Kaynak: Evrensel, C. Hakkı Zariç
Vapura binip Türkçe’nin dışında herhangi bir dille konuşanlara müdahalede gecikmediler. Rumca, Ermenice, Yahudice ya da Kürtçe konuşanların eline “Vatandaş Türkçe konuş” başlıklı kartlar tutuşturuluyordu. Aynı şey sokaklar için de geçerliydi ve herkes Türkçe konuşmalıydı.
Egemen ulus olanaklarını tümüyle kullanıp Türkçenin dışında yazılmış bütün dükkan tabelalarının sökülmesi için milliyetçi bir havayla şişiriyordu nefret balonunu. Yabancılar ve azınlıklar için Türkiye’de yaşamak gün geçtikçe güç bir hale geliyordu. Aynı güruh Türk olmayanların devlet dairesinde işe alınmamasını istemekle kalmıyor, vergilerinin artırılması için de çırpınıyordu kuşkusuz.
Alman askerlerinin Stalingrad duvarına çarptığı yıllardı. Faşist ordu büyük bir gurur ve haşmetle ilerlerken Kızılordu’nun inanılmaz direnişiyle karşılaşmış ve orada eksi 30 derecede kara saplanmıştı. Almanların alev saçan tankları bile kâr etmiyordu; sosyalist ana vatanı savunmak için kar kıyamet dinlemiyordu Kızılordu.
Faşist Almanya’nın zaferine kendini o kadar inandırmıştı ki Türk basını, Almanların galip geleceğini, Hitler’in çizmeleriyle Moskova’yı ezeceğini yazıyorlardı sayfalarında. Stalingrad önündeki bozgun değil duraklamaydı. Destek için Almanya’dan yeni birlikler sevk edilmişti ve zafer kaçınılmazdı.
Almanlardan yana olmamak Türkiye sınırları içerisinde vatana ihanet sayılıyordu neredeyse. Irkçılık ve milliyetçilik ilerici olan her düşünceye karşı cepheden savaş açar haldeydi. Nazizmin ideolojik olarak bu topraklarda yeşermesi ve boy atması için sokağa çıktıklarının resmiydi işte “Vatandaş Türkçe konuş” kartları. Varlık vergisinin ocakları söndürdüğü kimsenin aklına gelmiyordu bile.
Memleketin ekonomik kalkınması için azınlıkların daha fazla vergi vermeleri gerektiğine o kadar inanmışlardı ki, vergisini ödeyemeyenlerin Aşkale’ye sürgün edilmeleri umurlarında bile değildi.
“İğneli Fıçı” adlı broşür tam da bu günlerin rüzgarıyla yayımlandı. Öz olarak tamamen bir nefret suçuydu “İğneli Fıçı”nın içindeki cümleler toplamı. Başlı başına Yahudi düşmanlığı üzerine kurulmuştu metnin içeriği.
Yahudilere karşı Türkiye sınırları içerisinde her türlü saldırı ve suikast düzenlenebilmeli, bir ırk olarak Yahudiler Türkiye’den tamamen tasfiye edilmeliydiler. Aziz ve muhterem Türk halkı, birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz günleri göz önünde bulundurarak Yahudilerle alışveriş etmemeli, bununla da kalmayıp gördüğü her yerde her Yahudi’ye, en azından, hakaret etmeli ve onu ticaret hayatından kazımalıydı.
“İğneli Fıçı”nın ırkçı satırları devlet katında suskunlukla karşılandı, evet. Buna karşı yazan gazeteciler hakkında soruşturma açıldı. Memlekette yaşayan insanlar arasına kin ve nefret sokmanın değil, ırkçılığın teşhiri mahkeme salonlarında soluk aldı. Irkçı dergiler, “İğneli Fıçı” aleyhine yazan bütün yazarlar hakkında taarruza geçtiler; “İğneli Fıçı” broşürünü savunarak farklı düşünen herkesi hedef gösterdiler.
‘EN BÜYÜK TEHLİKE’
Faris Erkman, faşizmin memleket için ne kadar büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekmek istiyordu; 1943 yılının haziran ayında “En Büyük Tehlike” adını verdiği broşürü yayımladı. Irkçılığı yaymak üzere çıkarılan broşürler, dergiler, gazetelerin hiçbir baskıya ya da soruşturmaya uğramadığı, altın günlerini yaşadığı dönemde Faris Erkman’ın broşürü toplatıldı, hatta konu Meclis gündemine bile geldi.
Sinop Mebusu ve Halk Partisi Genel Sekreteri Cevdet Kerim İncedayı broşür hakkında hayret verici ifadeleri Meclis kürsüsünden 6 Temmuz 1943 tarihinde dile getirdiğinde iddiaların asılsızlığına değiniyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin buna izin vermeyeceğini savunuyordu.
Genel Sekreterin sorusu üzerine söz alan Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu da broşürü okumuştu ve “Bizim memlekette ciddiye, kale alınabilecek bu vasıflar üstünde veya haricinde bir milliyetçilik, ne mevcuttur ne de bu yolda tezahürata şahit olduk.” diye karşılık veriyordu.
Broşürün tam adı “En Büyük Tehlike: Milli Türk Davasına Aykırı Bir Davanın İçyüzü” olarak da biliniyor. Bazı kaynaklar TKP’li Reşat Fuat Baraner’in broşürü kaleme aldığını; ama Faris Erkman imzasıyla yayımlandığını iddia etmektedir.
Resim meraklısı bir insandı Faris Erkman. Yayımlanan broşür sonucu tutuklanıp beş yıl hapishanede kaldı. Aziz Nesin ile Harbiye Askeri Cezaevi ve Sultanahmet Cezaevinde koğuş arkadaşı oldu.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti faşist Almanya aleyhinde yapılan herhangi bir açıklamaya göz yummuyor, bunu müttefiki Hitler’e göstermek için elinden gelen her şeyi fazlasıyla yapmaya çaba gösteriyordu. Saraçoğlu hükümeti Almanya’nın bir sömürgesi gibi hareket etmekle kalmıyor savaş gücünü artırmak için gizliden ve açıktan ambargoları delerek destek oluyordu.
Türkiye’de faşizme dikkat çektiği için polis hücrelerinde işkence altında tutuldu ve cezaevi koğuşlarında yıllar geçirdi. Faris Erkman. Vereme yakalanan ciğerleriyle baş edemedi; mide kanserine yakalandı ve kan kusarak 35 yaşında hayata veda etti.
Kaynak: Evrensel, C. Hakkı Zariç
Vapura binip Türkçe’nin dışında herhangi bir dille konuşanlara müdahalede gecikmediler. Rumca, Ermenice, Yahudice ya da Kürtçe konuşanların eline “Vatandaş Türkçe konuş” başlıklı kartlar tutuşturuluyordu. Aynı şey sokaklar için de geçerliydi ve herkes Türkçe konuşmalıydı.
Egemen ulus olanaklarını tümüyle kullanıp Türkçenin dışında yazılmış bütün dükkan tabelalarının sökülmesi için milliyetçi bir havayla şişiriyordu nefret balonunu. Yabancılar ve azınlıklar için Türkiye’de yaşamak gün geçtikçe güç bir hale geliyordu. Aynı güruh Türk olmayanların devlet dairesinde işe alınmamasını istemekle kalmıyor, vergilerinin artırılması için de çırpınıyordu kuşkusuz.
Alman askerlerinin Stalingrad duvarına çarptığı yıllardı. Faşist ordu büyük bir gurur ve haşmetle ilerlerken Kızılordu’nun inanılmaz direnişiyle karşılaşmış ve orada eksi 30 derecede kara saplanmıştı. Almanların alev saçan tankları bile kâr etmiyordu; sosyalist ana vatanı savunmak için kar kıyamet dinlemiyordu Kızılordu.
Faşist Almanya’nın zaferine kendini o kadar inandırmıştı ki Türk basını, Almanların galip geleceğini, Hitler’in çizmeleriyle Moskova’yı ezeceğini yazıyorlardı sayfalarında. Stalingrad önündeki bozgun değil duraklamaydı. Destek için Almanya’dan yeni birlikler sevk edilmişti ve zafer kaçınılmazdı.
Almanlardan yana olmamak Türkiye sınırları içerisinde vatana ihanet sayılıyordu neredeyse. Irkçılık ve milliyetçilik ilerici olan her düşünceye karşı cepheden savaş açar haldeydi. Nazizmin ideolojik olarak bu topraklarda yeşermesi ve boy atması için sokağa çıktıklarının resmiydi işte “Vatandaş Türkçe konuş” kartları. Varlık vergisinin ocakları söndürdüğü kimsenin aklına gelmiyordu bile.
Memleketin ekonomik kalkınması için azınlıkların daha fazla vergi vermeleri gerektiğine o kadar inanmışlardı ki, vergisini ödeyemeyenlerin Aşkale’ye sürgün edilmeleri umurlarında bile değildi.
“İğneli Fıçı” adlı broşür tam da bu günlerin rüzgarıyla yayımlandı. Öz olarak tamamen bir nefret suçuydu “İğneli Fıçı”nın içindeki cümleler toplamı. Başlı başına Yahudi düşmanlığı üzerine kurulmuştu metnin içeriği.
Yahudilere karşı Türkiye sınırları içerisinde her türlü saldırı ve suikast düzenlenebilmeli, bir ırk olarak Yahudiler Türkiye’den tamamen tasfiye edilmeliydiler. Aziz ve muhterem Türk halkı, birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz günleri göz önünde bulundurarak Yahudilerle alışveriş etmemeli, bununla da kalmayıp gördüğü her yerde her Yahudi’ye, en azından, hakaret etmeli ve onu ticaret hayatından kazımalıydı.
“İğneli Fıçı”nın ırkçı satırları devlet katında suskunlukla karşılandı, evet. Buna karşı yazan gazeteciler hakkında soruşturma açıldı. Memlekette yaşayan insanlar arasına kin ve nefret sokmanın değil, ırkçılığın teşhiri mahkeme salonlarında soluk aldı. Irkçı dergiler, “İğneli Fıçı” aleyhine yazan bütün yazarlar hakkında taarruza geçtiler; “İğneli Fıçı” broşürünü savunarak farklı düşünen herkesi hedef gösterdiler.
‘EN BÜYÜK TEHLİKE’
Faris Erkman, faşizmin memleket için ne kadar büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekmek istiyordu; 1943 yılının haziran ayında “En Büyük Tehlike” adını verdiği broşürü yayımladı. Irkçılığı yaymak üzere çıkarılan broşürler, dergiler, gazetelerin hiçbir baskıya ya da soruşturmaya uğramadığı, altın günlerini yaşadığı dönemde Faris Erkman’ın broşürü toplatıldı, hatta konu Meclis gündemine bile geldi.
Sinop Mebusu ve Halk Partisi Genel Sekreteri Cevdet Kerim İncedayı broşür hakkında hayret verici ifadeleri Meclis kürsüsünden 6 Temmuz 1943 tarihinde dile getirdiğinde iddiaların asılsızlığına değiniyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin buna izin vermeyeceğini savunuyordu.
Genel Sekreterin sorusu üzerine söz alan Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu da broşürü okumuştu ve “Bizim memlekette ciddiye, kale alınabilecek bu vasıflar üstünde veya haricinde bir milliyetçilik, ne mevcuttur ne de bu yolda tezahürata şahit olduk.” diye karşılık veriyordu.
Broşürün tam adı “En Büyük Tehlike: Milli Türk Davasına Aykırı Bir Davanın İçyüzü” olarak da biliniyor. Bazı kaynaklar TKP’li Reşat Fuat Baraner’in broşürü kaleme aldığını; ama Faris Erkman imzasıyla yayımlandığını iddia etmektedir.
Resim meraklısı bir insandı Faris Erkman. Yayımlanan broşür sonucu tutuklanıp beş yıl hapishanede kaldı. Aziz Nesin ile Harbiye Askeri Cezaevi ve Sultanahmet Cezaevinde koğuş arkadaşı oldu.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti faşist Almanya aleyhinde yapılan herhangi bir açıklamaya göz yummuyor, bunu müttefiki Hitler’e göstermek için elinden gelen her şeyi fazlasıyla yapmaya çaba gösteriyordu. Saraçoğlu hükümeti Almanya’nın bir sömürgesi gibi hareket etmekle kalmıyor savaş gücünü artırmak için gizliden ve açıktan ambargoları delerek destek oluyordu.
Türkiye’de faşizme dikkat çektiği için polis hücrelerinde işkence altında tutuldu ve cezaevi koğuşlarında yıllar geçirdi. Faris Erkman. Vereme yakalanan ciğerleriyle baş edemedi; mide kanserine yakalandı ve kan kusarak 35 yaşında hayata veda etti.
Paylaş: