkanı Carl-Philippe Spahlinger Hristiyan olduğunu, ancak antisemitizme karşı çıkmak için bugün kipa taktığını anlatıyor.
İki yıl önce bu okul bahçesinde, çocuklar arasında antisemitik nefret sözleri vardı, ancak öğretmenler buna derhal müdahale etti.
2001 yılında, okulun geçmişteki Yahudi öğrencilerine neler olduğunu keşfetmek ve tarihi iyice anlamak amacıyla bir proje başlatıldı.
Carl-Philippe,”Bu bizim okulumuzun Nazi zamanında öldürülen öğrencilerini anma yeri. Bugün antisemitizmi protesto etmek için şehrin ‘Kipa günü’ne biz de katılıyoruz. Bu sabah okulun önünde 130 adet kipa dağıttık. Sadece antisemitizme değil, her türlü ayrımcılığa karşıyız.” diyor.
Yeni bir ‘antisemitizm’ mi doğuyor?
Seneler boyu antisemitizmi izlemek amacıyla görevlendirilen Haham Daniel Alter, 2012 yılında sadece kipa taktığı için fiziksel şiddete maruz kaldı. Bir grup Müslüman genç tarafından dayak yiyen hahamın elmacık kemiği kırıldı.
Aşırı sağ ve solun geleneksel antisemitizminden sonra yeni bir tür Yahudi düşmanlığı mı doğuyor?
Haham “Bence Almanya gibi zengin bir ülkenin, imkanlar dahilinde, savaş ve zulümden kaçan insaları kabul etmesi doğru bir karar. Buna katılıyorum. Ancak diğer yandan, Suriye örneğini ele alırsak…Pek çok mülteci Yahudilere ve İsrail’e duyulan nefretin neredeyse devletin varoluş amacı olduğu toplumlardan kaçarak geliyor.” diyor. 21. yüzyılda olmamıza rağmen, Berlin sokaklarında hala ‘Hamas, Hamas, Yahudilere gaz’ diye bağıran insanların olduğunu belirtiyor ve “Almanya sokaklarında bile hala böyle nefret dolu sözler duyabiliyorsunuz. Eğer belli bir gruba yönelik düşmanlık ortaya çıkarsa, bunun yayılarak başka hedef grupları da etkilemesi kaçınılmaz.” diyor.
Ancak ‘Kipa günü’ gibi sembolik hareketler yeterli değil. Yahudi düşmanlığıyla başa çıkma konusunda müdür ve öğretmenlerin yanında ebeveynler de sürece dahil olmalı. Bunun yanında bu problemin çözümünde sosyal hizmet uzmanlarının da yardımı gerekiyor.
Almanya’ya yeni gelen ve Yahudilerle sorunu olan Müslümanların da eğitim desteği alarak Yahudilere dair ön yargılarından kurtulması gerekiyor.
Paylaş: