Eli Haligua, İsrailli Standing Together isimli organizasyondan İdo Setter ile bir röportaj gerçekleştirdi. İdo, bölgede 100 gündür süren savaşı ve bölgede kalıcı barış için bir an önce adım atılmasının gerekliliğini Avlaremoz’a aktardı.
Oyun yazarı olan İdo Setter’ın “An Be An Kan” isimli oyunu 2016 yılında Türkiye’de de sahnelenmişti.
Sizi tanımayanlar için Standing Together hakkında bilgi verebilir misiniz? Ne zaman kuruldunuz ve kurulduğunuz zaman öncelikli amaç neydi? Ayrıca üye sayınızı da merak ediyorum. Şu anda Filistinlileri ve İsrailli Yahudileri bir araya getirebiliyor musunuz?
Standing Together 2015 yılının sonunda barış, eşitlik, sosyal ve iklim adaleti için kuruldu. Kurulduğu zamanki temel amacı İsrail toplumundaki farklı topluluklarla dayanışma içinde olmaktı: İsrailliler, Filistinliler, LGTBQ, Ruslar, Etiyopyalılar, Ortodoks Yahudiler, seküler Yahudiler. İsrail toplumu kendisini Sağ-Sol ekseninde bölme ve tüm farklı toplulukları bu kategorilerin altına koyma eğilimindedir. Biz tüm topluluklar arasında ortak çıkarlara dayalı bir işbirliği yaratmayı ve tabandan gelen popülist bir sol hareket oluşturmayı hedefliyoruz.
Hareketimizde yaklaşık 5000 üyemiz var (üye, aylık üyelik aidatı ödeyen ve hareketin faaliyetlerine katılan kişidir). Üyelerin yaklaşık üçte biri Filistinli.
7 Ekim’den sonra İsrail-Filistin dayanışması fikrinden bahsetmek daha zor ama bunun aynı zamanda çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu topraklarda yaşayan tüm insanlar için yeni ve daha iyi bir gelecek inşa etmek isteyen yüzlerce yeni üye hareketimize katıldığından, halk da bizimle aynı fikirde görünüyor.
Sosyal medya paylaşımlarınızda askeri operasyonun rehineler için bir çözüm olmadığını ve iki toplum için de güvenliği asla sağlamayacağını vurguluyorsunuz. İsrail’in gerçekleştirdiği intikam saldırıları 7 Ekim saldırısının acısını dindirecek mi? Çözüm olarak ne önerirsiniz?
Ne yazık ki bundan şüpheliyim. İntikam saldırıları sadece misilleme getirir ve sadece daha fazla korkuyu ve yıkımı besler. Üç ay önce olduğu gibi bugün de tüm rehineleri sağ salim geri getirmenin tek yolunun bir anlaşma yapmak olduğu açık. Bence 7 Ekim’de yaşanan büyük acı ancak iki şey gerçekleşirse dindirilebilir: Birincisi, İsrail hükümetinin rehinelere karşı görevini yerine getirmesi ve onları sağ salim geri getirmek için mümkün olan her şeyi yapması; ikincisi ise bizlerin, İsrail ve Filistin kamuoyunun, liderlerimizden güvenli ve barış dolu bir geleceğe doğru ilerlemelerini talep etmemizdir.
Ateşkes talep etmenin bile Hasbara Yahudileri tarafından antisemit / self-hater olarak etiketlenmek anlamına geldiğini gözlemliyorum ve hatta deneyimliyorum. Ancak bu savaş sadece sivil Filistinlileri değil aynı zamanda İsrail askerlerinin de canına mâl oluyor. 3 İsrailli rehinenin İsrail ordusu tarafından kazara vurulması ve bombardıman sonucu kimi rehinelerin öldüğüne şahit oluyoruz. İsrail’in askerî operasyonları rehineleri kurtarmak bir yana, onların ölümüne ya da hayatlarını riske atmasına neden oluyor. İsrail ordusu 7 Ekim’den beri bildiğim kadarıyla henüz bir rehineyi bile kurtaramadı, ancak Hamas’ın elindeki yüzlerce rehine diplomatik müzakereler yoluyla evlerine döndü. Sizin bu konudaki görüşlerinizi ve İsrail’deki Yahudi üstünlükçülerle olan mücadelenizi merak ediyorum.
Ateşkes ve İsrail-Filistin’in barış anlaşması gerçekleştirmesini talep etmenin bugünlerde yapılabilecek en vatansever şey olduğunu düşünüyorum. Bugün (14 Ocak) bu savaşın 100. gününe girmiş bulunuyoruz. Hamas tarafından 1200’den fazla İsrailli sivil öldürüldü. Çoğu masum sivillerden oluşan 20.000’den fazla insan IDF’nin Gazze’de kullandığı eşi benzeri görülmemiş ateş gücü nedeniyle öldürüldü. 130’dan fazla İsrailli sivil hâlâ esaret altında, sadece bir tanesi askeri operasyonla kurtarıldı.
Yüz binlerce Filistinli evlerini kaybetti. İsrail sağ kanadı önümüzdeki yıllar için savaş dışında ne öngörüyor? Hamas terör saldırıları dışında ne öngörüyor? Yüz günlük savaşın nelere yol açtığını gördükten sonra, askerî kaba kuvvetin güvenlik getireceği fikrinin doğru olmadığını ve buna karşı çıkmamız gerektiğini kesinlikle söyleyebiliriz. Güvenliği getirebilecek tek şey barıştır.
Yahudi üstünlükçülere söyleyeceğim çok basit bir şey var: korkunç derecede ırkçı olmanızın yanı sıra, paradigmanız işe yaramıyor. Eğer bu topraklarda yaşanabilir bir gelecek inşa etmek istiyorsak, bunu milyonlarca insanın askeri kontrolüne dayandıramayız. 7 Ekim’de yaşananlar tam tersi yönde, eşitlik ve özgürlük yönünde ilerlememiz gerektiğini kanıtladı.
Geçen hafta polis bir eyleminizi iptal etti. Barış aktivistleri olarak organizasyonunuz üzerinde baskı hissediyor musunuz?
İsrail’in aşırı sağcı hükümetinin mutlak ve tam başarısızlığını gizlemek için elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Ancak İsrail halkının bu başarısızlığın farkında olduğuna ve artık sonsuz bir savaş ile barış arasında seçim yapma zamanının geldiğini anladığına da inanıyorum. Bu hafta gösterimizi düzenleyeceğiz ve daha güçlü olacak, çünkü savaşı sona erdirecek ve bizi ileriye taşıyacak bir anlaşmaya varmaktan başka seçeneğimiz yok.
Sizce yakın gelecekte kalıcı bir ateşkes ve bölge için barış umudu var mı?
Kesinlikle evet. Bu çok uzak görünebilir. Hatta naif bile görünebilir; ancak ben umudun var olduğuna yürekten inanıyorum. Standing Together‘ın sloganlarından biri “mücadelenin olduğu yerde umut da vardır”.
7 Ekim’de olanlar ve o günden bu yana yaşananlar bize işgali sona erdirecek İsrail-Filistin barış anlaşmasının sadece yapılacak en ahlaki şey değil, aynı zamanda mutlak bir gereklilik olduğunu gösteriyor. Eğer bu yönde ilerlemezsek, sürekli bir savaş hali içinde yaşamaya mahkum oluruz. Barışa doğru ilerlemeli ve kendimiz ve komşularımız için daha iyi bir gelecek inşa etmeliyiz.
Holokost travması üzerine inşa edilmiş bir devletin Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze’de soykırım yapmakla suçlanmasının tuhaf olduğunu düşünüyorum. İsrail toplumunun buna tepkisi nedir?
Bence gerçekleşen tepki bir öfke ve aynı zamanda utanç. Uluslararası Adalet Divanı dışındaki dünyada niyetin eylemlerden daha az önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bu durumu İsrail’in son üç ayda Gazze’de yarattığı korkunç gerçekliği tartışmaya odaklamak için bir fırsat olarak görüyorum. Bence asıl önemli olan, bu eylemlerin soykırım olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği değil, bu eylemlerden zarar gören Filistinlileri nasıl etkilediği ve İsraillilere ve Filistinlilere nasıl bir gelecek sunacağıdır. Sonuç olarak, şu anda yargılamalara değil, İsrail ve Gazze’de neler olup bittiğine odaklanmalıyız.
Zaman ayırdığınız ve bölgeye barış getirmek için yaptığınız tüm çabalar için çok teşekkür ederim. Okuyucularımızın web sitenizden istedikleri miktarda bağış yapabileceklerini ya da Standing Together‘a aylık bağış yaparak dost olabileceklerini de eklemek isterim. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Benimle röportaj yaptığınız için çok teşekkür ederim. Evet, insanların bizi desteklemesini ve dahil olmasını sağlayan “Standing Together Dostları” isimli bir programımız var.
Son bir şey daha eklemek istiyorum ki bu da bizim sloganlarımızdan birisi: “İsrail ve Filistin’deki insanlar kendi hükümetlerinden daha iyiler.” Buna kesinlikle inanıyorum ve bunun barışın anahtarı olduğuna da kesinlikle inanıyorum.
[…] Son bir şey daha eklemek istiyorum ki bu da bizim sloganlarımızdan birisi: “İsrail ve Filistin’deki insanlar kendi hükümetlerinden daha iyiler.” Buna kesinlikle inanıyorum ve bunun barışın anahtarı olduğuna da kesinlikle inanıyorum.Kaynak: Avlaremoz […]