Finans sektöründe çalışan 39 yaşındaki Alp ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede 7 Ekim’in Türkiye’deki izdüşümlerine dair konuştuk. Bu görüşme de, okumuş olduğunuz ve okuyacağınız diğer görüşmeler gibi, 7 Ekim sabahının ilk saatlerindeki şok ve olayın vahametini anlayamama durumuyla başlayıp, İsrail’deki yakınlar için endişe duyma ve sonrasında Türkiye’ye yansımalarına dair gözlemlerle devam ediyor.
Alp çalıştığı ortam ve arkadaş çevresi itibariyle “sizinkiler” kelimesiyle başlayan cümlelerle pek karşılaşmamış olsa da geçmişte kentin marjinal alanlarıyla sınırlı olan ancak 7 Ekim sonrasında kentin genelinde görünür hale gelen antisemitizmden dolayı tedirginlik yaşıyor. Bu tedirginlik, nüfusu giderek azalan Türkiye Yahudi Cemaati’nin bir üyesi olarak Alp’in göç etme sürecini de hızlandıracak gibi görünüyor. 7 Ekim’in onun ve yakın çevresindeki yansımalarına dair diğer detayları anlamak üzere sorularımıza geçiyoruz.
Muzaffer: Alp, röportaj dizimize katılmayı kabul ettiğin için teşekkür ederiz. 7 Ekim’den başlayalım, nasıl haberdar oldun, o gün evin içinde neler yaşandı, neler düşündünüz, neler hissettiniz?
Alp: Ailemle çok yakın oturuyoruz ama ben normalde tek yaşıyorum. İsrail’den birkaç gün önce dönmüştük ve ailem bendeydi, aynı ortamda haber aldık. Amcam orada, dayım orada, arkadaşlarım orada. Hepimiz, o sabah bir anda WhatsApp mesajlarıyla haberdar olduk. Herkes şok halinde “aman Allahım ne oldu?” diye. Hepimiz, bir yerlerden bir şey öğrenmeye çalışıyoruz. Herkes iyi mi, her şey yolunda mı, nereye saldırdılar? Aşdod, Gazze’ye en yakın olan yerlerden bir tanesi. Amcam orada yaşıyor. Sonra festivale saldırı haberi geldi. Bir arkadaşımın kuzeni festivaldeymiş haber alınamıyor. Evde devamlı kaotik bir durum yani. Daha sonra annemin çocukluk arkadaşından haber alabildik, dediler ki “biz iyiyiz neyse ki ama durumun çok kötü olduğunu düşünüyoruz.” Daha sabahın ilk saatleri olduğu için doğru dürüst haber alamıyorduk. Anladık ki durum ciddi ve yurtdışına sıçramaları da olacak, bekleyelim görelim dedik. Annemin arkadaşının iki kızı var, onların telefonuna mesaj gelmiş ordudan, hazırlanın demişler. Anne telefonda ağlıyor. Dayımlar desek ne yapacağız bilemiyoruz, sesler, sirenler duyuyoruz falan.
Bir hafta önce Tel-Aviv’deydik. Yom Kipur Savaşı’nın 50. yılına ait afişler görmüştüm ve “ya bu adamlar 50 yıl sonra yine bunu yaparlar mı?” diye düşünmüştüm. O afişleri hatırladım ve yaparlar mı dediğimi yaptılar. O anda sorgulamaya başladım. Böyle bir güvenlik açığı nasıl olur? Yani ben hani bugün Türkiye’deki İsrail Konsolosluğu’na gittiğimde bile tabiri caizse donuma kadar arandığım bir ortamda, bu açığı yakalayıp, evlere, kibutzlara girecek şekilde bir saldırıyı hiç görmedik şimdiye kadar. Bu çok net bir terör saldırısı ve bunun sonucu ağır olur diye düşündüm. Zaten Netanyahu’nun çıkıp da “ben hata yaptım” demesini beklemiyorduk ve durumun daha da kötü olacağını tahmin ediyordum. O gün öyle geçti, zaten…
‘Canımızın çok sıkkın olduğunu anlattım’
M: Geniş toplumdan sana ulaşıp hâl hatır soran oldu mu?
A: Tabii müdürüm, ekipteki arkadaşlarım hepsi benim Yahudi olduğumu biliyorlar. Hepsi aradılar her şey yolunda mı diye. Benim müdürüm daha küçük bir şehirden İstanbul’a gelen birisi ve Maslak’ta oturduğu için hem Ermeni hem Rum hem de Yahudi komşuları var. Haliyle daha önce yaşadığı şehirde göremediği Noel, Paskalya, Şabat vs. her şeyi duymaya başladı. Bana daha farklı yaklaşıyor. Bir böyle var, bir de gerçekten Yahudi arkadaşı olup, İsrail’e giden, bilen bir kültür var. Onlar hep arayıp sordular, her şey yolunda mı, kaybettiğin birisi var mı diye soranlar oldu. Hatta uzun yıllardır konuşmadığım, küs olduğum bir arkadaşım, “her şey yolunda mı, akrabaların iyi mi, lütfen söyle burada bir evleri olduğunu bilsinler” diye mesaj attı. İş arkadaşlarım ofisteyken mesela, “ya durum nasıl, duyduk çok üzüldük var mı yapabileceğimiz bir şey?” gibi sordular. Durumu anlattım, kaçırılanlardan bahsettim ama dedim “inşallah iyi olacağız, daha önce de böyle kaçırmalar oldu. Kaçırılan bir asker için kaç yüz tane mahkum serbest bırakılmıştı. Bu günler de geçecek çünkü İsrail için bir kişi bile önemlidir. O kişi öldürülse dahi onun cesedi dini olarak da alınır mutlaka” vs. bunları anlattım. Canımızın çok sıkkın olduğunu anlattım. İlk duygular böyle geldi.
M: Sonrasında herhangi bir değişim oldu mu?
A: Tabii sonra İsrail’in kontra atağıyla birlikte her şey değişti. Yani bir hafta, on gün böyle geçti. İsrail’in saldırısı başlayıp da Amerika’nın da desteğiyle birlikte, sonuna kadar gideceğiz dediğinde İsrail aslında çok da bir şey yoktu. Ta ki gece bir hastanenin otoparkı mı hastane mi füzenin düştüğü noktada iş çığırından çıktı çünkü “300 ölü”, “çocuklar öldü” diye altyazılar geçmeye başladı. Bu olayla birlikte 10 gün önce “nasılsın” diye soranlar, tamamen bir sessizliğe büründüler.
‘İsrail diasporada da yaşayan cemaatlerin olduğu bilincinde değilmiş gibi yaklaşıyor. Paris’teki bir sinagogu veya mezarlığı parçalayacaklarını düşünmüyor yani o bombayı atarken…’
M: Aynı kişilerin önce destek olan, iyi hissettiren yaklaşımları sonrasında sessizleşmeleri ne hissettirdi sana?
A: Kötü hissetmedim açıkçası mesela bir iş arkadaşımla muhabbet ederken dedi ki “İsrail olaylarıyla ilgili canım sıkkın” dedi, ben de dedim ki “benim de canım sıkkın. Karşı tarafta sivil halkın ölmesi beni de çok üzüyor.” Ayrıca şöyle bir durum da oldu: Suriye’den gelen Birleşmiş Milletler’de çalışan bir arkadaşımız vardı. Bir baktım bu bahsettiğim sessizlik sürecinde hiç ama hiç konuşmamışız. Ben de ona upuzun bir mesaj yazdım, dedim ki biz konuşuyorduk seninle ve sessizliğe büründün. Bu sessizliğinin nedeninin benim Yahudi olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum dedim. O da dedi ki “sakın öyle düşünme, ben kesinlikle ırkçı değilim. Bu yaşanılan şeylerden dolayı çok üzgünüm, yapılanlardan dolayı İsrail’i düşmanım olarak görüyorum ama seni öyle görmüyorum” dedi. Açıklamasından dolayı kendisine teşekkür ettim, içimde kalacaktı sormasaydım. Sürekli konuştuğun birisinin bir anda sessizliğe bürünmesi yani ne bileyim… Bu dönemde böyle minik anekdotlar yaşıyor olduk. Sessizlik sonrasında ara ara soruyorlar yine ama sanki suçsuz olan taraf Filistin tarafıymış gibi bir izlenim söz konusu oldu. Her zaman böyle olaylarda İsrail’in PR’ı iyi yapamadığını düşünürüm ben hep. Daha doğrusu diasporada da yaşayan cemaatlerin olduğu bilincinde değilmiş gibi yaklaşıyor. Yani o bombayı atarken düşünmüyor Paris’teki bir sinagogu veya mezarlığı parçalayacaklarını.
‘Her yerde ilk defa bu kadar anti-İsrail bir durum ortaya çıktı dünyada’
M: Diasporada yaşayan Yahudilerden birisi olarak gündelik hayatın iş dışında nasıl etkilendi?
A: Dernekte, çocukların eğitimiyle ilgili gönüllü yaptığım bir iş var. Ulus Özel Musevi Lisesi’nde yapıyoruz çalışmalarımızı, haliyle İsrail ile ilgili her olayda olduğu gibi, sinagoglara gidelim mi gitmeyelim mi, okullara çocuklara yollayalım mı yollamayalım mı gibi tedirginlikler oluyor. Güvenlik nasıl olacak işin bir de bu tarafı var. Bu durum cemaat için bir külfet haline geliyor ve insanlarda “nasıl olacak, yürüyüş yapılır mı” gibi endişeler ortaya çıkıyor. Tabii yürüyüşler de başlayınca, hem 1 Ocak’ta hem de öncesinde yapılan yürüyüşler, tedirginliği arttırdı. Yürüyüşlerdeki duruma ben, İsrail-Filistin olayı olarak bakmadım. Mesela ben emekliyim, emeklilerle ilgili bir şey savunacağım bana izin vermiyorsun, sarıklarla bilmem nelerle yürüyenleri neden öne getirmeye çalışıyorsun? Bu tamamen politik bir durum. Sadece Türkiye değil, Harvard’daki öğrenci kulüplerinin yaptıklarından tut, İngiltere’deki okullara kadar hepsini takip ettim. Sadece Türkiye’de olan bir durum değil yani her yerde ilk defa bu kadar anti-İsrail bir durum ortaya çıktı dünyada.
‘Mavi Marmara’da [daha sonra] “ben size gidin mi dedim” denildi, belki birkaç sene sonra denilecek ki “Hamas bir terör örgütü”‘
M: Mesela Mavi Marmara dönemi bugünü kıyaslayacak olursan, İsrail ile ilgili bir sorun söz konusu olduğunda konuya hakim olman gerektiğine, illa bir yorum yapman gerektiğine dair bir algı ile yaklaşıldı mı?
A: Mavi Marmara döneminde “Allah ne yapacağız?” diye uyandığımı hatırlıyorum. O zaman da haberi aldığımızda “tamam mahvolduk” dedik. Televizyonu açtık, o sırada ailemle birlikte yaşıyordum, insanların ölümünü kıyaslamak çok doğru değil, iki de olsa dört de olsa bir ölüm var. Sınırda gerçekleşiyor, Filistin’e destek için yapılıyor ve biz de zaten mahvolduk diye düşündük. Dedik ki yine işte okulda, sinagoglarda ekstra güvenlik önlemleri alınması gerekecek, yine protestolar olacak vs. Davos meselesinde güvenlikle ilgili olarak çok gerilmemiştim ama politik durumu hepimiz hissettik yine. Mavi Marmara ve 7 Ekim doğrudan buradaki cemaati etkilemesi bakımından benzerler. Mavi Marmara’da denildi ki “ben size gidin mi dedim”, belki birkaç sene sonra denilecek ki “Hamas bir terör örgütü”. Arkadaş çevrem bakımından şanslıyım çünkü bütün arkadaşlarım işin arkasında politika olduğunu biliyorlar. Hiçbir zaman hiç kimsede “senin yüzünden, sizin yüzünüzden” gibi bir söylem yoktu çünkü herhalde bir Yahudi ile İsrail politikasının başındaki kişiyi ayırt edebilecek birikime sahip kişiler. Yani İsrail saldırıyı gerçekleştirince “Alp Yahudi’dir dolayısıyla Alp de suçludur” durumu oluşmadı.
M: Sosyal medyada herhangi bir linçe maruz kaldın mı veya hesabını kitlemek/kapatmak gibi bir ihtiyaç duydun mu?
A: Ben o dönemde hem İsrail’deki yakınlarımızın durumunu merak ettiğimiz, hem de zaten savaştan bağımsız ülkenin genel durumundan dolayı mutsuz olduğum için pek paylaşım yapmadım. Ancak takip etmeye devam ediyordum. İsrail’in operasyonu sonrasında “Katil İsrail” vs. diye paylaşımlar yapan insanları görmeye başladım. Bazılarıyla mesela hasbelkader arkadaşın arkadaşı olması nedeniyle tanışmışım. Diğer taraftan Yahudi olmamasına rağmen çok geniş bir Yahudi çevresi olan arkadaşlarım var. Bu arkadaşlarımdan bazıları inanılmaz anti Israil şeyler paylaşmaya başladılar. Daha önce Şabat yapalım, Pesah’a gidelim diyen insanlar niye böyle şeyler paylaşmaya başladı bilemiyorum. İnsanın on yıl önceki haliyle on yıl sonraki politikaya bakışı da değişiyordur belki bilemiyorum. Bu tür insanları arkadaşlıktan çıkardım, görmek istemedim yani. “Ben görmeyeyim, canım sıkılacak” diye düşündüm. Kimilerini sessize aldım, engelledim o dönemi kendimi korumaya alarak geçirdim.
“PKK insanları öldürüyor yürümüyorsun, konu İsrail olunca sokağa dökülüyorsun sanki Hamas terör örgütü değilmiş gibi.” Bu tür yanıtlar verebilirdim ama tercih etmedim. Paylaşım yapacak olsaydım da Hamas’ın terör örgütü olduğunu vurgulamanın yanı sıra İsrail’in de orantısız güç kullandığını belirten paylaşımlar yapardım. İsrail başka türlü yaklaşabilir miydi diye düşünüyorum. Bir şeyleri göstermeye çalışıyor ama bunu gösterme yöntemi nasıl? Çünkü işin ucunda sen okul bombalıyorsun, kamp bombalıyorsun, bu haberleri izleyen halk, yerin altındaki tünellerin bilincinde değil. Politik olarak İzak Rabin’e yakınım, oturulup karşılıklı konuşulması gerektiğini düşünüyorum. İlk aşamada ölümleri anmak değil, kaçırılan iki yüzden fazla insanın nasıl geri getirileceğini düşünmek gerekir. Bu denli büyük bir operasyonun dünyada sonuçları olacaktır. Zor bir süreç.
M: Yaşanan olaylar ailenin diğer mensuplarını gündelik hayatını nasıl etkiledi?
A: Ben daha çok whatsapp’tan haber almaya, birilerine ulaşmaya çalışırken annem ve babam sürekli video call ile arkabalarla konuşuyorlar. Mesela dayımla eskiden haftada bir konuşurken, şimdi her gün konuşuyorlar. Kuzenlerle aynı şekilde, sürekli onların İsrail’de nasıl olduklarını anlamaya çalışıyorlar. Endişeliler, zor bir süreç. Eskiden olsa destek vermek için atlayıp gidersin veya onlar buraya gelirler. Şimdi direkt uçuş yok, ya Kıbrıs ya da Atina üzerinden gelebiliyorsun. Bu süreçte annem ve babamla tabii daha çok beraberiz. Babam biraz daha sinirli oldu özellikle televizyonlardaki programlardan ötürü. “Açma izlemeyelim şunları” gibi şeyler söylüyor. İşin komik tarafı, İsrail’deki akrabalarımız Türk kanallarını da izledikleri için “sizinkiler ne yapmış yürüyüş yapmışlar” vs diye bize yolluyorlar. Babam bunları gördükçe daha da geriliyor, sosyal medyadan yazmaya başladı, İsrail kanalları izliyor. Bir whatsapp grubuna üye oldu, oradan haberleri öğrenmeye çalışıyor.
‘Daha önce göç ihtimallerinden birisi İsrail’di ama 7 Ekim sonrasında İsrail’i de biraz geri plana aldım’
M: 7 Ekim’den sonra yaşanan olaylar Türkiye’ye olan aidiyet hissini etkiledi mi? Kendini güvende hissediyor musun? Türkiye’den göç etmeyi düşündün mü?
A: Sayı olarak giderek azalıyoruz. Özellikle İspanya ve Portekiz vatandaşlıkları alındıktan sonra insanların Avrupa’da ve İsrail’de okuma gayretleri daha da artıyor çünkü şu anda İstanbul’da özel bir üniversiteye yapılacak ödemeyle Avrupa’da çok iyi bir üniversitede okuyabilirsin. Bu gibi nedenlerle genel görüntü maalesef göç yönünde. Ben aslında Türkiye’yi çok seviyorum, İstanbul’da yaşamaktan çok büyük bir keyif alıyorum ama hem ülkenin yönetimi hem de son olaylar göç etme sürecimi hızlandırdı diyebilirim. Diğer taraftan ülkedeki Yahudi nüfusunun giderek azalmasından dolayı kimliğimi yaşama şansım azalıyor. Mesela sinagoga gittiğinde birlikte ibadet edeceğin insanlar azalıyor, kendi jenerasyonundan insanların sayısı azalıyor bunların hepsi göç etmeye yönlendiriyor. Daha önce göç ihtimallerinden birisi İsrail’di ama 7 Ekim sonrasında İsrail’i de biraz geri plana aldım. İsrail, İstanbul’a benzerdir, akrabalarım, arkadaşlarım var sadece ülkenin yaşama kültürü ve insanların sert mizaçlı olmalarından ötürü, bence çok zor. O yüzden yönümü biraz daha Avrupa’ya çevirdim. Gideceğim yerde de bir Yahudi cemaatinin olmasını, bayramları kutlamayı bir Cuma yemeği yemeyi isterim. Yani Dubai’ye gider misin dersen, Dubai’ye gitmem çok iyi şartlarda bir iş bulsam da. Ama temelli mi diye sorarsan, kafam o konuda çok net değil.
M: Farklı politikacılar, parti temsilcileri ve medya tarafından gündeme getirilen çifte vatandaşların vatandaşlıktan atılması, Yahudilerin fişlenmesi gibi konularda ne düşünüyorsun, seni nasıl etkiledi?
A: Zaten bu olaylardan ve süreçten bağımsız olarak Türkiye’de Yahudilere karşı genel bir bilgisizlik var. Mesela benim tanışıyor ve İsrail’de askerlik yapıp yapmadığımı soruyor. Dinen Yahudi olduğumu, Türk pasaportumun olduğunu, Türkiye’de askerlik yaptığımı ve İsrail vatandaşı olmadığımı defalarca açıklamak zorunda kalmışımdır. Bilinçsizlik var ki bu tür soruları üniversite mezunu olan insanlar soruyor. Ortada böyle bir bilgisizlik varken çok da şaşırmadım, ortamı hareketlendirmek için kullanıldığını düşündüm. Akit gazetesi zaten bu tür antisemit şeyleri sürekli yapıyor. İyi Partili vekilin verdiği önergeyi öğrenince bir duraksadım “gerçekten böyle bir şey yaparlar mı” diye düşündüm. Basında, 7 Ekim’in hemen sonrasında uçakla Amerika’dan Avrupa’dan orduya katılmak için gidenlerin görüntülerine yer verilmişti bence bu tür görüntülerin Türkiye’ye yansıması bu. Tabii hedef kitleyi yönlendirmek için kullanılan görüntüler haline geldi bunlar.
M: Türkiye’de yaşanan antisemit olaylar, örneğin bir sahafın kapısına “Yahudiler giremez” yazısı asılması veya Balat Or-Ahayim Hastanesi önünde eylem çağrısı yapılması, seni nasıl etkiledi ve ne hissettirdi?
A: Oturduğum binanın önünde bir butik var ve sahibi olan kadını çok seviyorum. Geçen hafta camına Filistin bayrağı asmış mesela, peki tamam diyorum, sonra metroya biniyorum, Maslak’ta çıkıyorum metrodan, duvarlara “katil İsrail” stickerları yapıştırılmış. Diyorum ki ben Fatih Çarşamba’da değilim Maslak’tayım nasıl buralara kadar gelen bir nefret var diye düşünüyorum. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki “Yahudiler giremez” tabelaları gibi olmasa bile ufacık da olsa bir şey hissettiriyor o bana. Bir taraftan da yine bilgisizlik üzerine kurulmuş protestolar, McDonalds, Coca Cola, Starbucks’ın İsrail markaları olduğu düşünülerek yapılmış protestolar vs. Bugün Starbucks’ın Türkiye operasyonunun Dubai menşeili bir firma tarafından yapıldığını bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar. Artı İsrail’de Starbucks yok. Gidip kahve alıp otursam ve biri gelip beni rahatsız etse ben ne yaparım bilemiyorum, o anki durumuma göre cevap da verebilirim bilemiyorum. Bir tarafım diyor ki “al sıcak kahveyi herifin yüzüne fırlat” diğer tarafım “tamam yap protestonu ama benim yanımda yapma, bil ki İsrail’de Starbucks yok, Türkiye’deki Starbucks bir Arap grubuna bağlı, onu bil de bağır” gibi bir şey derdim herhalde. Diğer taraftan gündelik hayatta kullandığın birçok şey mesela WhatsApp Yahudi eseri bunu da kullanma gibi kapak yapmak isterim ama anlamazlar ki.
M: Ortaçağ’dan kalma komplo teorilerinin ortaya çıkması, görünürlüğünün artması seni nasıl etkiliyor?
A: Doğrusunu söylemek gerekirse şaşırmadım. Bu tür antisemit suçlamalar, Yahudilerle ilgili komplo teorileri hep vardı ama ilk defa bu kadar çok İsrail karşıtı gösteri düzenlendi dünyada. Büyükelçilikler Tel Aviv’den taşındığı zaman yapılıyordu, Hizbullah ile Hamas ile yapılan çatışmalarda hep yapılıyordu. “Çocuk katili İsrail” gibi söylemler hep dolaşıyordu. Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na Gazze operasyonunu taşıması sonrasında düşündüm. Tarih tekerrürden mi ibaret ama bir süre sonra bambaşka bir durum olduğu sonucuna vardım. Almanya’nın amacı bütün Yahudileri ortadan kaldırmaktı, buradaki durum bütün Müslüman halkın yok edilmesiyle ilgili değil, burada olay tamamen Filistin halkını yöneten bir terör örgütüne karşı. Bence bu tür sorunların kaynağı, daha önce söylediğim gibi İsrail’in PR yapmakla uğraşmaması. Yine de arka planda hükümetler Hamas’ın ne olduğunu bildikleri için çok da sesleri çıkmıyor. Arap ülkeleri de mesela birlik olup savaş açsınlar o zaman İsrail’e, böyle bir şey de yok. Bir taraftan bilgi ve dezenformasyon artık çok hızlı yayılabiliyor. Bir resim yaparsın, kanlı bir bebek koyarsın altına da “katil İsrail” yazarsın, bir tıkla binlerce kişiye ulaşır.
M: Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
A: Antisemit haberlerin günümüzde çok hızlı bir şekilde yayılabiliyor olması beni çok tedirgin ediyor. Eskiden olmayan şeyler artık olabilir onu anladım. Mesela tatile bir yere gitsem, kolyemden veya bir tane dövmem var Magen David kışın gözükmüyor, yazın gözüküyor ve Yahudi olduğum anlaşılır ve kafamda birisi şişe kırabilir onu anladım. Böyle bir düşüncem yoktu şu ana kadar ama artık var. Bence bu saatten sonra sadece Türkiye değil, Almanya’da da olsam, Fransa’da da olsam bu tedirginliği yaşarmışım gibi geliyor. Müslüman bir toplumda bu daha sert hissediliyor ama ben Avrupa’da olsam yine bir Yahudi organizasyonunda gönüllü olurdum ve orada da mutlaka güvenlikle ilgili bir hassasiyet olurdu.
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Finans sektöründe çalışan 39 yaşındaki Alp ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede 7 Ekim’in Türkiye’deki izdüşümlerine dair konuştuk. Bu görüşme de, okumuş olduğunuz ve okuyacağınız diğer görüşmeler gibi, 7 Ekim sabahının ilk saatlerindeki şok ve olayın vahametini anlayamama durumuyla başlayıp, İsrail’deki yakınlar için endişe duyma ve sonrasında Türkiye’ye yansımalarına dair gözlemlerle devam ediyor.
Alp çalıştığı ortam ve arkadaş çevresi itibariyle “sizinkiler” kelimesiyle başlayan cümlelerle pek karşılaşmamış olsa da geçmişte kentin marjinal alanlarıyla sınırlı olan ancak 7 Ekim sonrasında kentin genelinde görünür hale gelen antisemitizmden dolayı tedirginlik yaşıyor. Bu tedirginlik, nüfusu giderek azalan Türkiye Yahudi Cemaati’nin bir üyesi olarak Alp’in göç etme sürecini de hızlandıracak gibi görünüyor. 7 Ekim’in onun ve yakın çevresindeki yansımalarına dair diğer detayları anlamak üzere sorularımıza geçiyoruz.
Muzaffer: Alp, röportaj dizimize katılmayı kabul ettiğin için teşekkür ederiz. 7 Ekim’den başlayalım, nasıl haberdar oldun, o gün evin içinde neler yaşandı, neler düşündünüz, neler hissettiniz?
Alp: Ailemle çok yakın oturuyoruz ama ben normalde tek yaşıyorum. İsrail’den birkaç gün önce dönmüştük ve ailem bendeydi, aynı ortamda haber aldık. Amcam orada, dayım orada, arkadaşlarım orada. Hepimiz, o sabah bir anda WhatsApp mesajlarıyla haberdar olduk. Herkes şok halinde “aman Allahım ne oldu?” diye. Hepimiz, bir yerlerden bir şey öğrenmeye çalışıyoruz. Herkes iyi mi, her şey yolunda mı, nereye saldırdılar? Aşdod, Gazze’ye en yakın olan yerlerden bir tanesi. Amcam orada yaşıyor. Sonra festivale saldırı haberi geldi. Bir arkadaşımın kuzeni festivaldeymiş haber alınamıyor. Evde devamlı kaotik bir durum yani. Daha sonra annemin çocukluk arkadaşından haber alabildik, dediler ki “biz iyiyiz neyse ki ama durumun çok kötü olduğunu düşünüyoruz.” Daha sabahın ilk saatleri olduğu için doğru dürüst haber alamıyorduk. Anladık ki durum ciddi ve yurtdışına sıçramaları da olacak, bekleyelim görelim dedik. Annemin arkadaşının iki kızı var, onların telefonuna mesaj gelmiş ordudan, hazırlanın demişler. Anne telefonda ağlıyor. Dayımlar desek ne yapacağız bilemiyoruz, sesler, sirenler duyuyoruz falan.
Bir hafta önce Tel-Aviv’deydik. Yom Kipur Savaşı’nın 50. yılına ait afişler görmüştüm ve “ya bu adamlar 50 yıl sonra yine bunu yaparlar mı?” diye düşünmüştüm. O afişleri hatırladım ve yaparlar mı dediğimi yaptılar. O anda sorgulamaya başladım. Böyle bir güvenlik açığı nasıl olur? Yani ben hani bugün Türkiye’deki İsrail Konsolosluğu’na gittiğimde bile tabiri caizse donuma kadar arandığım bir ortamda, bu açığı yakalayıp, evlere, kibutzlara girecek şekilde bir saldırıyı hiç görmedik şimdiye kadar. Bu çok net bir terör saldırısı ve bunun sonucu ağır olur diye düşündüm. Zaten Netanyahu’nun çıkıp da “ben hata yaptım” demesini beklemiyorduk ve durumun daha da kötü olacağını tahmin ediyordum. O gün öyle geçti, zaten…
‘Canımızın çok sıkkın olduğunu anlattım’
M: Geniş toplumdan sana ulaşıp hâl hatır soran oldu mu?
A: Tabii müdürüm, ekipteki arkadaşlarım hepsi benim Yahudi olduğumu biliyorlar. Hepsi aradılar her şey yolunda mı diye. Benim müdürüm daha küçük bir şehirden İstanbul’a gelen birisi ve Maslak’ta oturduğu için hem Ermeni hem Rum hem de Yahudi komşuları var. Haliyle daha önce yaşadığı şehirde göremediği Noel, Paskalya, Şabat vs. her şeyi duymaya başladı. Bana daha farklı yaklaşıyor. Bir böyle var, bir de gerçekten Yahudi arkadaşı olup, İsrail’e giden, bilen bir kültür var. Onlar hep arayıp sordular, her şey yolunda mı, kaybettiğin birisi var mı diye soranlar oldu. Hatta uzun yıllardır konuşmadığım, küs olduğum bir arkadaşım, “her şey yolunda mı, akrabaların iyi mi, lütfen söyle burada bir evleri olduğunu bilsinler” diye mesaj attı. İş arkadaşlarım ofisteyken mesela, “ya durum nasıl, duyduk çok üzüldük var mı yapabileceğimiz bir şey?” gibi sordular. Durumu anlattım, kaçırılanlardan bahsettim ama dedim “inşallah iyi olacağız, daha önce de böyle kaçırmalar oldu. Kaçırılan bir asker için kaç yüz tane mahkum serbest bırakılmıştı. Bu günler de geçecek çünkü İsrail için bir kişi bile önemlidir. O kişi öldürülse dahi onun cesedi dini olarak da alınır mutlaka” vs. bunları anlattım. Canımızın çok sıkkın olduğunu anlattım. İlk duygular böyle geldi.
M: Sonrasında herhangi bir değişim oldu mu?
A: Tabii sonra İsrail’in kontra atağıyla birlikte her şey değişti. Yani bir hafta, on gün böyle geçti. İsrail’in saldırısı başlayıp da Amerika’nın da desteğiyle birlikte, sonuna kadar gideceğiz dediğinde İsrail aslında çok da bir şey yoktu. Ta ki gece bir hastanenin otoparkı mı hastane mi füzenin düştüğü noktada iş çığırından çıktı çünkü “300 ölü”, “çocuklar öldü” diye altyazılar geçmeye başladı. Bu olayla birlikte 10 gün önce “nasılsın” diye soranlar, tamamen bir sessizliğe büründüler.
‘İsrail diasporada da yaşayan cemaatlerin olduğu bilincinde değilmiş gibi yaklaşıyor. Paris’teki bir sinagogu veya mezarlığı parçalayacaklarını düşünmüyor yani o bombayı atarken…’
M: Aynı kişilerin önce destek olan, iyi hissettiren yaklaşımları sonrasında sessizleşmeleri ne hissettirdi sana?
A: Kötü hissetmedim açıkçası mesela bir iş arkadaşımla muhabbet ederken dedi ki “İsrail olaylarıyla ilgili canım sıkkın” dedi, ben de dedim ki “benim de canım sıkkın. Karşı tarafta sivil halkın ölmesi beni de çok üzüyor.” Ayrıca şöyle bir durum da oldu: Suriye’den gelen Birleşmiş Milletler’de çalışan bir arkadaşımız vardı. Bir baktım bu bahsettiğim sessizlik sürecinde hiç ama hiç konuşmamışız. Ben de ona upuzun bir mesaj yazdım, dedim ki biz konuşuyorduk seninle ve sessizliğe büründün. Bu sessizliğinin nedeninin benim Yahudi olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum dedim. O da dedi ki “sakın öyle düşünme, ben kesinlikle ırkçı değilim. Bu yaşanılan şeylerden dolayı çok üzgünüm, yapılanlardan dolayı İsrail’i düşmanım olarak görüyorum ama seni öyle görmüyorum” dedi. Açıklamasından dolayı kendisine teşekkür ettim, içimde kalacaktı sormasaydım. Sürekli konuştuğun birisinin bir anda sessizliğe bürünmesi yani ne bileyim… Bu dönemde böyle minik anekdotlar yaşıyor olduk. Sessizlik sonrasında ara ara soruyorlar yine ama sanki suçsuz olan taraf Filistin tarafıymış gibi bir izlenim söz konusu oldu. Her zaman böyle olaylarda İsrail’in PR’ı iyi yapamadığını düşünürüm ben hep. Daha doğrusu diasporada da yaşayan cemaatlerin olduğu bilincinde değilmiş gibi yaklaşıyor. Yani o bombayı atarken düşünmüyor Paris’teki bir sinagogu veya mezarlığı parçalayacaklarını.
‘Her yerde ilk defa bu kadar anti-İsrail bir durum ortaya çıktı dünyada’
M: Diasporada yaşayan Yahudilerden birisi olarak gündelik hayatın iş dışında nasıl etkilendi?
A: Dernekte, çocukların eğitimiyle ilgili gönüllü yaptığım bir iş var. Ulus Özel Musevi Lisesi’nde yapıyoruz çalışmalarımızı, haliyle İsrail ile ilgili her olayda olduğu gibi, sinagoglara gidelim mi gitmeyelim mi, okullara çocuklara yollayalım mı yollamayalım mı gibi tedirginlikler oluyor. Güvenlik nasıl olacak işin bir de bu tarafı var. Bu durum cemaat için bir külfet haline geliyor ve insanlarda “nasıl olacak, yürüyüş yapılır mı” gibi endişeler ortaya çıkıyor. Tabii yürüyüşler de başlayınca, hem 1 Ocak’ta hem de öncesinde yapılan yürüyüşler, tedirginliği arttırdı. Yürüyüşlerdeki duruma ben, İsrail-Filistin olayı olarak bakmadım. Mesela ben emekliyim, emeklilerle ilgili bir şey savunacağım bana izin vermiyorsun, sarıklarla bilmem nelerle yürüyenleri neden öne getirmeye çalışıyorsun? Bu tamamen politik bir durum. Sadece Türkiye değil, Harvard’daki öğrenci kulüplerinin yaptıklarından tut, İngiltere’deki okullara kadar hepsini takip ettim. Sadece Türkiye’de olan bir durum değil yani her yerde ilk defa bu kadar anti-İsrail bir durum ortaya çıktı dünyada.
‘Mavi Marmara’da [daha sonra] “ben size gidin mi dedim” denildi, belki birkaç sene sonra denilecek ki “Hamas bir terör örgütü”‘
M: Mesela Mavi Marmara dönemi bugünü kıyaslayacak olursan, İsrail ile ilgili bir sorun söz konusu olduğunda konuya hakim olman gerektiğine, illa bir yorum yapman gerektiğine dair bir algı ile yaklaşıldı mı?
A: Mavi Marmara döneminde “Allah ne yapacağız?” diye uyandığımı hatırlıyorum. O zaman da haberi aldığımızda “tamam mahvolduk” dedik. Televizyonu açtık, o sırada ailemle birlikte yaşıyordum, insanların ölümünü kıyaslamak çok doğru değil, iki de olsa dört de olsa bir ölüm var. Sınırda gerçekleşiyor, Filistin’e destek için yapılıyor ve biz de zaten mahvolduk diye düşündük. Dedik ki yine işte okulda, sinagoglarda ekstra güvenlik önlemleri alınması gerekecek, yine protestolar olacak vs. Davos meselesinde güvenlikle ilgili olarak çok gerilmemiştim ama politik durumu hepimiz hissettik yine. Mavi Marmara ve 7 Ekim doğrudan buradaki cemaati etkilemesi bakımından benzerler. Mavi Marmara’da denildi ki “ben size gidin mi dedim”, belki birkaç sene sonra denilecek ki “Hamas bir terör örgütü”. Arkadaş çevrem bakımından şanslıyım çünkü bütün arkadaşlarım işin arkasında politika olduğunu biliyorlar. Hiçbir zaman hiç kimsede “senin yüzünden, sizin yüzünüzden” gibi bir söylem yoktu çünkü herhalde bir Yahudi ile İsrail politikasının başındaki kişiyi ayırt edebilecek birikime sahip kişiler. Yani İsrail saldırıyı gerçekleştirince “Alp Yahudi’dir dolayısıyla Alp de suçludur” durumu oluşmadı.
M: Sosyal medyada herhangi bir linçe maruz kaldın mı veya hesabını kitlemek/kapatmak gibi bir ihtiyaç duydun mu?
A: Ben o dönemde hem İsrail’deki yakınlarımızın durumunu merak ettiğimiz, hem de zaten savaştan bağımsız ülkenin genel durumundan dolayı mutsuz olduğum için pek paylaşım yapmadım. Ancak takip etmeye devam ediyordum. İsrail’in operasyonu sonrasında “Katil İsrail” vs. diye paylaşımlar yapan insanları görmeye başladım. Bazılarıyla mesela hasbelkader arkadaşın arkadaşı olması nedeniyle tanışmışım. Diğer taraftan Yahudi olmamasına rağmen çok geniş bir Yahudi çevresi olan arkadaşlarım var. Bu arkadaşlarımdan bazıları inanılmaz anti Israil şeyler paylaşmaya başladılar. Daha önce Şabat yapalım, Pesah’a gidelim diyen insanlar niye böyle şeyler paylaşmaya başladı bilemiyorum. İnsanın on yıl önceki haliyle on yıl sonraki politikaya bakışı da değişiyordur belki bilemiyorum. Bu tür insanları arkadaşlıktan çıkardım, görmek istemedim yani. “Ben görmeyeyim, canım sıkılacak” diye düşündüm. Kimilerini sessize aldım, engelledim o dönemi kendimi korumaya alarak geçirdim.
“PKK insanları öldürüyor yürümüyorsun, konu İsrail olunca sokağa dökülüyorsun sanki Hamas terör örgütü değilmiş gibi.” Bu tür yanıtlar verebilirdim ama tercih etmedim. Paylaşım yapacak olsaydım da Hamas’ın terör örgütü olduğunu vurgulamanın yanı sıra İsrail’in de orantısız güç kullandığını belirten paylaşımlar yapardım. İsrail başka türlü yaklaşabilir miydi diye düşünüyorum. Bir şeyleri göstermeye çalışıyor ama bunu gösterme yöntemi nasıl? Çünkü işin ucunda sen okul bombalıyorsun, kamp bombalıyorsun, bu haberleri izleyen halk, yerin altındaki tünellerin bilincinde değil. Politik olarak İzak Rabin’e yakınım, oturulup karşılıklı konuşulması gerektiğini düşünüyorum. İlk aşamada ölümleri anmak değil, kaçırılan iki yüzden fazla insanın nasıl geri getirileceğini düşünmek gerekir. Bu denli büyük bir operasyonun dünyada sonuçları olacaktır. Zor bir süreç.
M: Yaşanan olaylar ailenin diğer mensuplarını gündelik hayatını nasıl etkiledi?
A: Ben daha çok whatsapp’tan haber almaya, birilerine ulaşmaya çalışırken annem ve babam sürekli video call ile arkabalarla konuşuyorlar. Mesela dayımla eskiden haftada bir konuşurken, şimdi her gün konuşuyorlar. Kuzenlerle aynı şekilde, sürekli onların İsrail’de nasıl olduklarını anlamaya çalışıyorlar. Endişeliler, zor bir süreç. Eskiden olsa destek vermek için atlayıp gidersin veya onlar buraya gelirler. Şimdi direkt uçuş yok, ya Kıbrıs ya da Atina üzerinden gelebiliyorsun. Bu süreçte annem ve babamla tabii daha çok beraberiz. Babam biraz daha sinirli oldu özellikle televizyonlardaki programlardan ötürü. “Açma izlemeyelim şunları” gibi şeyler söylüyor. İşin komik tarafı, İsrail’deki akrabalarımız Türk kanallarını da izledikleri için “sizinkiler ne yapmış yürüyüş yapmışlar” vs diye bize yolluyorlar. Babam bunları gördükçe daha da geriliyor, sosyal medyadan yazmaya başladı, İsrail kanalları izliyor. Bir whatsapp grubuna üye oldu, oradan haberleri öğrenmeye çalışıyor.
‘Daha önce göç ihtimallerinden birisi İsrail’di ama 7 Ekim sonrasında İsrail’i de biraz geri plana aldım’
M: 7 Ekim’den sonra yaşanan olaylar Türkiye’ye olan aidiyet hissini etkiledi mi? Kendini güvende hissediyor musun? Türkiye’den göç etmeyi düşündün mü?
A: Sayı olarak giderek azalıyoruz. Özellikle İspanya ve Portekiz vatandaşlıkları alındıktan sonra insanların Avrupa’da ve İsrail’de okuma gayretleri daha da artıyor çünkü şu anda İstanbul’da özel bir üniversiteye yapılacak ödemeyle Avrupa’da çok iyi bir üniversitede okuyabilirsin. Bu gibi nedenlerle genel görüntü maalesef göç yönünde. Ben aslında Türkiye’yi çok seviyorum, İstanbul’da yaşamaktan çok büyük bir keyif alıyorum ama hem ülkenin yönetimi hem de son olaylar göç etme sürecimi hızlandırdı diyebilirim. Diğer taraftan ülkedeki Yahudi nüfusunun giderek azalmasından dolayı kimliğimi yaşama şansım azalıyor. Mesela sinagoga gittiğinde birlikte ibadet edeceğin insanlar azalıyor, kendi jenerasyonundan insanların sayısı azalıyor bunların hepsi göç etmeye yönlendiriyor. Daha önce göç ihtimallerinden birisi İsrail’di ama 7 Ekim sonrasında İsrail’i de biraz geri plana aldım. İsrail, İstanbul’a benzerdir, akrabalarım, arkadaşlarım var sadece ülkenin yaşama kültürü ve insanların sert mizaçlı olmalarından ötürü, bence çok zor. O yüzden yönümü biraz daha Avrupa’ya çevirdim. Gideceğim yerde de bir Yahudi cemaatinin olmasını, bayramları kutlamayı bir Cuma yemeği yemeyi isterim. Yani Dubai’ye gider misin dersen, Dubai’ye gitmem çok iyi şartlarda bir iş bulsam da. Ama temelli mi diye sorarsan, kafam o konuda çok net değil.
M: Farklı politikacılar, parti temsilcileri ve medya tarafından gündeme getirilen çifte vatandaşların vatandaşlıktan atılması, Yahudilerin fişlenmesi gibi konularda ne düşünüyorsun, seni nasıl etkiledi?
A: Zaten bu olaylardan ve süreçten bağımsız olarak Türkiye’de Yahudilere karşı genel bir bilgisizlik var. Mesela benim tanışıyor ve İsrail’de askerlik yapıp yapmadığımı soruyor. Dinen Yahudi olduğumu, Türk pasaportumun olduğunu, Türkiye’de askerlik yaptığımı ve İsrail vatandaşı olmadığımı defalarca açıklamak zorunda kalmışımdır. Bilinçsizlik var ki bu tür soruları üniversite mezunu olan insanlar soruyor. Ortada böyle bir bilgisizlik varken çok da şaşırmadım, ortamı hareketlendirmek için kullanıldığını düşündüm. Akit gazetesi zaten bu tür antisemit şeyleri sürekli yapıyor. İyi Partili vekilin verdiği önergeyi öğrenince bir duraksadım “gerçekten böyle bir şey yaparlar mı” diye düşündüm. Basında, 7 Ekim’in hemen sonrasında uçakla Amerika’dan Avrupa’dan orduya katılmak için gidenlerin görüntülerine yer verilmişti bence bu tür görüntülerin Türkiye’ye yansıması bu. Tabii hedef kitleyi yönlendirmek için kullanılan görüntüler haline geldi bunlar.
M: Türkiye’de yaşanan antisemit olaylar, örneğin bir sahafın kapısına “Yahudiler giremez” yazısı asılması veya Balat Or-Ahayim Hastanesi önünde eylem çağrısı yapılması, seni nasıl etkiledi ve ne hissettirdi?
A: Oturduğum binanın önünde bir butik var ve sahibi olan kadını çok seviyorum. Geçen hafta camına Filistin bayrağı asmış mesela, peki tamam diyorum, sonra metroya biniyorum, Maslak’ta çıkıyorum metrodan, duvarlara “katil İsrail” stickerları yapıştırılmış. Diyorum ki ben Fatih Çarşamba’da değilim Maslak’tayım nasıl buralara kadar gelen bir nefret var diye düşünüyorum. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki “Yahudiler giremez” tabelaları gibi olmasa bile ufacık da olsa bir şey hissettiriyor o bana. Bir taraftan da yine bilgisizlik üzerine kurulmuş protestolar, McDonalds, Coca Cola, Starbucks’ın İsrail markaları olduğu düşünülerek yapılmış protestolar vs. Bugün Starbucks’ın Türkiye operasyonunun Dubai menşeili bir firma tarafından yapıldığını bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar. Artı İsrail’de Starbucks yok. Gidip kahve alıp otursam ve biri gelip beni rahatsız etse ben ne yaparım bilemiyorum, o anki durumuma göre cevap da verebilirim bilemiyorum. Bir tarafım diyor ki “al sıcak kahveyi herifin yüzüne fırlat” diğer tarafım “tamam yap protestonu ama benim yanımda yapma, bil ki İsrail’de Starbucks yok, Türkiye’deki Starbucks bir Arap grubuna bağlı, onu bil de bağır” gibi bir şey derdim herhalde. Diğer taraftan gündelik hayatta kullandığın birçok şey mesela WhatsApp Yahudi eseri bunu da kullanma gibi kapak yapmak isterim ama anlamazlar ki.
M: Ortaçağ’dan kalma komplo teorilerinin ortaya çıkması, görünürlüğünün artması seni nasıl etkiliyor?
A: Doğrusunu söylemek gerekirse şaşırmadım. Bu tür antisemit suçlamalar, Yahudilerle ilgili komplo teorileri hep vardı ama ilk defa bu kadar çok İsrail karşıtı gösteri düzenlendi dünyada. Büyükelçilikler Tel Aviv’den taşındığı zaman yapılıyordu, Hizbullah ile Hamas ile yapılan çatışmalarda hep yapılıyordu. “Çocuk katili İsrail” gibi söylemler hep dolaşıyordu. Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na Gazze operasyonunu taşıması sonrasında düşündüm. Tarih tekerrürden mi ibaret ama bir süre sonra bambaşka bir durum olduğu sonucuna vardım. Almanya’nın amacı bütün Yahudileri ortadan kaldırmaktı, buradaki durum bütün Müslüman halkın yok edilmesiyle ilgili değil, burada olay tamamen Filistin halkını yöneten bir terör örgütüne karşı. Bence bu tür sorunların kaynağı, daha önce söylediğim gibi İsrail’in PR yapmakla uğraşmaması. Yine de arka planda hükümetler Hamas’ın ne olduğunu bildikleri için çok da sesleri çıkmıyor. Arap ülkeleri de mesela birlik olup savaş açsınlar o zaman İsrail’e, böyle bir şey de yok. Bir taraftan bilgi ve dezenformasyon artık çok hızlı yayılabiliyor. Bir resim yaparsın, kanlı bir bebek koyarsın altına da “katil İsrail” yazarsın, bir tıkla binlerce kişiye ulaşır.
M: Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
A: Antisemit haberlerin günümüzde çok hızlı bir şekilde yayılabiliyor olması beni çok tedirgin ediyor. Eskiden olmayan şeyler artık olabilir onu anladım. Mesela tatile bir yere gitsem, kolyemden veya bir tane dövmem var Magen David kışın gözükmüyor, yazın gözüküyor ve Yahudi olduğum anlaşılır ve kafamda birisi şişe kırabilir onu anladım. Böyle bir düşüncem yoktu şu ana kadar ama artık var. Bence bu saatten sonra sadece Türkiye değil, Almanya’da da olsam, Fransa’da da olsam bu tedirginliği yaşarmışım gibi geliyor. Müslüman bir toplumda bu daha sert hissediliyor ama ben Avrupa’da olsam yine bir Yahudi organizasyonunda gönüllü olurdum ve orada da mutlaka güvenlikle ilgili bir hassasiyet olurdu.
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Paylaş: